Bir menajerlik hikayesi!

11.03.2020 - 07:36 | Son Güncellenme: 11.03.2020 - 08:49

Bir menajerlik hikayesi!

Yıl 1996... Aralık ayının son günleri.

Milliyet Gazetesi’nde çalışıyorum. Ankara büroda... Tabii yine spor muhabiri olarak.

Meslekte henüz 15-16 yıllık falanım.

Bir telefon geldi. Arayan Münir Bağrıaçık... Can dostum.

Kader arkadaşım.

Münir’le Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda birlikte okuduk. Birlikte spor muhabirliğine başladık. Birlikte yüzlerce göreve gittik.

Ama sonrasında bir yol ayrımı oldu, Münir Almanya’ya yerleşti, mesleğine Almanya’da devam etti.

Münir Almanya’dan arıyordu.

Hal hatır faslından sonra mevzuya girdi:

-Ati, Gençlerbirliği’ne bir futbolcu göndereceğim, senden tek ricam, biraz ilgilen.

***

“ÇAYI KAHVEYİ BOL TUT”

Ben kibar yollu tepki koymadan önce Münir kibar yollu açıklık getirdi:

-Kardeşim, ben seni tanımaz mıyım, göndereceğim futbolcuya ve yanındakilere çayı kahveyi bol tut, yeter. Senden bu tür konularda başka bir ricada bulunmam mümkün mü!

Devam etti:

-Zaten ben İlhan Cavcav’la görüştüm. Futbolcuyu bekliyor.

Haliyle “Merak etme kardeşim” dedim.

***

YORGUN MİSAFİRLER!

Aradan yaklaşık 10-15 gün geçti.

Sabah işe gittim. Saat 9 suları...

Binaya girdim.

Beni gören bina müdürü Ahmet Çözeli “Ağabey ziyaretçilerin var. Uzak yoldan geldikleri çok belli. Çok yorgun gözüküyorlar” dedi.

Şaşırdım. Kim olabilirlerdi acaba?

Münir’le olan konuşmamızı çoktan unutmuştum ben!

Üstelik bu misafirler habersiz bir şekilde iş yerime gelmişlerdi.

Biraz sabah mahmurluğu, biraz lanet yapım, biraz da önceki gecenin yorgunluğu falan derken, Ahmet Çözeli’den ricada bulundum:

-Mümkünse beklesinler. Kendime geleyim. Afyonum henüz patlamadı.

***

MİSAFİRLERİ UNUTTUM

Sonra...

Unuttum!

Şimdi yazarken bile utanıyorum ama şöyle de bir durum var. Sabah telaşı içindeydim. Yazdığım haberler gazetede çıkmış mı, hangi haberi atlamışım, bir bardak daha çay içeyim, biraz sonra yanlarına giderim falan derken, beni bekleyen ziyaretçileri unuttum.

Birden aklıma geldi, eyvah dedim, saate baktım, 12 olmuş, hızla danışmaya gittim, Ahmet Çözeli’ye sordum, Ahmet de gülerek “Ağabey 3 saatten fazla beklediler, biraz önce gittiler. Ama üzülme, akşam yine gelecekler” dedi.

***

Şu vurguyu hemen yapayım.

Bu misafirlerin kim olduğunu ve nereden geldiğini hala bilmiyordum.

***

DERİN BİR OHH ÇEKTİM

Akşam oldu.

Saat 7 gibi.

Bizim spor servisinin kapısından 3 kişi girdi.

Kendilerini tanıttılar, “Sabah gelen de bizdik. Bizi Münir Bağrıaçık yolladı” dediler.

Derin bir oh çektim.

Sevindim.

Münir’e ve misafirlerimize biraz ayıp etmiştim ama çayı kahveyi bol tutarak kendimi bir nebze de olsa affettirebilirdim.

***

BİR BAŞKAN, İKİ FUTBOLCU

Sohbete hemen başladık.

Misafirlerim kendilerini tanıttı.

Biri, Berlin’deki Türkiyemspor Kulübü Başkanı Ahmet Erbaş idi.

Bir diğeri genç bir arkadaştı, adı Michael Fuss... Bu Alman futbolcu Berlin’de Türk kardeşlerimiz ile iç içe yaşadığı için Türkçe’yi mükemmel konuşuyordu.

Bir diğer genç arkadaş ise orta boylu, esmer bir Türk kardeşimizdi.

***

“GALATASARAY’DA OYNAYACAĞIM”

Hal hatır faslından sonra mevzuya girdik.

Dikkatimi çekti, esmer olan kardeşimizin özgüveni çok iyiydi.

İster istemez bu gence biraz da laf olsun diye sordum:

-Gençlerbirliği’nde kadroya girebilir misin.

Tereddütsüz cevap verdi.

“Banko oynarım” dedi.

İçimden güldüm.

Galiba anladı.

Devam etti:

“ Yarınlarda üç büyük takımdan birinde oynayacağım. Büyük ihtimalle de Galatasaray’da oynayacağım. Hatta A Milli Takım formasını taşıyacağım.”

***

FAZLA DİKKATE ALMADIM

Şaşırdım.

Açık söylemek gerekirse bu tür lafları ben yıllar boyu çok duyduğum için üstünde fazla durmadım.

“İnşallah” dedim.

Değişik konulara değindik.

Sohbeti koyulaştırdık.

3-4 saat oturduk.

Sonra binadan çıktık.

Kendilerini uğurladım.

***

 

Bu misafirler beni bir daha hiç aramadı.

***

GENÇLERBİRLİĞİ’NE ÇABUK ISINDI

Aradan yaklaşık 15 gün geçti.

Gençlerbirliği ligin ikinci yarısının ilk haftasında Çanakkale Dardanelspor ile karşılaşacaktı.

Ben de o yıllarda Gençlerbirliği’ni takip ediyordum. Ne de olsa Gençlerbirliği profesyonel takımının eski bir oyuncusuydum.

Gençlerbirliği’nin hem içeride hem de dışarıdaki tüm maçlarını bir gazeteci olarak izliyordum.

Haliyle Çanakkale’ye gittim.

Basın tribününde yerimi aldım.

Maç listesi geldi. Baktım... Bizim genç esmer arkadaş, yedek futbolcular arasındaydı.

Şaşırdım. “Helal olsun” dedim.

***

ÇANAKKALE’DE GOL ATTI

Çanakkale Dardanelspor ilk yarıyı 1-0 önde kapadı.

Bizim esmer arkadaş 75. dakikada oyuna girdi. Ne mi oldu? 89. dakikada gol attı.

Gençlerbirliği karşılaşmayı 3-1 kazandı.

***

Dönüş yolunda Münir Bağrıaçık’ı aradım, “Senin genç gol attı” dedim. Münir de “Sen daha dur, yarınlarda ne goller atacak” dedi.

***

GALATASARAY’A DA GOL ATTI

İlerleyen 3 hafta içinde bu esmer genç hep yedekler arasındaydı, oyuna hep sonradan girdi.

Rakip bu kez Galatasaray idi.

Ali Sami Yen’deki bu maçın ilk yarısını Galatasaray 1-0 önde kapadı.

Bizim bu esmer arkadaş bu kez 70. dakikada oyuna girdi.

Ne mi oldu? 85. dakikada Galatasaray savunmasının bir hatasını iyi değerlendirdi, araya girdi, topa dokundu, fileleri havalandırdı, maç 1-1 bitti.

***

GALATASARAY’A TRANSFER OLDU

Haftalar haftaları, aylar ayları kovaladı.

Bizim bu genç arkadaş Gençlerbirliği forması ile sürekli gol atmaya başladı.

Tanındı...

Gençlerbirliği’nde 4 sezon oynadı.

Ardından... Galatasaray’a transfer oldu.

Gençlerbirliği, daha doğrusu İlhan Cavcav 1 milyon Dolar karşılığında bu esmer genci Galatasaray’a verdi.

***

10 KEZ DE A MİLLİ OLDU

Bu esmer genç futbolcu A Milli Takımımız’ın formasını da 10 kere giydi.

Aynı esmer genç Süper Lig’de ve Türkiye Kupası’nda toplam 165 kez fileleri havalandırma başarısını gösterdi.

***

ÜMİT KARAN...

Futbolun içinde olan hemen herkes bu esmer gencin kim olduğunu tahmin etmiştir mutlaka...

Ümit Karan.

***

HAYAT AKTI GİTTİ

Aradan 24 yıl geçti.

Hayat aktı gitti.

Acısıyla tatlısıyla pek çok olay yaşadık.

Yaşam hepimizi belli yerlere sürükledi.

***

AYAKÜSTÜ SOHBET

O 24 yıl önceki çay kahve faslından sonra Ümit Karan’la kaç kez görüştünüz diye soracak olursanız eğer...

10’ar yıl aralıklı olarak toplam 2 kez.

O da tesadüfen...

Ayaküstü sohbet...

Her biri 3-5 dakika...

Hal hatır sorma...

***

BİR DAHA ÇAY İÇEMEDİK

Belki benim ihmalkarlığım...

Belki Sevgili Ümit Karan’ın çok yoğun oluşu...

Bir daha çay içemedik yani!

***

BİR ACI KAHVE

Ama Münir Bağrıaçık bir fincan acı kahve içti.

Nasıl mı? Sevgili Ümit Karan’ın çok muhterem babası vefat ettiğinde bizim Münir Bağrıaçık başsağlığı ziyaretinde bulundu.

O acı kahveyi de Karan ailesinin evinde içti.

O kadar... Başka yok.

Zaten yeter.

Fazlası zarar!

Prensip sahibi hiçbir gazeteci fazlasını istemez. Kabul etmez...

Hele hele Münir hiç istemez. Hiç kabul etmez.

Futbolu iyi bilen Münir’in tek bir amacı vardı.

Genç yetenekleri ülke futboluna kazandırmak.

Bu doğrultuda gerekirse kendi cebinden para harcamak.

***

PRENSİP GEREĞİ...

İşte Münir bundan dolayı başı dik ve onuruyla yaşıyor.

Tıpkı, diğer onurlu ve başı dik yaşayan pek çok büyüğümüz, arkadaşımız ve kardeşimiz gibi...

***

Bu vesileyle tüm dostlara buradan saygılarımı sunuyorum.

Atilla TÜRKER

Senin için hazırladığımız haberler