10 planınız mı var?
10 planınız mı var?
Ahmet Çakır
Bu tür felaketler sporu da vurur çünkü spor özünde bir eğlencedir. Koronavirüs nedeniyle normal hayatımıza ara vermek zorunda kalırken her türlü sportif etkinlik de sıfırlanmış durumda. Şimdi sorun, bunların ne zaman ve nasıl başlayacağı, yürütüleceği ve sonlandırılacağı.
İlk günden itibaren bu konuda bazı görüşler ortaya konuldu. Efendim, ligler şu andaki haliyle tescil edilebilir, play off oynatılabilir ya da iptal edilebilir yani hiç oynanmamış sayılabilir gibisinden, en hafif tabirle fikir cimnastiği denilebilecek türden sözler edildi. Elbette ki maçların haziran-temmuz gibi de olsa oynanıp liglerin tamamlanması, dünyada da ağırlık taşıyan görüştü ve gelişmeler şimdilik o doğrultuda.
Liglerle ilgili görüş açıklamalarının sıklaştığı ortamda Futbol Federasyonumuz da ‘Hooop! Duru bakalım' gibisinden bir çıkış yapma gereğini duydu. Sayın Nihat Özdemir ‘Meydanın boş olmadığı' yolunda bir uyarıda bulundu. Daha yakın zamanda da TFF Başkanvekili Sayın Servet Yardımcı, liglerin tekrar başlamasıyla ilgili 10 ayrı planlarının olduğunu açıkladı. Ancak lütfedip bunların birini bile söyleme nezaketini göstermedi.
Sayın Yardımcı hiç kusura bakmasın, bu gayrıciddi bir yaklaşımdır. İçinde bulunduğumuz zorlu sürecte her düzeydeki yöneticimizden en büyük beklentimiz de ciddiyettir. Herşeyden önce bu konuda 10 ayrı planı bir yana bırakın, 2 plan bile yapamazsınız. Bunun nedeni de gayet açık. Yüzdeyüz belirleyici olan Koronavirüsün seyri. Sonrasında da 5 büyük ligde neler yapıldığına bakılarak bir karar alınacağı ortada. Zaten Yardımcı da bunu söyledi. FIFA, UEFA, Devlet, Sağlık Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı sonrasında TFF'ye sıra gelecek bir karar süreci sözkonusu. Bunun da yadırganacak bir tarafı yok.
Peki o zaman, 10 ayrı planımız var çıkışının anlamı ne?
Şunu anlıyorum: TFF bu zor zamanda uyumadığını ve gerekli çalışmaları yaptığını kanıtlamaya çalışıyor. Ancak bunun daha sağlıklı ve geçerli başka yolları olmalı. Böyle, ne olduğu bilinmeyen 10 ayrı plan yerine, bu felaketin geçmesinden sonra yapılacak işler üzerinde çalışmalar olmalı. Bunların başında da zaten batık durumdaki kulüplerin o dönemde ödemeleri nasıl yapacağı, futbolcu sözleşmelerinin aynen geçerli olup olmayacağı, yayıncı kuruluştan ne kadar para alınabileceği gibi çok can alıcı konular geliyor.
Belki de hepsinden önemlisi, Koronavirüs sonrasında artık sadece futbolun değil dünyanın da eskisi gibi bir yer olmayacağı. Bunun futbola yansıması mutlaka olacaktır. Bugünkü yönetim anlayışından kurtulup bu işin daha doğru bir şekilde yönetilmesi için adımlar atılacaktır. Aslında bu federasyon oluştururken örneğin Hamit Altıntop'un başkan yapılması, bu yolda atılmış bir adım olabilirdi. Belki de önemli bir fırsat kaçırıldı. Mevcut düzenin sürmesi daha uygun görüldü. Oysa bunun değişmesi gerektiğini işin içindeki herkes görebiliyor.
19 Mart Perşembe günkü toplantıda Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Mehmet Muharrem Kasapoğlu liglerin ertelendiğini açıklarken ekrana zaman zaman Sayın Nihat Özdemir'in görüntüsü geldiğinde, onun aklının çok başka yerlerde olduğunu rahatlıkla görebiliyordunuz. Bunu kesinlikle eleştirme anlamında söylemiyorum, onun yerinde ben de olsam aynı durumda bulunurdum. Enerji ve inşaat sektörlerindeki dev yatırımları, otelcilik ve bilmediğimiz başka alanlarda çalıştırdığı binlerce işçinin sorumluluğu gibi dertleri vardı Sayın Özdemir'in.
Yanındaki öteki federasyon başkanlarının o türden dertleri yoktu, ayrıca o sporun içinden gelen kişilerdi. Bu yönden rahatlardı. Buna karşılık Sayın Özdemir'in hayatındaki belirleyici durum, futbol adamı değil işinsanı oluşu. Nitekim, adaylığını açıkladığı toplantıda da ‘futbola mümkün olduğu kadar geniş zaman ayıracağını' söylemişti. Görüyorsunuz, şu anda ve her zaman futbol, 7 gün 24 saat mesaiyi gerektiriyor. Siz dünya kadar işinizin arasında belli zamanlarda bununla ilgileniyormuş gibi yaptığınızda elbette ki boşluklar doğuyor. Bunlar kabul edilemez boşluklar olduğundan, birileri doldurmaya kalkıyor.
Şöyle anlatayım: Şu anda TFF'nin başında Hasan Polat, Orhan Şeref Apak ya da daha yakın zamandan Şenes Erzik olsaydı, hepimiz, gönül rahatlığı içinde “Gereken yapılır” diye bakabilirdik olaya. Ancak Sayın Özdemir ve heyeti bugün ve gelecekte neyin nasıl yapılabileceği konusunda ne bir öngörüye sahip ne de o yolda herhangi bir eyleme geçebilir. Laf düzeyindeki çıkışlarla da bu boşlukların kapatılmasının mümkün olamayacağı çok yakında görülecektir. TFF'nin bu dönemde tarihi önem ve değerde işler yapması, fırtına gibi bir çalışma ortaya koyması gerekir. Bunların birini bile gördüğümüzde herkes yatışır.
Fakat bu kiminle ve nasıl yapılacaktır?
Elbette ki ideal durum, bu işi futbol adamlarının yönetmesidir. Onların bugüne kadar kendilerini yeterince iyi yetiştirmedikleri ve bu işlerle ilgili donanımları edinmedikleri eleştirisi de doğrudur. Ancak o noktada da şunu düşünelim: Bugüne kadar işadamları tarafından yönetilen futbolumuz nereye varabildi de, futbol adamları tarafından yönetildiğinde daha kötü ne olabilirdi? 'Taç giyen baş akıllanır' diye bir söz vardır. Verin bakalım bu işleri futbol adamlarına! Görelim performanslarını, ondan sonra düşünelim başka durumları.
Büyük ölçüde Şenol Güneş'ten kaynaklanan 2020 Avrupa Şampiyonasına doğrudan katılma piyangosu nedeniyle Nihat Özdemir federasyonu keyifli günlerin kendisini beklediğini sanmıştı ama şimdi tam bir felaketin ortasında. Buradan nasıl çıkılacağı konusunda da hiçbir fikri yok. O nedenle 10 ayrı planımız var, gibisinden çıkışlarla kamuoyunu yatıştırmaya çalışıyor. Bunların birini bile söylemeden inanmamızı bekliyor. Kendinizin inanmadığı şeylere biz nasıl inanalım?
Bu iş yürümez!