90 milyarlık dolarlık oyun değişiyor
Pandemi spor dünyasını da alt üst etti... Her şey eskisi gibi mi devam edecek yoksa, değişecek mi? Oyunun kuralları yeniden yazılıyor. Gerçek sporların karşısında artık sanal sporlar da boy gösteriyor. 90 milyon dolarlık spor endüstrisinde Türkiye, nasıl yer alabilir, nasıl bir oyun kurucu olabilir?
Maskeyle spor yapılır mı?
2017 yılında yapılan bir araştırmada, spor sektöründe hizmet ve ürün çeşitliliğinin 2018 yılında 100 milyar dolarlık bir hacme ulaşmasına ek olarak spor endüstrisinin bundan sonraki yıllar içerisinde de var olan hacminin her yıl eksponansiyel bir şekilde artacağı ön görülüyordu. Hatta sponsorluk gelirlerinin de bu artıştan pay alıp, 2019 yılından 2023 yılına dek geçen sürede ilk yıl için %4,5 ve sonrasında katlanarak artacağı ve sadece Kuzey Amerika’daki artışın bile %36 olacağı hesaplanıyordu. Ancak beklenmeyen Kovid-19 kapıyı çaldığında tüm planlar alt üst oldu.
Seyircili spor müsabakalarının iptal edilmesiyle birlikte -ki olimpiyatlar bile bundan nasibini aldı- risk almak istemeyen tüm spor temelli aktiviteler iptal edildi. Tüm bunlarla birlikte Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) önlemleri, aldığı ve alacağı kararlar, sonuçların neler olacağı da zaman aldı. Bu süre içerisinde yaşanan belirsizlik ve onun getirdiği finansal tüm süreçlerde bir süreliğine dondurucuya atıldı ve bekleme süreci başladı. “Sosyal mesafe” kuralının hayatımıza dahil olmasıyla bir kriz daha yaşandı. Maske ile spor yapılır mı, futbolcular maske taksın mı, ligler açılsın mı, açık havada spor nasıl olur, kapalı alanlarda alınacak önlemler vb….
Bir devrimin ayak sesleri
Ve şimdi derin bir nefes alıyoruz…
Biraz sakinleşelim…
Bu kadar kavramı bir anda sisteme yüklediğinizde elbette ki bunun hazmedilmesi ve bundan bir sonuç çıkartılması zaman alacaktır. Şimdi bu zamanın halen devam ettiğini düşünerek şunu söylüyorum. Süreç daha yeni başlıyor.
Önümüzdeki dönemlerde dijitalleşme ile gerçekleşecek olan spor endüstrisindeki devrimin ayak sesleri gelecek kulağımıza. Nasıl ki bundan 6 ay öncesinde kimse hayatımızda pandemi kelimesi ve onun getirdiği bir yıkım için bir öngörüde bulunamadıysa bundan sonrası için de kimse bu bir daha olmayacak diyemez. Peki bu durumun açıklaması nasıl olmalı?
Öncelikli olan dünyada spor sektörünün yeni ürünlere olan ihtiyacıdır. Nedenini farklı bir açıdan bazı veriler ile açıklayayım… Atina 2004 olimpiyat oyunlarının operasyonel giderlerinin 4,5 milyar doları bulması beklenirken 15 milyar doları geçmesi, Yunanistan’ın ekonomik krize girerek iflasa sürüklenmesinin miladı olarak gösterilmişti. 2008 Pekin Olimpiyatları’nın 42,6 milyar doları bulan ve geri dönüşünün imkansız olduğu da otoritelerce çok konuşulmuştu. 2016 Rio Olimpiyatları’nın reytinglerinin 2012 Londra Olimpiyatları’ndan %15 düşük olması da bu sürece tuz biber ekmişti. Büyük etkinliklere olan ilgi azalıyordu ve sponsor destekleri de geri çekiliyordu.
Yeni nesil için yeni sporlar lazım
2004 yılında yaşananları anımsayarak ve rakamları analiz ederek günümüze geldiğimizde ise şunu açıkça görüyoruz: Ekranları başındaki seyirciler ve statlara giden insanlar fiziksel limitlerine ulaşmış sporcuların kısır çekişmelerinden, istedikleri faydayı (heyecan, rekor, üst düzey performans vs.) göremiyor. Reytinglerin azalmasının en önemli nedenlerinden birisi de boşalan koltuklara oturacak yeni neslin gerçekte bir teknoloji bağımlısı olması. Elbette 100 metre koşusunun heyecanına kapılan milyonlarca kişi var ancak bu oran yeni gelen nesle hitap eden dijital hizmetler ve ürünler nedeni ile giderek azalıyor. Ve bu nedendendir ki, yeni spor dallarına ihtiyaç var.
Bunun en güzel örneğini yakın çevrenizdeki gençlerden görebilirsiniz. Olimpiyat oyunlarını izlemek adına televizyonun başına koşarak geçen gençler mi size daha gerçekçi geliyor yoksa elektronik oyunlar dünyasının kendisini çağırdığını duyarcasına, koşarak bilgisayarının karşısına geçen ve saatlerce orada zaman geçiren gençler mi?
Bunun altında yatan temel sebep, dijitalleşme ile gelen hizmet ve ürün çeşitliliğine ek olarak “Z kuşağı”nın hızlı tüketen ve kendilerince yeniden tanımlanmış “dijital sosyalleşme” konseptinin kabul görmesi olabilir mi acaba?
E-oyun pazara büyüyor
Genç yaştan itibaren eli klavye tutan herkesin katılabildiği elektronik oyunlar dünyasının (e- games) şu anda spor endüstrisine katkısı yıllık 800 milyon doları buluyor ki, bunlar daha ısınma turları. Kısacası spor sektörüne kelimenin tam anlamı ile taze kan geliyor. Dünyaca ünlü oyun geliştiricisi Zynga’nın Türkiye merkezli oyun firması Rollic'i 168 milyon dolara ve yine Türkiye merkezli oyun şirketi Peak’i 1,8 milyar dolara satın almasından “spor sektörü” adına bir mesaj çıkarmalı mıyız?
Özetle dünyamızın, 90 milyar dolarlık spor endüstrisinin; bilet satışları, medya hakları, sponsorlukları, lisanslı ürünler, spor ekipmanları ve spor tesisleşmesi alanlarında farklılaşacağı muhakkak. Bu durumda bizim de spor ekonomisinde etkili olabilmemiz adına ülke genelinde oluşturulacak yepyeni bir sportif gelişim politikasına ihtiyacımız var. Bizi bekleyen; yapay zekâ temelli yazılımlar, sanal gerçeklik temalı projeler, online kişiselleştirilmiş sportif mekanizma ve hizmetler, robotik projeler, özelleştirilmiş insan kaynağının geliştirilmesi gibi ve çok daha fazlası varken, çok çalışmamız gerektiği oldukça net.
Oyun kurucu olabiliriz
Sportif bir final olması adına da şu şekilde bir yorum ile yazımı bitirmek istiyorum: Gelen bu yeni dönemi iyi değerlendirebilirsek oyun kuruculardan biri olmak için sahadaki yerimizi alabiliriz. Aksi durumda oyuna girmek için yedek kulübesindeki sporcular gibi köşede bekleyeceğiz. İnsan gücü anlamında sıkıntı çekmediğimizi düşünerek yapılacak en ufak teknoloji temelli yatırımın bile spor sektörümüzde eksponansiyel büyümeyi tetikleyeceğini gönülden inanıyorum. Biz bunu yapabilecek güce sahibiz. Bu güzel bir fırsat, kaçırmayalım…