Ah şu hakemler! Atilla Türker yazdı...
Hilmi Ok... Galatasaray ve Fenerbahçe’de forma giydi. Futbolculuğu bıraktı, hakemliğe başladı, FIFA kokartı taktı... Hakemliği bıraktı, Merkez Hakem Kurulu başkanı oldu, 7 dönem Merkez Hakem Kurulu başkanlığı yaptı.
Ülke hakemliğinin en değerli isimleri arasında ayrı bir yer edindi.
****
Hilmi Ok anlatıyor:
1975-76 sezonu... Son hafta... Bursaspor-Trabzonspor maçını yönetiyorum.
Tribünler boştu. Yok denecek kadar az seyirci vardı.
Daha ilk dakikalarda bir şey dikkatimi çekti. Trabzonspor’un her atağında tribündeki bir seyirci deparı basıyordu. Tribünde boylu boyunca koşuyordu. Koşarken de bağırıyordu:
“Haydi Ali Kemal, iyi ortala... Necmi bomboş!”
Bursaspor’un karşı atağında ise aynı seyirci Trabzonspor yarı alanına doğru depar atıyordu. Tribünde yine boylu boyunca koşuyordu. Yine avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
“Şenol dikkat... Turgay kademeye gir. Necati adamını tut!”
Adam hiç susmuyordu. Sürekli taktik veriyordu.
Bu yetmezmiş gibi... Benim işime de karışıyordu.
Orta sahada bir faul mü oldu! Anında bağırıyordu:
“Hocaaa faul var...”
Haklıydı... Faul vardı.
Düdüğü çalıyordum.
Aradan kısa bir süre geçiyordu. Bir ofsayt oluyordu. Ben daha yardımcıma bakarken, o yüksek sesle bağırıyordu:
“Hocaaa ofsayt var...”
Haklıydı... Ofsayt vardı.
Düdüğü çalıyordum.
Ama bu böyle gitmezdi. Kararı benden önce o veriyordu! Dediği de hep doğru çıkıyordu. Sesini herkes duyuyordu. Prestijim yok oluyordu.
Artık dayanamadım.
Maçın hakemi ben miydim, yoksa o muydu!
Seyirciyi dışarı attırmam gerekiyordu.
Top bir ara taça çıktı. Üstelik o seyircinin bulunduğu tarafa yakın bir yerden çıktı. Hemen o tarafa yöneldim. Saha kenarına gittim. Orada görevli polisler vardı.
Polislerden kibarca bir ricada bulundum:
“Şu seyirciyi tutun ve stat dışına çıkartın...”
Anladı... O seyirci nasıl bir ricada bulunduğumu anladı.
O anda haykırdı:
“Hakeemmm hakeemmm... Ben tuvalete gidiyorum. Maçın bundan sonraki bölümünü sen yönet!”
******
İsmi lazım değil, şöhretli bir hakemimiz, İzmir’de bir maça çıkar.
Gergin bir maçtır bu... İlerleyen dakikalarda bir seyirci tel örgülerin hemen arkasından tüm gücüyle bağırır:
“Hakeemm hakeemmm... Abdülhamit’in saz heyeti seni ve tüm sevdiklerini Boğaz Köprüsü’nün tam ortasında teker teker öpsün...”
Tribünden müthiş bir kahkaha yükselir.
Aynı seyirci o hırsla yine bağırır:
“Hakeemm hakeemmm... Abdülhamit’in saz heyeti seni ve tüm sevdiklerini Boğaz Köprüsü’nün tam ortasında teker teker öpsün...”
Hakem şaşırır... Öyle ya, ne alaka, Abdülhamit, saz heyeti, Boğaz Köprüsü...
Bir anlam veremez. Düşünür düşünür bulamaz.
Kafasına takılı kalır.
Maç biter.
Bu hakem arkadaşımız sahadan çıkarken, o seyircinin olduğu yöne doğru şöyle bir bakar... Seyirci beklemektedir.
Ortam uygundur.
Hakem arkadaş, tebessüm ederek seyirciye yaklaşır.
Niyeti, bu küfrün anlamını öğrenmek.
Çok kibar bir şekilde sorar:
“Kardeşim, tamam küfür ediyorsun, anladık da... Ne demek Abdülhamit’in saz heyeti?”
Seyirci anında yanıt verir:
“Çünkü Abdülhamit’in saz heyeti çok kalabalıktır. Tam 37 kişiden oluşur!”
Hakem arkadaş tebessüm eder.
Bu kez şunu sorar:
“Peki, niye Boğaz Köprüsü?”
Seyirci yanıt verir:
“Öpüldüğünüzü hem Asya’dan, hem da Avrupa’dan herkes görsün diye!!!”
******
Niye anlattım şimdi bu iki anekdotu?
Şu sıkıntılı ortamda biraz olsun tebessüm edebilelim diye.
Yoksa, Fenerbahçe-Kasımpaşa maçındaki büyük skandalı yazacaktım bugün.
Son anda vazgeçtim.
Zaten herkes gördü, duydu, okudu.
Ama yine de de 3-5 cümle kaleme alayım.
*****
İnsanın aklı almıyor elbet.
Bir hakem, nasıl böyle hata yapar?
Haydi yaptı, diğer yardımcı hakemler ne yapar?
İzah etmek mümkün değil.
Olayın elle tutulacak minnacık bir tarafı bile yok.
****
Hemen her hafta büyük bir hakem skandalı yaşıyoruz.
Vukuatsız maçımız neredeyse yok denecek kadar az.
*****
Size bir şey söyleyeyim mi!
Acı gerçek şu:
Bu hakemlerle bu lig biraz zor biter.
*****
Bu arada... Kulüpler Birliği’nin meşhur bildirisi için ne demek gerekiyor?
Skandal ötesi.
Kulüpler birbirine girdi.
Bildiride olumsuzluk adına ne ararsanız vardı: Tehdit, kışkırtma, ayrımcılık, blöf, yanıltıcı beyan...
Güya adı Kulüpler Birliği... Kulüpleri birbirine vurduruyor.
Düşünebiliyor musunuz, 17 kulüp adına bu açıklama yapıldı denildi ama sonradan anlaşıldı ki kulüplerin önemli bölümünün haberi bile yok.
Fikret Orman, birlik başkanı olarak kara bir tablo ortaya koydu.
Sonrasında ne oldu? Kriz büyüdükçe büyüdü.
Fikret Orman ve arkadaşları süreci çok berbat bir şekilde yürüttü.
Tutarsız açıklamalar gırla gitti.
İnsanların zekasıyla oynamaya çalışanlar oldu.
Komplo ve operasyon kavramları tavan yaptı.
Korkarız, bu kriz sezon sonuna kadar devam eder.
*****
Bir anekdot daha kaleme alarak son noktayı koyayım:
Mustafa Çulcu... Kim olduğunu söylemeye gerek yok.
Ülke hakemliğinin çok önemli isimleri arasında yer alıyor.
******
İstanbul’da bir maça çıkar Mustafa Çulcu.
Tansiyonu yüksek bir maçtır bu.
Bir penaltı verir.
Bir anda etrafı sarılır.
Aleyhine düdük çalınan takımın neredeyse tüm oyuncuları Çulcu’ya itiraz eder.
Ama birisi vardır ki yemin üstüne yemin eder.
“Mustafa Hocam, iki çocuğumun ölüsünü göreyim ki, penaltı değil...”
Aradan 10 saniye geçer, aynı futbolcu aynı yemini eder.
Tabii dikkate almaz Çulcu... Bal gibi penaltıdır bu.
Atışı yaptırır... Gol olur.
Maç biter.
Maçtan sonra aynı futbolcu bu yemini yine tekrarlar:
“Hocam, iki çocuğumun ölüsünü göreyim ki, penaltı değildi.”
Çulcu, soyunma odasına girer. Duşunu alır. Evine gider.
Kısa bir telefon trafiği yapar. Şunu öğrenir:
-O yemin üstüne yemin eden futbolcu... Evli değildir. Çocuğu da yoktur.”
ATİLLA TÜRKER