Ahmet Çakır: ‘Önümde ceket ilikleyenler’
Galatasaray’da yönetimle Terim arasında bir çatışma olduğu gün gibi meydanda. Başkan Mustafa Cengiz’in bunu gizleme çabası da pek işe yaramıyor. Hatta tam tersi sonuç verdiğini söylemek mümkün.
Konuyla ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz herkes bir yorum getirmeye çalışıyor. Olay aslında şurdan başladı, gibisinden değerlendirmeler yapılıyor.
Ortada hiç de anlaşılması zor bir durum yok: Bu kadar büyük bir yatırım yapıp maçlarınızı kazanamadığınız zaman, çatışmalar çıkar. Başkan Cengiz’in çok konuşmak zorunda kalmasından doğan yakışıksız bir ifadeyle “Düşmanı yenemediğiniz zaman kendinizi yersiniz” sözü de bunu anlatıyor.
Terim’in ‘biraz da ceza almayanlar konuşsun’ sözünden özel bir anlam çıkarmaya çalışmak, Cengiz’in ‘herkes kendi işine baksın’ sözünü farklı yorumlamak gibisinden çabalar, işin özüyle ilgili değil. Asıl sorun çok açık.
Fatih Terim bugün Mehmet Demirkol kardeşimizin çok isabetli değerlendirmesiyle Galatasaray tarihininde Ali Sami Yen’den sonra 2 numaralı kişi durumuna gelmiştir. Kazanılan başarılardaki payı onu bu noktaya çıkarmıştır. Bu açıdan yönetimler üstü bir konumdadır. Yönetimlere de ‘önümde ceket ilikleyenler’ diye baktığı bilinmeyen bir durum değildir.
Kaldı ki bugünkü yönetim, geçmişin Ali Tanrıyar, Alp Yalman, Faruk Süren hatta Özhan Canaydın yönetimlerinin gücünden çok uzaktır. Tanrıyar döneminde iktidar gücü arkanızdaydı. Ayrıca o yönetimden 3 başkan çıkmıştı. Alp Yalman 25 yıllık bir yöneticilik döneminden sonra başkan olmuştu. Süren’in deneyimi ve karizması ortadaydı. Canaydın daha lise sıralarında bu kulübün başkanı olmayı hedeflemişti. Dolayısıyla o başkanlar ve yönetimleri artık çok gerilerde kaldı.
İşler iyi gittiği sürece, bu tür çatışmalar perde gerisinde kalır, alttan alta yürür. Ancak maçlar kazanılamadığında kaçınılmaz bir çatışma doğar. Bugün Galatasaray’ın yaşadığı olay budur. Yönetim de bu yoklukta 136 milyon Euroluk bir kadro oluşturma özverisi karşılığında, bunun 10’da 1’i kadro değerine sahip olmayan takımlar karşısında kaybedilmesi üzerine teknik adama tepki duymaya başlar. O tepki de şu ya da bu biçimde dile getirilir.
Tamam, Galatasaray’ın şu anda güçlü bir yönetimi yok. Bu yönetim, Dursun Özbek’in yakışıksız bir sözüne duyulan tepki nedeniyle ortaya çıkmış olarak kabul ediliyor. Ayrıca, ne kadar kolay devrilebileceği de ibrasızlık olayında ortaya çıkmıştır.
Ancak bir yandan da büyük bir samimiyetle, özveriyle görev yapmaya çalıştığı ortadadır. Binbir dertle uğraşılıyor. Bir yandan dev boyutlardaki maddi sorunlar, öte yandan Riva-Florya işindeki belirsizlikler ve daha bir yığın sorun yönetimi bunaltıyor.
Böyle bir ortamda bir de federasyon ve öteki kulüplerle çatışmalar haliyle yönetimi yıpratıyor. Özellikle bu sezon Sarı-Kırmızılı takıma karşı savaşın çok pervasız biçimde yürütüldüğü de vicdan sahibi herkes tarafından kabul edilecek kadar açık.
Ayrıca başkan Cengiz şunu biliyor, Terim’le ilgili olarak gelen herhangi bir saldırıya anında yanıt verilmemesi halinde bu kez kendi aralarında kapışma ortaya çıkar. Bu nedenle Cengiz hemen her ortamda bununla ilgili olarak konuşmak zorunda kalıyor. Bu kadar çok konuşmak zorunda kalmak da ek sorunlar çıkarıyor.
Evet, Galatasaray içinde bugün Terim çok güçlüdür. Taraftar yüzde 80 oranında arkasındadır. Medyanın büyük bir bölümü de Terim’in yanındadır çünkü yönetime destek olmanın bir getirisi yoktur. Ancak bunun kaypak bir zemin olduğunu da unutmamak gerekir. Dünyanın en büyük teknik adamlarının bile kaderi, güçsüz gördükleri yönetimlerinin iki dudağı arasındadır. Terim de bunu hem Canaydın hem de Ünal Aysal dönemlerinde yaşamıştır. Ayrıca, üstüste iki maç kaybedildiğinde çok güçlü teknik adamların bile, yönetimlerin birşey yapmasına gerek kalmaksızın nasıl veda etmek zorunda kaldıklarına ilişkin sayısız örnek vardır.
Evet, Terim Galatasaray’ın en büyük gücüdür. Öteki büyük camialar ‘Bizim niye bir Terimimiz yok!’ yakınması içindedir. Fakat Terim’e sahip olmanın zor yanları da az değildir. Bunları öğrenmek isteyenler Faruk Süren ile görüşebilir. Terim, kazandırdığı başarıların faturalarını yönetimlerin önüne koyan bir teknik adamdır. Bununla başedebilmek kolay değildir.
Aslında bu noktada Ali Koç’un da belli ölçüde hedefine ulaştığını kabul etmek gerekir. Makamsal karşılıklılık ilkesine filan kulak asmadan doğrudan Terim’in üzerine oynadı ve beklediği sonuç bir ölçüde ortaya çıktı. Tabii bu yollarla bir yere varmanın mümkün olmadığını o da görecektir.
Çözüm, maç kazanmaktır. Maçlar kazanıldığı takdirde şampiyon olup biraz Euro kazanarak soluk alabilme olanağı vardır -ki o da tehlikeye girmiştir-. Böyle bir ortamda bu tür kapışmalar Galatasaray’ın kendi kalesine attığı goller anlamına gelir ama ne yazık ki bunu önleyebilmek de mümkün değildir.
İşin içyüzü dışyüzü, perde önü arkası budur. Üsttarafı boş konuşmadır. Körlerin fili tarifi gibisinden anlamsız işlerdir.