Yeni Spor Kanunu PFDK ve Tahkim Bağımsızlaştıracak Mı? Futbolda Adalet...
AİHM, TFF hukuk kurullarının bağımsız olmadığına hükmetmişti. TFF'nin uyum düzenlemesi yeni Spor Kanunu ile taca atıldı. Makyaj düzenlemelerle AİHM manipüle edildi. Ama değişim şart!
Yeni kanun ihlaller yaratacak
7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu, genel gerekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin TFF Tahkim Kurulu hakkında verdiği 28 Ocak 2020 tarihli 'Ali Rıza ve Diğerleri' davasında anılan Tahkim Kurulu'nun bağımsız ve tarafsız yargı yeri olmadığı için verdiği ihlal kararının yerine getirilmesi amacıyla söz konusu değişikliklerin yapıldığını açıklıyor. Gelgelelim, Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu'nun Tahkim Kurulları'na ilişkin düzenlemeleri, bu iddiasının aksine, Tahkim Kurulları'nın yapısını ve işleyişini ulusal üstü standartlara taşımadığı gibi, spor yönetiminde süregiden ihlaller yaratacak nitelikte. Özellikle TFF Tahkim Kurulu bakımından yapılan değişikliklere yakından bakalım:
AİHM: Kurullar üzerinde aşırı nüfuz var
AİHM ne demişti? Tahkim Kurulu (ve zımnen diğer hukuk kurulları) başkanın önerisi üzerine yönetim kurulu tarafından atanmaktadır ve bu konuda başkan ve yönetim kurulunun mutlak bir takdiri vardır. Yönetim kurulu da genel kurula egemen olan kulüp ağırlıklı yapıdadır. Genel kurulda futbolcu, antrenör, hakem gibi futbolun diğer paydaşları zayıf şekilde temsil edildiğinden bu paydaşların temsilcileri TFF Yönetim Kurulu'nda pek yer almamakta veya sınırlı şekilde yer almaktadır. Dolayısıyla başta Tahkim Kurulu olmak üzere hukuk kurulları üzerinde yönetim kurulunun aşırı nüfuzu bulunmaktadır.
Yeni kanun sorunu çözmedi
Yeni Spor Kanunu ne getirdi? Bütün hukuk kurulları (Disiplin kurulları, Tahkim Kurulu, Kulüp Lisans Kurulu, Etik Kurulu ve Uyuşmazlık Çözüm Kurulu) bakımından TFF Başkanı'nın yönetim kuruluna atanacak üyeleri teklif etme yetkisi kaldırılmıştır. Değişiklikle bütün kurulların üyelerinin direkt yönetim kurulu tarafından atanması esası getirilmiştir. Oysa, AİHM, yönetim kurulu, hukuk kurulları üzerinde bu kadar nüfuz sahibi olmamalı demişti. Dolayısıyla bu değişiklik, doğru bir değişiklik olmayıp hukuk kurullarını TFF’nin organı olarak görme sorununun süregittiğini göstermektedir. Ki bu sorun aslında TFF’nin başta 5894 sayılı Kanun olmak üzere, teşkilatlanmasının hücrelerine sinmiş bir anlayış sorunudur.
Kurullar bağımsız değil, yönetimin uzantısı
Peki, kurullar üzerindeki yönetim kurulunun bu ağır nüfuzunu dengeleyecek güvenceler kurul üyelerine tanınmakta mıdır? Eğer öyleyse, bağımsızlık ve tarafsızlık güçlü şekilde sağlanmaktaysa, belki kurulların üyelerini yönetim kurulunun belirlenmesine tahammül edilebilir.
Yine AİHM ne demişti, ona bakalım: Hayır, kurullar üzerindeki yönetim kurulunun bu ağır nüfuzunu dengeleyecek güvenceler, kurul üyelerine tanınmamıştır. Tersine, kurul üyeliği için sabit bir süre belirlenmediği gibi, kurulların görev süreleri başkan ve yönetim kurulunun görev süresiyle sınırlı tutulmuştur. Kurulların yönetim kurulunun bir uzantısı niteliğinde görüldüğünün açık bir kanıtı olarak yorumlamıştı AİHM bu durumu.
Yeni kanun AİHM'i manipüle ediyor
Bu noktada yeni Spor Kanunu ne getirdi? Ona da bakalım: Kanunda hukuk kurulların görev sürelerinin yönetim kurulunun görev süresinden bağımsız olarak 4 yıl olarak sabitlendiği görülüyor. İlk bakışta AİHM’in kurullar için sabit süre belirlenmemiş olmasına dair eleştirisi karşılanmış gibi gözüküyor. Ama elbette, gerçek durum öyle değil. Kanun, ne yazık ki AİHM’i manipüle etmeye çalışıyor. Kurulların görev sürelerinin 4 yıl olarak belirlenmesi, bu kurulları yine yönetim kuruluna göbekten bağlıyor. Zira yönetim kurulunun olağan görev süresi de 4 yıl! Hal böyle olunca, yönetim kuruluyla göreve gelen/yönetim kurulu tarafından atanan kurullar, yine yönetim kurulunun olağan görev süresiyle sınırlı şekilde görev yapacak. Dolayısıyla yürürlükten kaldırılan maddenin yerine aynı amacı karşılayan bir madde yazılması, bir diğer deyişle yönetim kurulu ve hukuk kurulları arasındaki kader birliğinin devam ettirilmesi, AİHM tarafından benimsenen standartlarla bağdaşmıyor. Nitekim Kanunun 55. Maddesiyle 5894 sayılı TFF Kanunu'na eklenen Geçici Madde 2, bu durumu net şekilde ispatlıyor. Buna göre yeni sistemin yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan kurulların üyelerinin görev süresi için, “Bu kurulların göreve başlama tarihinden itibaren 'dört yıl sonunda' sona erecek" diyor. Yani TFF’nin mevcut, bu kurulların üyelerini atayan yönetim kurulunun görev süresi sona erince!
Tahkime karşı yargı yolu açılmalıydı
Kurulların görev süresinin 4 yıl olarak belirlenmesinin (yani yönetim kurulunun görev süresiyle en azından lafzen özdeşlememiş olmasının) tek olumlu tarafı, nadir durumlarda gerçekleşebilecek yönetim kurulu istifalarından etkilenmeyecek olmaları. İçerisinde bulunduğumuz süreç, pratikte bunun ne kadar nadir görüldüğünü hatırlatmaya yeterlidir.
Oysa ne yapılmalıydı? AİHM’in konuya ilişkin standartlarının karşılanması için yalnızca üye seçimlerinin yönetim kuruluna bırakılması yeterli bir değişiklik olmayacaktır.
1-TFF Tahkim Kurulu gibi zorunlu tahkim modellerinin söz konusu olduğu hallerde adil yargılanma hakkına ilişkin AİHM standartlarıyla tamamen uyumlu hale getirilebilmesi, Tahkim Kurulu’nun TFF dışına çıkarılmasıyla veya (eğer Kurul TFF dışına çıkarılmayacaksa) Tahkim Kurulu'nun bütün kararlarına karşı yargı yolunun açılmasıyla gerçekleştirilebilir. Bağımsızlık ve tarafsızlığı sağlayabilmenin temel koşulu budur.
Üye seçiminde futbolcu da olmalı
2-Diğer en önemli koşul, eğer Tahkim Kurulu TFF dışına çıkartılmayacaksa, üyelerinin belirlenmesinde futbolun diğer paydaşlarının (futbolcular, antrenörler, hakemler gibi) eşit veya eşite yakın oranda temsil edilmesi gerekliliğidir. Bunun için ise üyelerin yönetim kurulu tarafından atanması usulünden tamamen vazgeçilmesi gerekmektedir. Zira AİHM, TFF Genel Kurulu’nun yapısından ötürü yönetim kurulunun eşit dağılımla teşkil etmediğini açıkça saptamıştır.
Kurulların görev süresi 6 yıl olmalıydı
3-Ayrıca başta Tahkim Kurulu olmak üzere, hukuk kurulları üyelerinin görev süreleri, mutlaka yönetim kurulunun görev süresinden farklı bir süre (örneğin 6 yıl) olarak belirlenmeliydi. Böylelikle, hukuk kurulları üyelerinin yönetim kurulunun elemanı gibi algılanmasının önüne geçileceği gibi üyelere yönetim kurulu karşısında güvence getirilmiş olunurdu. Üstelik, yönetimlerin futbol politikası tercihlerinden bağımsız olarak kararlarda hukuki istikrar ve tutarlılığın sağlanması da mümkün olabilirdi.
Üyelerin yemin etmesi olumlu adım
7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu'nun TFF Tahkim Kurulu hakkında getirdiği, görünüşte olumlu bir iki düzenlemesi var:
1-Tahkim Kurulu üyelerinin göreve yemin ederek başlamalarına dair düzenleme AİHM’in gördüğü eksikliklerden biriydi, giderilmiş oldu.
2-Hukuk kurulları üyelerine kimsenin emir ve talimat veremeyeceğinin hüküm altına alınması ile üyelerin bağımsızlık ve tarafsızlıklarını etkileyen hususları bildirme yükümlülüğü de retorik düzeyde de olsa olumlu sayılmalı. Ki bunlar da AİHM’in açıkça işaret ettiği eksikliklerdi.
3-Ayrıca bu olumlu değişikliklerin 5894 sayılı Kanun'a işlenmeleri ve kanuni güvence altına alınmaları da isabetli. Zira bu kurulların bir kısmı yargısal veya en azından yarı yargısal faaliyette bulunan yapılar. Yargısal faaliyette bulunan kurulların üyelerinin bağımsızlık ve tarafsızlık güvenceleri, TFF’nin bir iç mevzuatı niteliğindeki statüyle gerçek anlamda güvenceye kavuşturulamazdı.
Yapılan değişiklikler makyajdan ibaret
Gelgelelim, bütün bu olumlu değişiklikler ne yazık ki özünde makyaj niteliğindedir. Zira bir kere bu güvencelerin pratikte işlemesi için usuli garantiler denilen güvence hükümleri getirilmeli ve burada sayılan kurallara/ilkelere aykırılığın hangi hukuki yaptırım veya sonuçla karşılaşacağı düzenlenmeliydi. Dış müdahalelere karşı etkili güvencelerin kanuni seviyede getirilmemesi, değişikliklerin sadece retorik seviyede kaldığını, yapısal bir iyileştirme yapılmadığını göstermektedir. Nitekim kurul üyelerinin bağımsızlık ve tarafsızlığından şüphe duyulduğu haller için neden kanuni seviyede bir itiraz mekanizması oluşturulmadığını anlamak mümkün değil. Benzer şekilde, üyelerin kararlarından ötürü hukuki ve cezai yaptırıma tabi tutulmayacak olması veya bağımsızlık ve tarafsızlığın tehlikeye düşmesi halinde dosyadan çekilme hakkının açıkça tanınmaması (buna ilişkin düzenleme ilk derece kurulları için getirilmiş ama Tahkim Kurulu için yok) da yukarıdaki olumlu gibi görülen değişiklerin birer makyajdan ibaret olduğunu kanısını güçlendiriyor.
AİHM ikna olmaz, bu kanunu da değiştirecekler
Peki bundan sonra neler olacak? Yukarıda çizilen tablonun yeni ihlal kararlarına yol açacağını kestirmek mümkün. AİHM’in yapılan bu palyatif değişiklilerle tatmin olması, 28 Ocak 2020 tarihli 'Ali Rıza ve Diğerleri' kararında yaptığı saptamalar dikkate alındığında pek olası görünmüyor. Üstelik AİHM’in TFF Tahkim Kurulu'nun kararları hakkında farklı haklar bakımından verdiği başka ihlal kararları da bulunuyor. Yani TFF sisteminde yapılacak başka değişiklikler de bulunmaktaydı. Kanun koyucu bütün bunları da ihmal etmiş görünüyor. Bakanlığın bu kanuna tahsis ettiği özel internet sayfasında ise, yapılan bir çalıştayda ifade edilen görüşlerden ve karşılaştırmalı hukuka dair örneklerden başka anlamlı bir materyal bulunmadığı gibi bu spesifik konuya ilişkin açıklama da yok (https://sporkanunu.gsb.gov.tr/index.html).
Bütün uyarılara rağmen önden hazırlığını yapmayan, hakları ihlal eden düzenleme ve uygulamaları bir mahkeme kararı çıkana kadar inatla sürdüren bir sistemde yeni ihlal kararları sonrası şimdi yapılan bu düzenlemelerin de değişmek zorunda kalacağını tahmin etmek çok zor olmasa gerek.
*Burak Gemalmaz, Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi