Ali Erim yazdı: Sorun Q7 değil!
Beşiktaş taraftarı arasında bir süreden beri Quaresma tartışma yaşanıyor. Özetle Q7’nin ayağına gelen hemen her topu ortalamasının pas oyununu kötü etkilediği düşünülüyor.
Peki gerçekten öyle mi?
2015/2016’da kısa pasa dayalı, merkezden hücum eden, tek pas ve verkaçlarla rakip savunmaları delen geçen takım herkesin büyük beğenisini kazandığı için taraftar doğal olarak benzer futbolu istiyor ancak o zamandan beri kadroda yaşanan dramatik değişimler adeta unutuluyor.
Kabul etmek gerekir ki o dönem devre arasında takıma katılmış olsa bile Marcelo’nun topu oyuna sokması ile Pepe-Vida ikilisi arasında Brezilyalı lehine ciddi bir fark var. Pepe’nin uzun pas tercihleri herkes tarafından biliniyor.
Şimdilerde biraz kıpırdanan Oğuzhan ise son iki sezon adeta yokları oynadı. Öyle ki geçen sezon 37 resmi maçta Ozzy’nin golü yoktu. (2015-2016’da 10 gol, 8 asist)
Olcay Şahan, Kerim Frei ve Gökhan Töre’nin 2015/2016 takımında kariyerlerinin belki de en verimli sezonlarını geçirdiğini hemen unutanlar var. (3 oyuncu o sezon 33 gole direkt katkı vermişti)
Ayrıca Mario Gomez’in toplamda 28 gollük Beşiktaş tarihine geçen rekor katkısı ve oyun anlayışını şöyle bir gözünüzün önüne getirin.
Tabii tüm bunların üstünde 9 gol, 13 asistlik katkıyla Jose Sosa’nın kariyer sezonu oynaması vardı. Sosa’nın skora etkisinin yanında takım oyununa seviye atlatması taraftarın gözlerini kamaştırmıştı.
Sosa sonrası tamamen farklı özelliklere sahip Talisca’nın kiralanması ile Beşiktaş’ın oyununun değişeceği zaten belli olmuştu ancak bir kez daha şampiyon olunması ile siyah beyazlıların saha içinde yaşadığı değişim pek gündeme gelmedi, sağlıklı şekilde değerlendirilmedi.
Ne zaman ki 2017/2018’de şampiyonluk kaçtı işte o anda eleştiriler yükselmeye başladı. Şenol Güneş niye böyle yapıyordu ve Q7 neden sürekli ortalıyordu?
Aslında herkesin bildiği gibi şampiyon olan takımlar belli bir sürede oluşturulur ve sportif başarı geldikten sonra kadro genel olarak korunarak geliştirilir.
Ne yazık ki Beşiktaş bazen zorunluluk bazen de tercihler sebebiyle 2015/2016 kadrosunu geliştiremedi. Geliştiremedi derken, kilit oyuncuları elde tutup, eksikleri gidermekten bahsediyorum. Bu eleştiri gidenlerin yerine oyuncu alınmadı şeklinde yorumlanmasın.
Beşiktaş’ın yaptığı kadroyu değiştirerek yola devam etmekti. Alınan oyuncuların kalitesi yüksekti ancak profillerin farklı olması ve kadronun neredeyse her sezon değişmesi yüzünden o dönem oynanan iyi futbolun üstüne koyulamadı.
Hatta bırakın üstüne koymayı, o seviye bile tekrar yakalanamadı.
Sol kanadın genel olarak driplingle rakibin üstüne gitmeyi seven Babel’e teslim edilmesi, Talisca’nın 10 numaradan çok ikinci forvet özelliğinde bir oyuncu olması, kalitesi yüksek olsa da Caner’in erken orta yapmayı seven tarzı, Oğuzhan’ın ciddi şekilde sallanması, Gökhan Gönül’ün sağ kanatta Q7 ile pek tutmayan kimyası sonrası 2015/2016’daki futboldan eser kalmadı.
Tüm bunlar bir araya gelince sol taraftan istediği gibi gelemeyen, merkezden ise istese de gidemeyen bir takım ortaya çıktı.
Hücumdaki tüm yük sağ tarafta Q7’nin omuzlarına binice de Portekizlinin zaten hali hazırda mevcut olan kusurları taraftarın gözüne iyice batmaya başladı ve Q7 günah keçisi ilan edilmeye başlandı.
Özetlemek gerekirse, Beşiktaş yönetimi yaptığı ve/veya yapmadığı transfer hamleleri ile 2015/2016’da şampiyon olan ve lige uzun yıllar damga vurabilecek bir takımın kimyasının değişmesine yol açtı.
Sonuçta o takımın devamı bir şampiyonluk artı ŞL’de Son 16 yaptı fakat futbol olarak gelişimini sürdüremedi.
Beşiktaş taraftarının takımının futbol olarak ilerlemediğini görmesi ve bunu tartışması ne kadar doğruysa faturayı tek oyuncuya kesmesi de o kadar yanlış. 2015/2016’dan beri değişen özde Q7’nin oyun anlayışı değil, takımın kendisidir.
Son olarak Adem Ljajic’in transferi Beşiktaş’ın 2015/2016 sezonuna duyduğu özlemden mi kaynaklanıyor yoksa şartlar itibariyle yapılan bir transfer mi emin değilim ancak Sırp oyuncu Beşiktaş taraftarının özlediği futbolu geri getirebilecek ilk adım olarak görülebilir.
Ali Erim