Ali Koç pes mi ediyor?
BEZGİN VE UMUTSUZ BİR KOÇ
Yaklaşık iki saatlik basın toplantısında Ali Koç’un enerjisi çok düşüktü. Bir bezginlik ve daha da önemlisi umutsuzluk duygusu veriyordu.
Konuşurken sık sık derin nefes alması, çok fazla jest ve mimik yapmaması, konuşma temposunun düşük olması iletişim açısında etkisini azaltıyordu.
Kamuoyu önünde konuşan bir başkandan ziyade, koltuğuna kurulmuş bir insanın kapalı devre sohbet toplantısını andırıyordu.
Bir başka nokta da toplantının süresi. İki saat çok uzun bir süre. Bir noktadan sonra haberciler dışındaki insanların ilgisini düşürüyor.
Çok fazla konuya değinmektense elzem olanların seçilmesi ve onların da seri şekilde dile getirilmesi lazımdı.
Genel görüntü, futbolu yönetenlere yön vermekten ziyade, onlardan çaresizce şikâyet eden bir tutumdu.
Oysa Ali Koç, çok iyi bir iletişim kampanyasıyla seçimi kazanmıştı. Evet, Koç’un mizacı genel olarak böyle ama yine de ses getirmesi umulan toplantılarda iletişim kurmayları onu daha enerjik olması konusunda uyarmalı.
‘MERKEZ MEDYA’ NEDEN SORMUYOR?
Koç’un basın toplantısında dikkatimi çeken bir diğer bir konu da, ‘merkez medya’ mensuplarının soru sormaması.
Hürriyet’ten Süleyman Arat ve Aspor muhabirinin dışında TRT’den BeinSport’a, Fanatik’ten Fotomaç, Milliyet ve Sabah’a kadar bir çok yayın organından sorular gelmedi.
Acaba moderatör mü söz vermedi onlar mı talep etmedi?
Bir muhabir Ali Koç’un basın toplantısına heyecanla gider. Zira onu her zaman karşısında bulamaz ve mutlaka soracak bir sorusu vardır.
**** *** *** *** *** ***
BEŞİKTAŞ BAŞKANI AĞLAR MI?
Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, yılın ilk divan kurulu toplantısında çok duygusal ve kişisel bir konuşma yaptı.
Umarım Çebi, eski başkan Fikret Orman ile vedalaşmıştır artık!
Öyle ya, göreve geldiği günden bu yana sürekli Orman’ı konuşuyor, ona cevaplar veriyor.
Oysa, bu faslı göreve geldiği ilk günde kapatmalıydı.
Şuna herkes kabul ediyor: Fikret Orman, kulübü borç batağına soktu, gelecek gelirlerini de ipotek altına koydu. Yani kulübün elini kolunu bağlayıp gitti. Bunda herkes hemfikir.
Daha önce de başka mecralarda yazdım: Ben Çebi’nin yerinde olsam “Hayır Fikret Orman! Kulübü bu durumda bırakıp gidemezsin. Sana bu hakkı tanımıyorum” derdim.
Orman, çok kurnazca bir hamle yaptı ve Çebi’yi aday olmaya zorladı. Öyle bir kulüp bıraktı ki “Hadi gel başkan ol da gör” demeye getirdi.
Çebi de “Şimdi aday olmazsak camia bizi siler” dedi. Haklılık payı vardı bunun fakat, Orman’ın oyununu bozmalıydı. Uzun vadede Çebi haklı çıkacaktı.
Tamam, tüm bunlar olmadı. O vakit, artık geleceğe bakma vakti. Kurtuluş projelerini somutlaştırma zamanı.
Çebi yönetimi, mal satışı için nabız yokladı ancak tepki geleceğini anlayınca bu konuyu seçenek olmaktan çıkarttı. Bana göre bu da yanlış.
Ben her ay devasa faiz borcu ödeyip duracağım ama “Benim binam var” diye övüneceğim!
Aylık ödediğim faizle onlarca mal mülk alırım oysa.
Her neyse… Çebi’nin reçetesi bağış kampanyası…
Bunu da ayrıca yazacağım. Şimdilik divan kuruluna döneyim.
ARKADA GEZEN O ADAM!
Çebi, doğaçlama yaparak ve coşkulu konuşarak Ali Koç’a göre kendini daha çok dinletiyor.
Ama onun da içerik sorunu var.
Çebi, sürekli futbol şube başkanı olduğu dönemde Ümraniye’de bazı yöneticilerin kendisine küfür ettiğini, mobbing uyguladığını söyleyip duruyor.
Sanırsınız bunu söyleyen dönemin ikinci başkanı ve bugünün başkanı değil de, sıradan bir kulüp personeli!
Oysa Ahmet Nur Çebi, evvela güçlü bir holdingin başkanı. Mal varlığıyla Fikret Orman yönetiminin en güçlü ismiydi.
Camia nezdinde de sevilen ve ta o zaman Orman sonrası Beşiktaş’ın ‘müstakbel başkanı’ydı.
İnsan ister istemez soruyor: Sayın Çebi, o kast ettiğiniz yöneticilerin ne haddine de size küfür ediyorlar?
Hadi ettiler, siz neden hadlerini bildirmediniz?
Orman’a “Ya onlar ya ben” diyerek, neden rest çekmediniz. Orman tercihini onlardan yana kullandıysa, siz neden devam ettiniz?
Diğer bir tarafı da şu: Çebi’nin, kendisini rencide eden bu küfür ve mobbing konularını başkan sıfatıyla kamuoyu önünde sürekli dillendirmesi onun ‘güçlü başkan’ imajını zedeler.
SÜLEYMAN SEBA’NIN GÖZYAŞLARI BAŞKAYDI
Orman’ın kendisine yaptığı haksızlıkları anlatırken “Şu anda ağlamak istiyorum” dedi ve hakikaten gözleri doldu. İnsani açıdan bu samimiyet çok kıymetli. Efsane başkan Süleyman Seba da ağlamıştı ancak o başkaydı. Onun gözyaşları aslında Beşiktaş’ta başlayan değerler erozyonuna karşı dökülen gözyaşlarıydı. Güçlü bir uyarıydı, vefasızlık çağının başladığına dair.
Bugünün ortamında insanlar çelik bir irade istiyor. Haliyle Beşiktaş başkanlık makamı da. Ve bu toprakların kültürel zekâsı da hesaba katılınca, daha güçlü görünmeniz gerekiyor.
Özetle; siyah beyazlı kulübün iletişimcileri de Çebi’ye artık Orman ile bireysel hesaplaşmaya girmemesini ve bu ilişkinin bittiğini anlatması lazım. Aksi halde bu adeta iki sevgilinin birbirinden ayrılamaması halini andıracak. Ve ortaya konulan nefret de aslında karşılıklı bağın hâlâ çok güçlü olduğuna işaret sayılacak…
DÜĞÜN SALONU HAVASINDA DİVAN
Beşiktaş Divan Kurulu’nun ortamına da değineyim:
Kulüp toplantılarını Vodefone Park’ta yapıyor. Söz konusu salonda kameralar için derinlik verecek mesafe yok. Bu yüzden tabir caizse havalı bir görüntü ortaya çıkmıyor. Merdiven altı bir çekim görüntüsü bile çıkıyor ortaya.
Bu bir yana, ya kürsüde sürekli konuşmacının yanında duran, arkasından geçip duran insanlara ne demeli?
Misal başkan Çebi konuşurken, sakallı bir görevli devamlı yanında yöresinde bir şeyler yaparak, TV görüntüsüne giriyordu. Kah kablo bağlıyor kah bir şey alıp getiriyor. O kadar sık gelip gidiyorduk ki adını ezberledim: Yavuz…
İletişim stratejisini değiştireceğini iddia eden yönetim bu tür detaylara da önem vermeli.
Divan için yeni bir mekân bulunmalı. Zira mevcut yer ve kürsü konumlandırması adeta bir düğün salonu ambiyansı veriyor!