Aykut Kocaman'dan gündeme bomba gibi düşen açıklamalar
Sezon başında oldu. Pereira’nın ayrılması sürecinde oldu. O dönem ben de istemiştim. Ancak olabilirliği zordu, doğru değil. Konyaspor bir sezon önce ligi 3. bitirmiş ve Avrupa hakkı kazanmıştı. Yapılanma benim isteklerim doğrultusunda yapılmıştı. Bütçeyi çok fazla sarsmadan ufak tefek transferlerle kazanım elde ettik. Kulüplerin ekonomisi anlamında söylüyorum. Avrupa Ligi’nin getirdiği coşkuyla bütçe açığı konusunu kestirmiştim. 1 hafta kala kulüp bırakmak doğru değil. Meslek ahlakı açısından doğru değil. Benim için bu böyle. Zaten bu tip durumların kimseye de faydası olmuyor. Taşıdığınız nefret elektriği söz konusu. Şiddetli nefret elektriği ne kendinize ne de gittiğiniz kulübe faydalı olmuyor. Fenerbahçe de bu konuda anlayışla davrandı.
Aziz Yıldırım ile görüştü mü?
Sonraki dönemde ne oldu? Camiada tanıdıklarım var ve o elektriği görüyorum. Aziz Yıldırım ile en son geçen hafta görüştük. Önceki konulara girmeyi çok fazla istemiyorum. Eğer diye konuşuyoruz bunu. Bir şeylerin hesaplaşması değil, başarı için neler yapılması gerektiğidir. Benim kafam bu şekilde bakıyor.
Bu kadarı zaten olmaz gibi görünüyor. Birleşmeler, anlaşmalar nasıl yapılıyorsa ayrılmaların da kaliteli olması gerekiyor. Her ayrılma yüksek kalitede olmak zorunda değildir. Zaman zaman çatışmalar da olabilir. Bu kadar yüksek kalitede bir ayrılık hiç aklımdan geçmemişti. Bir kere daha Konyaspor’a ve bu ortamı yaratanlara minnettarım. Kişisel olarak ne kadar organize edersem edeyim böyle bir şey olmazdı. İstesem de böyle bir uğurlama yaptıramazdım. Konya halkının bende bulmuş olduğu, saygı demek gerekiyor.
Konyaspor ve taraftarlarına teşekkür...
Ayrılma durumu söz konusu olduğunda da işimizi yapmaya çalıştık. Halkın yarattığı sevginin hayata geçirilmesi gibi görünüyordu. Şehre, Başkan Ahmet Şan ve yönetim kuruluna teşekkür ediyorum. Bulunduğumuz süre içinde başarısız süreçler de oldu. Sadece bize değil, takıma, kulübe destek veren “Nalçacılar grubu” inanılmazdı. Bu vesileyle herkese teşekkür ediyorum.
Savunma futbolu mu oynatıyor?
Sevmediğim şey, saçma sapan şeylere yanıt vermektir. Sorulduğu için anlatayım. Bu oyun iç içe bir oyun. Bunu başarılı yapanlar vardır. Ataksız savunma, savunmasız atak olmaz. Bunu iyi yapabilirseniz başarılı oluyorsunuz. Ya da dünyanın en iyi takımları savunma yapmayan takımları mı? Son derece aptalca bir yorum. Ama alıcı buluyor maalesef.
'Kocaman' hayali...
İstanbulspor’dan beri hep hayalim, daha çok 3. bölgede oynayan bir takım yapabilmekti. Böyle bir oyun için de topu rakibe vermemen lazım. Böyle bir savunma şekli. Avrupa’dakilerin başarısına vurgu yapıyorsun, Barcelona, Atletico Madrid, Real Madrid savunma yapmıyor mu? Böyle bir şey imkansız. 5-6 saniye içinde topu geri alabilmek çok önemli. Bugünün futbolunda hiç sevmememe rağmen kazanmaya giden enstrümanları bulmak zorundasın. Bütün bunların hepsi totalde baktığında savunmadır. Ülkemizin temel problemlerinden birisi de bu. Bir takım şeyleri algılarla yönetmek ciddi bir problem. Neyin ne olduğunu göstermiyorsunuz. Bunun için bilgiye ihtiyaç var. Herkesin aynı düşüncelere sahip olmasını bekleyemezsin. Ama alıcı bulması üzüntü verici.
Savunma yapmak zorundasınız. En uyumluları yakalayabilmek lazım. Maçlar başlıyor. Bunu yapmak zorundasınız. Uyumlu kadroyu bir takım denemelerle yapacaksınız. Bazen kayıplar da olacaktır. Bu normal bir şey. Orta ve uzun vadede yaşadığınız kazançların, kayıpların yanında az kalması önemlidir. Kazanç elde edebilmek için kayıplar da olacaktır.
Denemeler azalınca kadroda tutuculuk başlıyor. Değerleri geliştirme anlamında söylüyorum. Bir takım denemeler yapmazsanız olmaz. Yoksa başka türlü gelişme olmaz, hayat ve takım durur. Guardiola da ya da diğer antrenörler de denemeler yapmak zorunda. Başarı elde edenler, zaten yol alıyorlar. Yapamayanlar da eleniyorlar ve yerine başkaları geliyor. Bunları düşünmeye çalışmadan, yüzeysel ve sığ şekilde eleştirince sekte vurmaya gider.
Aykut Kocaman'dan Valbuena yorumu...
Valbuena ile konuştum, bu doğru. Benim onda gördüğüm şey şu ; 19 yaşındaki genç bir oyuncunun A takıma çıkma evresindeki hallerine benzettim. Daha fazlasını yapma arzusundan bahsediyorum. Biraz onu gösteriyor. Çok maçını seyrettim. Uzun zamandan beri seyrettiğim oyunculardan. Genç oyuncular gibi aç, topu alan, isteyen, dağıtmak isteyen bir oyuncu. Böyle oyunculara ihtiyaç var. Sahada sonuç ne olursa olsun, bildiği inandığı değerleri yapma gayreti gösteren oyuncu tipi var. Tabi ki bir insandan konuşuyoruz. Bugüne kadarki görüntüsü oydu. Bu söylediklerim bugüne kadarki görüntüsü içindir. Belki bunları gerçekleştiremeyecek. Bu da bir olasılık. Temel değerleri ve cazibesi bu anlamda benim için önemli.
Mehmet Ekici hakkında...
Ben genel olarak total düşünüyorum. Mehmet Ekici’nin uzun zaman oynamaması konusunda şunları söyleyebilirim. Ritm kaybediyorsunuz. Tekrar aynı ritmi yakalamak kolay olmuyor. Soyut şeylerden bahsediyoruz. Oyuncudan oyuncuya değişebilen şeyler. Ekici için de böyle. Temel nokta ne kadar istedikleri ve gayretleri. Oyuncunun isteği önemli. Her oyuncu için geçerli. Ömer Ali için de diğer oyuncular için de geçerli. Kafalarını veriyorlar mı ve gayret sarf ediyorlar mı? Bu önemli. Kendini yeterli gören, oldum diyen oyuncular için başka. Etrafını da oraya doğru çekme ihtimali olabilir. Toplam menfaati düşünüyorum. Bireysel menfaatlerimizi elbette düşünürüz. Bu başka bir şey. Toplam menfaat ile bireysel olanı birlikte götürebilirseniz sağlıklı olur.
Fenerbahçe ile anlaşma sağlayan Aykut Kocaman, NTV SPOR'da yayınlanan Spor Aktüel programında önemli açıklamalarda bulundu.
İşte Aykut Kocaman'ın çarpıcı açıklamaları;
"Biraz da kendi yaptığına bakmak gerek"
Salih Uçan ile 4 senedir ayrıyız. 2013’ten beri ayrıyız. Ayrılmadan önce Fenerbahçe tarihinin en önemli maçıydı. Benfica maçında sahadaydı. Tarihin en önemli maçıydı bizim adımıza. Önce sen ne yaptın. 18 yaşındayken o gün sahaya çıktığında, kara kaşı, kara gözü için sahaya çıkarmadım. Hele tarihin en önemli maçında böyle bir deneme yapamazsınız. O gün sahada beklentilere cevap veren oyunculardan biriydi. 4 sene sonra… Sizi bu noktaya getiren noktaları kendisi de düşünmeli. Bizim kendimize ne yaptığımız daha önemli gibi görünüyor. Bu Salih için de Salih’ler için de geçerli.
Dick Advocaat kendisine rapor verdi mi?
Advocaat ile görüşmedim. Kendisinden bir rapor da almadım. Kulüplerin kendi hafızaları daha yetkin ve etkin olmalı. Teknik direktörler gelip geçicidir. Kulüp hafızaları olmalı. Temel olarak bakıldığında televizyon eleştirmeni gibi eleştirilerde bulunduğu şeyler, hepimizin yaptığı şeyler. Bir sorun oluyor ve sorunların farkındayız. Buna çok fazla itiraz etme durumu yok. Bunun süreklilik kazanması işin itiraz edilebilirliği noktasına getiriyor. Bu bir farkındalık mesajıdır. Silahsız savaşım, mücadele bunlar. Mücadele ettiğiniz gruba “Yetersizsiniz” demek doğru bir şey değil. Genel bir antrenörlük tarzı olarak olmaz. Beraber hareket ediyorsunuz. Güvenmediğiniz bir takımla çalışmak olmaz. Mesleğin doğasına aykırı.
Futbolculara mesajı...
Fenerbahçe’nin kadrosu yetersiz diye düşünmüyorum. Bu oyuncular önceki takımlarında başarılı olduğu için alındılar. Söylemeye çalıştığım sadece Fenerbahçe için değil. Temel problemlerden bahsediyoruz. Kimisi takımının en fazla asist yapan ismi, kimisi gol kralıydı, kimisi savunmada çok iyiydi. Fenerbahçe’nin bir standardı var. Öne çıkan oyuncular alınıyor. 10 oyuncudan 2-3 tanesinde yanılgı olabilir. İnsani bir yanılgıdır. Ama 7-8 tanesi için seviye konusunda problem var denilemez. Bu sene de 5-6 oyuncu alınacak. Bu sene alınanlarda da iş yokmuş, deyip sonra yeniden mi alınacak? Oyuncuları verimsizleştiren düzen hemen kalkmaz. Kötülerin arasındaki yarışta öne çıkan kendini başarılı hissedecek. Arkada kalanlar da yeniden yapılandırma yapıyor. O zaman oyuncu erozyonu oluşuyor. Kulüp hafızası, kulüplerin yönetilemez hale gelmesi ve ekonomik çöküş. Fenerbahçe’deki oyuncuların değerli olduğunu düşünüyorum. Ama başarıyla değerlilik arasındaki farkı da biliyorum.
Fenerbahçe ile 6-7 tane maç oynadık. Oyuncularla ilgili bir fikrim var. Konyaspor’dan oyuncu getirebilirim şeklindeki ifadeyi, oyunculara güvendiğim için söyledim. Bu karşılıksız bir güven değildi. Oyuncular da bana güveniyordu. Sözlerden değil, davranışlardan bunu anlarsınız. Bu güven unsuru en zor tesis edilen şeydir. Ama 2 dakikada yıkılır. Oyuncu getirir misiniz diye sorduklarında, hepsini taşımaya çalışırım dedim. Hatta Ahmet Şan izin verirse diyerek gönderme yaptım. Ben çalışma grubuna olan saygımı söyledim. Şu an için Konyaspor’dan oyuncu getirme durumu yok.
Takımı nasıl bir sistemle oynatacak?
Lens konusu fazla özele giriyor. Ben Fenerbahçe’nin Lens’e teklifte bulunduğunu biliyorum. Başka bir şey demeye gerek var mı? Bu kadar sistemi merak edip, bu kadar sistemsizliği tercih etmek de ender insanlardan olduğumuzu gösteriyor. Sistem sadece 4-3-3, 3-4-3 ya da başka sistemler değildir. Hangi diziliş olursa olsun, uyumlu şekilde birlikte hareket edebilir hale getirmek. Düşen bayrağı kaldıran ve devam eden, skor ne olsa olsun mücadele eden bir takım haline getirmek önemli. Savunma oyuncusu diye bir şey de yok. Üst seviyede oynayan takımlara bakın. Top size geçtiğinde herkes atakta olmalı. Böyle bir gruba bakmak, odaklanmak gerekiyor. Tabi ki kafamda güvendiğim inandığım ve hemen başlayacağım bir şeyler var. Ama bu Allah’ın emri değil. Başka şeyler olması imkan dahilindeyse hemen bu dönüşümü yaparız. Esas olan dizilişten ziyade, kadroyu uyumlu hale getirebilmektir.
Rapor demeyelim ama Fenerbahçe yönetimiyle elbette bir takım konuşmalar oluyor. Fransa’da oyunu değiştirmeye çalışıyorlar. Şu anda temel yetiştirici durumundalar. Para tutma konusunda farklılıklar var diğer Avrupa kulüpleriyle. Tamamen oyuncu üretmeye çalışıyorlar. PSG tabi biraz farklı. Fransa şu anda Avrupa Liglerinin son dönemlerde ana yetiştiricilerinden biri. Fransız futbolunu sevip sevmemenin ötesinde böyle bir durum var. Hem oyununu hem de durumu değiştirme çabaları var. Orada dünyanın her ligine uygun, her kalitede oyuncular var. En iyi oyuncu sağlayan yer Fransa gibi görünüyor.
3-4 yıl öncesinde kadar temel oyunları Fransızların hızlı oyuna dayalıydı. Bizimle temel farkı daha planlı olmaları, hızlı oyun oynamalarıydı. Kenar oyuncuları anlamında hızlı isimleri tercih ediyorlar. PSG, Monaco, Lyon… Biraz daha oyunu ileri Avrupa futboluna yaklaşan şekilde dönüşüm yapmaya çalışıyorlar. Lyon-Beşiktaş maçında gözlemlemiştir insanlar. Burası ise Türkiye ve kendi gerçekleri var. Futbol alanında da gerçekler var. Hayattaki kaos, kargaşa her zaman futbola yansıyor. Türkiye’nin kendine ait, zihinsel, duygusal farklılıkları var. Bir taraftan Batı, diğer taraftan Doğu gibiyiz. Bir karmaşa içindeyiz. Burada bir karma olması gerekiyor. Uzun zamandır bu karmayı yapmaya çalışıyoruz. Herkes düzeni ister, ama hiç kimse de düzene uymak istemez. Herkes bireyselliği de aramakla ömrünü geçirir. Trafikte mesela kimse kimseye yol vermiyor. Futbolda da bu böyle. Doğru ve düzenli oyuna gitmek de kolay değil. Yabancı antrenörlerin sıkıntısı da burada başlıyor.
Fenerbahçe taraftarlarına gönderme...
Bu durum Fenerbahçe genetiğine de uygun değil. Dünyanın en tutkulu taraftarları olduğunu gösterdiler. Takıma bağlılığını göstermiş bir taraftara sahiptir Fenerbahçe… Antrenman sahasına kadar taraftarlar geliyordu. Cezalı maçlarda, sadece sahaya kadınlar girebilir diye bir uygulama olmuştu. 45 bin kadının takip ettiği bir Fenerbahçe vardı. Dışarıda da 10-15 bin erkek vardı. Hakikaten olağanüstü bir gündü. 3 Temmuz’un dönüşü de o gündür. Bir tutkunluğu anlatmak için bunları söylüyorum. Bugünler ise o günlerle pek uymuyor. Genetiğe uygun değil. Fenerbahçe’nin içerideki maçlardaki puan ortalamasına bakın. Belki de şampiyonluğa koşacaktı. Bu değersiz denilen takım Avrupa Ligi’nde gruptan lider çıkmıştı. Final oynayanlar United ve Ajax’tı. 6 maç sonunda United’ın önünde lider çıktı. Onun kupadaki rakibi Ajax’tı. Ajax’ı ligde geçen Feyenoord ise Avrupa Ligi’nde gruptan çıkamadı.
Taraftarın Fenerbahçe için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe’de çalışırsam yapabileceğim tek şey var. Sahadaki oyuncu grubunu taraftarın sevdiği gibi, istediği gibi, beraber hareket eden, skor ne olursa olsun mücadele eden bir hale getirmek istiyorum. İyi sonuç ve kötü sonucu ayırarak konuşuyorum. Formayı giyen oyuncuların, formanın hakkını vermesi için uğraşması gerekiyor. Bunu yapmak istiyorum. Kişisel menfaatler, takımın önüne geçmeyecek. Asla da olmaz. Ben böyle davranırken, oyuncularım da böyle davranacaktır. Ondan sonrası inşa etme sürecidir. Bunu gören taraftar gelecektir. Taraftarlar aptal değil, notunu verecektir. Son dönemdeki oyuncu davranışları, taraftarların istediği şekilde değildi. Hiçbir şey bir anda olmaz. Bir anda olan şeyler hemen yıkılıyor. En sıkıntılı dönemde takımın geldiği durumu biliyoruz. 65 maçın 64’ünü aynı kalitede oynayacak bir takımdı Fenerbahçe…
Değişkenlerin neler olduğunu yaşayarak göreceğiz. Kolay bir dönem olmayacağı bir gerçek. 3 Temmuz’daki sorunlar başka, şu andaki sorunlar başka. O dönemki sorunlar çok daha zordu. Kulüp tamamen abluka altındaydı. Her şey ortaya çıkıyor. Gözlemler sonrası birkaç şeyin daha çıkmasını bekliyorum. Kulübün de şu anda sıkıntıları elbette var. Ama önemli olan bütünlüğü sağlamak ve sorunları çözebilmek.
Aykut Kocaman'dan rakip analizi...
Beşiktaş son 2 sezonu şampiyon bitirdi. Geçen sene oyunsal avantajları daha çok öne çıkıyordu. Bu sene lige odaklanmalarında sıkıntı yaşadılar. Oyundaki geçişlerle ilgili problem yaşadılar. Ama şampiyon olmayı başardılar. Oyuncu kalitesiyle birlikte en iyi takımlardan biriydi. Ama ciddi anlamda sarsıldı. Başakşehir’in yerine son haftalarda Fenerbahçe ya da Galatasaray’dan biriyle yarışta olsaydı bu sarsılmaların daha farklı sonuçları olabilirdi. Şampiyonluk tecrübesi, orayı taşıma anlamında bunu söylüyorum. Söylediklerim yanlış anlaşılmasın.
Galatasaray’da ise totalin dışında genel problemler var. Gel-gitleri olan bir takımdı. Sezona iyi başladılar. Skorlar da fena gitmiyordu. Ama teknik adamın üstündeki baskı arttı, teknik adam değiştirdiler. Yeni gelen teknik adamın kendi tarzına götürme arzusu sebebiyle istenen durumun arkasına düştüler. Galatasaray’ın gelecek sezon için bir hamle yapacağı aşikar.Trabzonspor da zirvenin ardında dolaşıyor. Daha güçlü şekilde gelmek isteyeceklerdir.
Fenerbahçe hangi kulvarda iddialı olacak?
Avrupa ve Lig’de birlikte oynayabilmek kolay değil. En önemli tarafı zihinsel dönüşlerdir. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray bu durumları diğer takımlara göre nispeten daha fazla yaşadı. Bu anlamda biraz daha kökleşmemiş kulüpler inanın bu fırtınaya dayanamazlar. Eğer Avrupa’ya ilk defa gidiyorsanız, o platformun büyüsüne kapılırsanız farklı oluyor. Orası başka bir seviye. Bu bir amaç ve büyük takımlar için şart. O seviye çok arzulanan seviye. O zaman oyuncuların hem Avrupa hem de ligdeki gücünü korumaya çalışıyorsunuz. Ben bunu istemiyorum desen bile oyuncu grubu oraya gidiyor. O zaman takımda da bölünme başlıyor. Sonra kendi organizasyonunuz çok işe yaramayabiliyor. Ligdeki rehavet… Bizim ligimiz son derece sert bir lig. Bir girdabın içine girerseniz girdap sizi götürebiliyor. Bir bakıyorsunuz orta alt gruplardan biri de olabilirsiniz. Bir anda küme düşme hattına da girebilirsiniz. Sonra özgüven dağılımı başlıyor. O çaba sizi daha da dibe sokabiliyor. O yüzden çok dikkatli olmak ve etap etap gitmek gerek. Konyaspor ve o çaptaki takımların kontrolü gitmesi faydalı olacaktır.
Fenerbahçe’de hangi kulvarda başarılı olacağınızı seçemezsiniz. Doğru şeyleri yapma arzusunu elbette istiyorum. Benim yapım bu. Her maçı ve her kupayı kazanma arzusu sizi büyük takım yapar. Ötesinde bir şey demenin anlamı yok. Bu konuda gayret göstermek gerekiyor. Bizim için de öyle olacak.
Zemin eleştirisi...
Ülkemizde şahane statlar var. Ama esasın olduğu yerler ise çayır gibi ve kalitesi son derece düşük. Önce inşa etmek gerekilen yerler iyi seviyede değil. İyi futbol iyi oyuncularla, iyi zeminde oynanır. Eskiden Şeref Stadı’nın hali vardı. Oyuncu engebeli zeminde daha iyi olmaz. Oralarda çalıştığımız için örnek veriyorum. Bu düşünceler hep bize aktarılarak geldi. İyi antrenman iyi zeminde olur. Doğru zeminde olur. Hibrit çalışması da bence çok iyi. Beşiktaş ve Rizespor da yapmıştı. Bu oyununun doğru oynanması için ön koşulların yerine getirilmesi gerekli. Daha sonra pratik yaparak doğru oyunu inşa edersiniz.
Fatih Terim ve Milli Takım hakkında...
Milli Takım kadrosu, Terim’in elindedir. Kendi işimle ilgileniyorum. Oyunculardan beklentilerim var. Hiç kimsenin haddi değil. Başkasına bir şey söyletmem. 2 senedir Konyaspor takımı başarılıydı. Lig üçüncüsü olmuş, sezonu iyi bitirmiş bir takımdı. Son sezonda çok istediğimiz sonuçları alamadık. Ama hedef kupa haline gelmişti. Kupa bu tip durumlarda değerli ve kazanması zor. Kupa statüsü tamamen, büyük takımları taşıyabilecek bir statü. Oradan sıyrılmış bir Konyaspor var. Milli Takım seçicisine hiçbir şey diyemem. Maç kadrosu… Ama siz Türkiye Futbol Direktörü iseniz bu kapsamlı bir şeydir. Ben öyle düşünüyorum. Bana kapsamlı geliyor. 26-30 tane oyuncu giderken, 1 takımın başarısını teşvik etmek için sembolik de olsa 1 tane oyuncu alınır. Maç kadrosu için bunu söylemiyorum. Türkiye Futbol Direktörü, gelişime açık oyuncuları, takımları, teşvik etmek zorundadır. 30 kişilik kadrolar yapılıyor. Türkiye Futbol Direktörümüz bizim takımı, tamamen takım oyunu olarak görüyor sanırım. Bu da bizim için onur verici bir durum diye düşünüyorum.
Milli Takım çatısı altında çatışmaları izlemek son derece nahoş. Birinci bölüm bu. Nedenleri ne olursa olsun bu bir çatışma. Tartışma doğal bir şey. Zaten olması gereken bir şeydir. Ama bunu çatışma haline getirmek nahoş. Temel davranış biçimlerini gösteriyor. Sorunları çözmeye yönelik değil, sorunları büyüten bir kafa var. Sorun yaratan kafa daha fazla. Kimseyi kötülemek için bunu söylemiyorum. Bu önlenemez hale gelen çatışma hali son derece nahoş. Bu ülkede yaşayan bizi temsil eden insanlardan bahsediyoruz. Temsil eden kişilerin durumları bu kadar çetrefilli hale getiren, durumlardan biraz daha sakınmaları gerektiğini düşünüyorum. Şu andaki hal çok nahoş.
Milli Takım’da, Türkiye’de işler 40-50 yıl önceki gibi değil. Bir şey var ki ortada ; buradaki sorun prim gibi görünmüyor. Prime doğru götüren davranış ve ölçüsüzlük olarak görünüyor. Milli Takım’da prim bugünün dünyasında yok. Ölçü kaçtığında, teşvik eden şey silah olarak geri dönebiliyor. Ölçüyü bulabilmek önemli. İlaç ile zehir arasındaki şey gibi. Kaçırdığınız zaman zehir olabiliyor. Düzen, sistem… Biraz daha bir şeylerin belirli hale gelmesi. Takımlar bir orkestradır, herkes kendi enstrümanını çalar ve kakofoni olmaması gerek. Prim kaldırmak da çözüm değil. Ölçüyü kaybetmemek gerekiyor. Maalesef ölçüyü kaybettik. Tekrar kazanır mıyız? Her şey mümkün. Takımlarda da milli takım için de duyguları yitirmeden hareket etmemiz gerekiyor.
"Arda'nın üstünden hikaye üretmeye çalışanlar var"
Arda tarafından olaya bakalım. Milli Takımı bıraktım demek ne demek? Oyuncu hangi duyguyla onu söylüyor. Öyle çok kolay bir şey değil. Milli takımda oynamak isteyen çok isim var. Kendini feda ediyor da olabilir. “Sen nasıl bırakırsın?” konusuna gelince. Sorunları bitirmek için birinin kendilerini çekmesi anlamına da gelebilir. Sen bir insan için nasıl karar verirsin? Herkes Arda’nın üstünden hikaye üretmeye çalışıyor. Bir insan milli takımı bıraktım diyorsa nedenlerini de düşünmek gerek. TFF Başkanı ise biraz daha farklı bir şey anlatmaya çalışıyor. Milli Takımı bırakıyorum demek çok zor şey. Böyle bir ortamı ortadan kaldırmak gerek. Milli Takım’da oynamak için kendinde yeterlilik görmeyen insanların kararlarına da saygı göstermek lazım. Aranan şey faydalı oluşu ise faydalı da olamayacak. Milli Takım’da artık oynamayacağım şekline, o hale getirmemek gerek. Öyle bir karar aldıklarında da saygı göstermek en önemli görevimiz.
Ben genel olarak kampları çok sevmiyorum. Ama o kamplar zorunluluk. Şartlar derken, saygı ve hedef bütünlüğünü söylüyorum. Kişisel olarak kamplara çok sıcak bakmıyorum. Sezon içindeki kamplar için ülkedekilerin dışında düşünüyorum. Sezon başı kampı zaten mecburi. 1-2 gecelik kampları da istemiyorum pek. Oyunun dışında da tecrübelerimizi aktarmaya çalışıyoruz. Kamplarla her şeyi çözemezsiniz. Ben göstermelik şeylerin dışındayım. Çok doğru olduğuna ve verimliliği artırdığına inanmıyorum. Bilinçlerini, zihniyetlerini değiştiremezseniz sadece yapıyormuş gibi oluyor. Kimseye bir faydası olmuyor ve çöküntüyü artırıyor.
Fenerbahçe için planlamaları...
Fenerbahçe’nin ana şartları kafamda elbette belli. Sezon açılışı ve Fenerbahçe’nin kamp durumuyla ilgili bunu söyleyebilirim. 24 saat uzun bir süre ve hayatın içinde her şey var. Ama yarın durum tam anlamıyla belli olur. Temkinli konuşuyorum. Temkinli olmak kötü bir şey değildir.
Çarpıcı Alex yorumu...
Alex’in kitabını okumadım. Socrates dergisinden bir şeyler okudum. Çok fazla da zihnimde kalmadı. Alex’in dediklerine üzüldüm mü? Yanlışların doğru gibi gösterilmesi beni üzüyor. Kitabı okumadım. Yorumlar ve gazetelerden çıkanları söylüyorum. Yanlışların doğruların yerini alması beni üzüyor. Ben o konuların artık uzağında kalmaya çalışıyorum. Mümkün olduğu kadar 1-2 cümleyle işi bitirmeye çalışıyorum. Artık o dönem geçti bitti. Yapacaklarımızı da geçmişteki şeylere bakarak yapıyoruz. Bugün ve yarını planlamak daha doğru geliyor bana. Bana yapılmasını tasvip etmediğim şeyin bir başkasına yapılmasını pek tasvip etmiyorum.
Basketbol mu, yoksa futbol mu?
Basketbol maçlarına gidiyordum ama Euroleague maçlarına gitmiyordum. Basketbol sahası daha küçük bir yer ve denemelerin daha kolay yapılabildiği bir yer. Dolayısıyla basketboldan takım davranışlarıyla ilgili bazı şeylerin futbolda yapılabilir hali konuşulabiliyor. Ama futbol antrenörlüğü ile basketbol antrenörlüğü arasında ciddi farklar var. Birebir fark ; bir tarafta 5 kişi diğer tarafta 10 kişi oynuyor. Bu insanların varyasyonları açısından yapılabilirlik anlamında söylüyorum. Biri ayak ile diğeri elle oynanıyor. Biri dar alanda, diğeri daha geniş alanda oynanıyor. Basketbolda değişiklikler gibi farklılıklar var. Futbol ve basketbol antrenörlerinin süre anlamında hakimiyet anlamında farkları var. Futbolda süre çok daha uzun ve farklı oluyor.
Spor basını hakkında...
Sosyal medyadan sonra görsel ve basılı yazının eleştirileri çok daha yumuşadı. Biz krizleri, yaşasın eski kriz bitti, yeni krizi çözelim şeklinde oluyor. Medyadaki olumsuzlukta da yazılı ve görsel basındakileri görebiliyorsunuz. Ama sosyal medya inanılır gibi değil. Hiçbir sorumluluk duymadan bazı şeyler yazılabiliyor. Medya hayatın olmazsa olmazı. Gazeteler ve dergiler, televizyonlar olmazsa olmazdır. Halkın denetleme görevini yapan bir meslek olarak bakıyorum. Temel bakış açım bu. Eleştiri, bilgiye dayalı olduğu sürece hırpalamıyor. Yoğunlaşma olduğunda bazı şeyleri kaçırabiliyoruz. Bunlara son derece açığım. Hiç kimseye gönül koymadım. Ama hakaret ve belden aşağı olursa yapabileceğim tek şey oluyor. Bu tip insanları kendi dünyamdan çıkarıyorum. Ayrım Türkiye’de iç içe geçti gibi görünüyor.
Ön yargı ve art niyetlerle beslenmiş insanlar ve onların jargonları var. Bu olmadığı sürece sorun yok. Biz nasıl hata yapıyorsak, eleştiri yapanlar da yanılabilir. Önce bilgi lazım. Gerçek eleştiri bilgiye dayanır. Kaos ve bilgi kenardadır. Genel düşüncem bu.
Kocaman'dan hakem eleştirisi...
Hakemleri futbolun diğer ayaklarından ayırmıyorum. Hakemler bizden çok ileride de değil, geride de değil. Bu sene bir serzenişim vardı. Fahiş ve vahim hatalar oldu. Hakemler ciddi şekilde maçın gidişatında etkili. Konuşmayı pek sevmiyorum. Çalışıyorsun, çabalıyorsun bir şey yapmaya gayret ediyorsun. Etrafla pek ilgilenmiyorsun. Futbol oyununda meşru anlamda aldatmalar var. Ama bu yetenekle yapılan şeydir. Futbolcularıma bunu anlatıyorum. Haksızlıklara uğradığınız zaman ise futbolculara durun yapmayın diyemezsiniz. Futbolcuların haklarını da korumak gerekiyor. Maç önü ve maç sonunda konuşuyoruz. Bu insanların da ölçü kaçtığı zaman çocukları var, anne ve babaları var. Öbür taraftan da uzlaşmaz bir çelişki var. Arka arkaya hata olduğunda söylemek zorundayım. Bana yapılmasını istemediğim şeyleri kimseye yapmak istemiyorum. Son sezonda yanlı ve arka arkaya hatalar oldu. Hakemler hata yaptı. Hakemlerin de hatalarını düzeltmeleri gerek. Sahada hak teslim ediyorlar. Hata hayatın gerçeği. Benim söylediğim vahim ve fahiş hatalar.
İsyan ettiğim hakem Fırat Aydınus’tu. Finali de yöneten hakemdi. Maç sonrasında iyi yönetti dedim. Sahadaki temel duruşu ben bu maçı yöneteceğim, hangisi kazanırsa gücüyle kazanırsın davranışı vardı. Bir anlık göz kararmasıyla hata olabilir. 34 yıldır bu işin içindeyim. Maçın nereye gittiğini görüyorum. Çok şeffaf bir hayat yaşıyoruz. Video hakem bu işi bence biraz daha karıştıracak. 5 ve 6. Hakemler sorunların bir kısmını çözmüştü. Kalan sorunlar daha büyük sorun olarak kalmıştı. 10 hata varsa 4-5’e indirildi. Niye kaldırıldı bilmiyorum. Faydalı oluyordu. Şimdi video hakeme geçilecek. 1 hata, 10 hatanın yarattığı şeyden daha vahim bir durum yaratabilir. O bir tane hata, diğer doğal hataların önüne geçecek. Benim görüşüm bu.
Kocaman'dan kısa kısa...
Bence yılın Dünyadaki teknik direktörü tartışmasız Zinedine Zidane. Ardından Leonardo Jardim’dir. Oyuncu olarak Messi’ciyim. Ronaldo sayılarla gidiyor. Messi bütün oyunu yönetiyor. Yılın takımı bence Real Madrid. Monaco da dikkat çekti. Öngörülerimin ötesindeydi. PSG’yi geçmek çok zor görünüyordu. Juventus ile kafa kafaya oynadılar. Etkileyiciydi.
Kulüplerin mali sıkıntıları...
Kulüplerin ekonomilerini düzeltmeleri gerekiyor. Ortada bir problem görünüyor. İyi veya kötü oluşturduğumuz futbolumuzda mali durumları yüzünden çöküntü yaşayan kulüplerimiz var. Sakaryaspor, Mersin İdmanyurdu, Eskişehirspor… Futbol bütün şehirler için bir tanıtım aracı.
Fenerbahçe'den gidecekler, kalacaklar...
İmza büyük ihtimalle yarın olacaktır. Elbette takımdan gidenler gelenler, olacaktır. Bugün de yarın da olacak. Gidenler, gelenler her zaman olacaktır. Ama esas olan ana geminin yürümesidir.