Aziz Yıldırım göz yaşlarını tutamadı! Duygu dolu anlar...
Faruk Ilgaz Tesisleri'nde düzenlenen geceye Aziz Yıldırım, yönetim kurulu üyeleri, yüksek divan kurulu başkanı Vefa Küçük ve çok sayıda genel kurul üyesi katıldı.
Organizasyonda davetliler barkovizyondan Fenerbahçe Televizyonu'nun hazırladığı "Sevdanın Adı Fenerbahçe" belgeselinden kısa bir bölümü izledi. Ayrıca gecede 2010-2011 Süper Lig Şampiyonluk Kupası, 2011-2012 CEV Kadınlar Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonluk Kupası ve 2017 Erkek Basketbol Euroleague Şampiyonluk Kupası da sergilendi.
Gecede eski yöneticilerden Yasemin Merçil ile Genel Kurul üyelerinden Prof. Dr. Haluk Burcuoğlu ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu birer konuşma yaptı.
Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu daha sonra Aziz Yıldırım'a 1932 yılında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Fenerbahçe Spor Kulübü'ne yaptığı bağışın haberinin yer aldığı o günkü gazeteyi hediye etti.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, duygu dolu bir konuşma yaptı.
Yıldırım'ın yaptığı teşekkür konuşması şu şekilde:
“Buradaki Fenerbahçelilerin 1998 yılından beri benimle beraber Fenerbahçe’ye sevda yolunda yürüdüğünü iyi biliyorum. 1998 yılının 15 Şubatı’nda Fenerbahçe’nin yeni bir başkanlık seçimi vardı. Ben aday oldum, sevgili kardeşim, dostum Vefa Bey’le beraber yarışa girdik ve sonunda ‘1 oyla sen seçildin’ dediler. Seçilmiş olduk ve başkanlığa başladık.
Seçildiğim gece Ali Sami Yen’de Galatasaray-Fenerbahçe maçı vardı. Hep ilkleri yaşayacağım ya, ben Başkan seçildim, Vefa Bey’in de yönetim listesi seçildi. Beraber maça gittik, yönetim Vefa Bey’in listesi, ben tek başımayım. Beraber soyunma odasında devre arasında konuşmalar yaptık. Maç 2-2 berabere bitti. Bizim Fenerbahçe Başkanlığı serüveni başladı. Sonra Pendik’e yenildik. Ben Varşova’daydım. İstifa diye sesler yükselmeye başladı. Biz de onlara uyduk, kongre kararı aldık ve istifa ettik. Ama o ses çıkaranların hiçbiri ne aday oldu, ne de seçime geldiler. Bundan sonra yeniden tarih belirleyerek seçim yapıldı ve yine ben tek aday, başkanlığa devam ettim. Sonra Türkiye’de ilk defa 9 Milyon Dolara ve 1 ay içerisinde nakit ödemek kaydıyla Bursaspor’dan Baliç’i Fenerbahçeli yaptım. 1 sene oynadı ve 1 sene sonra 19 Milyon Dolara Baliç’i Real Madrid’e sattım. Okocha’yı 17 Milyon Dolar’a Paris Saint-Germain’e sattım. Satarken onların yöneticileriyle toplantı yaptık; 4 milyondan başlayan ve sonra 17 milyona giden rakamlar içerisinde. Menajerleri bir Sırp’tı. O zamanki Pus Televizyonu’nun başkanı da Paris Saint-Germain’in ikinci başkanıydı. Bana şunu söyledi; ‘Biz 17 milyon dolar verdik mi?’ dedi. ‘Evet verdiniz.’ dedim. ‘Lütfen bana bir tokat at, kendime geleyim’ dedi. Bunlar da ilklerdi.
Sonra 2001 yılında, Fenerbahçe’deki 3. yılımda şampiyon olduk. Aileden karşı çıkmalar vardı ‘Artık yeter’ diye. Ben de televizyonda, Şansal’ın programında ‘Başkanlığı bırakıyorum’ dedim. Dışarı çıktık, bütün Fenerbahçeliler televizyonun önünde ‘Bırakma’ diye tezahüratlar yaptılar. 1 aya yakın her yerde geri dönmem için çalışmalar yapıldı ve Fenerbahçe’ye tekrar başkan olarak döndüm. Sonra 2002 yılında tarihin her zaman sayfalarında olacak, unutulmayacak bir şey yaşadık; Galatasaray’ı Kadıköy’de 6-0 yendik. Sonra, 2004-2005 yıllarında Fenerbahçe şampiyon oldu. İyi takım kurduk, iyi de mücadele ediyoruz. 2006 yılına geldik, yine önde gidiyoruz ama son maç Denizli’de, şampiyonluğu kaybettik. O maç 16-18 dakika uzatıldı. Maçı uzatan hakem şu anda yazılar yazıyor ama Fenerbahçe’nin 1 yılını, belki de daha önemli olan; gelecek yıllarına, yapmış olduğu hatayla ambargo koydu. 2006 yılında ben yine istifa ettim. Başkanlığı bıraktım. Cannes’e gittim. 15 gün tatil yapacağımı belirttim. Oradayken yine baskılar başladı. Ama hepsi Fenerbahçeli. O günlerde yaşadıklarımı sonradan tahayyül ettiğimde bunların da FETÖ tarafından yapıldığını gördüm. Gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim. Tekrar geri döndüm. 2007’de Fenerbahçe’nin şanlı 100. yılında hep birlikte başarılardan başarılara koştuk. Şampiyon olduk. 100. yılımızı hep beraber mutluluk içerisinde kutladık. 2008 yılında futbol takımımız Avrupa’da son 8’e kaldı ve Chelsea’ye şanssızlık eseri elendik. 2009’da Bursaspor’la yapılan çekişmeli sezonda, bunu yine söylüyorum, yine FETÖ’nün organizasyonuyla son maçta Trabzonspor’la berabere kalarak şampiyonluğu kaybettik.
Sonraki 2010-11 yılında 9 puan gerideyken, ‘Ne olacak bu Fenerbahçe’nin hali’ diye söylenirken, sonra 17’de 16 maç kazanarak inançla hep beraber maçları ne kadar zorluklar içerisinde kazandığımızı gördüğümüz günlerde sezon sonu mayısta Sivas’ta son maçla beraber şampiyon olduk.
Sonra bize bir yol düştü. Şekip Bey beni aradı, ‘Seninle acele görüşmem lazım’ dedi. 1 Temmuz. Buluştuk. Ablası Şarköy tarafına gitmiş, orada bir polis 1 ay önce ona söylemiş fakat ablası dikkate almamış. ‘Fenerbahçe’nin üzerine büyük oyunlar oynanıyor ve bütün kupaları ve her şeyi elinden alacaklar ve küme düşürecekler’ diye söylemiş. Bana geldi, ben de o arada bizi içeri atan hem hakimler hem savcılarla yemek yiyoruz. Geceleyin ben rahmetli Serkan Acar’ın evinde yemeğe gittim. Tamer Bey’le beraberdik. Telefonla konuşuyoruz. Şekip Şarköy’e gitti, telefonla konuştuk, ’Hiçbir şey yok, rahat olun’ dedi. Gittik evlere yattık. Sabahleyin kürek yarışları var Sapanca’da. Gitmek için sözleştik. Sabah 7’de buluşacağız. Sabah kalktık, takım elbiseyi giymişiz. Kapı çaldı. Emniyet mensupları. Ne oldu dedim. Bir kağıt gösterdiler, okumaya gerek yok, gideriz dedim. Çıktık yukarı, Vatan’dan 1-2, Çengelköy’den 1-2 araba derken 30-40 polis gelmiş. Ben kahvaltı yapmamıştım, eve gittim kahvaltı yaptım. Sonra biraz güvercin uçurdum. Sonra evrakları imzaladım ve Vatan’a gittik. Vatan hayatımız başladı.
Sonra hastaneler falan. Hastaneye gittiğimizde imzala diye verdikleri dökümana baktım, Metris 1. ve 2. hapishane diye yazıyor. Neresi ikametgah? Evim orası yani. Yani belli. Ondan sonra 8 gün uğraştılar, beni bir türlü Metris’e götüremediler. Çünkü mahkemede hem hakime hem de savcıya gerekenleri söyledim. Bir gün hepsini inşallah anılarımda yazacağım. Savcıya, ‘100 yıllık çınarın altına ateş koyduğunu ve benim kendisini bu kulübe üye yaptığımı, yanlış yaptıklarını’ söyledim. Benimle bir davanız varsa benimle halledin. ‘Kulübü katmanız yanlış’ dedim. Onunla baş başa kalınca kendisine gerekenleri söyledim. ‘Son sözün ne?’ dedi. Dar ağacında olsak da son sözümüzün Fenerbahçe olacağını yazdırdım. Sonra Beşiktaş’ta balkona çıkıyoruz, ‘Çıkmayın.’ Hepiniz oradasınız, taraftar orada, camia orada. Onların alkışlarını, tezahüratlarını çekemiyorlar. Bize durmadan, ‘Balkona çıkmayın, onu yapmayın, bunu yapmayın’ diyorlar. Ben inadına yapıyordum. Sonra Metris’e gittik. Gittiğimiz günden itibaren her gün, gündüz gece siz Fenerbahçeliler, bütün camia oradaydı. O, bizlere güç verdi. Sonra Silivri’ye gittik; 14 Şubat 2012. Orada şunu söyledim; ‘Ne tapesi, ne şikesi, memleket elden gidiyor.’ Bunu bilinçli söyledim. Çünkü gördüm. Her şeyi gördüm. Gelenler, gidenler, bize anlatanlar, bizimle pazarlık yapmak isteyenler. En büyük amaçları; ‘Aziz Yıldırım başkanlığı bıraksın. Gerisini hallederiz’ diyorlardı. Ben de inadına bırakmadım. Gördüm, bıraktığımız andan itibaren yaprak gibi sallanacaktı. Camia da şunu söyleyecekti; ‘Bir şey yaptılar ki çekildiler.’ Bunu söyletmemek ve yapmamak için dik durduk. Her zaman söyledim; ‘Biz şike yapmadık.’ Asıl amaç Aziz Yıldırım’ı Ergenekon davasına bağlamaktı ama bağlayamayınca dinlemelerle kanun çıkardılar. Sonra konuştuk bu kanun nasıl çıktı diye. Dediler ki; ‘UEFA bu kanunun çıkmasını istiyor, biz de bunu meclisten çıkardık.’ Sonra kadınlar maçı başladı. Bütün bu süreç boyunca Yasemin hanım yanımızdaydı. O dedi ki; maç sadece kadınlara oynanacak, kadınlar, kızlar, çocuklar girebilecek. Biz de 10-15 bin bilet bastırdık, dağıtıp dolduracağız.’ Sonra bir süreç geçti, Yasemin hanım, ‘çok kalabalık olmuş, daha fazla bilet bastırılacak’ dedi ve gitti. Sonra akşam televizyonda seyrettik ve gurur duyduk. 50 bin kadın Fenerbahçeli tribünde haykırıyorlar ve bir o kadarı da dışarıda. Gurur duyduk. Bu, herkese moral verdi. Herkes daha da güçlendi, daha dik durmaya başladı. Ben arkadaşlardan 4 gün gecikmeli gittim Metris’e. ‘Aziz Yıldırım kuvvetlidir, kendisi çıkar, sizler yatarsınız’ diye fitneler sokuyorlardı içeri. Ben de hepsine, ‘Bu organizasyon benimle ilgilidir, buradan son çıkacak olan benim. O yüzden aranıza fitne sokmak isteyecekler’ dedim. Bu tapeler henüz elimize geçmemişti. Bizim avukatlara vermemişlerdi, internetten okuyorlardı. Onların üzerine okuma yapıyorduk. ‘Bu tapelerin dışında herhangi bir şey var mı, varsa bildirin ona göre tavrımızı koyalım’ dedim. ‘Yok’ dediler. Hepimiz aynı noktada buluşmuş olduk. ‘İçeride kalmak hepimiz için zor ama dışarı çıktığınız zaman dik olarak karşıdan karşıya geçebiliyorsanız ne mutlu hepimize. Ama onu söyleyemezsek insanlar bize başka türlü bakarlarsa o zaman Metris’te daha çok kalmayı arzu edersiniz’ dedim. Onlara teşekkür ediyorum. Hepsi doğruların dışında bir hareket yapmadılar.
Şuna emin olun içeride FETÖ’nün gardiyanları da var, avukatları da var. Bazıları arkadaşlarımıza, ‘Şöyle konuşun, böyle yapın sizi çıkaralım’ diye telkinlerde bulundular. Bunlar bilinmelidir. Sonra Metris’ten çıktık, Silivri’de sözlerimizi söyledik. 4 gün boşu boşuna götürdüler oraya. TRT’den kadın ve erkek spikerler getirdiler, çok önemli olay olduğu için okuttular. Sonra biz savunmaları Çağlayan’da yaptık. Orada da kavgalar, hakimlerle çatışmalar… Sonunda hiç eğilmedik. İçeride olan 60’a yakın, en az 40 tanesi Fenerbahçeli, hiç eğilmeden dik durarak mahkemenin sonunda mahkemenin hakimi –bugün içeride- karar verirken, ayağa kalkmadım ve ona hakkımı helal etmediğimi söyledim.
Sonra dışarı çıktık. Yine sizlerle beraber Bağdat Caddesi’nde adalet için hep beraber yürüdük. Anıtkabir’e gittik, Atatürk’ün huzurunda adaleti aradık. Adalet arayışı içerisinde bu yürüyüşleri yaptık milyonlarca Fenerbahçeli ve yanlarında adalete inanan diğer kulüp taraftarlarıyla beraber. Onlara da teşekkür ediyorum. Ben Fenerbahçe tarihinde hep ilkleri yaşadım. Bundan dolayı mutluyum. Mutsuz günlerim de oldu. Bugün şampiyon olursunuz, yarın para bulma derdi vardır. Hemen başlar dertler. Hiçbir zaman mutluluk bu tür kulüplerde devamlılık arz etmez. Avrupa’da da böyledir. 20 yıllık Fenerbahçe tarihinde beni seçenlere, bana oy verenlere, vermeyenlere ama bu tarihe adımı yazdıranlara teşekkür ediyorum. İyi ki onlar bu tarih içinde yer almamı sağladılar. Çocuklarıma ve aileme bırakacağım en önemli miras. Fenerbahçe başkanlığı yapmamın yanında Fenerbahçe tarihinde Kurtuluş Şavaşı’ndaki Fenerbahçeliler gibi o günkü şartlarda padişahlık veya yabancı ülkelerin liderlerine karşı bir duruş sergileyen bir camianın evladı olmaktan gurur duyuyorum.
Fenerbahçe bir sivil toplum örgütüdür. Fenerbahçe bundan sonra yalnız bir spor kulübü değil, büyük bir sivil toplum örgütüdür. Bunu da 20 yıllık yol arkadaşım olan yönetici arkadaşlarım, kongre üyeleri, divan kurulu üyeleri ve taraftarlar hep beraber yarattık. Türkiye’de sivil toplum örgütü denilince ilk akla gelen Fenerbahçe olacaktır. Ben bunu devletin büyüklerine de anlattım. Bu devletin ve bu ülkede yaşayanların Fenerbahçe’ye bir teşekkür borcu vardır diye de belirttim. Çünkü Fenerbahçe’nin 3 Temmuz 2011’de başlayan serüveninde ve sonraki yıllarda hep beraber yaşadığımız bir sivil toplum örgütünün yapması gerekenleri yaparak 15 Temmuz’da Türkiye’de yapılmak istenen ihtilal, -kalkışma değil- sivil ihtilal yapılmasının o süreçte Fenerbahçe’nin duruşuyla beraber insanlarımız o duruşa bakarak, o gece yeniden sokağa çıkarak belki de Türkiye Cumhuriyeti’nin kaybolacağı bir gecede Türkiye Cumhuriyeti’ni daha güçlü hale getirmiştir. Bunun için Fenerbahçe camiasına herkesin bir teşekkür borcu vardır. Daha çok şeyler söyleyebilirim ama gereksiz. Hayattaki tek arzum Yargıtay kararının bir an evvel çıkması ve bununla beraber yönetimdeki arkadaşlarımın, benim, Fenerbahçe camiasının aklanması ve kayıplarıyla ilgili yeniden mahkemeler veya başka durumlarla ilgili değerlendirmeler yapıldıktan sonra yeni bir dönemin başlamasının sağlanmasıdır.
20 yıl, kolay değil tabii. 66 yaşımdayım. Ömrümün 3’te 1’ini bu kulübe adadım. Gece gündüz adadım, amatörce adadım. Hiçbir maddi beklentim ve çıkarım olmadı. Tam tersine maddi kayıplarım çok olmuştur. Bundan hiçbir zaman rahatsız olmayacağımı belirttiğim gibi bunun bir sevda mirası olarak bana ve aileme kaldığı için çok mutlu olduğumu tekrar söylüyorum. 1998 yılından beri benimle beraber olan, beni destekleyen veya desteklemeyen Fenerbahçelilere teşekkür ediyorum. Metris’te yazdığım bir yazıyı okuyarak hepinize teşekkür ediyorum; İyi ki hepimiz Fenerbahçeliyiz. Biz bir gün daha Fenerbahçeli olarak yaşamak için hayata bağlandık. Gerekirse o 1 gün için bütün ömrümüzü gözden çıkardık. Hepinize teşekkür ediyorum.
Gece hep bir ağızdan söylenen Fenerbahçe Marşları ve canlı müzik eşliğinde sona erdi.