Bağcılar futbolu Premier Lig'e karşı!
BAĞCILAR FUTBOLU PREMIER LİG'E KARŞI!
KENAN BAŞARAN
BİR İngiliz futbolsever, hasbelkader bizim Süper Lig’in puan tablosuna baksa, çok kıskanır!
“Vay, lige bak” der. Öyle ya, ligin 10. sırasındaki takımın bile liderle arasındaki puan farkı sadece 7!
Oysa Premier Lig’in lideriyle ikincisi arasındaki puan farkı dahi 8! Beşincisiyle olan farksa tam 17!
Ama dünya bizi değil, Premier Lig’i izliyor. Liverpool bir yana, en çok da ikinci sıradaki Çağlar’lı Leicester’ın oynadığı futbol konuşuluyor. Bizim ‘küçük’ler şöyle dursun, ‘büyükler’in sezon başından beri doğru düzgün bir iki maçını geçtim, maç içinde ‘alkışlanan’ bir futbolunu göstermek neredeyse olanaksız.
Premier Lig’in kendisini konuşturması elbet sadece bu sezonun bir sonucu değil. 30 yıllık bir öykü…
TEK İSTİKRARIMIZ SÜREYYA
Bizim defalarca belirlediğimiz fakat her defasından yarım bıraktığımız milatları, onlar, bir kez belirledi ve sonunda dünyanın 1 numaralı ligini yarattılar.
Türkiye’de her alanda olduğu gibi, futbolda da üç-beş yıllık planlar geçtim, bir sezonluk planlar bile yapılamıyor..
Külüplerinden TFF ve onun kurullarına kadar, hepsinde bir ‘devamsızlık’ var.
Türk futbolunun tek istikrarı Beşitaş’ın emektar malzemecisi Süreyya!
BU NE ÇILDIRTAN DENGE
Evet, biz biriktiremiyoruz. Üstüne koyarak yol alamıyoruz. Her daim ‘sil baştan’ yapıyoruz…
Yakın geçmişten bir kaç örnek vereyim:
-Fatih Terim ile çeyrek final gören Galatasaray, son iki sezonun Şampiyonlar Ligi’nde 9 maçta sadece 1 galibiyet alabildi!
-Şampiyonlar Ligi’nde gruptan namağlup çıkan ilk takımımız olan Beşiktaş, bu sezon Avrupa Ligi’nde 4 maçta 1 galibiyet bile alamadı.
Ekonomik olarak da tablo benzer:
Fikret Orman’ın “Artık ‘al al al’ dönemi bitti, ‘sat sat sat’ dönemi başladı” sözleri manşetleri süsleyeli bir iki yıl oluyor.
Satmasına sattı ve fakat biriktirebildi mi? Hayır. Sonunda, “Paralar nerede” sorusunu yanıtlamadan, çekip gitti! Üstelik de o bize küstü!
Bizim her şeyimiz ‘dengesiz’... Bir bakarsınız finaldeyiz bir bakarsınız dipteyiz. Meşhur misal: 48 yıl Dünya Kupası’na gitmeyi bekleriz. Sonra nasip olur gideriz ve üçüncü oluruz! Ve lakin beğenmeyiz de bunu. Çünkü şampiyon olmamız lazımmış!
14 yabancılı ligimizde sahaya çıkan takımlarda kimileyin İstiklal Marşı okuyacak futbolcu olmaz ama milli takım, tarihinin en iyi eleme grubu performansını ortaya koyarak, Avrupa Şampiyonası’na koşar!
“Nerede bu altyapı” diye kıyameti kopartırız fakat ikinci ligimizden Avrupa’nın ilk 5 ligine futbolcu yollarız!
Hasılı, “Bu ne çıldırtan denge! Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe”...
KUZ KULESİ’NDEN ZİFTLİ BİNALARA
David Winner, harikulade kitabı ‘Harika Portakal’da Hollanda futbolu ile mimarisi arasında muazzam bir paralelllik kurar:
Küçük ve düz Hollanda’da mimarlar, alanı verimli kullanmak zorundadır. Alanı doğru kullanma düşüncesi, dünyayı sarsan ‘total futbol’un da temel felsefesidir.
Winner’ın kitabını okuduğumda ister istemez, “Peki bizde nasıl bir ilişki var” diye düşünmüştüm.
Aradığım cevabı da işe gidip gelirken bulmuştum.
13 yıl boyunca Kakdıköy-Bağcılar hattında gidip gelen ben, meğer cevabın içinden geçiyormuşum her gün.
Düşünün, ‘Körler Ülkesi’ Kadıköy’den yola çıkıyorum: Haydarpaşa Garı, Kız Kulesi, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmed, ve Galata Kulesi gibi sayısız tarihi eserin süslediği muazzam bir manzarandan, dünyanın çok az kadim şehrinde olabilecek bir ‘mimari’ye geçiş: Bağcılar mimarisi!
‘Mimari’ lafını kullandığım için özür dilerim.
‘Müteahhit işi’ demek, daha doğru. Evet, yıllarca mimar işi ile müteahhit işi bir güzergâhta gidip geldim…
Yahya Kemal’ der ya “Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür…”
Ben de “Bağcılar’ın en güzel yanı Kadıköy’e dönüşüdür” derim!
İşte bizim futbolumuz da tam da bu: Kadıköy-Bağcılar hattına benzer:
Bazen Kız Kulesi zarifliğinde zaferler kazanırız ama çokça Bağcılar müteahhit işine bağlıyoruz: Gri veya zifte boyalı cepheli; çarpık çurpuk binalar. Kimisi ‘Amerikan siding’li, kimisi sıvasız tuğlalı…
Şehrimin mimarisindeki bu büyük tutarsızlık futbolumuza da yansıyor. Yıllardır ‘ekol’ arayışında olan memleket futbolu, acaba bu tutarsızlığı mı ekol olarak kabul etmeli?
KURGU VARSA NEDEN SORULMUYOR
Epey açıldım. Başa döneyim: Süper Lig’in puan tablosunda görünen ‘çekişme’ kaliteli değil, kalitesiz futbolun bir sonucudur.
Liderin koptuğu Premier Lig ise aksine kalitenin eseridir...
Yöneticiler ağızlarını her açtıklarında ‘ligin marka değeri’nden söz ede dursun, diğer yandan da ‘kurgu, organizasyon var’ tartışmalarıyla zaten yerlerden sürünen güven, iyici zedelensin.
6222 sayılı bir yasa varken, nasıl oluyor da bazı insanlar somut bir belge ve bilgi ortaya koymadan, ligin bir kurgu olduğunu iddia edebiliyor? Hadi eden ediyor, peki yargı erbabı neden bu kişilerin ifadesine başvurup “Gel, ıspatla bakalım” diye sormuyor?
İnanın ki yorumcusundan hocasına, futbolcusundan yöneticisine bakınca, “Şu lig için harcanan elektriğe, suya ve zamana yazık” diyorum!