Barış Telli, Radyospor’a konuk oldu! “Hayallerinizden vazgeçmeyin!”
“HAYATI SPOR OLAN BİRİSİYİM”
İsmimi taşıdığıma inanıyorum. Çünkü hayata pozitif bakan birisiyim ve bütün olumsuzluklara karşı hayata tutunan, sporla kendisini bağdaştıran ve hayatı spor olan bir kişiyim.
“AYAĞIMI TOP PEŞİNDE KOŞARKEN KAYBETTİM”
Ben ayağımı, futbol topuyla oynarken top yola kaçmıştı. Topu yakalamak için peşinden koşarken bir arabanın altında kaldım. Sağlam ayağım ezilerek, tedaviler sonuç vermeyince kesilmek zorunda kaldı. Tabii ayağım olmadığını bilmeme rağmen hâlâ evin içinde jimlastik hareketleri yapan, koltuk değneklerine yeni yeni alışan ve koşmaya çalışan bir çocuktum. Bu konuda annem ve babam bana gerçekten büyük bir destek oldu. Hayallerimin peşinde koşmamın desteğini o zamanlarda vermiş oldular. Zaman zaman dışlandığım oldu, çünkü bir engelliydim. Koltuk değnekleriyle, diğer çocuklarla birlikte koşmaya ve mücadele etmeye çalışıyordum. Tabii ki çocuksal düşünceler beni dışarıda bırakıyordu ama ben bu düşüncelere hiç aldırmadan devam ettim hiçbir şekilde pes etmeden. Psikolojik olarak zorlandığım dönemler de olmuştu elbette. Ben aynı zamanda bu düşüncelerin bizi güçlendirdiğini düşünüyorum.
Ben ilkokulda jimlastik takımına başladığımda tek engelli bendim. O şekilde gösterilere çıkarken sıra bana geldiğinde ellerimin üzerinde yürümeye başladığımda inanılmaz alkış sesleri geliyordu. Beni en çok motive eden şeyler bunlardı. ‘Ben bir şeyler yapıyorum ve insanların hoşuna gidiyor’ düşüncesi bana motivasyon sağladı.
Kırıkkale’de müstakil bir evde yaşadığım dönemlerde bir topum ve iki tane koltuk değneğim vardı. Neredeyse ayağımda spor ayakkabı dahi yoktu. O şekilde ben topla duvar pası yapardım ve birçok hareket denerdim. Arkadaşlarım ne yapıyor, nasıl koşuyor, onları izleyip ben de bunları deneye deneye kendimi geliştirdim. Hiçbir zaman hayallerimden vazgeçmedim. Ayağımın olmadığının farkındaydım ama hiçbir zaman futbolcu olamayacağımı düşünmedim. Hep bir futbolcu olma hayalini kurdum. Gece uyumadan önce yatağıma yattığımda sahada yapılan ısınmaları, o atmosfer içinde sahaya çıkılışı ve aynı zamanda gol atma sevincini, insanların coşkusunu sürekli hayal ediyordum. Bunları düşünerek uykuya dalıyordum. Hayal kurmak bambaşka bir duygu. Ben de zaten bir öğretmen olarak öğrencilerime ilk olarak bunu yansıtıyorum.
Hayal kurmak o kadar önemli ki, en ince detayına kadar o hayali kurmak gerekiyor eğer o hayali bir gün yaşamak istiyorsanız. Vodafone Park’ta Ampute Milli Takımı’yla sahaya çıkarak en büyük hayalimi gerçekleştirmiş oldum. 2010 yılında Arjantin’deki Dünya Ampute Şampiyonası’na gittiğimizde her maçımızı 5000-10.000 kişi izlerdi. Türkiye-Arjantin maçına 20.000 kişi geldi. İşte o zaman insan bir ‘futbolcu’ olduğunu hissedebiliyor. Taraftarların sesi ve coşkusunu gördükçe, hissettikçe, duydukça ‘Evet, sen bir futbolcu oldun ve futbolculuğunu yaşıyorsun’ hissini kendi ülkemizde değil, Arjantin gibi bize uzak bir futbol ülkesinde yaşadık Ampute Milli Takımı olarak. O zaman ben şunu düşündüm, ‘Acaba biz bu duyguyu kendi ülkemizde ne zaman yaşayacağız?’ Allah nasip etti ve 2017’de Avrupa Şampiyonası, şampiyonanın en başından sonuna kadar çok coşkuluydu. O şampiyonanın film olacak hikayesi var. Aynı zamanda şampiyonaya o kadar coşkulu insanlar akın akın geldiler ve bize inandılar. Bayrağımızı göklere çekeceğimiz konusunda bize güvendiler. Biz de finalde büyük bir seyirci desteğini arkamıza aldık. Zaten kazanacağımızı en başından beri biliyorduk. Çok güzel bir ekiptik. Yıllarca beraber oynayan ve birbirini çok iyi tanıyan bir takımdık. İnanılmaz bir atmosferde de son dakikada bulduğumuz golle şampiyonluğu yaşamış olduk.
Biz Avrupa Şampiyonası’nda ülkemizi dünyada basına çıkarmış olduk. İlgi ve alaka çok güzeldi. Ama yerel Ampute liginde bu sayılara ve ilgiye ulaşamıyoruz. Hani bırakın stadyumların dolmasını, doğru düzgün bir tesisleşmemiz bile yok. TRT sağ olsun, canlı yayınlarda yanımızda oluyor ama insanları yine de çekemiyoruz. Herkes sosyal medyasında duyuruyor, davet ediyoruz ama eskiden olduğu gibi yine sadece en yakınlarımız izlemeye geliyor. Biz istiyoruz ki büyük camialardaki gibi bir taraftar oluşumu olsun, insanlar akın akın gelsin. Onlara bir şeyler başardığımızı, mücadele ettiğimizi gösterelim. O insanlar da bu mücadeleyi kendi hayatlarında yansıtsınlar. Hiçbir şeyden pes etmesinler. Bizim isteğimiz bu. Ben de buradan Barış Telli olarak, barış elçisi olarak, herkesi maçlarımıza davet ediyorum.
Ampute takımının başlangıcı, gazilerimizden oluşan bir ekibindi. Askeriyeden dolayı orada bir tesisleşme söz konusuydu. Zamanla belediyeler ve Şahinbey Belediyesi tamamen ampute futboluna yönelik bir düzen kurdu. Malatyaspor da yaptı. Yavaş yavaş bazı yerlerde tesisleşmeler oluyor. Ama şu zamana kadar Şahinbey Belediye Başkanımız çok güzel bir tesisleşme kurdu. Ben de belediyenin spor kulübünde iki yıl kadar aktif olarak bulundum. Şu an orada yatırımlar da çok iyi durumda olduğu için de geçen sene şampiyon oldular.
Ben geçen sene Türkiye Futbol Federasyonu’nun spor elçiliğini yaptım. Bundan dolayı UEFA, başarılı sporcuları ‘Adil Oyun’ kampanyasında konu almak istedi. Türkiye Futbol Federasyonu’yla da iletişime geçince onlar da benim ismimi söylemişler ve böylece ‘Adil Oyun’ kampanyasında dahil oldum. UEFA’ya da çok teşekkür etmek istiyorum. Ülkemize kadar geldiler. Ankara’da ve İstanbul’da Türkiye Futbol Federasyonu içerisinde çekimler de yapmış oldular. Futbol zaten bir ‘Adil Oyun’dur. Bu konuda da ülkemi temsil ettiğim için ayrıca gururluyum. Beni aynı zamanda jest olarak Madrid’e davet ettiler Şampiyonlar Ligi finali için. Bu sayede Şampiyonlar Ligi finalini Madrid’de canlı canlı izlemiş oldum.
Spor geçmişimde önce jimnastik olduğu için küçük yaştan itibaren bazı özelliklerim gelişti. Koltuk değneklerinin üzerinde birçok hareketi düşünerek, hayal ederek kendimi geliştirmiş oldum. Ronaldo’nun rövaşatalarını, Messi’nin dribblinglerini ve Ronaldinho’nun seyircileri coşturacak hareketlerini defalarca izleye izleye bunları sahada yansıtmaya çalıştım. İnsanların güzel tepkisini aldıkça da ben çok mutlu oluyorum. Mesajlar atan arkadaşlarımıza da çok teşekkür ediyorum.
Öğretmenlikle futbol gerçekten çok zor. Günün birçok bölümünü okula ayırmak gerekiyor. Okul olmadığı zamanlarda ise antrenman yapmak gerekiyor. Çünkü bir yandan performansı korumak zorundayız. Biz Ampute sporcularının hep farklı farklı işleri var. Çünkü sadece bir yere odaklanamıyoruz, çalışmak da zorundayız geçimimizi kazanmak için. Belediye takımlarında Ampute futbolcularının maaş alması biraz daha rahat oluyor ama kendi başına kurulmuş kulüplerde daha zorluklar oluyor. Hatta bazen deplasmana gidecek ücreti bile bulamıyorlar. Masraf olduğu için kalmalık değil, günü birlik gidip geliyorlar. 2010 yılında Gökhan Katrancıoğlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde kaptanımız, Arjantin’deki Dünya Şampiyonası sırasında oda arkadaşlığı yaparken birbirimize bir söz vermiştik. İleride mutlaka beraber bir takımda oynayalım. Yıllar geçti, İzmir Büyükşehir Belediyesi Ampute takımı 1. Lig’den Süper Lig’e yükseldi. Ama çıktıkları sene düşmüşlerdi. Gökhan abiyle ve hocalarımızla konuştum, bana İzmir’e gelme teklifinde bulundular. Benim de verdiğim bir söz vardı ve kabul ettim. Böylece sözümü yerine getirmiş oldum. Şu an İzmir’de ikinci yılım da bitmiş oldu.
Şahinbey Belediyesi de bir keresinde 1. Lig’e düşmüştü. Tekrar Süper Lig’e çıktıklarında benimle görüştüler. O zaman takım arkadaşlarımla beraber, tüm imkansızlıklara rağmen o takımı ayakta tuttuk. İlk gittiğim yılda üçüncü bitirmiştik.
Ben küçükken, babam inşaat işçisiyken bana gelirken org almıştı. Sonuçta bir engellim var ve canım sıkılmasın diye. Beni o zamanlarda babam müziğe yönlendirmeye çalıştırmıştı. Ama ben sürekli hareketli bir çocuk olduğum için sürekli spor yapma ihtiyacı duyuyordum. Bu yüzden de müzik yerine sporu tercih ettim. Hayallerimizi gerçekleştirirken de aynı zamanda futbolun yanı sıra millilik kontenjanından üniversiteye başvuru yaptım. Ama ilk başvuru yaptığım yerde söz verilmesine rağmen okul engelliye uygun olmadığı için bizi almadı. Verilen bir söz de yerine gelmiş olmadı bu şekilde. Gazi Üniversitesi’ne başvuru yaptığımda bizi çok rahat ‘Engelli Milli Sporcu’ kontenjanından bizi bünyelerine aldılar. Gazi Üniversitesi’ndeki hocalarımız olsun, arkadaşlarımız olsun bize her konuda destekte bulundular. Gazi Üniversitesi’nde bir yandan okurken bir yandan hafta içinde antrenman, hafta sonu maçlar çok yoğun geçmesine rağmen okul bize bu imkanı sağlamış oldu. Biz öğretmenlik bölümü değil, sadece yöneticilik ve antrenörlük bölümü okumak zorundayız çünkü sadece o bölümler açılmış. Öğretmenlik ise engelimizden dolayı kabul edilecek bir şey değildi. Bu yüzden ben de antrenörlük bölümünü tercih ettim. Tam 4 yıl okudum. Biraz da okul uzadı alttan dersim olduğu için spor da yaptığımdan dolayı. Son senemde öğretmenlik yani formasyon eğitimi aldım. Annem bana hep ‘Bir öğretmen olmalısın ve insanların hayatına dokunman gerekiyor’ derdi. Ben de bu yüzden formasyon eğitimi alarak öğretmenliğe geçiş yaptım. Geçtim ama daha bitmedi çünkü bizim atamamız yoktu. Engelimizden dolayı Beden Eğitimi öğretmenliği ataması yoktu. Tamam engelliyiz ama milli sporcuyuz aynı zamanda, ne engeli olabilir ki? Bir Beden Eğitimi öğretmeninin gösterebildiği hareketleri ya da anlatabileceği konuları biz de çok rahat yapabiliriz. Bu şekilde bunu için mücadele ettim ve bu şekilde ilk atanan Beden Eğitimi öğretmeni olarak da tarihe geçmiş oldum.
Bizler veya başkaları bir şeyler başarabiliriz ama önemli olan geride kalan kısmındaki insanlar ne yapabilir? Aynı yoldan onlar da gidebilir mi? Önemli olan bu. Şu an benim Milli Takım’daki takım arkadaşlarım Öğretmenlik bölümünü okudular ve atandılar. Benim mücadelem sırasında canlı yayınlara katılmam, açıklamalar yapmamdan sonra 3-4 okul bizler için ‘Öğretmenlik’ bölümünü açmıştı. Bunlardan sonra takım arkadaşlarımın da öğretmen olup atanmaları benim için en büyük mutluluklardan bir tanesi.
Ampute olup futbol oynamak isteyenleri ben Bedensel Engelli Federasyonu’na yönlendiriyorum. Çünkü mesaj atan arkadaşlarımızdan acaba engeli ampute futboluna uygun mudur? Koldan ampute olanlar kaleci oluyor, ayaktan ampute olanlar ise futbolcu. Kurallar gereği ise koldan ampute olan kalecilerimiz ceza sahası dışına çıkamıyorlar çift ayakları oldukları için avantajlılar o alanda çünkü.
Ampute Futbolu’nun Olimpiyatlarda yer almaması bizim en büyük üzüntümüz açıkçası. Ama maalesef yıllarca mücadele verilmesine rağmen Ampute Futbol, Olimpiyatlar’da yer almadı. Mesela neden olmasın? Bizler ‘imkansız’ kelimesini sildik. Bize şunu söylüyorlar: ‘İnsan sağlığına zararlı’. Sporda sakatlıklar veya spor yaralanmalarını mutlaka oluyor. Ama yine de neden hâlâ dahil edilmiyor. Bunun da mücadelesini vermeye devam ediyoruz. Bu yüzden de benim gibi birçok sporcu atletizme kayıyor Paralimpik Olimpiyatları’na katılabilmek için.
1.62’yle Yüksek Atlama’da, atletizmde Türkiye rekoru bende ayrıca. Ben üniversite yılındayken birçok dersimiz uygulamalıydı. Biz her spor dersine uygulamalı bir şekilde katılıyorduk. Atletizm derslerinde Yüksek Atlama, Uzun Atlama bu şekilde ben derslere katıldım. Bir haftada da ders Engelli Koşu’ydu. 6 tane engel koşup, 60 metreyi bitirmemiz gerekiyordu. Hocam geldi. Bana dedi ki ‘İstersen bu branşı yapma. Sen zaten çok başarılısın eğer engele takılıp düşersen omuzunu kırıp futboldan da uzak kalabilirsin’ dedi. Çok mantıklıydı ama ben yapmak istiyordum. Bu yüzden hocamı ‘Ben yıllardır engelli koşuyorum. Bu benim için hiçbir şey’ diyerek rahatlattım. Bu şekilde de bana izin vermiş oldu. Ben de 6 tane engel atlayıp o 60 metreyi bitirmiş oldum. Sonrasında geldi bana sarıldı ve ağladı. Hocam, ‘Barış seni uçuracak bir proteze ihtiyacımız var. Eğer o protezi sağlayabilirsek Olimpiyatlara hazırlanırsın’ dedi 2008 yılında. Sonrasında koşu protezi sağlandı ancak koşu protezi yeterli değildi. Çünkü başka yeni teknolojik protezler vardı. Katıldığım bir programda bunu Acun Ilıcalı ve Hülya Avşar’a anlattığımda sağ olsunlar bana destek oldular koşu protezi konusunda. Ondan sonra özel bir protez olduğu için benim analizlerim yapılmaya başlandı. Bu sayede de 100 metre koşularına başladım. Hem 100 metre koşuyordum hem de Yüksek Atlama yapıyordum. İlk Türkiye rekorları da bana ait. Şimdi Ampute futboldan dolayı atletizme de uzak kalmak zorundaydım. 2014 yılında Yüksek Atlama’da Avrupa ikinciliğine kadar yükseldim.
Zaman zaman sporun içinde bulunan sakatlıklardan ben de yaşadım. Hayata tutunmamda bana en çok yardımcı olan şeylerden biri de sporla birlikte ailem oldu. Ailem ve Beden Eğitimi öğretmenlerim bana inanılmaz destek oldular ve yönlendirdiler. Ben Ampute Futbolu’na Beden Eğitimi öğretmenim sayesinde başlamış oldum. Ben 2016 yılında gerçekten çok ciddi bir sakatlık yaşadım. Sağlam dediğim ayağımda hem aşil tendonum hem de çapraz bağlarımın koptuğu söylendi. O zaman işte çok büyük bir çaresizlik yaşadım. Neredeyse dünya başıma yıkılmıştı. Doktora gittiğimde, MR sonuçlarıma bakıldı ve bana orada, ‘Barış sen başka ne meslek yapıyorsun?’ dendiğinde o sedyeden kalkamadım. Çok ağladım ve çok yıprandım. O sorusunun üstüne başka şeyler de söylediler ama o an ben onları duymadım bile. ‘Senin artık spor hayatın bitti. Bundan sonra spor yapamazsın’. Bunun üzerine ben çok büyük hırs yaptım. Çünkü bu böyle olmamalıydı, büyük bir yıkım yaşadım. Ben bu seviyeye sporla gelmiştim. Spor benim hayatımdı. Hangi sporu yapabileceğime bakıyordum. O zamanlar tekerlikli sandalye antrenörlüğü yapan Ayhan Çelik abimize ulaştım ve bu sporu yapıp yapamayacağımı sordum. O da hemen beni antrenmanlara davet etti. Bunun üzerine ben tekerlekli sandalyede tenise başladım. İlk katıldığım Türkiye Şampiyonası’nda finalist oldum, çiftlerde ise şampiyonluk yaşadım. Daha ilk senemde oldu bunlar. Sporu o kadar seviyor ve uygulamasını yapmaya çalışıyorum ki hiçbir zaman da kopmak istemedim. Aynı zamanda tedavi sürecim de bir yandan ilerliyordu. Tedavime gittim, tekerlekli sandalye tenisi yaptım, öğretmenlik de yapıyordum bir yandan. Yavaş yavaş iyileştikten sonra Allah’tan kopuk değil yırtıklar olduğunu öğrendik. Bunun üzerine güçlü bir tedavi aldım. Bu sayede de Ampute Futbolu’na devam etmiş oldum. Geri dönüşüm zor oldu ama çok çalıştım. Ekim ayında sakatlanmıştım, 1 yıl sonraki Ekim ayında ise Vodafone Park’ta şampiyonluğu yaşadık.
Beden Eğitimi öğretmeni olarak ilk Gaziantep’e atandım. Biz eşofmanlarımızı giydiğimizde protez kullandığımız bile belli olmuyordu. İnsanların engelinden çok neler yapabileceğine ağırlık veririm. Beden Eğitimi öğretmeni olarak atanmıştım ama benim kim olduğumu bilmiyorlardı. Ben öğrencilerimi tek tek ayağa kaldırdım. İlk dersimde onlara söz hakkı verdim. Onların bir hayalleri olup olmadığını sordum. Kimisi Gaziantep gibi bir yerde hayal kurulmayacağını söyledi, kimisi olmayacak şeyin hayalinin kurulmayacağını söyledi. Bu cevapların hepsini öncesinde aldım biriktirdim. Bunları duyduğuma çok üzüldüm ama bunu yansıtmadım. Bana da ‘Sizin hayaliniz Beden Eğitimi öğretmeni olmak mıydı?’ şeklinde sorular soruldu. Ben de bu soruya olumlu cevap verdim. Ama benim başka bir hayalim de vardı, o da futbolcu olmaktı. Gülüşmeler oldu sınıfta bunun üzerine. ‘Hocam futbolcu olamamışsınız işte Beden Eğitimi öğretmeni olmuşsunuz’ dediler. Sonra ben de onlara hayatımı yavaş yavaş anlatmaya başladım. Her şeyi anlattım. Ben bunları anlatırken öğrencilerimin bakış açıları değişmeye başladı. Kendilerine güvenleri geldi. Ben bunu insanlara dokunabilmek için yaptım. Herkesin bir yeteneği vardır. Sportif olabilir, sanatsal olabilir, başka bir şey de olabilir. Herkesin yeteneğinin küçük yaşlarda farkına varmak gerekir.
Şampiyonlar Ligi finaline davet edildiğimde benim çocukluğumda hayalini kurduğum oyuncularla bir araya geldim. Roberto Carlos, Figo, Cafu ve birçok futbolcuyla bir araya geldim. Onlarla futbol oynama şansı buldum. Çocukluğumuzda televizyonda izlediğim kişiler karşımdaydı ve aynı saha içerisindeyiz. Büyük bir mutluluktu. Onlarla röportajlar yapılırken o esnada ben de sıkılmıştım. Topla hareketler yapmaya başladım. Topu aldım, döndüm ve karşıma Roberto Carlos geldi. Savunma yapmak ve topu ayağımdan almak için hareket etti ve ben Roberto Carlos’a Ronaldinho’nun hareketiyle çalım attım, Carlos şok oldu. Beklemiyordu böyle bir şeyi. Sonra gittim kendisinden özür diledim.
AJANSSPOR - ÖZEL HABER