Belediyeler ve spor
Geçen hafta sonunda önemli bir toplantıya katılma olanağı buldum. Adı ve partisi gerekli değil, İstanbul’un büyük ilçe belediyelerinden biri sporda neler yapılabileceğine ilişkin yol haritasını belirlemek üzere, ilgili çevrelerden görüş almayı ilk adım olarak görmüştü. Attila Gökçe ağabeyimiz başta olmak üzere Önder Özen, Emrah Kayalıoğlu, Kaan Kural, Merve Toy, Uğur Karakullukçu gibi spor medyası mensuplarının yanısıra üniversitelerin, ilgili derneklerin ve başka kuruluşların temsilcileri de bu toplantıda hazır bulundu, görüşlerini açıkladı.
Necati Güler gibi efsane bir basketbolcu ile halen oynayan oğulları Sinan ve Muratcan Güler galiba toplantının sürprizleriydi. Yine eski milli basketbolcu, günümüzün siyasetçi adayı Cihat Levent de oradaydı. Neresinden bakılırsa bakılsın çok seçkin bir topluluk oluşturulmuştu ve bu sayede de toplantı son derece başarılı geçti. Murat Didin de 3,5 saatilk toplantının son yarım saatinde aramızda bulundu.
Açıkçası bu tür toplantılardan pek hoşlanmam. Ciddiyet eksikliği, neyin nasıl yapılacağına tam karar verilememiş olması ve öteki organizasyon sorunları nedeniyle bunlardan pek verim alınamaz. Ayrıca katılanlarda çok çabuk yorgunluk başlar ve çoğu kez konu dışı ve kişisel birtakım yaklaşımlar toplantıyı çıkmaza sokar. Yersiz ve anlamsız birtakım tartışmalar da aynı kapsamda görülebilir.
Nitekim katılımcıların toplantıya zamanında gelmelerinin sağlanamayışı gibisinden çok bilinen bir sorun yüzünden Attila Gökçe ağabeyimiz çok haklı bir protestoda bulundu. Çünkü başlama saatinin üzerinden 20 dakika geçmiş ve ilk söz de ona verilmişti. O konuşurken salona hala birilerinin geliyor oluşu hoş bir durum değildi.
İşin başındaki Bağış Erten kardeşimizin başarılı yönetimi sayesinde bunun dışında bir sorun yaşanması önlendi ve gerçekten çok verimli bir toplantı oldu. Ortaya çok güzel görüşler konuldu. Açıkçası, bundan sonra katılabileceğim buna benzer toplantılar için iyi bir donanım edindiğimi düşünerek sevindim.
Ayrıca belediyenin, o yörede yaşayan insanların spor yapabilme olanaklarını sağlamayı bir görev olarak kabul etmesi ve bunu bir sözleşme ile kayıt altına almayı düşünmesi de yabana atılmayacak kadar önemli bir gelişme. Evet belediyeler insanlara spor yapma olanağını bir lütuf olarak değil görmemeli, bunun görevi olduğunu bilmeli.
Türkiye’nin sporda yaşadığı çıkmazın temelinde hiçbir zaman bir spor politikasına sahip olmayışı yatıyor. Bugün bile sporumuzun nasıl yönetileceğine karar verebilmiş değiliz. Onun için debelenip duruyoruz. Avuç içi kadar ülkeler bizden katbekat daha başarılı. 2,5 milyonluk Slovenya, 4,5 milyonluk Hırvatistan dünya sporunda bizden çok daha büyük bir yer tutuyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye bir spor ülkesi değil. Bununla ilgili rakamlarımız dehşet verici derecede cılız. Bu nedenle ilgili ve yetkili kişiler sürekli rakamlarla oynamak zorunda kalabiliyor. Lisanslı ya da spor yapan insan sayısı Avrupa’nın çok gerisinde. Bunların artırılması konusunda elbette ki gayretler var ama yeterli olmadığını da hemen görüyoruz.
Ülkenin genel bir spor politikası olmayınca bunun içinde belediyeler de belirsizlikler içinde kalabiliyor. El yordamıyla birşeyler yapanlar yok değil ama elbette ki yetmiyor. İstanbul Bahçelievler Belediyesinin bu konudaki gayretlerini Mustafa Holoğlu kardeşimiz sayesinde biliyor, Sancaktepe Belediyesinin yaptıklarını da Mehmet Ergün kardeşimizden öğreniyoruz. Üsküdar ve öteki belediyeler de önemli işler yapıyor. Bunların hepsini takdirle izliyoruz ama yetmiyor.
Bu kapsamdaki en büyük eleştiri konusu, belediyelerin profesyonel futbolla olan ilişkileri. Bu işin ayrıntılarına girmenin bir anlamı yok. Onlar da yapılanın doğru olmadığını biliyor ve bundan kurtulmak istiyor. Ancak siyasi baskılar ve öteki ilişkiler ağı, pek çok belediyeyi bu işe girmek zorunda bırakıyor.
Ülkenin spor politikası yokken belediyelerin bunu nasıl yapabilecekleri elbette ki sıkıntılı bir konu. Böyledir diye ağlayıp sızlanmanın da bir anlamı yok. Dolayısıyla bu konuda atılan adımı çok önemsiyorum. Belediyeler bu konuda işin başa düştüğünü görüp önce sağlam ve tutarlı politikalar benimseyip sonra o yolda yürüyebilir.
Toplantıda ortaya çıkan görüşler son derece önemli ve yararlı; rahatlıkla bir kitap oluşturacak düzeyde. Bir-iki örnekle yetinmek zorundayım, ötekileri siz de sayabilirsiniz. En heyecan verici düşünce, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde bununla ilgili sporların çok yetersiz oluşuyla ilgiliydi. Özellikle denizle kucak kucağa olan İstanbul’da, bugüne kadar yapılabilmiş olanların 100 katı gerçekleştirilebilir. Bunlar büyük bütçeleri gerektiren işler de değil. Önce bilgi ve niyet. Sonrası daha kolay.
Tesis konusunda son yıllarda elbette ki büyük bir atılım yapıldı. Ancak bu tesislerden yararlanma durumunun yeterince iyi organize edildiği söylenemez. O yörede yaşayan insanların hangi tesisten ne zaman ve nasıl yararlanabilecekleri daha iyi belirleme yolundaki teknolojik olanaklardan yararlanılması önerisi çok akılcı ve değerliydi.
Bu konularda Cihat Levent’in donanımı ve yapılabilecek işler konusundaki değerlendirmeleri dikkat çekiciydi. Katılımcılar olarak çok şey öğrendiğimiz kanısındayım. Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi olan spor yazarı arkadaşımız Arif Kızılyalın’ın da İstanbul’da yapılabilecek işler konusunda önemli katkıları olacak gibi görünüyor.
Bu toplantıda ortaya çıkan görüş ve önerilerin bir kitap haline getirilip mümkün olabilecek belediyelere dağıtılması, bu konudaki dağınık çalışmaların çok daha derli toplu yapılmasını sağlayabilir.
Yaklaşık 100 yıldır spor konusunda çok fazla laf, çok az iş üretildi. Bunu tersine çevirmeden de belli bir gelişme sağlayabilmek kolay değil. Belediyelerin çabasıyla daha çok insanımız sporla tanıştırılabilir ve bunun da elbette ki sporumuzun gelişmesinde katkısı olur.
Neyi nasıl yapacağını yeterince bilmeden, sağlam bir yol haritasına sahip olmadan, el yordamıyla yapılan işlerle ancak bugün varabildiğimiz yere gelinebilir. O yerin de pek parlak olmadığını herhalde biliyoruz.
Ahmet ÇAKIR