Ben bu filmin sonunu görmüştüm
Fenerbahçe’de teknik direktör Erol Bulut’un yerine Emre Belözoğlu’nun geçmesi sportif direktörlük müessesesini yeniden tartışmaya açtı. İşte sarı lacivertli kulüpten yola çıkarak bizdeki ve başta Almanya olmak üzere dünyadaki örnekleriyle sportif direktörlük.
2018 Mayıs ayında sportif direktörlüğü konu alan bir yazı yazmıştım. Her zaman güncelliğini koruyan konudaki yazımı Ajansspor okuyucularıyla virgülüne dokunmadan yeniden paylaşmak istiyorum.
Sportif direktörlük modelleri nasıl?
Kendi kapitalizmini yaratan futbolun yönetimi, dev rakamlar göz önüne alındığında hiç de kolay değil. Kulüplerin kasasına girip çıkan olağanüstü yüksek meblağları, artık eskiden olduğu gibi ‘bakkal defteri’ düzeniyle yönetmek imkansız. Yani gelir gider dengesini sağlamak için, işinin ehli insanların görevlendirilmesi günümüzde işin olmazsa olmaz kuralı.
İşte bu bağlamda futbolun bu tip bir idari bir pozisyona ihtiyaç duymasıyla dünyada çok sayıda kulüp tarafından benimsenen bir olgu, futbolun yönetiminde anahtar rol oynamaya başladı.
Sportif Direktörlük (veya Futbol Direktörü)
Bu görev alanında şu anda dünyada 2 model ön plana çıkıyor:
-Başta Almanya olmak üzere Avrupa kulüplerinde ortaya çıkan teknik direktörün üzerinde yer alan sportif direktörlük modeli.
-İngiltere’de olduğu gibi teknik adamların menajer sıfatıyla idari anlamda da sorumluluk taşıdığı model.
Ancak bu iki modelin uygulanmadığı ülkeler ve kulüplerde ise başkanlık modelinin geçerli olduğunun altını çizmek gerekiyor. Örneğin, Türkiye’de kulüpler hepimizin bildiği gibi tamamen başkanın söz sahibi olduğu bir düzenle yönetilirken, Avrupa’da buna en güzel örnek olarak Real Madrid gösterilebilir.
Nasıl başladı
Sportif direktörlük kavramı ilk olarak Bayern Münih kulübü tarafından hayata geçirildi. 1964-1977 yılları arasında görev yapan Robert Schwann, Almanya’nın profesyonel anlamda ilk sportif direktörü oldu ve dünya devi Bayern’in bugünlere gelmesinde ilk taşları döşeyen kişi olarak tarihe geçti. Daha sonra futbol takımının uluslararası kariyerli oyuncusu Uli Hoeness, oyuncu menajer olarak bu görevi sürdürmeye başladı. O dönem 26 yaşında olan bugünün Bayern Başkanı, 1978 yılında Magirus-Deutz ile bir sponsorluk anlaşması gerçekleştirdi. Firmadan alınan parayla da Paul Breitner’in Eintracht Braunschweig’dan Bayern Münih’e geri dönüşü sağlandı.
Hoeness ve Bayern modeli
Hoeness, 1979 yılında dizinden geçirdiği sakatlık nedeniyle 27 yaşında futbola veda etmek zorunda kalırken, 1 Mayıs 1979 günü Bundesliga tarihinin en geç sportif direktörü olarak göreve başlayarak profesyonel yöneticiliğe de ilk adımını atmış oldu. Daha sonra ABD’de Merchandising (Ürün pazarlama) eğitimi alan Alman futbol adamı, başarılı uygulamalarıyla Bayern’in dünyanın en iyi ve ekonomisi en güçlü kulüplerinden biri olmasında en önemli rollerden birini üstlendi.
Bayern Münih ve peşi sıra sportif direktörlük enstrümanını devreye sokan kulüplerden sonra Almanya Futbol Federasyonu da 2006 yılında Matthias Sammer’i sportif direktör olarak göreve getirerek bu uygulamayı federasyon çatısı altında ilk kez hayata geçirdi. Bu önemli karar, Almanya’nın 2014 Dünya Kupası şampiyonluğuna giden yolu da açmış oldu.
Özellikleri neler olmalı
Futbol kulüplerinde sportif direktörlük özel yetkinlikler isteyen çok önemli bir görev. Futbol ayakkabısını çıkartıp üzerine takım elbise giyerek kulüp yönetiminde söz sahibi olunan günler artık çok gerilerde kaldı. Futbol oynamış olmak bir kulübün futbol departmanının yönetimi için yeterli bir kıstas olmaktan çıkalı uzun zaman oldu. Yine geçen ay yayınlanan yazımda belirttiğim gibi, futbol artık maç başlamadan önce sahanın dışında oynanan ve çevresinde ortaya çıkan sayısız dinamiği barındıran bir oyun.
Çok komplike hale gelen bu oyunu yönetmek için kesinlikle gerekli donanıma sahip olmak ön koşul. Çünkü bir kulüp bu önemli yöneticinin aldığı kararlarla yoluna devam edip bir yerde geleceğini belirliyor. Bu nedenle sportif direktörlük profesyonel futbolun en önemli unsurlarından biri haline gelmiş durumda.
Peki yeterli donanımdaki bir sportif direktörün sahip olması gereken özellikler neler?
Bir sportif direktör futbolun yanında bir işletmenin ekonomisi ve finansının nasıl yönetileceğini bilmek durumunda. Milyarlarca Euro’nun el değiştirdiği bugünkü futbol ekonomisinde hesaptan anlamayan bir kişinin başarılı olması mümkün değil. Örneğin, Bayern Münih’in efsane kalecilerinden Oliver Kahn, futbol kariyerinden hemen sonra Schalke’den aldığı sportif direktörlük teklifini işletme eğitimi almadan yapamayacağını söyleyerek kabul etmezken bankacılık mesleğinden gelen Christian Heidel ise futbol oynamadığı halde Mainz’da bu görevi başarıyla icra etti. Şimdi de Kahn’ın reddettiği Schalke’de bugün sportif direktörlük koltuğunda oturuyor. Yani Heidel, işletme, finansman ve ekonomi bilgisine sahip olarak futbol oynamamış birinin de bu işi başarıyla yapabileceğinin en güzel kanıtı oldu.
Futboldan gelmiş olmak avantaj
Futbolun içinden gelmiş olmak ve sporculuk yaşamında edinilen tecrübelerin sportif direktörlük mesleğinde avantaj sağlayacağı yadsınmaz bir gerçek. Ancak bu durum futbolun ekonomisinin yanında finans kontrolü, sözleşme hukuku, genel hukuk, spor hukuku, satış ve pazarlama, personel yönetimi, proje yönetimi, müzakere yönetimi, piyasa bilgisi, iletişim yönetimi gibi kıstasların yerine getirilmesiyle bir anlam kazanıyor. Bütün bunların yanında iletişim ve organizasyon yeteneği, takım oyununa inanmak, analiz yapabilme yetisi, kendini kabul ettirme özelliği ve diplomatik beceriye sahip olunması da günümüz futbol piyasasında gereken özellikler arasında.
Yöneticilik vasfı gerektiriyor
En önemli noktalardan biri de bu insanların yönetici olarak da nasıl hareket etmeleri gerektiğinin ve futboldaki kariyerlerinin geride kaldığının bilincinde olmaları. Bu özelliklere haiz bir sportif direktörün görevlerinin başında planlama ve organizasyon geliyor. Takım kadrosunun gerekli ve kulübün sistemine uygun transferlerle oluşturulması, alt yapı oyuncularının takibi ve scouting’in yanında maçlar, kamplar ile seyahatlerden oluşan futbol takviminin yönetimi, sporcuların seyahatlerde konaklamasının organize edilmesi bu kişinin görev alanı içine girmekte.
Alman kulüplerine baktığımızda şu anda sportif direktörlük yapan tüm eski futbolcuların gerekli eğitimleri aldıktan sonra bu göreve soyunduklarını görüyoruz. Bunların yanında Leverkusenli Stefan Kiessling, Mainz kalecisi Adler, Bayern kalecisi Ulreich, Bremenli Junuzovic, Mönchengladbachlı Ginter de şu an futbol yaşamlarını sürdüren ancak futbol yönetimi eğitimlerini şimdiden tamamlayan isimler.
Federasyonlarda sportif direktörlük
Futbol kulüplerinden farklı olarak Alman Futbol Federasyonu’nda çalışan sportif direktör, başta sporun ve bilimin tüm olanaklarını kullanarak futbolun gelişimini sağlamak, socuting organizasyonu, performans tanısı ve video analizleri gibi konularda görev alanı belirlenen bir profesyonel. A Takımı hariç tüm yaş gruplarındaki takımlarından sorumlu durumda. Ayrıca A Milli Takımı teknik direktörü ile birlikte belirlenen oyun felsefesini tüm yaş gruplarındaki takımlara aşılanmasını sağlamak da görevleri arasında. Bunların yanında federasyonun her yıl 10 Milyon Euro ayırdığı yetenek gelişim programlarını kulüplerin gelişim merkezleri ile koordine etmek ve spor bilimcilerinin denetiminde yeni antrenman konseptlerini hayata geçirmek ve federasyonun antrenör yetiştirme programını optimize etmek de federasyon sportif direktörünün görev alanına girmekte.
Türkiye Futbol Direktörlüğü!
Bizim ülkemizde ise Türkiye Futbol Federasyonu, Fatih Terim’i Galatasaray’dan alarak göreve getirdiğinde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir pozisyon yarattı. Türkiye Futbol Direktörlüğü. Yani Terim, hem çok stresli bir yarışma ortamında bulunan A Milli Takım ile ilgili tüm ayrıntılarla uğraşacak hem de 780.576 km2’lik bir ülkenin futbolunu kalkındırmaya soyunacaktı. Görev tanımlamasından anlaşılan buydu. Ancak herkes biliyordu ki, bu görev tamamen Fatih Terim için biçilmiş bir elbiseydi ve o bu elbiseyi çıkarttığında giyecek kimse olmayacaktı. Nitekim Terim ülke futbolunun gelişimi ile ilgili kapsamlı bir proje sunmasına karşın A Milli Takımı stresiyle birlikte ülke futbolu için çok fazla bir şey yapamadı. Hatta bana göre iki işi birbirini baltaladı. Deneyimli hocanın gidişinin ise özel hayatındaki bir olaydan kaynaklanması ise işin ironik tarafıydı. Türkiye Futbol Direktörlüğü’de Terim’le birlikte tarihe karışmış oldu.
Türkiye’de sportif direktörlük
Başkanlık sisteminden başka bir yönetim tarzı olmayan Türkiye’de Avrupa’da sportif direktörlük rüzgarları esmeye başlayınca kamuoyuna şirin ve iş yapıyor gözükmek derdindeki kulüp başkanları, çeşitli zamanlarda sportif direktör getirdiklerini ilan ettiler. Örneklemek gerekirse, Aykut Kocaman, Terraneo, Cenk Ergün, Önder Özen bunlardan bazılarıydı. Ancak bu ve diğer Sportif Direktör unvanı ile görev yapan isimlerin hiçbiri yukarıda belirttiğim anlamda yetkilere sahip olarak görev yapamadılar. Çünkü Türkiye’de futbolu en iyi başkanlar bildiği için Türk tipi sportif direktörler ya abilik, ya seyahat organizasyonu yaptılar ya da göstermelik şekilde transferlerde imza atılar. İşler kötü gidince de el altında suçlanacak biri olarak öne sürüldüler. Bırakın başkandan yetki almayı, teknik direktöre söz dahi söyleyemediler.
Ali Koç’un seçim öncesi vaadi
Fenerbahçe kulübü başkan adayı Ali Koç, seçilirse profesyonel bir ekip kuracağını söylüyor. Fakat, şu ana kadar anlaşılan o ki, Koç ekibini yurt dışından getirmeyi planlıyor. Ancak özellikle henüz yabancı ülkede başarılı olmuş sportif direktörün neredeyse hiç olmadığı futbol dünyasında Türkiye gibi kulüpleri borç içinde yüzen, futbol düzeni problemli bir ülkeye yabancı sportif direktör getirmek bence çok mantıklı olmayacaktır. Sportif direktör, o ülkenin düzenini her şeyiyle A-Z’ye bilen ve lisanını konuşan biri olmalıdır. Almanya örneğine baktığımızda kulüplerin tamamının Alman ya da Salihamidzic gibi Almanya’da yetişmiş ve o ülkenin lisanını ana dili gibi konuşan kişilerden olduğunu görüyoruz. En önemli nokta ise bir sportif direktörün, Aykut Kocaman örneğinde olduğu gibi, kesinlikle teknik direktörlük hedefinin olmaması gerekiyor. Böyle bir ajandası olan sportif direktörler daima başkanların stepne olarak gördüğü yedek teknik direktörlerdir.
Fikret Orman da lafını çok etti
Ülkemizde gerçek anlamda sportif direktörlüğün hayata geçirilmesi oldukça zor gözüküyor. Türkiye’deki başkanlar yönetime geldiklerinde ülke gündeminde yer alacaklarını çok iyi bildiklerinden bir sportif direktörün rol çalmasına asla müsaade etmezler. Mesela Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, “Gelecekte Beşiktaş’ta da sportif direktörlük olmalı” derken bu düşüncesini hayata geçirmek için pek adım atma niyetinde değil. Amacı, başkanlığın bütün nimetlerinden sonuna dek faydalanmak. O işi ondan sonra gelenlere bırakmayı tercih etmesinin tek nedeni bu.
Türkiye’de bu sistemi hayata geçirmek pek mümkün gözükmüyor ama bu işi gerçek anlamıyla uygulayan ilk kulübün de gelecek adına çok önemli bir adım atacağına çok eminim.
Sportif direktörlük işin ehline emanet
Diğer yandan Avrupa’da futbolu bırakmaya yakın veya bırakmış çok sayıda oyuncu spor yönetimi eğitimi alarak hazırlıklarını yapıyor. Bu bağlamda antrenörlük eğitimi alanların sayısında ciddi bir azalma var. Almanya’da uzmanlar, tüm spor sisteminin içinde maaşı en düşükten en yükseğe tam 800 binin üzerinde sportif direktörün görev yaptığını düşünüyor. Çünkü bu sporun ve futbolun dev ekonomisi yukarıda belirttiğimiz gibi işinin ehli insanlara ihtiyaç duyuyor. Türkiye’de de eski futbolcular çoğunlukla antrenör diploması almaya çalışıyor. Oysa futbolda geleceğin mesleği sportif direktörlük olacak ve bu işin eğitimini alanlar kendilerine önemli avantajlar sağlayarak hem çok para kazanacaklar hem de ülke futboluna katkı sağlayacaklar.