Tour of Türkiye’de Ferrari’sini denize süren bilge
Tour of Türkiye’de seyirci rekoru… Atatürk neden denize sırtını dönmüş? Kafalarda hâlâ Babadağ var. Bizim şoför, hayatının anısını gururla anlatıyor..
Bisikletçiler konuşmayı çok sevmiyor
Alanya’dan başlayıp, Antalya, Kemer ve Kalkan’a gelen tur buradan Fethiye’ye geçti. Babadağ etabı nedeniyle iki gün Fethiye’de kaldıktan sonra Marmaris’e yollanıyoruz. Fethiye meydanı Babadağ’dan sonra bir kez de Marmaris için start alanı oluyor. Her startta sporcular podyuma çıkıp, arkalarındaki tahtaya imza atıyor. Turun başarılı sunucuları Sarper Günsal ve Başak Koç’un sorularını yanıtlıyorlar. Bisikletçiler çok konuşkan değil. Kısa ve net cevap veriyorlar ama yine de geçen seneki Nairo Quintana’yı düşününce bu senekiler bülbül derim!
Bisikletçilerden Babadağ itirafları
Elbette hemen hemen hepsine efsane Babadağ etabının nasıl geçtiği soruluyor. Hepsi de itiraf ediyor ne kadar zorlandıklarını: “Her yerim hala ağrıyor”, “Ayaklarımı hissetmez oldum”, “Sert, çok sertti” … Avrupa medyasında da bu etap gündem oluyor. Tour of Türkiye, bu etapla oldukça sükse yapıyor. Peki dün böylesine ağır bir etabı tırmanan bu bisikletçiler nasıl oluyor da bugün zıpkın gibiler? Sporcu disiplini işte! 3-4 saatlik masaj, beslenme ve yeterli uykuyla, ağır bir etaptan sonra bile toparlanabiliyorlar.
Ferrari’sini denize süren bilge
Startın yanı başındaki sahilde turistleri taşıyan tekneler gelip geçerken, suda dikkatimi çeken bir araba görüyorum! Evet, araba süsü verilmiş bir tekne. Tabiri caizse “Ferrari’sini denize süren bilge”ydi gördüğüm! Birazdan yanına bir de su kayakçısı geliyor. Başlıyorlar bir gösteriye. Şu kayağı da en ilginçmiş. Bu insanoğlunun elinden hiçbir şey kurtulmuyor. Her şeyin sporunu icat etmekte üstüne yok!
En çok seyirci toplayan etap oluyor
Fethiye-Marmaris etabı aynı zamanda yol kenarı seyircisinin de en yoğun olduğu bölüm oluyor. Gerek okullardan öğretmenleri tarafından ellerine bayraklar tutuşturulup getirilen minikler gerekse de kendiliğinden oluşan kalabalıklar bakımından bereketliydi tribün namına. Öğrenciler de her ne kadar okulların görevlendirmesiyle geldikleri izlenimi verseler de yine de coşkuluydular.
“Cumhurbaşkanlığı Turu’nda şofördüm”
İnsanlar, bisikletçileri olduğu gibi, onların önlerinde seyreden güvenlik araçlarından medya araçlarına kadar herkese el sallayıp tezahürat yapıyordu. Bizim şoförümüz büyük bir keyifle gördüğü herkese korna çalıp selam veriyor. “Bizim için de çok büyük anı. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda şoförlük yaptım diye anlatacağım” diyor. Ne kadar sade duygular, değil mi?
Emin Müftüoğlu çok iyi iş çıkartıyor
Şu ana kadar turun organizasyonu çok iyi gerçekleşti. Türkiye Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu, her detayla birebir ilgileniyor. Bu çok büyük; dev bir organizasyon. İçişleri Bakanlığı’ndan Turizm Bakanlığı’na, belediyelerden sivil örgütlere kadar binlerce kişiyi mobilize eden bir organizasyon. Amaç üç yıl üst üste iyi not alıp tekrar elit tur kategorisine yükselmek. Bu nedenle federasyon çok titiz şekilde yoğun bir mesai ile çalışıyor.
Her kavşakta bir güvenlikçi nöbet tutuyor
Yollarda, bisikletçilere sıkıntı yaratacak tüm bağlantı noktalarında bir güvenlik görevlisi nöbet tutarken, vatandaşlar da büyük fedakârlıkta bulunuyor. Çünkü çok sayıda yol, saatlerce trafiğe kapatılıyor. Böyle bir sabrı batı ülkelerinde görmek olanaksız. Marmaris’e gelirken bir tünel kapatılmıştı güvenlik gerekçesiyle. O tünelin girişinden itibaren biz oradan geçtiğimizde 2 kilometrelik trafik oluşmuştu. Bunların içinde havalimanlarına giden yolcu servisleri de bulunuyordu.
Denize sırtını dönmüş Atatürk
Bisikletçiler için katlanabilir hafif yokuşların olduğu Fethiye-Marmaris etabı bir sprint finaliyle sona erecekti ve öyle de oluyor. Jasper Philipsen dördüncü turun sonunda üçüncü kez birincilik kürsüsünü görüyor. Onun kürsüye çıktığı platformun arkasında bir Atatürk heykeli var. Sırtı denize dönük, eli şapkasının siperinde. Düşünüyorum, Atatürk’ü neden denize sırtı dönük şekilde tasvir etmişler?
Sonra bir söz aklıma geliyor zihnimin dehlizlerinden su yüzüne çıkarak: Üç tarafı denizle çevrili ülkede doğru düzgün denizde geçen bir romanımız yok. Bilirsiniz, bunun bir de spor versiyonu vardır: Üç tarafımız denizle çevrili ama dünya çapında yüzücülerimiz yok! Elbet şampiyon yüzücülerin denizlerle doğrudan bir ilgisi yok fakat roman kısmı gerçekten düşündürücü.
Marmaris’in kül olan ormanlarında yine filiz vermiş asi kızılçamlar. Seviniyor ve umutlanıyorum. Yarın “Bodrum Bodrum…”