"Beni Hiddink ve Fenerbahçe meşhur etti"
Televizyonların fenomen ismi yorumcu Ömer Üründül, daha sonra A Milli Takım teknik direktörü de olan Guss Hiddink'in Fenerbahçe'ye geldikten sonra onun hakkında yazdığı yazı ile meşhur olduğunu söylüyor.
"FUTBOL TUTKUM 4 YAŞINDA BAŞLADI"
-Futbol tutkunuz ne zaman ve nasıl başladı?
Rahmetli babam futbola çok meraklıydı. Henüz 4 yaşındayken beni Fenerbahçe-Kasımpaşa maçına götürdü. O günden sonra futbol merakım başladı. Maçların radyodan dinlendiği zamanlardı. 13-14 yaşından itibaren maçlara daha sık gitmeye başladım. Daha o zamanlar böyle bir tutku yerleşti ve bugüne kadar devam etti. Bir numaralı hobim oldu. Fakat yalnız futbolu değil bütün spor branşlarını yakından takip ediyorum.
- Çocukken veya gençlik döneminizde futbol oynadınız mı?
Çocukluk yıllarımda mahalle arasında top oynuyordum. Amatör veya profesyonel anlamda hiçbir yerde oynamadım.
- Beğendiğiniz veya hayranı olduğunuz bir futbolcu var mıydı?
Tabii ki vardı. 1972 Münih Olimpiyatları’ndan sonra ilk Dünya Kupası maçlarını 1974’te televizyondan izledim. Ardından 1982 Dünya Kupası’ndan itibaren bütün finalleri yerinde takip ettim.
- Hangi takım taraftarısınız diye soracaktım. Fakat sohbetimizin başında verdiğiniz cevapla Fenerbahçeli olduğunuzu anladım.
Sor tabii ki. Fenerbahçeliyim.
"FENERBAHÇELİ OLDUĞUMU BELLİ ETMEM"
-Şu ana kadar yaptığınız maç yorumlarında Fenerbahçeli olduğunuzu hiç hissettirmediniz.
Ben işimi yaparken ciddiyetle yaparım. İş hayatımda da bu öyle. O yüzden spor yorumculuğumda da kesinlikle taraf olmam. Hem A Milli Takım’ın hem de kulüp takımlarımızın önemli maçlarını objektif bir gözle anlattığım için bana ‘milli yorumcu’ yakıştırmaları yapılıyor. Bu nedenle bana düşen görev objektif kalmak.
- Çocuklarınız Galatasaray taraftarı sanırım.
Evet, 3 çocuğum da Galatasaraylı.
-Onların Fenerbahçeli olması için hiç uğraş vermediniz o zaman?
Hayır, yok yok…Hiç öyle bir çabam olmadı. Size enteresan bir hikaye anlatayım; rahmetli dedem hasta Beşiktaşlı idi. Kulubün içinde de görev alan acayip derecede Beşiktaşlıydı. Fakat babam Fikret Arıcan’a olan hayranlığı nedeniyle Fenerbahçeli olmuş. Hep söylerdi. Fikret Arıcan gibi futbolcu gelmez diye. Dedem uğraşmış uğraşmış ama babamı bir türlü Beşiktaşlı yapamamış. Sonra beni Beşiktaşlı yapmaya çalıştı. Onu da başaramadı. Ben babamın sözünden çıkmam diyerek Fenerbahçe’den vazgeçmedim.(Gülerek) Böyle de bir hikayemiz var.
"İKİ MAÇLIĞINA İSTANBULSPOR'A HOCA OLDUM"
-1980’li yıllarda İstanbulspor’da yöneticilik yaptığınız hatta iki maçlığına antrenör olarak sahaya çıktığınız doğru mu?
Evet, doğru. İstanbulspor’da kısa bir dönem genel kaptanlık yaptım. O sırada teknik direktör ayrılığı yaşanmıştı. O arayı iki maçlığına ben doldurmuştum. İstanbulspor’da genç yaşında kazandığım o deneyim (yönetici-futbolcu ilişkileri) benim yorumculuğuma da fayda sağladı.
"BENİ MEKSİKA'DA KEŞFETTİLER!"
-Spor yazarlığına nasıl başladınız?
1982’den itibaren kendi imkanlarımla dünya kupalarına ve Avrupa şampiyonlarına gidiyordum. 1986’da Meksika Dünya Kupası finallerini izlemeye gittim. Kaldığım otelde Tercüman Gazetesi Spor Müdürü Necip Kapanlı ile tanıştım. O günden sonra kendisiyle daha sık görüşmeye başladım. O da bana bir gün dedi ki; ‘Sen bu işi çok seviyorsun, meraklısın. Gel bizim gazetede yazı yaz. Hem de seni maçlara akredite ettiririz.’ Ben de kabul ettim.
"İLK YAZIMI JETONLARLA YAZDIRDIM"
-İlk defa hangi maçın yorumunu yazdınız?
Sakaryaspor-Sarıyer maçı vardı. Necip Kapanlı, ‘Senden bu maçla ilgili yazı alalım’ dedi. Basın kartım yoktu. Bilet alarak stada girdim. Maç sonrası yazıyı yazdırmak için ankesörlü telefon kulübesine gittim. Elimde bir sürü jeton… O zamanlar cep telefonu yok tabi. Maç yazımı telefonla yazdırdım. Yazım gazetedekilere ilginç geldi. Farklı terimler kullanıp ve analizler yapmıştım. Spor yazarlığım o gün başladı. Ama benim yorumculuk kariyerimdeki kırılma anı Fenerbahçe hakkında yazdığım bir makaleydi.
"HİDDİNK'İ FENERBAHÇE İÇİN UYARDIM AMA..."
-Yazının içeri neydi?
Tercüman Gazetesi’nde daha yeniydim. Fenerbahçe’ye Guus Hiddink gelmişti. PSV Eindhoven’ı iki sene üst üste şampiyon yapmış, İstanbul’a geldiğinde havaalanında coşkuyla karşılanmıştı. Ben de Fenerbahçe’nin hazırlık maçlarını izlemeye başladım. Fenerbahçe’nin yapısını da iyi biliyorum. Sonra bir gece oturdum bir yazı aldım kaleme. Başlığı, ‘Hiddink’in Dikkatine…!’ diye attım. Tek tek anlattım. Kısaca özetliyorum; Fenerbahçe, PSV modelini uygulayamaz. Eğer Hiddink bu sistem de ısrar ederse Fenerbahçe kısa sürede alt sıralara iner. Schumacher gibi kaleciye rağmen ligin en çok gol yiyen takım olur’ diye yazdım. Bu yazıyı önce gazete yayınlamaktan korktu. Başımıza dert açarız, tepki alırız dediler. Ben de siz bilirsiniz dedim. Ancak belli bir süre düşündüler ve yazıyı manşetten koymaya karar verdiler. Yazıdan sonra neredeyse kıyametler koptu. Gazetenin telefonları kilitlendi. Herkesin suratı beş karış. Ben mahcup duruma düştüm. Ama sonuçta ben kazandım. (Gülerek). Çünkü Fenerbahçe, en çok gol yiyen ikinci takım oldu. Hiddink de sezon bitmeden görevden alındı.
- Ben de o sezonu iyi hatırlıyorum. Fenerbahçe, ligin ilk haftasında Kadıköy’de Aydınspor’a 6-1 yenilmişti.
Evet, sezona o mağlubiyetle başladı. İşte o 6-1'lik Aydınspor maçından sonra şöhrete kavuştum diyebilirim.(Gülüyor)
YORUMLAR ŞİMDİLİK İSTANBUL'DAN...
-Şu ana kadar Euro 2020 finallerinde maçları yerinden takip etmediğinizi gördük. Bunun sebebi nedir?
Turnuva ilk defa 12 farklı ülke ve şehirde oynanıyor. Kimi nereye yetiştireceğiz. Zaten pandemi süreci. Şunu imzala bunu imzala... Şu kartı götür, test yaptır…Şartlar öyle zor ki… Bütün neden o yani. Son 16 turunda maçlar stattan anlatılacak.
"MİLLİ MAÇLAR YAŞIMA UYGUN DEĞİL"
-A Milli Takım’ın Euro 2020’deki maçlarında da yorumcu olarak görev almadınız.
Artık milli maçı yorumlayacak durumum yok. O stresleri kaldıracak yaşta değilim. Çünkü milli maçlar ağır sorumluluk gerektiriyor. Ben öyle maçlar yaşadım ki… Biliyorsun 2002 Dünya Kupası üçüncülüğünde ben yorumcuydum.
"O HEYECANLARI ARTIK KALDIRAMAM"
-Evet, sizin yorum yaptığınız milli maçlarda Türkiye’ye genelde uğurlu geliyorsunuz. Bu turnuvada iki maçta da yoktunuz ve kaybettik.
Onu bilemiyorum. Olabilir… Mesela Euro 2008’deki Çek ve Hırvat maçlarında yaşadığım o heyecanı bugün kaldıramam. Artık daha stressiz maçlarda yorum yapmayı tercih ediyorum.
"BEN AZ KONUŞUP TEŞHİS YAPARIM"
-Zaman zaman eleştiri almanıza rağmen anlatım tarzınızı ve üslubunuzu hiç değiştirmediniz.
Yorumculukta şöyle bir stratejim var; Ben öncelikle teşhis yapıyorum. Bir defa fazla konuşmayı sevmem. Bir şey anlatmak için defalarca tekrar yapmam. Az konuşup teşhis yapmak üzere maçı analiz ederim. Yanımdaki spikeri de rahatlatırım. Mesela tam yorum yaparken ciddi bir pozisyon olursa hemen susarım. Her spikerle uyumlu çalışırım. Hiçbir spiker Ömer abi beni zora soktu dememiştir.
"BİR LAFLA KARİZMANIZ GİDEBİLİR"
-Yorumlayacağınız maç hakkında önceden bir çalışma yapıyor musunuz?
Mümkün olduğunca her maçı izlerim. Tüm ligleri yakından takip etmeye çalışırım. Zaten bunların hepsi beynimde var. Bir de konsantrasyonum üst seviyededir. Nasıl futbolcu veya hakem maça motive olması gerekirse ben de öyle maçlara önceden konsantre oluyorum. Örneğin maçı yorumlayacağım gün 45 dakika evvel stattaki yerimi alırım. Kafamdaki her şeyi bir kenara bırakım. Sadece maça odaklanırım. Çünkü canlı yayın çok tehlikelidir. Ağzından bir laf çıkar bütün karizman sıfıra iner. (Gülerek). Bugüne kadar bunlara çok dikkat ettim. Tabi her ligden haberim var. Bu benim için aynı zamanda bir hobi. Yeri geldi mi Roland Garros tenis turnuvasına bile gidiyorum. Ben bu şekilde huzur buluyorum. Dinleniyorum…
-Spor yazarlığı ve yorumculuğundan para almadığınız söyleniyor. Bu doğru mu?
Evet…Bugüne kadar hiçbir ücret almadım. Zaten buna ihtiyacım da yok. Ben bunu zevk için yapıyorum. Öyle başladım. Öyle devam ediyor.
-Futbol maçları seyahatleri için kaç pasaport tükettiniz?
Ohoooo…İş seyahatlerini de sayarsak inanılmaz bir yurt dışı seyahatim var. Bir gün için de iki farklı ülkede maç izlediğim bile olmuştu. Her sene El Clasico maçlarını izlemeye giderim. Veya iyi bir Şampiyonlar Ligi karşılaşmasını seyreder gelirim.
"KÜÇÜK OĞLUM BENİM KOPYAM"
-Eşiniz sizin bu futbol tutkunuza nasıl bakıyor? Destek ya da tepki alıyor musunuz?
Saygı duyuyorlar. O da benim için keyif unsuru. Eşim başka bir şey izlerken ben maç seyrederim. Ama özel günlerde önemli bir maç olsa bile ailemle birlikte dışarıda yemek yeriz. Onları hiçbir zaman aksatmadım. Aileyle o bağları kurmak lazım.
- Çocuklarınızın yaklaşımı nasıl peki?
Büyük oğlum da futbolu seviyor. Ama bana çekmiş olan küçük oğlum. Onunla maç seyahatlerine beraber gideriz. Bana çok yardımcı oluyor. Almanca ve İngilizce’yi çok iyi konuşur. Aynı zamanda bilgisayar ustası. Şunları çıkar, bunları çıkar dediğim de yapıyor. Çünkü teknoloji de ileri seviyede değilim. Yaşım dolayısıyla. Eski adamlarız. (Gülüyor)
- Oğlunuz size telkinlerde veya tavsiyelerde bulunuyor mu?
Mutlaka… Bazen tartışırız. Futboldan çok iyi anlıyor çünkü. Aynı benim genlerimi taşıyor.
"ELEŞTİRİLİYORUM AMA SEVİLDİĞİMİ BİLMEM ÖNEMLİ"
-Beğeni kazandığınız kadar eleştirilere de maruz kalıyorsunuz. Siz kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Dünyada eleştirilmeyecek insan yok…Mesela gençler zaman zaman eleştiri yapıyorlar. Sosyal medyada onlar için eğlence gibi oluyor. Mesela bir şey söylüyorsun. Onun içinden birini çıkarıyorlar. Benim için önemli değil bunlar. Sevildiğimi bilmem önemli. Her gittiğim yerde, sokakta yürürken gelip fotoğraf çektiriyor insanlar…Abi nasılsın diyorlar. O sıcak ilgiyi her yerde hissediyorum. Bunu görmek benim için yeterli.
"YORUMCULUĞA GENİŞ ALANLAR KATTIM!"
-Siz Türk futbol literatürüne ‘alan daraltma, kollektif futbol, bloklar arasında bağlantı’ gibi yeni ve farklı terimler kazandırdınız. Bu terimler kendiliğinden mi ortaya çıktı?
Tamamen benim kendi terimlerim. Çizgi defans, alan daraltma, geniş alan, defans arkasına sarkma, tandem…Maç yazılarını yazarken teknik analizlere değer verdiğim için onları daha iyi anlatabilmem adına bu tarz yeni kavramlar ürettim.
"MİLLİ ZAFERLERİ ANLATMAK BİR BAŞKAYDI"
-Yorum yaptığınız maçlar arasında en keyiflisi hangisiydi?
Çok var… Milli maçlar çoğunlukta tabii. Aynı şekilde Galatasaray’ın UEFA Kupası finalini de ben anlatmıştım. Çok önemli bir olaydı o zamanlar. Şampiyonlar Ligi ayarında bir karşılaşmaydı. Ondan 3 ay sonra Real Madrid ile oynanan Süper Kupa finalini anlattım. Arkadan 2002 Dünya Kupası’nda toplam 25 maç anlattım ve dünya üçüncüsü olduk. Daha önce bahsettiğim Euro 2008 maçları da var. Aradaki kulüp takımlarımızın maçlarını saymıyorum bile. Ama 2008 Avrupa Şampiyonası gerçekten bir rüya gibiydi. Hepsini geriden gelip kazandık. Her maçın hatırası ayrı. Hele pandeminin ilk dönemlerinde eski milli maçları tekrar izleyince eski günlere gittim.
"PANDEMİDE YENİDEN ÜN KAZANDIM"
- Pandemi demişken maçların oynanmadığı o dönemde neler yaptınız?
Devamlı spor yaptım. Her gün 5-6 km yürüyorum. Evde jimnastik yaptım. Film izledim. Bir de hergün TRT'de nostalji maçları yayınlanıyordu. Onları seyrettim. Çek Cumhuriyeti ve Hırvat maçlarını gün aşırı veriyorlardı. Neyse…Sonra nasıl olaylarla karşılaşıyorum anlatayım. Biri geliyor yanıma…Abi sen o maçları anlattığın zaman ben 10 yaşındaydım. O maçları bilmiyordum. Hepsini şimdi öğrendim diyor mesela. Böyle insanlarla da karşılaştım. Pandemi dönemi bir yerde benim de tanıtımımı yaptı.
"JÜBİLE MAÇIMI HENÜZ DÜŞÜNMEDİM"
-Futbol maçlarının olmaması, statlara gidememek nasıl bir duyguydu?
Her şeyi oluruna bırakan yapım var. Bana göre hayatta en önemli şey sağlık. Ben o kafada biriyim.
-Son olarak yorumculuk kariyerinizde jübileyi hangi maçla yapmak isterdiniz?
Şu an için böyle bir şeyi hiç düşünmedim. Eğer aklıma gelirse bunu ilk seninle paylaşacağım.
KİMLİK KARTI
Adı Soyadı: Ömer Üründül
Doğum Tarihi: 1950 (71 yaşında)
Doğum Yeri: İstanbul (Aslen Bulgaristan Göçmeni)
Eğitimi: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi
Medeni Hali: Evli ( İki erkek ve bir kız olmak üzere 3 çocuk babası)
Mesleği: Burger King ve Ytong Türkiye şirketlerinin hissedarı ve yönetim kurulu üyesi. Halen Sabah gazetesi ve TRT'de hobi olarak spor yorumculuğu da yapmakta.