Kandemir: "Beşiktaş, bir menajere verilmedi, işbirliği yaptı"
Beşiktaş Erkek Basketbol Takımı'nda Burak Bıyıktay ile yollar ayrıldı. Ahmet Kandemir, Beşiktaş'ın başına geçti. Camiada yapılan transferlerin tek bir menajere bağlı olduğu konuşuluyor. Beşiktaş'ta Burak Bıyıktay ile yollar neden ayrıldı, hangi transferler tek bir menajere bağlı? Ahmet Kandemir, Ajansspor'a verdiği röportajda bilinmeyenleri anlattı.
"Rol model aldığın yapılanma çok önemli"
Beşiktaş, basketbolda bu sezon yeni bir yapılanmaya gitti. Sezonun ilk 6 maçını kaybetti. Ve koç Burak Bıyıktay ile yollar ayrıldı. Yerine şubenin sportif koordinatörü olan siz geldiniz. Öncelikle bu yeniden yapılanmadan söz eder misiniz? Ne yapıyorsunuz?
Biz bunun benzerini 2000 yılında yapmıştık. O yıl yabancısız oynadık. O zaman Türkiye Ligi’nde 3 yabancı oynuyordu. O zaman da antrenör bendim ve biz ligin normal sezonunu 7. bitirdik. Playoff’ta yarı final serisinde kaybettik. Sonra yönetim değişikliği oldu ve dediler ki, "İki tane sistem var; ya uzun vadede sabırlı bir sistem ya da paran varsa, en iyilerini alıp takım kurmak." NBA’de de böyle, Avrupa’da da böyle, Türkiye’de de böyle... NBA bazı kurallar koyarak tekeli kırmış. Sürekli Chicago Bulls’un şampiyonluğunu kıracak şeyler yapmış. Nasıl yapmış? Son sıradaki takıma ilk draft hakkını vermek gibi...
Belli bir harcama limiti koyarak...Biz geldiğimizde, Beşiktaş’ın son 4 senede harcamış olduğu paranın 25 milyon dolar olduğunu gördük. Bu söylemiş olduğum şey nettir. Buna vergisini, deplasmanı eklenince 40 milyon doları buluyor. Gelir belli. Sürekli açık veriyor ve bu gayet normal bir şey. Şöyle düşünün ki, 10 milyon dolar geliriniz ve 30 milyon dolar limitli kredi kartınız var ve bir ayda 30 milyon dolarlık harcama yapıyorsunuz. Bir yere kadar takla atarsınız. Bir gün ekonomi gerçeğinin önünde kalırsınız. Şimdi Rusya’da CSKA kimin takımı? Ordunun takımı. Rakipleri de polislerin takımı. Bizim rakibimiz kim? Ormanspor. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Orman GenelMüdürlüğü’nün, senin vergilerinle çıkardığı bir takım. Belediyeler bambaşka bir mesele. İTÜ yıllarca Türk basketbolunun lokomotif takımı oldu; onlar üniversite takımı. Bahçeşehir de bir okul takımı. Esas problem şu; rol model aldığın yapılanma çok önemli.
"Sadece 1 milyon dolarlık şube"
Beşiktaş Basketbol Şubesi'nin bu yılki maliyeti nedir?
Biz bu takımı aldığımızda 1.5 milyon dolarlık bir borçtan dolayı transfer yasağımız vardı. 1 milyon dolar da federasyonda vardı. 6 ay içinde ödenmesi gereken borçlar var. Bazı kulüplerde başkan zengin oluyor, borçları kendi cebinden kapatıyor; bu Fenerbahçe’de oluyor. Biz uzun vadeli ve aynı zamanda borçlarımızıda kapatabileceğimiz bir sistem kurduk. Biz FIBA’ya her ay 50 bin dolara yakın para ödüyoruz. Taksitlendiriyoruz vs. Borçları ödediğimizde, bizim şubenin toplam aylık geliri 100 bin dolar. Bu sistemde sonra ne oluyor? Sponsorlar kaçıyor. Sponsor diyor ki, "Aaa sponsor olalım". Kasım ayında medyada haber çıkıyor, "Beşiktaş’ın antrenörü, parasını alamadığı için takımdan ayrıldı, kimse sahaya çıkmadı..." Kimse böyle bir ortamda para vermek ister mi? İstemez. Sonra böyle kaçmaya başladı sponsorlar. Biz de düşündük. Gerekirse daha az oyuncu alırız. Bizim şartlarımız doğrultusunda Fenerbahçe ile Efes ile yarışmak kolay olmuyor. Bundan önceki dönemde de aynı şeyler olmuş. Mesela, şampiyon olunan sezonda harcanan para 12 milyon dolar ama harcayan kim? Başkanın babası. Aynı başkanın babası, kendi dönemlerinde kendi şirketlerini sponsor yaptı, paralar ödeniyor. Ama başka bir sponsordan gelen parayı futbola aktarıyor. Şu an erkekler A takım maliyeti 700 bin dolar. Diğerleri ile birlikte toplam 1 milyon dolar.
Beşiktaş bir menajerin takımı mı oldu?
Beşiktaş Basketbol Takımı bir menajeri verildi" iddiaları var. Beşiktaş İcra Kurulu Başkanı ve Genel Sekreter Mesut Urgancılar da son divan kurulunda buna cevap verdi. Adı anılan Ati Koç isimli menajerin basketbol piyasasındaki oyuncuların zaten yüzde 80'inin menajerliğini yaptığı söyledi. Ama kendisiyle yaptıkları projeyi sürdüreceklerini de ekledi. Beşiktaş bir menajerin takımı mı oldu, nedir bu proje?
Bir menajer ile işbirliği yaptığımız doğrudur. Şimdi menajere teslim etmek başka bir şey, iş birliği başka bir şey. Futboldan örnek verelim; şimdi siz Beşiktaş’ın başkanı olsanız, benim elimde de Maradona var. (Çünkü Türkiye’de futboldan örnek vermeden anlamıyorlar.) "18 yaşında bir Maradona var, ben size getireceğim, 4 sene minimum paraya oynatacağım. Tek bir şey istiyorum; satışından yüzde 30 pay" desem? Zaten bu oyuncu sizin değil ki. Bu şimdi kötü bir ticaret mi? Adamın getirdiği oyuncuya ortak olmak başka bir şey, kendi oyuncunu ortak etmek başka bir şey. Menajer, Beşiktaş’a bir hizmet sunuyor. Beşiktaş da ona bir hizmet sunuyor. İstersek 10 tane yabancı alabiliriz. Böyle bir hakkımız var. Bunu da yapabilirdik ama her yabancı, bir yerli oyuncunun süresini alırdı. Biz bu projede sınır koyduk: 3 yabancı. Bunu da zaten aşmadık. Tüm oyuncularda da menajerin kâr payı yüzde 30.
"İki tarafın rızası olmadan satış ihtimali yok"
Oyuncuya teklif gelirse sizin veya menajerin satma önceliği var mı?
Satma önceliği diye bir şey yok. Şöyle ki, menajer tek başına oyuncu satamaz. Minimum 3 yıllık sözleşmesi olan oyuncular var. Kulüp, "Ben satmıyorum!" der ve satmaz. Ben satıyorum derse de satamaz. İki tarafın da rızası olmadan bir satış ihtimali yok.
"Burak Bıyıktay ile fikir ayrılığı yaşadık"
Beşiktaş'ta bir koç değişikliği oldu. Kamuoyunda "Ahmet Kandemir zaten koç olmak istiyordu" spekülasyonları yapıldı. Ne diyeceksiniz?
Bir kere koç değişikliği değil. Ben Beşiktaş’a geldiğimde bilerek koç olmayı istemedim. Çünkü koçluk yaptığım her takımda belli bir yere kadar getirdiğinizde yöneticinin egosuna yenik düşüyorsunuz. Ben de bunu o şekilde aşamadığım için yönetici olayım dedim. Koçun işini kolaylaştırayım dedim. Büyük bir camiasınız. 6'da sıfır ile başlayınca taraftarın tepkisi büyüyor, yöneticilerde bir güvensizlik başlıyor: "Bu işe biz nereden girdik?" diye düşünüyor. Bunun başta olabileceğini de anlatmıştık zaten.
Peki Burak Bıyıktay ile yollar neden ayrıldı?
Bizim koç ile yollarımızı ayırmamız, neticelerden çok fikir ayrılıklarıydı. Bizim bu takımı yükseltmemizde belli bir kurallarımız vardı. Çok detaya girmek istemiyorum ama o kurallara uymadı. Mesela oyuncu seçimi ve çalışma düzeni ile ilgili... Her mağlubiyetten sonra "Bir yabancı daha alalım vs." diyordu. Diğerleri saçma sapan iddialar. Ben isteseydim, koç olarak geliyordum zaten. Burak Bıyıktay ayrıldıktan sonra baskılara rağmen ben ilk 2 maçta sahaya dokunmadım.Herkes biliyor. "Ben istemiyorum" dedim çünkü. Doğru olmaz diye. Yaratmış olduğum projenin içinde bunun benim ne kadar isteyip istemediğimi yönetim zaten biliyor. Herkes bir şeyler diyor. Türkiye burası. Kimin ne dediğine bakarak iş yaparsak, hiç hareket edemeyiz yani.
"Ben koç olmayı istemiyordum"
Gelecekte de koç olarak devam edecek misiniz? Yoksa kenara geçici olarak mı geldiniz?
Benim kendi tercihim koç olarak devam etmek değil. Zaten bunu ben başkana da söyledim. Sadece bizi bu takımla endeksliyorlar. Ben insanların çok da rolünü çalmak istemiyorum. Şu anki sistemimizde, U-14, U-16, BGL... Şu an bu ligler oynanıyor olsa, biz her kategoride Türkiye şampiyonu oluruz. Tabii ki Türkiye şampiyonu olmak, bizde en iyi oyuncuların olduğu anlamına gelmez. Şampiyonluk başka bir şey, oyuncu kapasitesi başka bir şey. Bizde mevcut kadrodan 3-4 tane oyuncu transfer olabilir, sakatlanabilir... Olaya hep parasal açıdan bakmamak lazım. Bu sistemin devamını oluşturacak bir altyapı oluşturduk. Yani bugünkü kadro gittiğinde, yerine aynı yetenekte bir kadro gelecek. Biz bunu oturtmaya çalışıyoruz. İşte bu nedenle yönetici kısmında olmak istedim. Koç olurken sadece A takıma odaklı oluyorsunuz.
"Bıyıktay, süre ve rekabette hatalıydı"
Burak Bıyıktay'ın takıma dair tercihlerindeki hatalar neydi?
Koçun yaptığı yanlışlar vardı. Bunların hepsi kendisine söylendi. Karışmak başka, söylemek başka. Örnek, bizim takımımızda 22 yaşında ABD’li bir gard var; Markell Johnson. 10 dakika süre alıyordu. 33 yaşındaki Mehmet Yağmur 30 dakika süre alıyordu. Kaptan da takım içinde çok önemli işler yapıyor ama süresi o kadar olmaması lazım genç oyuncuların yükselebilmesi için. Bunun gibi birçok şey vardı söylenen. Takımda rekabet ortamını yaratmak... Siz şimdi futbolda, Metin-Ali-Feyyaz’ı bir araya getirip backgroundda 30 dakika oynatıp şampiyon olabilir misiniz? Geçti o günler... Biz o süre içinde rekabet ortamını yaratamadık. Bir takımda her oyuncu, oynayabileceğini hissetmesi lazım. Her oyuncunun oynayamayacağını da hissetmesi lazım. Bu duyguyu yaratamadığınız zaman, takımı da yaratamazsınız. Biz antrenörler de hakimler kadar adil olmak zorundayız. Mesela, hakimin mahkeme kararına güvenmediğiniz zaman sorguluyorsunuz.
Şimdi siz antrenör olarak oyuncuya dersiniz ki, "En çok çalışan süre alır" deyip de bir gün antrenman yapan oyuncuyu ilk 5 başlattığınız zaman olmuyor. Böyle bir ortamda rekabet ortamını sağlayamazsınız ve güven duygusunu kaybettirirsiniz. Bu oyunda oyuncuların şunu bilmesi lazım: Oynamayan oyuncunun mutluluğu önemlidir. Oynamayan oyuncu da sisteme güveniyorsa, o zaman büyük bir takım olabilirsiniz. Oynamayan oyuncu der ki, "Bu benden daha iyi. Hak ediyorlar." Yine futboldan örnek vereceğim. Mesela futbol takımında Rıdvan Yılmaz, genç bir oyuncu ve oynamaya başlıyor. Ama sonra aldığınız transferi onun yerine koyduğunuzda o güven ortamını yaratabilir misiniz? Biz koç seçimini yanlış yaptık. Bunu koçun iyi ya da kötü olması açısından söylemiyorum. Mesela Obradovic, Avrupa’nın en büyük koçu. Gitsin Afyon’u çalıştırsın. Ne kadar başarabilir? Afyon’un mevcut antrenöründen daha fazla olma başarısı var mı? Zaten bazı koçlar bazı şartlarla geliyor. Bir, "Benim rakamımdan aşağı olmaz. Senin total bütçen bundan aşağıdaysa gelmem" diyor. Zaten Obradovic’in bu şekilde Avrupa’da çalıştıracağı takım sayısı 10’a düşüyor. Onlar o standardın altına düşmüyorlar.
"2 yabancılı olsa Beşiktaş şampiyon olur"
Bir çok başkanla çalıştınız. Şu anda da Ahmet Nur Çebi yönetimindesiniz. Başkanları kıyaslayabilir misiniz?
Ben Beşiktaş’ta dört tane başkan ile çalıştım. İlki rahmetli Süleyman Seba idi. Sonra Serdar Bilgili, Fikret Orman ve Ahmet Nur Çebi. Hepsi birbirinden çok farklı karakterler oldukları gibi, spora bakış açıları da çok farklıydı. Ahmet Başkan, kurtuluşun gençlerde olduğuna inanıyor ama toplum baskısını ne kadar yönetebileceğin de önemli. Şimdi Beşiktaş’ın futbol takımı 10 tane genç oyuncu alsa, basketboldaki gibi modeli futbola uygulasa, ne kadar dayanabilir; o soru işaretidir.
Sizin şu anki yapılanmanız eskinin Eczacıbaşı takımını hatırlatıyor bize...
Eczacıbaşı’nın son şampiyonluklarında olduğu dönemdeki gibi, bu sezon Türkiye’de 2 yabancı oyuncu oynuyor olsun her takımda, Beşiktaş bu sezon şampiyon olurdu. O efsane Eczacıbaşı örneği üzerinden gidelim: Galatasaray ile oynuyorlar. Galatasaray’da o zaman iki Amerikalı var ve Nihat İziç’i de devşirme yapmışlar. Başkan Şakir Eczacıbaşı, maçtan sonra, "Niye yenildiniz bu takıma?"diye soruyor. "Efendim onlarda 3 yabancı vardı, bizde 2 yabancı" cevabını alınca, "O zaman Avrupa Şampiyonası maçına gitmeyin! Orada 10 yabancı var!’ diyor. Karar mekânizmasının vizyonu çok önemli. Yapılan işin arkasında duracak. Bizde her yerde bir tek adam sistemi var. Orada o adam çok önem kazanıyor yani.
Silahı hızlı oyun ve tam saha
Gelecek vaat eden ama genç ve tecrübesiz bir takıma sahipsiniz. Sizin genel olarak ligde nasıl bir oyun aklıyla mücadele etmeniz gerekir?
Genç bir takımda ne olması lazım? Şunlar: Enerji olması, atletik ve koşması lazım. Şimdi 35 yaşındaki bir oyuncu, 40 dakikada siz yüzde 40 tempoda koşarsanız, o da sizinle birlikte rahat rahat koşar. Ama siz temponuzu yüze 80’e çıkardığınız zaman, o oyuncu ancak 20 dakika koşar.
Çok top çalan bir takımsınız aynı zamanda...
Biz oyunu açık sahaya yaymaya çalışıyoruz. Top çalarak da oluyor, net ribaund alarak da rakip yerleşmeden oluyor. Eskiden hiç hızlı hücum sayımız yoktu, şimdi daha çok oldu. Yarı saha oyunları daha çok tecrübelilerin işi oluyor. Daha tecrübeli oyuncular, sahada nerede, nasıl duracağını iyi biliyor. Koşular öne çıktığı zaman, yüksek enerjiye sahip olanlar daha aktif oluyor. Tabii, bu hata da yaratabiliyor. Biz bu oyun yapısını oturtmaya çalışıyoruz. Büyükçekmece maçının ilk 6 dakikasında rakip daha yerleşmeden fast break'e çıktık ama top kaybettik. Onları sayıya çevirsek, maçı daha erkenden koparabilirdik. Mesela Türk Telekom maçında öyle oldu.
Bizim oyun anlayışımız şu; yarı sahada hiç karşılamıyoruz. Tam sahada karşılıyoruz. Süre 24 saniye. Tam saha baskı yaparak rakibi ne kadaryarı sahaya geç getirirsen, hücum süreleri o kadar azalıyor. Herkesin durduğu bir yer var, oraya yerleşmeleri zorlanıyor. Süre azaldıkça, topu aldırmamaya çalışıyoruz. O zaman rakip takım oyunun kontrolünü kaybediyor. Rakibimizi istediğimiz gibi oynatıyoruz. Ama biz yarı sahada karşılamış olsak, daha çok süreleri olacak. Oyuncularımızın genç ve ayaklarının çabuk olmasının avantajını görüyoruz. Topu elden kapmak çok zordur ama biz atılan pası kapmaya çok çalışıyoruz. Topu elden kaptığınızda faul yapma ihtimaliniz daha çok oluyor. Pas kanallarını doğru kapattığımız zaman, açıları ona göre yönlendiriyoruz. Hataya zorlamaya çalışıyoruz.
"NBA örnek alınacak yer değil"
NBA ile Avrupa basketbolunu son olarak kıyaslamanızı isteyeceğiz sizden. Nasıl bir fark var?
NBA, basketbol olarak örnek alınacak bir yer değil. Orada pazarlama mantığıyla hareket ediliyor. Savunmaların çok az olduğu, her takımın yıldızları olduğu bir yer. Avrupa’da daha sert oynanıyor, yardımlaşma var. Takım müdafaası daha üst düzey. NBA’de o smaçlar olsun, üçlükler olsun... İnsanlar daha fazla para kazanmak istiyor. Dengesiz bütçelere kurulan takımlar, sivrilen oyuncuları daha yüksek miktarda para vererek kapmak istiyor. Evet, kontratlarla oyuncuları kadroda tutabilirsiniz. Ama önemli olan onu gönülden tutabilir misiniz? Hedefini devam ettirecek şekilde tutabilir misiniz? Orası çok zor. Bunu başarabilir misiniz diye soruyorsanız, onun cevabını veremem.