Bir Celal Demirbilek öyküsü
20 Kasım Çarşamba günü toprağa verdiğimiz Celal Demirbilek ile ilgili güzel yazılar yazıldı, sözler söylendi. O, bütün bunları ve çok daha fazlasını hakeden bir spor gazetecisiydi.
Demirbilek’i erken yitirmiş olmamızın da etkisiyle yazılanların ve söylenenlerin tamamı kaçınılmaz olarak keder yüklü idi. Ben de 2,5 yıl Hürriyet’te birlikte çalışıp yaklaşık 40 yıl da tanışıklığımız olan kardeşimizle ilgili biraz eğlenceli bir öyküyü aktarmak istiyorum.
1987 yılı sonbaharı olmalı. Galatasaraylı iki futbolcunun sabaha karşı 04.00 sularında Şişli’deki ‘malum’ bir evden çıktığı, magazin muhabirleri tarafından görülmüştü. O saatten sonra olayı haberleştirip de yayınlamak mümkün değildi. Bu, ertesi gün yapılacaktı. Bütün gazeteler işin peşindeydi.
Galatasaray muhabiri olduğum için Doğan Koloğlu beni görevlendirdi ve İlyas Namoğlu ağabeyimle birlikte yola çıktık. Şişli Camiinin yakınındaki bir evdi ve bizden önce de bazı gazeteci arkadaşlar gelmişti. Gittiğimiz evde, durumdan epeyce hoşnut görünen 4 kadınla birlikte, oranın kötü bir yer olmadığı izlenimini yaratmaya çalışan, beyaz başörtülü, ortayaşlı bir hanım vardı.
Yolda giderken İlyas ağabeyle birlikte söylenip duruyorduk, bunun neresi spor haberi, bizi ne diye böyle bir işe gönderiyor, koskoca Hürriyet böyle saçmalıklarla uğraşır mı, falan filan.
Hanımlardan birinin adı aklımda kalmış, A.Altun idi. Dediğim gibi durumdan hoşnut görünüyorlardı. Gelen her gazeteciye üçlü koltuğa dizilerek değişik pozlar veriyorlar ve bu arada abuk-sabuk birtakım laflar edip kahkahalar atıyorlardı.
Ertesi gün bunlar bütün gazetelerde çıkacak ve bir şekilde onların işine yarayacaktı. O iki futbolcunun geceyarısı bir kahve içmek için uğradığını ve sonra bir süre sohbet ettiklerini ileri sürüyorlardı. Arada bir ’N’olmuş, yasak mı var, gelemezler mi yani?’ gibisinden çıkışlar da yapılıyordu.
Arada bir başörtülü bayan da söze karışıyor ve sözkonusu iki futbolcunun neredeyse iki rekat namaz kılmak için uğradığı anlamına gelebilecek türden açıklamalarda bulunuyordu. ‘Aaaa, Allah kuru iftiradan saklasın. Burası öyle bir ev değil’ gibisinden sözler karşısında gülmek mi gerekir ağlamak mı, kestiremiyorduk.
Durum tam bir maskaralıktı.
Böyle bir durumda oradaki hanımlara ne sorulabilir ki? ‘Yaptınız mı?’ diyecek halimiz yoktu herhalde. Suyuna tirit birkaç sorudan sonra İlyas ağabeyin de gerekli fotoğrafları çekmesiyle gazeteye döndük.
Doğan Koloğlu heyecan içindeydi ve haberi birinci sayfanın istediğini belirterek hemen yazmam talimatını vermişti. Ben de ne diyeceğimi şaşırmıştım.
“Doğan abi, böyle bir durumla ilgili olarak ne yazılabilir ki? Durum çok açık. Oyuncular bu eve gerçekten gitmiş, burası tamam. Ama onun ötesinde sizce ne yazılabilir? Ayrıca, ne istiyorsanız yazayım. Kafanızdaki senaryo neyse, ona uygun birşeyler yazabilirim.”
İstihbarat şefimiz Altuğ İstanbulluoğlu başta olmak üzere rahmetli Korkut Göze, Ahmet Çitoğlu, Yücel Telören, İlhan Uzundurukan gibi sayfanın başındaki arkadaşlar da benim bu beceriksizliğim karşısında üzüntülerini gizleyemez gibiydi. Arada bir birşeyler soruyor ve ‘Nasıl berbat ettin böyle bir işi!’ ifadesiyle yanımdan ayrılıyorlardı.
Bu, epeyce uzun bir tartışmanın çok kısaltılmış biçimi. Sonunda Doğan Koloğlu benden umudunu kesti. “Ben de seni akıllı bir adam sanıyordum” iltifatıyla beni çöpe atıp Celal Demirbilek’i çağırdı. Birkaç cümleyle durumu aktarıp hemen Şişli’deki eve gitmesini ve adam gibi bir haber getirmesini söyledi. Zaman daraldığı için haberi oradan telefonla yazdıracaktı.
Elbette ki Celal’in de yapabileceği birşey yoktu ama deneyimli ve dağarcığı dolu bir spor muhabiri olarak onun bulabileceği başka çözümler vardı. Ertesi gün gazetede bu konuyla ilgili haberler fotoğraf ve fotoğrafaltı olarak ayrı bir yerde verilmiş, Celal Demirbilek’in de Şişli Camii imamının eski bir futbolcu olduğu yolundaki haberi, bu iş için ayrılan geniş yerde değerlendirilmişti.
Elbette ki hepimiz kıs kıs gülüyorduk.
Geçen birkaç saat içinde Doğan Koloğlu biraz düşününce böyle bir işle ilgili olarak spor sayfalarında yazılabilecek geniş bir haber olamayacağını farketmiş, Celal’in haberi de hepimizi kurtarmıştı…
Huzur içinde uyusun. Mekanı cennet olsun.