Bizim Çocuklar
Ajansspor.com yazarlarından Kaan Polat Cüreklibatır, Türkiye'nin İtalya'ya 3-0 yenildiği maç sonrası "Bizim Çocuklar" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
'Yolun sonu Wembley olsun'
'...En önemlisi bu ülkeyi bu gençler, bu çocuklar Türkiye’yi çok güzel temsil edecekler. Mücadele başlıyor, başarılar ‘bizim çocuklar’. Bu yolun sonu Wembley olsun.’
Bu, ister istemez futbolcularımızın üzerinde, ciddi bir sorumluluk yüklüyor; açık açık onlardan İngiltere’nin Wembley Stadı’ndaki finali oynamalarını istiyor, biz taraftarları da daha şimdiden final beklentisi içine sokuyor. Oysa ülke olarak bu zorlu turnuvada olmanın keyfini çıkarabilsek, oyuncularımız yeteneklerini daha iyi sergileyebilirler, sorumluluğu daha rahat taşıyabilirler.
Oyunun güzelliklerinden keyif almak yerine rakipten aşağı kalmadığımızı, hatta onlardan üstün olduğumuzu kanıtlama çabasına giriyoruz. Rakibi ne yapıp yapıp alt etmek isteği en büyük derdimiz! Öyle bir dert ki, başarıya erdik mi, üstün olduğumuzu kanıtlıyor, başarıya ermedik mi, izzetinefsimiz incinmiş oluyor; bunun söylem, tutum ve davranışlarımızda ne büyük bir ‘aşağılık kompleksi’ne yol açtığını, nasıl da göremiyoruz?
Peki bu aşağılanmışlık duygusu nereden geliyor?
Milli takım olarak İtalya maçında çok kötü bir futbol sergiledik. Maçın hiçbir anında rakibe gücümüzü hissettiremedik. Oyundaki kusurlarımızı dile getirmekten kaçındık. Neredeyse rakipten aşağı kalmadığımızı, hatta onlardan üstün olduğumuzu kanıtlayacak anları abartarak anlatma yolunu seçtik. Oyuncularımız ilk defa 34. dakikada İtalya ceza sahasına girdiğinde sevinç çığlıkları attık, kalecimizin bir kafa topunu çıkardığı an İtalyanları yerlerine oturttuk.
Biz, geçmişte, milli takım olarak, Avrupa maçlarında öylesine başarısız sonuçlar almıştık ki, neredeyse toplumsal anlamda ve düzeyde, bir ‘aşağılık kompleksine’ kapılmıştık. Bu aşağılanmışlık, İtalya maçında tek tek elbette bireylerde de yoğunlaşmıştı; hele maçı anlatan spikerde inanılmayacak bir dereceye ulaşmıştı.
Bu övme falan değil
Erdoğan Arıkan maç sonu, bu saptamamı doğrulacak, bir açıklama yaptı, diyordu ki;
‘Bu turnuvanın belki de önemli favorisi olduklarını bu 90 dakikada gösterdiler zaten. Çok farklı, çok iyi iş yapabilen, çok iyi bir savunma kurgusu, çok iyi bir orta saha ve ileride Immobile, Berardi ve Insigne gibi önemli isimleri olan ve alternatifleri de olan bir takımdan bahsediyoruz. Tabii izleyicilerimiz İtalya’nın gücünden söz ederken, onları övdüğümüzü düşünebilirler ama bu övme falan değil sadece bir durum tespiti. Güçlü bir rakiple karşılaştık. Zor bir 90 dakikaydı ama Bizim Çocuklar’dan “Bizim Çocuklar” gibi oynamalarını bekledim bu akşam. Ona göremediğimiz için biraz üzüldük herhalde.’
Aynı aşağılanmışlık, o akşam bir yiyecek içecek firmasının reklam kampanyasına da yansıdı. Üstelik bunu bir üstünlük sanıp, affedilmez bir sorumsuzluğa neden olduk!
Bu hem yanlış hem ayıp! Bu konuda da hatalıyız, ister ‘ medya, ister ‘kulüp yöneticileri’, ister ‘spor yorumcuları’, ister ‘reklam ajansları’ olsun, futbola duygusal açıdan bakıp da, asıl bakılması gereken ‘gerçekçi’ açıdan bakmayı ihmal etmeye devam ettikçe bu yanlışları tekrarlamaya devam edeceğiz.
Peki ne yapmalıyız?
Önce şu toplumsal aşağılık kompleksinden arınmalıyız, Evet, İtalya’nın güçlü bir takım olduğunu kabul edelim, ne rakibi gereğinden çok övelim, ne de milli takımımızı yerin dibine sokalım. Batı bugün niye bizim önümüzde? Milli takımları son derece disiplin gerektiren bir ekip oyununu nasıl geliştirebildi? Bu ekip oyunu milli takımımızda niye bir türlü oluşturulamıyor? Sorunları çözmek için kendimizi tanıyalım, aklımızı kendimizi tanımak için kullanalım. O zaman aşağılık kompleksinden kurtulabiliriz.