Çanlar kimin için çalıyor?
Galatasaray 136,3 milyon Euro toplam değeri ile ligin en pahalı kadrosuna sahip. (Bu konudaki değerlendirmeleri anlamak da zor olabiliyor. Şampiyonlar Ligi bülteninde 136,3 milyon Euro olarak gösterilen değer Transfarmarkt’ta 122 milyon Euro. Ancak sıralama açısından farketmez çünkü izleyen Fenerbahçe 90, Beşiktaş, 80, Trabzonspor 78 diye sıralanıyor). Ancak bu kadronun aldığı sonuçlar ortada ve durum epeyce tehlikeli bir hal almış gibi görünüyor.
Geçen sezonki kadrosundan Onyekuru ile Fernando’yu kaybedip yerlerine bildiğiniz oyuncular alındı.
Bunların bir kısmının transferin son gününde alınmış olması nedeniyle birlikte sezon başı çalışmaları yapılamadı. Mantıklı uygulama, o çalışmaları yapan oyuncularla belli bir dönemi geçirme, sonrasında bunların hazır hale gelmeleriyle yola devam olabilirdi, olmadı. ‘Madem aldık, oynamalı’ anlayışı yeğlendi. Sadece Nzonzi’den belli bir verim alındı, Seri felaket oldu, Lemina ve Falcao’dan henüz bir hayır görülmediği gibi sakatlıkları da tartışma konusu oluyor.
Milli maç aralarının da kendilerini sıkıntıya soktuğunu sürekli söylüyor Terim. Aslında bunu avantaja çevirmek de mümkün olabilirdi. Şener Özbayraklı, Jimmy Durmaz, Adem Büyük ve Emre Mor başta olmak üzere henüz kıvam tutmamış olan transferler ile artık şans bulmaları mümkün görünmeyen gençlerden oluşan takımlarla maçlar yapılabilirdi. Florya’da yapılan 1 maçı yeterli gördü Fatih hoca. Türk Telekom olmazsa başka bir sahada maç yapılabilirdi. Bunların ne kadar yararlı olduğu geçmiş yıllarda görülmüştü.
Sezona iyi hazırlanamamak sadece geciken transferlerden dolayı olmadı. Ligin başlamasına sadece 5 gün varken İtalya’da Fiorentina ile oynamak yerine örneğin Bursa’da Bursaspor ile oynamak çok daha gerçekçi bir çalışma olabilirdi. Çünkü Bursaspor, Fiorentina’dan çok daha fazla Denizlispor’a benziyordu ve eksiği-aksağı orada görüp birkaç gün içinde olabildiğince önlem alınabilirdi.
Kuşkusuz ki Terim’e gelen ceza ve TFF’nin Galatasaray’a karşı açık tavrı, ciddi bir sıkıntı. Bu arada, Ali Koç’un da Terim’e dönük hamleleri meyvelerini vermeye başladığı görülüyor. Koç’un saha dışındaki hamlelerine yanıt verebilecek bir yönetim de yok ortada. Ancak Türk Telekom’daki yemek şirketinin değiştirilmesi sürecindeki gelişmelerin, ‘yönetimi kırdığı’ da açık. Bu tür konularla ilgilenmek yerine kendi işine daha çok odaklanmasını Terim’den beklemek, yönetimin ve taraftarın hakkı.
Takımın herşeyiyle birlikte kulübün de önemli bir sorumlusu gibi davranan Terim’in bu tavrı asıl işine zarar veriyor. Galatasaray’ın maçları sırasında sosyal medya mesajı gönderen taraftarların hemen tümü, ‘Bizim takım ne oynuyor?’ ‘Bu nasıl kadro?’ ‘Bu kadar aksayan oyuncuyu Terim göremiyor mu?’ soruları sıkça soruluyor. Galatasaray’ın özellikle gole dönük bir oyun planının olmadığı görülüyor. Körlemesine birtakım ataklar bekleneni vermekten çok uzak. Beşiktaş karşısında da maç 3 gün 3 gece de sürse Cim Bom gol atamazdı.
Terim bu sorunlara çözüm bulmakta yetersiz kalıyor. Bu maç çok kritik bir dönem noktasıydı. Bu gidişle Galatasaray geçen sezonun ilk yarısındaki 29 puanı bile bulamayacak gibi görünüyor. Ocak’ta yapılacakların istenen sonucu vermesi de her zaman mümkün olmayabilir. Geçmişte bu konuda yaşanan felaketler de vardır.
Yaşanan sıkıntı ile ilgili Terim kişisel olarak en büyük acıyı çektiğini ve sorumluluğu üstlendiğini söylüyor ama bunun kimseyi tatmin etmesi mümkün değil. Çünkü hayatta en güçlü mazeretler bile başarının yerini tutmuyor. Ayrıca, işlerin iyi gittiği dönemlerde neredeyse bütün artılar Terim’in defterine yazılırken, şimdi durum tersine döndüğünde futbolcular hedef haline geliyor. Bunun da Terim’le oyuncular arasında iyi bir ilişki zemini oluşturmadığını anlamak zor değil.
İşin bir başka ilginç yanı da şu: Geride bıraktığımız hafta Galatasaray’ın bütün takımları önemli başarılar kazandı. Voleybol takımı Fenerbahçe’yi yenerek kupa aldı. Basket takımı yenilmesi olanaksız görülen Fenerbahçe Beko’yu rahat geçti. Başka görmezden gelinemeyecek başarılar da kazanıldı. Böyle bir ortamda futbol takımının başarısızlığı camia ve taraftarı daha çok üzdü. Üstelik, Beşiktaş’ın içinde bulunduğu durum nedeniyle mutlak favori durumundaki Galatasaray’ın rakip kaleye şut bile atamayışı hazindi…
Başkan Mustafa Cengiz “Düşmanı yenemediğinizde birbirinizi yersiniz” diye bir değerlendirmede bulunmuştu Terim’le aralarında herhangi bir sorun olmadığını anlatmaya çalışırken. Tam tersine bu yakışıksız ifade (düşman değil rakip) arada bir sorun olduğunu çok açık biçimde anlatıyordu. Böyle bir ortamda Galatasaray’ın toparlanıp da iyi sonuçlar almasını beklemek pek gerçekçi görünmüyor. Bunun sonucunun ne olacağını kestirmek daha kolay.
Taraftarın Terim’e olan desteğinin hangi seviyeye düştüğünü sosyal medyadan izlemek mümkün. Böyle bir ortamda Türk Telekom’daki bir yenilgi çok vahim durumlara yol açabilir. Bu kadar büyük yatırım yapılmış bir takımın ligin en zayıf ekiplerini bile yenmekte zorlanması, haliyle sabırları zorluyor. Çanların kimin için çaldığını o zaman daha açık biçimde görebiliriz.
Evet, Galatasaray hiçbir durumda Terim’i kaybetmemeli. Çünkü yerine kim gelirse gelsin ‘mekanın sahibi’ kadar işe sağlam biçimde el koyamaz ve gerekeni yapamaz. Zaten yakın zamanda bunlar görülmüştü. Ancak dünyanın en iyi hocasının bile sonsuz bir krediye sahip olamayacağını unutmayalım. Bu oyunun doğasında var olan gerçekler bugüne kadar nice büyük hoca ve yönetimleri silip süpürebilmiştir.
Çanların kimin için çaldığını herkes iyi düşünmeli.