"Deplasman yasağı kaldırılmamalıydı"
Radyospor programcısı Uğur Meleke, Hürriyet gazetesindeki köşe yazısında "Deplasman yasağı kaldırılmamalıydı" başlıklı çarpıcı bir yazı kaleme aldı:
"25 Ekim 2009’da Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan derbi maçı öncesi tribünlerden atılan bir cisim, Tarık Ongun’un başına isabet etti. Genç hakemin başı yarıldı, kanlar içinde kaldı yüzü. Bu saldırıya rağmen maç oynandı, başına 5 dikiş atılan Ongun görevine devam etti.
Aynı sezonun ikinci yarısında, Diyarbakırspor’la Bursaspor arasında oynanan müsabakada kafasına taş isabet eden hakem Kemal Yılmaz yere yığıldı. Sadece bir hafta sonra bu kez İBB ile Diyarbakır arasında oynanan maç, sahaya giren onlarca taraftarın Hüseyin Göçek’i linç girişimi nedeniyle tatil edildi. 14 Eylül 2010’da Mersin İdmanyurdu ile Samsunspor arasında oynanan ikinci lig müsabakasında teknik direktör Yüksel Yeşilova, sahanın içinde 6 yerinden bıçaklandı. 13 Mayıs 2013’te yaşanan bir başka bıçaklanma hadisesinde kurban bu kez Yeşilova kadar şanslı değildi. 20 yaşındaki Fenerbahçe taraftarı Burak Yıldırım, maç günü tuttuğu takımın formasıyla dolaştığı için Eyüp’te bıçaklanarak öldürüldü.
Türk futbolunda şiddet, 2013-14 sezonunda yeşil sahanın içine sıçradı. Manuel Fernandes, Beşiktaş-Kasımpaşa maçında sahaya giren bir taraftardan sert bir tekme yiyerek yere düştü. Galatasaraylı Burak da aynı günlerde Rize’de suratına isabet eden bir çakı aracılığıyla ciddi biçimde yaralandı.
5 Nisan 2015 akşamı Rizespor’u sahasında mağlup eden Fenerbahçe kafilesi, maç sonrası Trabzon’a doğru otobüsle yol alırken silahlı saldırıya uğradı. Kafile şoförü Ufuk Kıran’ın yüzüne iki kurşun isabet etti. Neyse ki genç şöför dirençli çıktı ve 100 km/sa hızla giden otobüsü kenara çekmeyi başardı. Eğer Kıran iki kurşun yarasıyla bayılıp kalsa, otobüs şarampole yuvarlanacak ve belki de içinde 19 Fenerbahçeli futbolcunun da bulunduğu 41 kişi bugün sağ olmayacaktı.
Bu elim olaydan 1 yıl sonra, şiddet bu kez Trabzonspor-Fenerbahçe fikstüründeydi. Maçın son anlarında sahaya atlayan bir taraftar, hakem Volkan Bayarslan’a arkadan ölümcül bir yumruk attı. 7-8 saniye nefes alamadığını söyleyen Bayarslan yere yığıldı, neyse ki bu saldırıyı ucuz atlattı tecrübeli hakem.
Bugün 17 Kasım 2016… Trabzon’daki saldırının üstünden yalnızca 6 ay, Rize’dekinin üstünden bir buçuk yıl geçmiş durumda. Trabzon’daki saldırgan, emniyette ifadesi alındıktan sonra sokaklarda kahramanca karşılandı, halen mahkemesi sürüyor. Rize’deki hadisenin failleri henüz bulunmuş değil. Fernandes’e tekme atan spor teröristine yalnızca 1 yıl spor sahalarından men cezası getirildi. Ceza geldikten 3 hafta sonra aynı kişinin başkasına ait bir e-biletle stadyumlara girdiği tespit edildi.
Belki bu şiddet hadiselerinin kendisinden daha tehlikeli olansa şu: Her hadise sonrası kulüp yöneticilerinin çıkıp, bu teröristlerin birileri (hakem, antrenör, sporcu vs.) tarafından provoke edildiğini iddia etmeleri. Suçu ve suçluyu meşrulaştırlamaları, hatta zaman zaman yüceltmeleri. Peki o hakemin bir kararıyla bu terörist provoke oluyor da, neden onun yanındaki, arkasındaki, önündeki olmuyor? Sen bu teröristin ettiğini meşrulaştırarak bir başka hadisenin önünü açtığının farkında değil misin?
Bir yönetici çıkıyor, “x hakem bir daha bu stada gelemez” diye tehditler savuruyor açıkça. Cezası bilmemkaç gün hak mahrumiyeti. Mahrum olduğu hak ne? Protokol tribününe girememe. Zaten girmedikleri bir tribünden mahrumiyet! Teröriste “lütfen maçları bir sene evinden izle” cezası veren yasa yetersiz. Provokatör yöneticilere “lütfen maçları locandan izle” diyen talimatname yetersiz. Ama bizim ilk yaptığımız, deplasman yasağını kaldırmak.
Deplasman yasağı bir gün kalkmalıydı tabii ki. Ama gerçekten sırası geldiğinde… 6222 sayılı yasa caydırıcı olduğunda. Ya da yasa sizce caydırıcıysa, uygulaması kusursuz olduğunda. Talimatname yeterli olduğunda. Bunlar halledildiğinde deplasman yasağı diye bir derdimiz kalmazdı ki zaten. Defakto kalkardı o yasak.
Aklıma bile getirmek istemiyorum ama… Eğer bu yıl bir elim şiddet hadisesi daha yaşanırsa, yine bir hakeme-sporcuya saldırılırsa, yine aynı yöneticiler provokasyon diye saçmalarsa, yine aynı mahkeme suçluyu cezalandırmazsa ne olacak? Deplasman yasağı, bir daha kaldırılması son derece güçleşecek kadar kuvvetli biçimde dönecek mi geri yoksa? 3 ay önce, Süper Kupa maçında “futbol teröristleri”nin meşaleli şovu sonrası Bakan Çağatay Kılıç’ın gözlerinde benzer bir endişeyi görmüştüm ben. Kılıç’la aynı endişeyi taşıyorum ben de. Umarım yanılırım bu endişemde.