Stefan Kuntz’dan TFF, Hakemler Ve Medya İçin Çarpıcı Sözler
A Milli Futbol Takımı Hocası Stefan Kuntz futbolu yapılandırma TFF'nin görevi olduğunu söyledi. Kuntz kendisini beğenmeyip eleştirenlere de seslendi.
Kane ve Bayern için “kazan-kazan”
HÖ: Bu soruyu daha önce planlamamıştım ama şu an aklıma gelen bir soru ile devam etmek istiyorum. Dün Almanya’dan bir transfer haberi geldi. Alman futbolunu bilen biri olarak size sormak istiyorum. Harry Kane Almanya’ya Bayern Münih’e gitti. Sezonun en önemli transferi.
SK: Öyle gerçekten. Sadece ödenecek rakamların büyüklüğünden değil. Süper yıldızlar veya uluslararası yıldızlar her lige iyi gelir. Sanırım Bayern Münih’te Lewandowski’nin geçen yıl gidişi sonrası yerinin iyi doldurulamadığına karar verildi. Kulüp de bu tip bir oyuncu aramaya başladı. Basında okuyoruz Harry Kane’in çok fazla kupa kazanmadığı ve bu nedenle Bayern Münih’e gitmek istediği yazılıyor. Bu da tabii ki iki taraf için de bir kazan/kazan durumu.
HÖ: Harry Kane Bundesliga’ya katkı sağlayacaktır değil mi? Tottenham ile belki çok başarılı olamadı. İngiltere Milli Takımı Kaptanı, çok iyi futbolcu ve golcü. Bayern Münih’te başarılı olacağını düşünüyor musunuz?
SK: Ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu kanıtladı. Bayern Münih’te de çok fazla gol şansı bulacak ve çok sayıda gol atacaktır.
Hamit Altıntop ile iyi bir ikiliyiz
HÖ: Asıl sorularıma geçiyorum. Şenol Güneş’in gidişi sonrası TFF yeni bir teknik direktör aradığı sırada Twitter’da şöyle bir öneri yapmıştım: “Milli Takım için yabancı düşünülüyorsa aklıma bir isim geliyor. Stefan Kuntz. Tam sistem insanı, Türkiye’yi Türkleri iyi tanıyor ve Hamit Altıntop ile çok iyi bir ikili oluştururlar ve yepyeni bir sistem kurabilirler.” Bundan 10 gün sonra siz A Milli Takım Hocası oldunuz. Hamit Altıntop herhalde beni dinlememiştir?
SK: Kim bilir?
HÖ: Peki ilk temas nasıl başladı bunu anlatabilir misiniz?
SK: Henüz Almanya U21 Takımı ile Letonya’da ilk maçımızı oynamıştık. Sonra Türk Milli Takımı için benimle temasa geçilebileceği haberi geldi. Ertesi gün de Hamit direkt beni aradı. Temelde düşünecek fazla bir şey yoktu. Ancak hafta sonunu da içine alan birkaç gün geçti. Sonra Hamit tanışmak için buluşmayı teklif edip davette bulundu. Söylemeliyim ki görüşmelerimiz çok çok ciddi bir şekilde gerçekleşti. Aslında sadece akşam konuşacaktık ama ertesi gün kahvaltıda da buluşmaya karar verdik. Çünkü konuşacak çok şey vardı. Bu durum da bana çok pozitif bir duygu verdi. Sonra bana biraz zaman vermesini istedim. Çünkü Almanya Futbol Federasyonu’na (DFB) bu görüşmeyi devam ettirip ettiremeyeceğimi sormam gerekiyordu. Sonrasında da anlaşma sağlandı ve göreve başladığıma çok sevindim.
HÖ: Bu da sizin Hamit Altıntop ile iyi bir ikili olduğunuzu göstermiş oldu. Bunu iyi tahmin etmişim değil mi?
SK: Evet tabii ki. Doğru.
HÖ: Peki neden bu adımı atmak istediniz?
SK: İki nedenim vardı: Ben her gün yeni bir şeyler öğrenmek isteyen biriyim. Yarın bugünden bir sonraki gün de yarından daha iyi olmak istiyorum. Altı yıllık U21 hocalığı sonrası ki orada da 3 kez U21 Avrupa Şampiyonası finalindeydik ve 2 kere kazandık, ben henüz yorgun değildim ve hala açtım. Yeni bir meydan okuma istiyordum. Bu da U21 hocalığından bir A milli takımın hocalığına çıkmakla olabilirdi. Bu meydan okuma aslında bana tek başına yeterdi. Ama yabancı bir teknik direktör olarak yabancı bir ülkede çalışmak iki kere meydan okuma anlamına geliyordu. Hislerime kulak verdim ve çok iyi geçen görüşmelerin ardından bu adımın doğru adım olduğundan emin oldum.
Görüşmelerin niteliğinden hayal kırıklığı yaşadım
HÖ: Alman Milli Takımı’nda Joachim Löw sonrası sizin de adınız geçti. DFB’nin Hansi Flick’i seçmesi sonrasında hayal kırıklığı yaşadınız mı?
SK: Bu, iki kişinin adaylık yarışında olduğu bir ortamda karar bir diğeri için verilmişse, hayal kırıklığı yaratacak bir durum değil. Bu adeta sportif bir mücadele gibi bir şey. Eğer en iyisini yaptığına inanıyor ama kaybediyorsan bunu kabullenmek gerekir. Ben sadece yapılan görüşmelerin tarzından dolayı hayal kırıklığına uğradım. Hepsi o.
HÖ: Sizin DFB ile sözleşmeniz vardı ama onlar size hemen onay verdiler. Size karşı biraz mahcup olduklarını düşünüyor musunuz?
SK: Öyle olduğunu söyleyemem.
HÖ: Youtube’da Sport 1’de Mario Basler ve Christoph Daum konuktu. Siz de Skype’tan bağlanmıştınız. Orada hem Basler hem Daum sizin Alman Milli Takımı’nı çalıştıracak bütün kriterlere sahip olduğunuzu ve seçilmeniz gerektiğini söylediler. Almanya’da çok sayıda insan sizin teknik direktör olmanızı istemişti değil mi? Benim izlenimim bu.
SK: Ben geçmişte yaşayan biri değilim. Gördünüz Almanya’da Christoph Daum ve Mario Basler’i dinlemediler, burada sizi dinlediler (benim tavsiyemi kastedip gülümsüyor). Bu her zaman değişebilir. Artık geçmişte kaldı. Her şeyden önce kendimi çok iyi hissettiğim bir görevdeyim.
Görüşmelerin niteliğinden hayal kırıklığı yaşadım
HÖ: Alman Milli Takımı’nda Joachim Löw sonrası sizin de adınız geçti. DFB’nin Hansi Flick’i seçmesi sonrasında hayal kırıklığı yaşadınız mı?
SK: Bu, iki kişinin adaylık yarışında olduğu bir ortamda karar bir diğeri için verilmişse, hayal kırıklığı yaratacak bir durum değil. Bu adeta sportif bir mücadele gibi bir şey. Eğer en iyisini yaptığına inanıyor ama kaybediyorsan bunu kabullenmek gerekir. Ben sadece yapılan görüşmelerin tarzından dolayı hayal kırıklığına uğradım. Hepsi o.
HÖ: Sizin DFB ile sözleşmeniz vardı ama onlar size hemen onay verdiler. Size karşı biraz mahcup olduklarını düşünüyor musunuz?
SK: Öyle olduğunu söyleyemem.
2024’e katılacağımıza inanıyorum
HÖ: Günün birinde Almanya Milli Takımı teknik direktörü olacağınıza inanıyor musunuz?
SK: Türk Milli Takımı ile Almanya’da Euro 2024 katılacağımıza inanıyorum.
HÖ: Buna ben de inanıyorum. Bir yandan Almanya’da otoriteler sizin dünyanın en başarılı milli takımlarından birini çalıştırabileceğinize inanıyor, diğer yandan da Türkiye’de bazı insanlar “Stefan Kuntz U21 takım hocası Türk A Milli Takımı’nda U21 hocasının ne işi var; çok daha iyi bir antrenör gelmeliydi” gibi şeyler söylüyorlar. Bu tip konuşmaları duyunca ne düşünüyorsunuz?
SK: Dürüst olmam gerekirse söylemlere göre çok fazla pozisyon almıyorum. Şu ana kadar elde ettiğimiz başarılı sonuçlar zaten ortada. Çok yüksek bir puan ortalaması yakaladık.
HÖ: Aslında bu diğer hocalardan da daha iyi bir ortalama.
SK: Daha önce Türk Milli Takımı için “mental olarak çok güçlü değil, geriye düştüğünde kötü etkileniyor, maçı çok nadiren çevirebiliyor, oyun içinde değişiklik yapamıyor deniyordu. Birçok şeyi başardık. 18 maçta 43 gol attık. Bunları da 20 değişik oyuncu attı. Oyun içinde değişiklik yapabilecek durumdayız ve rakipler bizi daha zor tahmin edebiliyorlar. Ben bunlara göre pozisyon alıyorum, insanların söylediklerine göre değil.
Sağlıklı bir milliyetçilikle “Bir Türk teknik direktör olsa daha iyi olurdu” dense bunu anlayışla karşılarım. Diğer yandan da söylemem gerekir ki “Bir Alman’ın gelmesi iyi çünkü Almanlar’ın iyi özelliklerini ‘temsil eden’ biri bize bazı şeyleri aktarıp geliştirebilir” diyenler de oldu. Öncelikle söylemeliyim ki bu iyi bir fikir. Şimdiye kadar her şey yukarı doğru gitti. Başka şekilde düşünen insanlar varsa bunu kabullenmek zorundayım. Genel anlamda harika, çok sorumluluk isteyen ve çok sayıda insanın yapmak isteyeceği ama çok da kolay olmayan bir işim var. Söylenenlere çoğunlukla soğuk bakıyorum.
HÖ: Tam 1 yıl önce ZDF Televizyonunda “Türkiye değişik ama o kadar da zor değil” demiştiniz. Hâlâ bu düşüncede misiniz?
SK: Türkiye değişik ama bazen zor. Bu görece tabii.
HÖ: Hamit Altıntop, sizin U21 takımında çok zor bir görev yaptığınızı ve 3 kez Avrupa Şampiyonası finali oynayıp ikisini kazandığınızı, ikinizin birlikte modern futbolun nasıl oynanması gerektiğini göstermek istediğinizi söylemişti. Bu hedefe ulaştınız mı?
SK: Bazı şeylerde evet. Bazı şeylerde henüz değil. Mantalite olarak sanırım ileriye çok iyi adımlar attık. Galler karşısında iki sayılmayan gol ve kaçan penaltıya rağmen oyun planımızdan sapmadık ve maçı hak ederek kazandık. Ondan birkaç gün önce Letonya’da uzatma dakikalarında gol yedik. Ama ona rağmen galibiyet golünü attık. Bu da çalıştırıcı ekiple oyuncular arasındaki çalışmanın uyumlu olduğunu gösteriyor. Ayrıca takımın kendi içindeki takım ruhu da çok gelişti. Taktik bağlamda değişkenlik konusunda biraz daha iyi olabiliriz. Önümüzdeki aylarda yapacağımız test maçları bunun için faydalı olacak.
Devrimi TFF yapar Stefan Kuntz değil
HÖ: Hamit Altıntop bir de “İnişler çıkışlarla birlikte doğru yoldayız. Eğer bir devrim yapmak isteniyorsa bu inişler çıkışlar normal” demişti. Burada Altıntop ile bir devrim mi gerçekleştiriyorsunuz?
SK: Hayır. Böyle bir “devrimi” aslında sadece TFF yapabilir. Yani federasyon. Onların kendilerine Türk futbolunda neyin doğru gitmediğini söyleyecek bir Stefan Kuntz’a ihtiyacı yok. Onlar zaten antrenör eğitimi, oyuncu yetiştirme, akademi ve oyuncu yetiştirme merkezleri bağlamında altyapının en yüksek Avrupa standardında olmadığını biliyorlar. Bu nedenle, devrimi sadece TFF gerçekleştirebilir. Ben sadece önerilerimi söylerim, raporlar hazırlarım, tavsiyelerde bulunabilirim ama bütün bunları hayata geçirmek TFF’nin görevi.
Artık John Wayne rolüne bürünemem
HÖ: Aidiyet duygusunun sizin için çok önemli olduğunu ZDF’deki bir konuşmanızda söylemiştiniz. Letonya maçı sonrasında gözyaşlarınız sizin Türkiye’ye aidiyet hissettiğinizi mi gösteriyor?
SK: İlk önce kişisel olarak gözyaşlarımın görülmesini istemezdim. Bunun bir bölümü baskının o anda ortadan kalkmasından kaynaklandı. Ben hem saha kenarında hem de saha dışında sakin bir insanım. Bunun da takıma yansımasını istiyorum. Ama bazen baskı maç sonunda üzerinden kalkınca bunlar olabiliyor. Letonya’da olan da buydu.
HÖ: Alman Televizyonunda “Gözyaşları John Wayne olarak benim imajımı zedeledi” dediniz. Size John Wayne de mi diyorlar?
SK: John Wayne hiç ağlamaz derler ya. Artık ağladığım için o role bürünemem.
HÖ: ZDF Televizyonunda sizin için “Türkiye’de artık elini uzattığında dokunacak kadar halkın içinde bir teknik direktör var. Bu hiçbir zaman olmamıştı” dendi. İnsanların arasına sık sık karışıyor musunuz Türkiye’de?
SK: Tabii ki. Akşamları dışarı çıkıyorum ekibimle yemeğe gidiyoruz. Çok seyahat ediyorum ve şehirlerde dolaşıyorum. Birazdan da Trabzon’a (ligin açılış maçına) gideceğim. Benimle konuşan herkese düzgün şekilde cevap veriyorum. Bunun da teknik direktörlük işinin bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Herkesi yakalasaydım, yerime hoca aranmazdı
HÖ: Siz Alman U21 takımında oyuncularla çok iyi ilişkiler içindeydiniz. Bu her zaman görüldü. Geçmişten bir video gördüm. Siz takımla birlikte otobüsteydiniz. Oyuncular size tezahürat yapıyorlardı. Siz de “Otobüsten dışarı diye tezahürat yapmadıkları sürece sorun yok” diyorsunuz. Peki Türk Milli Takımı otobüsünde hava nasıl?
SK: Özellikle Letonya’da son anda kazandığımız maç sonrasında ki gerçekten çok önemli bir galibiyetti, otobüste yolda giderken şaşırdım. Çünkü müzik açık değildi. Oysa ben U21’de kazanılan maçlardan sonra böyle bir ortama alışıktım. Sonra “Hani müzik nerede? Neden dans edip şarkılar söylemiyorsunuz” diye sordum. O günden sonra bu konuda biraz daha iyiyiz. Belki de benden önce böyle bir durum normal değildi. Tabii şunu ayırmak gerekir. Bir tarafta kariyerinin başında olan genç oyuncular var. Onlara, yaşam için, biraz daha bir şeyler öğretilebilir. Bizde de çok genç oyuncu var. Bu nedenle burası öğrenmek için uygun bir yer. Ama diğer yanda daha tecrübeli oyuncularımız da var. Onlarla olan ilişkiler daha tecrübeli oldukları için tabii biraz daha farklı. Ama genel olarak benim davranış şeklim ve yaklaşımım nedeniyle ki onlarla çok fazla konuşuyorum, iletişim kuruyorum, soyunma odasında bazen çok yüksek sesle konuşsam bile, çok iyi bir ilişkimiz olduğunu düşünüyorum.
HÖ: Size Almanya’da insanları çok iyi etki altına alıp yakalayan biri deniyor. Burada da herkesi yakaladınız mı?
SK: Hayır, sanmıyorum. Yoksa başka teknik direktör isteyenler olmazdı. Onları da yakalamam lazım.
HÖ: Oyuncular herhangi bir sorunları olduğunda direkt size geliyorlar mı? Yoksa daha çok yardımcınız Kenan Koçak ile konuşmayı mı tercih ediyorlar?
SK: Evet her halükârda geliyorlar. Bazen Kenan bizimle olursa daha iyi oluyor. Çünkü bazı oyuncular kendi ana lisanlarında problemlerini daha iyi anlatıyorlar.
HÖ: Yardımcı dedik de. Başta Kenan Koçak ve diğer yardımcı antrenörlerden oluşan ekibinizden memnun musunuz?
SK: Şunu belirtmeliyim ki benim için de biraz yeniydi buradaki durum. Çünkü bütün antrenör ekibinin sizi kabullenmesi ve saygı duyması burada biraz farklı işliyor. Kenan Koçak ve Jan-Moritz Lichte, ikisi de UEFA Pro Lisanslı ve Bundesliga’da tek yetkili olarak takım çalıştırdılar. Axel Busenkell gibi en iyi fitness ve rehabilitasyon antrenörlerinden birini buraya getirdim. O aynı zamanda Vural ile (Vural Durmuş / A Milli Takım Atletik Performans Antrenörü + Milli Takımlar Atletik Performans Departmanı Sorumlusu) çalışıyor ve onun kendi departmanını geliştirmesine katkı sağlıyor. Jan-Moritz Lichte de bizim analizcimiz Okan ile (Okan Aydıner / A Milli Takım Analiz Antrenörü + Milli Takımlar Analiz Departmanı Sorumlusu) analizlerin daha iyi yapılabilmesi için çalışıyor. Başta da Almanya’nın en iyi kaleci antrenörlerinden biri olan Michael Rechner’i Emrah (Karakovan) ve diğer kaleci antrenörlerini geliştirsin diye buraya getirmiştim. Adı geçen 3 kişi kadrolu değiller (iş yaptıkça para kazanıyorlar). Türkiye veya TFF’ye yıl boyunca maliyetleri yok. Benim baştan beri isteğim böyle olmasıydı. Bir taraftan burada tabii ki kalite olsun istiyoruz. Ama diğer yandan çok kaliteli bir Türk antrenör ekibimiz de mevcut. Biz de onların daha da gelişimi için yardımcı olmak istiyoruz.
HÖ: Siz başarıya alışmış “ başarı şımarığı”; sürekli Avrupa ve Dünya Şampiyonu olmak isteyen bir ülkeden geliyorsunuz…
SK: Artık öyle değil (gülüyoruz).
HÖ: Şimdi de bu turnuvalara katılmakta dahi zorlanan bir ülkedesiniz. Hangi baskı daha büyük? Şampiyonluk baskısı mı buradaki mi?
SK: Bir hikâyeyle konuya gireyim. Sanırım tam 12 yıl üst üste Almanya, Avrupa ve Dünya şampiyonalarında hep en az yarı final oynamış. Bir zaman geliyor artık alışıp çok normal bir şey olduğunu düşünüyorsun. Almanya gibi bir ülkenin, ciddi bir düşüş yaşaması insanları etkiliyor ki bu da normal. Şimdi biraz yeniden yapılanma, bazı oyuncularda eğitim ve geliştirme konusunda onları daha ileriye götürmek için biraz değişim yapmayı deniyoruz. Almanya’da da baskı var. Ama Türkiye’deki baskı kesinlikle daha büyük. Çünkü burada sadece başarı baskısı yok. Burada bir de yabancı milli takım teknik direktörü olmanın yarattığı baskı var. Sanırım bu nedenle burada üzerimdeki baskı biraz daha fazla.
Mehmet Büyükekşi benim amirim
HÖ: TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi kısa süre önce “Stefan Kuntz başarılı olduğu sürece çalışmaya devam edebilir” dedi. Nasıl karşıladınız bu demeci?
SK: Başkanın açıklaması. O benim amirim.
HÖ: Eğer böyle diyorsa doğrudur diyorsunuz…
SK: Evet.
HÖ: Biraz önce konuşmuştuk. Türkiye Milli Takım antrenörleri içinde en yüksek puan ortalamasına sahipsiniz. 2.11. Bunu biliyor muydunuz?
SK: Sanırım bu karşılaştırma, Almanya’da biz buna işe yaramaz karşılaştırma deriz, biraz işe yaramayan bir karşılaştırma. Çünkü benim daha 18 maçım var. Bazı antrenörlerin 160 ya da 80-90-100 maçları var. Ben de o sayılarda olursam karşılaştırılabilir. Güzel gözüken bir ortalama ama Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi milli takım teknik direktörü oldum diyemem.
HÖ: Siz takımla Uluslar Ligi’nde ligden B Ligi’ne çıktınız. Avrupa Şampiyonası elemeleri gayet iyi gidiyor. Eleştirmenler sizin gitmenizi neden istiyor. Bir fikriniz var mı?
SK: Bunu eleştirmenlere sormalısınız. Ben her zaman saygı konusunda şunu söylüyorum. Herkese bana gösterilmesini beklediğim şekilde saygı gösteriyorum. Ancak bu burada her zaman olmuyor.
HÖ: Burada sürekli takım gelecek için umut vermiyor eleştirileri var. Bu da bana Bayern Münih’te Nagelsmann’ın gönderilişini hatırlatıyor. Üç kulvarda da yarışın içindeydi kovuldu. Bayern sonrasında, o da şans eseri, sadece şampiyon olabildi. Tahminle antrenör kovulur mu?
SK: Öncelikle milli takım ile kulüp takımı karşılaştırılamaz. Çünkü kulüp antrenörü takımla her gün çalışıyor. Eğer biri beni eleştiriyorsa bunun nedenini bilmek isterim. Eğer başka biri “Türk Milli Takımı Kuntz ile başarılı ve umut veren bir gelecek vaat etmiyor” derse o zaman ona da sorarım. Neden? Eğer o biri bana nedenini söylerse o zaman üzerinde tartışabiliriz.
HÖ: Eleştirmenler “Türkiye nasıl olur da Faroe Adaları’na yenilir” dedi. Ama şimdi hepsi Klaksvik’i takdir ediyor. Sanırım küçük ülkeler ve takımları eskisi gibi değil. Gelişim gösterdiler. Uluslar Ligi ve Konferans Ligi’nin o takımların gelişimine iyi geldiğini düşünüyor musunuz?
SK: Her halükârda, evet. Bizim Türk takımlarına bakalım. Yabancı takımlarla ne kadar fazla maç yapıp üst düzey rekabete girersen bundan dersler çıkarır gelişim gösterirsin. Genel olarak günümüzde hiçbir takımı küçümseyemezsin. Tabii ki Faroe Adaları takımı üzerine konuşabiliriz. Sanırım kaleci aşçıymış.
HÖ: Elektrikçi…
SK: Öncesinde oyuncu olarak sahadaymış vs. Bir taraftan bunlar futbolun yazdığı ilginç hikâyeler. Futbol bu nedenle herkes tarafından seviliyor zaten. Ama genel olarak hiçbir takımı küçümseyip hepsini yeneriz, diyemezsiniz. Şuna dikkat edin. Temelde Ermenistan gibi rahatlıkla geçeriz diye düşündüğümüz takım, Haziran ayında bir hafta içinde ikincilik hatta birincilik için ciddi bir rakip haline geldi. Hep söylüyorum, futbolda kimseyi küçümsememeli. Kibir ve üstünlük kompleksi ile “Biz herkesi yeneriz” denemez.
HÖ: Şimdi başka bir konuya geçmek istiyorum. Suudi Arabistan’ın futbola olan “transfer saldırısını” nasıl değerlendiriyorsunuz?
SK: Ekonomi dünyasında daha önce Suudilerin değişik ülkelerde firmaları satın almaları hep vardı. Paralarını Avrupa’ya yatırmaları yeni bir şey değil. Şimdi de futbola yatırım yapmaya başladılar. Çok paranın olduğu yerde ahlak, paranın nereden geldiği, gelenekler gibi şeyler sorgulanabilir ama bu her oyuncunun veya antrenörün vermesi gereken kişisel bir karar.
Bunları Hamit’e sormanız gerekir
HÖ: İki yıl önce TFF internet sayfasında bir haber gördüm ve Almanya’nın en iyi eğitici antrenörlerinden Bernhard Peters’in -ki kendisi hokeyden futbola geçiş yapmış biri-, burada alt yapı takımlarının antrenörlerini eğittiğini öğrendim. Onunla röportaj yaptım. Daha sonra onun çalışmasının ardından U21 takımı hocası Tolunay Kafkas ve bazı başka hocalar gönderildi. Bunun Peters’le ilgisi var mıydı?
SK: Bu bağlamın doğru olduğunu sanmıyorum. Çünkü Bernhard, o çalışmadan sonra uzunca bir ara verdi ve o kararlar verildiğinde burada değildi. Ama bu sorunun muhatabı Hamit.
HÖ: Peters’e Türkiye’deki antrenör eğitimini nasıl bulduğunu da sormuştum. O da “Bir şey söylemek için erken ama önemli olan çocuk futbolundan başlayarak yeteneklerin eğitiminin TFF’deki antrenör eğitimiyle bağlı olması gerekir” demişti. TFF bunu yapmaya başladı mı?
SK: Hamit ve yönetime sormanız gerekiyor.
HÖ: Hırvatistan maçı sonrası Türkiye’deki futbol sistemini biraz eleştirdiniz. Aslında bu eleştiriyi Bernhard Peters’in raporundan sonra mı yaptınız diye soracaktım ama cevabını verdiniz. Hamit Altıntop ve TFF Yönetimine sormalıyım.
SK. Bu eleştiri tamamen bana ait. Başta da söyledim Türkiye’deki sistemin zayıf noktalarının nerede olduğunu herkes biliyor. Bunun için Stefan Kuntz’a ihtiyaç yok. Başkalarının söylediklerini bir kere daha tekrar edebilirim. Her şey, akademi, eğitim, okullarla iş birliği, nasıl her bir oyuncu daha iyi geliştirilir ve bunun için nasıl alt yapı oluşturulur, bunlarla ilgili.
Almanya, akademi şartıyla başardı
HÖ: TFF her kulübe akademi kurma zorunluluğu getirdi. Bu doğru bir karar mı? Çünkü akdemi kurmak olanaklar ölçüsünde mümkün. Parası olan akademi açabilir. Bir kulüp finansal olanağa sahip değil ama iyi bir scouting departmanına sahipse bu şekilde de ilerleyebilir. Zorlamak doğru mu?
SK. Tecrübelerim doğrultusunda konuşabilirim. 2002 yılında Almanya Futbol Federasyonu ve lig (Bundesliga) tam da böyle bir karar verdi. Yani akademi ve gelişim merkezleri açılması zorunlu hale getirildi. Bunun ilk başarısı 10 yıl sonra ortaya çıktı. Hani bizim 12 yıl boyunca en az yarı final oynadığımız dönem var ya, bu karar sonrası yetişen oyuncuların olduğu dönemdi. Şu anda sadece 36 tane 1 ve 2. Lig kulübünün değil, toplamda 55 kulübün oyuncu geliştirme merkezleri var. Bu da Almanya’da 2. Lig ve 3. Lig’in neden bu derece başarılı olduğunu gösteriyor. İki ligde de çok iyi futbol oynandığı için çok yüksek seyirci ortalaması var. Tabii ki bir ülkede yapılanın aynısının başka bir ülkeye uyarlanamayacağını biliyorum. Burada Türkiye’ye uygun yolu bulmak lazım. Bunun yolunu daha önce İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Almanya, Belçika, Hollanda aşağı yukarı aynı şeyleri yaparak buldular.
HÖ: Scouting’den bahsettik de. Sizin bir scout tarafından keşfedildiğinizi okudum. Kimdi bu scout?
SK: Tamamen tesadüftü. Kasabamın takımı Borussia Neunkirchen’da oynuyordum. Pirmasens takımıyla maç yapıyorduk. Scout, bir savunma oyuncusunu izlemeye gelmiş. Maçta ben de oynadım ve 3 gol attım. Aynı scout daha sonra Bochum’u aramış ve “Savunma oyuncusu o kadar iyi değil ama çok iyi bir forvet gördüm” demiş. Sonra beni deneme idmanına çağırdılar. Hemen ardından ilk sözleşmemi imzaladım.
HÖ: Sayın Kuntz, Türkiye dışında yetişen oyuncuların Türkiye’deki futbolcu yetişmesini yavaşlattığını düşünüyorum. Burada yetişmiş oyuncularla ligde aynı statüde oynuyorlar. Bu da TFF için bir konfor alanı yaratıyor. Böyle olduğunu düşünüyor musunuz?
SK: Bağlantıyı tam anladığımı söyleyemem. Neden yavaşlatsınlar?
HÖ: Çünkü nasıl olsa Almanya çok Türk oyuncu yetiştiriyor. Burada da oynarlar düşüncesi var.
SK: Ama eğer iyi değillerse burada oynamıyorlar. Bir kadroda kalite ne kadar yüksekse orada oynamanın çok zor olduğuna inanıyorum. Orada ne kadar çok Türk oyuncu varsa bu da Türk Milli Takımı için iyi.
Kerem Demirbay eldekilerden iyi olmalı
HÖ: 8+3 kuralı için düşünceniz nedir? Yani yabancı sınırlaması. Çünkü Türkiye’de çok tartışılıyor.
SK: Eğer yeterince iyi yetenekli Türk oyuncu yetişip sunulur ve iyi antrenman yaparlarsa bunu Milli Takım Hocası olarak iyi bulurum. Ben henüz iki yıldır buradayım ve Türk futbolundaki genel gelişmeleri fazla bilmiyorum. TFF’de bu konuda yeterince bilgili insanlar çalışıyor, onlar kulüplerle konuşarak gerekli kararları alacaklardır.
HÖ: Kerem Demirbay Türkiye’ye geldi ve Galatasaray’da oynayacak. Türk Milli Takımı’nda da oynayabilir mi? Ben statülere baktım sanki oynayabilir.
SK: Bunun açıklığa kavuşturulması gerekecek. Sanırım 2 maç U21’de burada oynamış. O zaman Almanya tarafından milli takım değiştirme başvurusu yapılıp yapılmadığının da açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Birkaç formaliteyi incelemek gerekiyor. Diğer yandan tabii ki elimizdeki futbolculardan daha iyi olmak zorunda.
HÖ: Tabii ki. Ama bir umut var değil mi?
SK: Evet. Her halükârda bunu araştıracağız.
Arda Güler için meydan okuyacağı bir durum var
HÖ: Arda Güler için genel olarak neler söylersiniz? Siz bir demecinizde onun fiziki yapısına ben 14 yaşında sahiptim dediniz. Gerçekten de fizik olarak çok güçlü değil ve şu anda da sakat. Onu nasıl değerlendiriyorsunuz?
SK: Tabii söylediğim cümleyi yarısından alınca anlamak daha zor. Ben bunu dedim ama hemen ardından da “Ama asla onun kadar yetenekli değildim” diye ekledim. Öncelikle sıra dışı bir yetenek olduğunu söylemeliyim. Bazı şeyleri öğrenemezsin. Onda bunlar var.
Sezgileri çok güçlü. Hangi alanlara koşması, hangi hareketleri yapması gerektiğini bilmesi, topa ilk dokunuşu, oyun görüşü bunların hepsi sıra dışı. Şu anda daha yeni 18 yaşını doldurmuş genç bir insandan bahsediyoruz. Şimdi onun önüne yeni meydan okuyacak şeyler çıkacak. Burada da ilk anda sadece futbol yeteneği bir şey getirmez. Çünkü o kulübünde küçük kardeşti, oğuldu, Fenerbahçe onun için aile gibiydi.
Ne yaparsa yapsın herkes onu korumaya aldı destekledi. Şimdi böyle bir transfer sonrasında adı ne olursa olsun yeni bir takıma geliyorsun, yeni alınmış bir oyuncusun, çok para verilerek transfer edilmişsin, artık orada kardeş, baba, aile yok, aksine hepsi senden önce oynamak isteyen 22 rakip var. Arda 1-2 hafta süren bir transfer sürecinden sonra gitti. Kendini bu kısa sürede mental olarak diğer tarafa göre hazırlamalısın.
Böyle bir yetenekte önceden tahmin etmesi en zor şey, onun böyle bir durumda eğer yolunda gitmeyen şeyler olursa karakteristik özellikleri ve dayanıklılığının nasıl olduğudur. İşler yolunda gidene kadar bunun üzerinde ne kadar çalışıyorsun. Ne kadar sıklıkta hayal kırıklığı yaşıyorsun ve tekrar ayağa kalkabiliyorsun. Başarana kadar ne kadar deniyorsun.
Eğer bu zorlukları aştıysan o zaman karakter açısından kariyerinin devamında “kalın derili” oluyorsun ve bu da sana yardımcı oluyor. Sürekli yapabildiklerine konsantre olmalısın. Yoluna ne kadar taş koyulursa koyulsun sen önce önündeki taşa konsantre olacaksın o taşı yolundan kaldıracaksın ve hadi diğer taş nerede, benim yolumdan çeviremezsiniz diyeceksin. İşte şimdi bu Arda’nın meydan okuyacağı durum. Biz de elimizden geldiğince ona yardımcı olacağız.
2024, 2026'yı değil, önce Ermenistan kapısını
HÖ: Geçen yıl 60. doğum gününüzde yerel TV kanalı SR’e verdiğiniz bir röportajı gördüm. “Ne diliyorsunuz?” diye sorulduğunda “1 Avrupa Şampiyonası, 1 Dünya Kupası katılımı diliyorum” dediniz. Almanya’daki 2024 Avrupa Şampiyonası’na katılacağımıza eminim. Peki 2026’da tüm zamanların 48 takımla en çok takımlı Dünya Kupası’na da Amerika kıtasında katılacak mıyız?
SK: Anneannem bana hep bir sonraki kapıyı düşünme önce önündeki kapıyı düşün derdi. Şimdi önce Ermenistan kapısından geçmeliyiz. Ondan sonra devamına bakacağız.
HÖ: 32 takımlı Kulüpler Dünya Kupası, 48 takımlı Dünya Kupası, 36 takımla Avrupa kupaları için ne düşünüyorsunuz?
SK: Tabii ki özellikle Avrupa takımları oyuncuları için yorgunlukta sınırları zorlayan bir durum. Ama genel olarak baktığınızda bundan küçük ülkeler de faydalanıyor. Futbola olan ilgi bununla birlikte dünya çapında daha da artacak.
HÖ: Az önce konuştuk ama Konferans Ligi ve Uluslar Ligi kabul edilebilir turnuvalar, değil mi?
SK: Evet. Gelişmelere bakıldığında negatif taraflarından çok pozitif yanları var.
TV yorumculuğuma TFF onay verdi
HÖ: İngiliz Hakem Komitesi Başkanı Howard Webb, FIFA gibi uzun uzatma dakikaları tutacaklarını açıkladı. Almanya’da Lutz Wagner gol sevinçlerindeki kayıp süreyi tutacaklarını söyledi. Burada da Hugh Dallas’ın yaptığı sunumda gol sevinçlerinin dakikalarının tam olarak tutulacağı söylendi. Siz ne düşünüyorsunuz, şikâyet eden çok futbolcu da var. 20 dakikaya kadar uzatmalar oluyor.
SK: Genel olarak uzatma kayıp zamanları telafi için var. Bitmeyen tartışmalar, çok ciddi olmamasına rağmen uzun sakatlık tedavileri gibi. Ben maçların uzatılmasına sıcak bakıyorum. Ama her zaman diğer bazı branşlarda olduğu gibi saati durdurmak yerine tabii ki efektif bir süre için konuşulabilir. Ben uzatma uygulamasının gerektiği kadar yapıldığında adil olduğunu düşünüyorum.
HÖ: İngiltere’de EFL (Championship, Lig 1, Lig 2) uzatma dakikalarının skorbordlarda gösterilmesine karar verdi. Bunu doğru buluyor musunuz?
SK: Ben her zaman hakemlere güvenirim.
HÖ: Televizyon yorumcusu olarak sizi çok beğeniyorum. Çok bilgilisiniz, eğlencelisiniz, şakalar yapıyorsunuz. 2018 Dünya Kupası ve 2021’deki Avrupa Şampiyonası’nda sizi ARD’de takip ettim. Geçen yıl Sat1 ile bir sözleşmeniz vardı.
SK: O anlaşmayı buradaki görevi almadan yapmıştım. Buradaki sözleşme görüşmelerinde de devam edebileceğim söylendi. Bunlar zaten 1 yıl içinde toplamda 9 maç.
Hakemlere davranışlar düzeltilmeye muhtaç
HÖ: Alman Milli takımlarına neler oluyor? Dünya Kupası 2018 ve 2022’de grup maçlarında elendiler. Olimpik takım Japonya’da sizin zamanınızda gruplarda elendi. U21 takımı bu yılki Avrupa Şampiyonası’nda grupta sonuncu oldu elendi. Kısa süre önce de Kadınlar Dünya Kupası’nda kadın takımı gruplardan çıkamadı. Gerçekten neler oluyor Alman futbolunda?
SK: Şu anda evimize iyi sonuçlarla dönemiyoruz. Bütün takımlar için aynı nedenleri söylemek doğru değil. U21’de neden başkaydı. 10-11 oyuncu sakattı ve takıma katılamadılar. Kadınlar için fazla bir şey söyleyemem çünkü kadın futbolunda uzman değilim ve neler olduğunun analizini yapamam. A takımında ise şu anda bendeki duygu takımın motivasyonunun olmadığı yönünde. Takımla taraftarlar arasında aidiyet duygusu zayıfladı. Tabii bunda kötü sonuçların da etkisi var. Dürüst olmam gerekirse ben de uzaktan takip ediyorum. Benim işim burada. Türk oyunculara ve takımlara konsantre oluyorum.
HÖ: 2019 yılında futbolcu gelişiminde bir problem var ve bunun üzerine düşünmeliyiz demişsiniz. Son hafta Bundesliga’da oyuncularımızın 9’u kadroda ve sadece ikisi ilk 11’de yer aldı. Acaba Alman Milli Takımı’nın kötü gidişi o zamanki bu söyleminize bağlı olabilir mi?
SK: Geçmişi düşünmek benim için gerçekten zor. Bu söylediğimde 4 yıl önceydi. Eğer bu Kasım 2019’daysa o dönemin oyuncularıyla bizim 2021’de Avrupa şampiyonu olduğumuz zamandı. Sorulacak soru şu o problemi konuşmalı mı ki bununla birlikte onu üzerimize alalım. Diğer basamak ise böyle bir probleme karşı nasıl bir çalışma yapmalı? Benim orada olduğum dönemde bu çalışma gayet iyi şekilde yapıldı.
HÖ: DFB’nin internet sayfasında bir video buldum. Hakem Deniz Aytekin ve sizin olduğunuz bir video. Kart düellosu. DFB’de antrenörler ile hakemler arasındaki ilişki nasıldı? Burada biliyorsunuz hakemlerle hep problemler yaşanıyor.
SK: Genel olarak Avrupa’nın diğer liglerinde hakemlere karşı saygının ve onlara karşı davranışların çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bir forvet kalenin önünden üç metre yukarıdan topu auta atıyor. Buna karşın hakem de hatalı karar verebiliyor. Bu futbola ait olan bir şey. Bir savunma oyuncusunun veya bir kalecinin büyük bir hata yapmasıyla gol yeniyor. Bu da her maçta olan bir şey. Hakemlere de oluyor. Burada (Türkiye’de) hakemlere karşı olan davranışlar düşünceme göre biraz daha düzeltilmeye muhtaç. Çünkü bunun başka ülkelerde Türkiye’deki maçlar görüldüğünde olumsuz bir etkisi oluyor. Burada bir iyileştirme olmalı. Almanya’da da tabii ki sarı kart gören antrenörler var. Ama antrenörler hakemler hata yaptığında buna saygı gösteriyorlar. Oluyor bunlar. Kimse bunun arkasında kötü bir niyet var diye düşünmüyor. Bir sonraki hafta her şey unutuluyor, 8 yıl önce şu da olmuştu diyerek hata saymaya başlamıyoruz. Sonuçta buna ligin kendisi karar verecek. Aynı şekilde oyuncular ve antrenörler de Türk hakemlerine nasıl davranacakları konusunda kendileri birlikte karar vermeli.
HÖ: UEFA da bu sezon hakemlere karşı kötü davranışların önüne geçmeyi ve bunların kırmızı kart ile cezalandırılmasını istiyor. Bunu iyi karşılıyor musunuz? Aslında sizi pek ilgilendirmiyor çünkü siz kenarda sakinsiniz sizin için tehlike yok.
SK: Ben kendi adıma konuşabilirim. Ben sakin bir şekilde 4. hakem veya devre arası ile maç sonunda hakemin yanına gidip “Bir şey sorabilir miyim?” dediğimde hakemler bana “Tabii ki” diyor. Sonra sorumu soruyorum ve şu pozisyonu şöyle gördüm diyorum. Kısa bir konuşma oluyor ve orada bitiyor. Diğer bütün şeyler sizi ileri götürmüyor.
Kaiserslautern Başkanlığı çok öğretici oldu
HÖ: Bir zamanlar “Kaiserslautern ile beni kariyerimde en derin duygular birbirine bağlıyor” demiştiniz. Sonra 2008 ile 2016 arasında kulüpte başkanlık yaptınız. Neden yönetime girdiniz?
SK: Çünkü bana sordular. Kulüp 3. Lig’e düşmek üzereydi. Nisanda göreve başladım ve sezonun bitmesine 6-7 hafta vardı. Yeni bir kan getirecek biri varsa onun ben olduğumu söylediler. Ligde kalmayı başardık. İki yıl sonra da Bundesliga’ya çıktık. Ben oraya çok yakın bir yerde doğdum. Benim en uzun oynadığım ve çalıştığım kulüp.
Kesinlikle çok duygusal bir bağım vardı. Yeni bir alanda çalışmak da beni heyecanlandırmıştı. Öncesinde polis, sonra futbolcu ve antrenörlük yaptım. İlk çalışmalarımda çok başarılı olamadım. Sonra eğitim aldım ve sportif direktör olarak 3.Lig’de işe başladım. Daha sonra Bochum’da yönetimde çalıştım. Bununla birlikte Kaiserslautern’deki rolüm için artık hazırlanmıştım. Büyük bir tarihi kulüpte 8 yıl boyunca büyük baskı altında yönetim kurulu başkanı olmak çok öğretici oldu. Sonra kendime sordum.
Aile ve arkadaşların dışında en çok neyi seviyorsun? Tabii ki futbol. Ben futbola en yakın neredeyim diye sordum ve hemen ardından DFB’nin U21 takımı antrenörlüğü teklifini kabul edip ilk etapta genç oyuncularla çalışmayı onlara kariyer yolunda eşlik etmeyi istedim. Bu ideal bir karar oldu. Daha sonra da tutkum devam ettiği için A milli takım hocası olmayı istedim. Şimdi de burada oturuyorum.
Türk takımları ortalama 17 futbolcu alıyor
HÖ: Türk takımlarının bu transfer hovardalığını nasıl görüyorsunuz, hem de dağ gibi borçları varken. Bu durum sürdürülebilir mi? Bu nasıl olabilir? Bundesliga’da tek bir takım bile lisans alamazdı.
SK: Buna en güzel bir istatistikle cevap verebilirim. Türk takımları yaz ve kış transfer döneminde ortalama 17 oyuncu transfer ediyorlar. Almanya’da bu 7-8 İngiltere’de 5 Real Madrid’de 1-2. Bütün bunların da bir anlamı var. Oyuncunun iyi adapte olması için onlarla daha uzun süre birlikte çalışmak gerekir.
Oyuncunun uzun süre kalması taraftarların da aidiyet duygusunu arttırır. Bütün bunları düşünmek lazım. Ama bunun için Stefan Kuntz’a ihtiyaç yok. Bu rakamlar biliniyor. Ama (transfer) karar aşamasında duygular bazen çok fazla ön plana çıkıyor.
Korktum, Beşiktaş’ta kalmam iyi olurdu
HÖ: Bir keresinde Beşiktaş’ı 1 yıl oynadıktan sonra bıraktığıma pişmandım daha fazla kalabilirdim dediniz. Neden yapmıştınız o zaman?
SK: Christoph Daum’un gidişi ile oynama şansımın kalmayacağını düşündüm. O zaman sadece 3 yabancıya izin vardı. Genelde yeni gelen antrenör kendi üç yabancısını getirir veya transfer ettirirdi. Ben de bundan korkmuştum. Ama sonuçta söylediğimin arkasındayım. Kalmam daha iyi olurdu.
HÖ: 6 Şubat’taki büyük deprem sonrasında 19 Şubat’ta ZDF’de Sportstudio programına katıldınız ve Türkiye ile Almanya’nın depremzedeler için Almanya’da bir yardım maçı yapacaklarını söylediniz. Bu maç ne zaman oynanacak ya da oynanacak mı?
SK: Bu bir olasılık. Bunun kararını ben veremem. Bunun bir yardım maçı olup olmayacağı da belli değil ama böyle bir maç için planlar var.
HÖ: Yeni Süper Lig sezonundan neler bekliyorsunuz, neler diliyorsunuz?
SK: Heyecan geçen sezon çok iyiydi. Süper Lig’in yanında bütün takımların Avrupa’da mümkün olduğunca devam etmesi önemli. Türk Milli Takımı için söz konusu olan oyuncuların hepsinin daha ileri gitmelerini diliyorum. Ve sağlıklı kalmalarını.
Hamit Altıntop, TFF'deki sırdaş
HÖ: Şimdi size 10 kelime söyleyeceğim tek cevap istiyorum.
SK: Kaisersluatern: Memleket
Bochum: İkinci memleket
Beşiktaş: Yurt dışı memleket
Hamit Altıntop: TFF’deki sırdaş
Oliver Bierhoff: Eski takım arkadaşım
Jogi Löw: Meslektaş
Berti Vogts: Beni Avrupa şampiyonu yapan milli takım hocam
1996 Avrupa Şampiyonası: En güzel turnuva
2024 Avrupa Şampiyonası: En iyi turnuva olacak
İstanbul: Rüya şehir
HÖ: Stefan çok teşekkürler…
Kuntz röportaj için ayrı bir teşekkür
Stefan Kuntz ile Ajansspor ve Radyspor adına uzun zamandır röportaj yapmak istiyordum. Yoğun maç programları ve medyadan gelen çok sayıda röportaj talebine rağmen A Milli Takım medya sorumluları Türker Tozar ile Selim Şakarcan’ın 11 Ağustos Cuma gününe verdikleri randevu sonrasında A Milli Takım Teknik Direktörü Stefan Kuntz ile kapsamlı bir röportaj gerçekleştirmiş oldum. Röportaj öncesi ve esnasında çekim ekibimize gösterdikleri yakınlık ve yardımları nedeniyle hem Stefan Kuntz’a hem de Türker Tozar ile Selim Şakarcan’a ayrıca çok teşekkür ediyorum.