"Efes, NBA takımlarını yenebilir"
Koraç Kupası'nı kaldıran teknik kadronun içinde yer alan koç Oktay Mahmuti, Anadolu Efes'ten Galatasaray'a, Aydın Örs'ten Ergin Ataman'a, Petar Naumoski'den Shane Larkin'e kadar birçok konuda önemli açıklamalar yaptı
"YUGOSLAVYA’DA ÖNCE FUTBOL GELİR"
-Basketbola ilginiz ne zaman başladı?
Eski Yugoslavya’da her çocuk spora futbolla başlar. Devamında ortaokul ve lise çağında futbolla basketbol ayrımı söz konusu olur. Benim de o yaşlarda basketbol tutkum başladı. O dönem Yugoslavya’nın basketboldaki başarıları o ilgiyi daha çok artırdı. Önümüzde önemli yıldızlar, kazanılmış kupalar vardı. İnsan hayatında her zaman bir idol gerektiği için bunlar da benim adıma itici güç oldu.
"ANTRENÖRLÜĞÜ MESLEK OLARAK GÖRMEDİM"
- Bildiğim kadarıyla profesyonel olarak basketbol oynamadan antrenörlüğe adım attınız. Bu durum sizin için dezavantaj oldu mu?
Yugoslavya’da İkinci Lig’de basketbol oynadım. Ama çok erken bıraktım. 20 yaşındaydım. Üst seviyede bir oyuncu olamayacağımı gördüm. Eğitimi daha fazla ön plana çıkarmak için basketbolu bıraktım ve antrenörlüğe başladım. Bir meslek olarak değil tamamen tutkuyla başladım. Antrenörlüğe ilk adımımı Rabotnicki takımının alt yapısında attım. Orada 3 yılım geçti. 1991 yılında Yugoslavya’daki iç savaş başlayınca Türkiye’ye geldim.
"KENDİMİ TÜRKİYE’DE GELİŞTİRDİM"
-Yugoslav basketbol ekolünün antrenörlük kariyerinizde etkisi var mıydı?
Muhakkak ki vardır. Bu bir süreç. Fakat kendimi Türkiye’de Efes Pilsen’e geldiğim dönemde geliştirdim diyebilirim. Tabii ki olaylara yaklaşımlarım ve önceliklerim de Yugoslav basketbolunun etkileri olmuştur. İnsan alışkanlıkları ve inandıkları ile yola devam ediyor. Dolayısıyla bunları elde ettikten sonra çok kolay vazgeçemiyorsunuz. Onlardan faydalanmaya çalışıyorsunuz.
-Örnek aldığınız bir koç var mıydı?
Bozidar Maljkoviç vardı. Jugoplastika’nın antrenörüydü.
"GECE YARISI EVİMDEN KAÇTIM"
-Üsküp’ten Türkiye'ye ne zaman ve ne amaçla geldiniz?
Türkiye’ye gelişim aslında tatsız bir hikaye. Bir gece yarısı evimi terk etmek zorunda kaldım. Otobüsle Türkiye’ye kaçtım. Çünkü Yugoslavya’yı parçalanmaya götüren iç savaş başlamıştı. Türkiye’ye eğitimimi tamamlamak ve çok sevdiğim basketbolda bir şeyler yapmak için gelmiştim. Sonrasında ikisi bir arada yürüdü. Bir süre Eczacıbaşı’nda çalıştım. Orası kapandıktan sonra Efes Pilsen’e geçtim. Orada uzun yıllar çalıştıktan sonra kariyerim devam etti. Ama ‘ne amaçla Türkiye’ye geldiniz’ dediğiniz zaman o bir zorunlu bir göçtü. Yani keyifli bir göç değildi. Gece yarısı beni Yugoslav ordusuna almaya geldikleri için evden kaçmak zorunda kaldım. Ondan sonra Türkiye’ye geldim.
"TÜRKÇE’Yİ FARKLI KONUŞUYORDUK"
-Türkçeyi burada mı öğrendiniz. Yoksa Üsküp’teyken de Türkçe biliyordunuz?
Biliyordum ama çok farklı bir Türkçe idi. O coğrafyada Türkçe farklı konuşuluyor. Zamanla geliştirdim. Fakat yine de en iyi konuştuğum lisanlardan biri değil. Onu diyebilirim. (Gülerek)
"BENİ EFES’E AYDIN ÖRS BAĞLADI"
-Efes Pilsen ile yollarınız nasıl kesişti?
Türkiye’ye gelmeden önce Rabotnicki’de çalışırken ablam İstanbul Bahçelievler’de yaşıyordu. Ben de o dönem gidip geliyordum Türkiye’ye. Efes Pilsen’in tesisleri ablamın evine yakındı. Ben de basketbolu sevdiğim için Efes Pilsen’in idmanlarını izlemeye giderdim. Aydın (Örs) abi de o dönem altyapı antrenörüydü. Aydın abiyle tanışmamız böyle başladı. Ardından Türkiye’ye temelli göç edince o görüşmelerimiz devam etti. Aydın abi, A Takım antrenörü olduktan sonra beni yardımcı olarak çağırdı. Efes’e böyle geldim.
"EFES KÜLTÜRÜ TÜRK BASKETBOLUNUN ÇOK ÜZERİNDE"
- Basketbolda Efes kültürü sizin de içinde yer aldığınız Aydın Örs ve Ergin Ataman ile ses getirdi. Bunun sırrı neydi?
İçinde olduğunuz zaman bunu sır olarak görmüyorsunuz. Onu rutin olarak görüyorsunuz. Bence Türkiye’nin çok üzerinde bir organizasyondu. Çok önemli bir tutku ve çalışma disiplini vardı. Bunlar bizler tarafından o kadar benimsenmişti ki kendimizi farklı görmüyorduk. Zaten Efes, kulüp olarak her dönem antrenörlere güvenmiştir. İnsanlara her zaman yatırım yapmıştır. Onların başarılı olması için çaba sarf etmiştir. Türkiye basketbol kültürünün çok çok üzerinde bir organizasyon olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Efes, Türk basketbolunda lokomotiftir.
"BAŞARI TEK BAŞINA KAZANILMAZ"
- 1996'da Efes Pilsen ile Koraç Kupası’nı kazandınız. Bu şampiyonlukta en büyük pay sahibi kimdi?
Hiç bir başarı tek başına kazanılmaz. Başta Aydın abi olmak üzere oyuncuların büyük katkısı vardı. Zaten takım oyunlarının en güzel tarafı sinerji yaratmak. Ben kariyerim boyunca hiçbir zaman birey olarak ayırmak istemedim. Bazı şeyler kağıt üzerinde gözükse de içerikte çok daha kıymetli ve değerliler. O yüzden onun veya bunun payı vardı demektense tüm takımın başarısıydı bu kupa. Muhakkak ki bazı insanların hiyerarşik düzende sorumlulukları fazla olduğu için başarıya katkısı daha büyüktür. Ama bu bir paylaşım diye düşünüyorum.
"NAUMOSKİ, AMERİKALI UZUNLARI UNUTTURDU"
- Hemşeriniz olan Petar Naumoski'nin Efes'e gelmesinde sizin de rolünüz vardı. Türk basketbolunda önemli bir yer tutan bu transfer nasıl gerçekleşmişti?
O zaman Türkiye’ye hep Amerikalı uzun yabancı oyuncular geliyordu. 20 sayı atıp 20 ribaunt alıyorlardı. Fakat takım da 20 sayı farkla maç kaybediyordu. Yani oyunu kontrol ve domine eden oyuncular yoktu. Biz Aydın abiyle yabancı bir guard gelmeli inancını taşıyorduk. Bu yüzden guard arayışına girmiştik. Tabi o zamanlar bilgilere bugünkü gibi kolay ulaşılamıyordu. Ben Naumoski’yi biliyordum ama Türkiye’de onu kimse tanımıyordu. O dönem biz Alexander Djordjevic’i almak istemiştik. Ama Djordjevic o sene son saniye üçlüğüyle Partizan’ı Avrupa şampiyonu yaptı. Bir gün sonra Aydın abiyle görüştük. Biz artık Djordjevic’I alamayız dedik. Ben de Naumoski’yi önerdim. O zaman video kasetler vardı. Aydın abiyle birkaç maçını izledikten sonra almaya karar verdik. Daha sonrasını biliyorsunuz. Naumoski, Türk basketboluna büyük katkı sağladı. Lokomotifin hareketlenmesinde önemli rol oynadı.
"VERİMLİ ÇALIŞMAYI PRENSİP EDİNDİM"
- Efes'te 15 yıl boyunca aralıksız görev yaptınız. Bunu neye borçlusunuz?
Daha önce söylediğim gibi bu işe tutkuyla başladım. Severek işimi yaptım. Tutkunun ve disiplinin olduğu yerde başarı gelir inancını taşıdım. Çok çalışmak önemli ama daha önemlisi verimli çalışmak. Sürekli öyle hareket ettim. Efes’te en uzun süre görev yapan antrenörlerden biriyim. Biliyorsunuz genellikle kulüplerde bu kadar uzun süreli kalınmıyor.
"EFES, GEÇEN SENE DE ŞAMPİYONLUĞU HAK ETMİŞTİ"
- Anadolu Efes'in bu sene Eurolig'de şampiyon olması sizi şaşırttı mı?
Hayır şaşırmadım. Esasında daha geçen sene en iyi basketbolu oynayan, dominant bir oyun ortaya koyan bir Efes vardı. Ancak pandemi nedeniyle Final Four’un yapılmaması büyük şansızlıktı. Efes, bu sene iyi başlamasa da sezonun ikinci bölümünde geçen yılki basketbolu oynamaya başladı. Çok hak ederek şampiyonluğu kazandılar. Başta Tuncay (Özilhan) Bey olmak üzere Ergin (Ataman) ile kupada katkısı olan herkesi içtenlikle tebrik ederim.
"KORAÇ KUPASI, TÜRK BASKETBOLUNUN ATEŞİDİR"
- Sizce Efes’in Koraç Kupası şampiyonluğu mu Euroleague şampiyonluğu mu daha anlamlı?
Dönemler hep değişiyor, farklılaşıyor. O zamana kadar Türkiye’ye hiç kupa gelmemişti. Koraç Kupası’nı kazanmak çok önemliydi. O dönem Avrupa bütçelerinin uzağındaydık. Sonra Fenerbahçe ve Anadolu Efes’in yatırımları ile beraber üst seviyelere çıkmaya başladık. Her başarı kendi içinde çok kıymetlidir. Tabii ki son kazanılan kupa Şampiyonlar Ligi’nin kupasıdır. Ama Koraç Kupası’nı da asla küçümseyemeyiz. Tam aksine Koraç Kupası’nın kazanılmasıyla Türk basketbolunun ateşi yakılmıştır. Koraç Kupası ile basketbol endüstrimiz hareketlenirken Avrupa’da söz sahibi olabileceğimizi gösterdik. Dolayısıyla iki kupanın anlamı çok büyük olmakla birlikte aynı zamanda birbirinden farklı.
"OBRADOVİC’İN İMKÂNLARI DAHA FAZLAYDI"
-Türkiye’ye ilk kez Eurolig kupasını getiren Fenerbahçe Beko, bu sene bekleneni veremedi. Bunun sebebi Zeljko Obrodovic’in gidişi mi yoksa oyuncu kadrosu mu?
Sahada antrenörler basketbol oynamıyor. Biliyorsunuz antrenörler oyunu yönetiyor. (Gülerek) Elindeki malzemeye göre bir şeyler yapmaya çalışıyor. Zeljko’nun imkanları ile Fenerbahçe’nin bu seneki bütçesi arasında dağlar kadar fark var. Bu Zeljko’nun başarısını asla küçümsemek değil. Ama olayları kıyaslamak adına doğru bir şey değil. O dönemle bugünü karıştırmamak lazım. Dinamikler değişti. Oyuncular, yatırımlar, bütçeler…Her şey değişti yani. Bunlar çok önemli etkenler. Bunları sadece bir antrenöre bağlamak yanlış. Daha önce söylediğim gibi başarılar bir kişiye endeksli değil.
"BASKETBOL SANAL BİR OYUN DEĞİL"
-Peki basketbolda antrenör faktörü ne kadar etkili?
Bunu yüzde olarak söylemek çok zor. Bilemiyorum. Belki yüzde 10-20 diyeyim. Ama yarın farklı bir şey söyleyebilirim. Buradaki en önemli unsurlardan biri hocayla oyuncular ve kulüp yapısı arasında bir sinerji yaratmak. Antrenörler bazı yerlerde ilk senesinde başarısız olmasına rağmen bir sene sonra çok başarılı olabiliyor. Veya tersi oluyor. Biz antrenörler ne bir senede basketbolu öğreniyoruz ne de unutuyoruz. (Gülerek) Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ama elinizdeki malzeme neyse, rakip neyse ona göre kıyaslama yapmalısınız. O yüzden bu değişken bir şey. Ama yüzde olarak bir şey söylemek zor. Basketbol sanal bir oyun değil. O nedenle ben bu tarz demeçlerden hoşlanan biri değilim.
"ZİRVEDE KALABİLMEK BAŞARI KADAR ÖNEMLİ"
-Euroleague’de şampiyonluk başarısı gösteren Anadolu Efes’in bundan böyle hedefi ne olmalıdır?
Ben hep başarılı olmak ve bir yere gelmek istemişimdir. Sonra da hayat şunları öğretmiştir; her başarı veya mutluluk çok kısadır. Fakat verdiği sorumluluk daha büyüktür, daha uzun sürelidir. Üzerine sürekli bir şey koymanız gerek. Bir yere ulaşmak zor olduğu kadar orada kalabilmek de çok önemlidir. Tabii ki Efes bugüne kadar büyük kulüptü bundan sonra da büyük kalmaya devam edecektir.
"EFES, NBA TAKIMLARINI YENEBİLİR"
-Ergin Ataman, Anadolu Efes'in NBA takımlarını yenecek kapasitede olduğunu söyledi. Buna katılıyor musunuz?
Bu da çok relative bir şey. Hatırlarsanız geçmişte en iyi Avrupa takımları NBA’ye gider ve farklı skorlarla kaybederlerdi. Sonra bu da değişti. Yenmeye başladı Avrupa takımları. Dolayısıyla olmayacak bir şey değil. Avrupa ile NBA takımları arasındaki fark gittikçe kapanıyor. Bana göre buradaki tek sorun oyuncuların çok genç yaşta NBA’ye giderek Avrupa’da yıldız oyuncu eksikliğine yol açması.
"YABANCILAR TÜRK GENÇLERİN ÖNÜNÜ KESTİ"
- Son yıllarda NBA'ye giden Türk oyuncu sayısı azaldı. Bunun sebebi nedir?
Bu hayatta ne istediğinize bağlı bir durum. Bu bir süreçtir. Eskiden Türk oyuncuların kendi kulüplerindeki rolü ve sorumlulukları çok daha fazlaydı. Kuralların değişmesi, yabancı sayısının artmasıyla onların rolü çok azaldı. Bu yüzden Türk oyuncuların ön plana çıkmaları zorlaştı. Ben bunu şuna benzetiyorum. Bebekler doğduğu zaman bazı bebek hastalıklarını geçireceğini önceden bilirsiniz. Her prosese kendi içinde artı ve eksikleri vardır. Çok yabancılı kural belki Avrupa’da iyi sonuçlar getirir. Ama ülke basketboluna başka taraftan zarar verebilir. Bunun optimumunu bulmak en kıymetli kararlardan biridir. Son dönemde hiçbir Türk oyuncu sorumluluk taşıyacak rolde değil maalesef.
-Günün birinde NBA'de koçluk yapacak bir Türk antrenör çıkar mı?
Çıkabilir tabi. Neden olmasın. Dünyada her şey değişiyor. Bu da olağan şeylerden bir tanesi.
"AVRUPALI KOÇLAR AMERİKA’YA TERS GELİYOR"
-Euroleague patentli yabancı koçlar da NBA’de pek tercih edilmiyor. Örneğin Obradovic, 'En büyük hayalim NBA'de çalışmak' demişti. Ancak bu hedefine henüz ulaşmış değil. NBA’de hocalık yapmanın kriteri nedir?
NBA basketbolu, kendi içinde bir endüstri. Kendi koçlarını, kendi dinamikleri içerisinde bulmaya çalışıyorlar. Avrupa’daki koçların olaya yaklaşımları veya etkinliği çok farklı. Şu an Avrupa koçları, NBA’deki sistemin dinamiğine uymuyor diyebiliriz.
DEVŞİRME OYUNCULAR MİLLİ TAKIM’DA OYNAMALI MI?
-Larkin gibi devşirme oyuncuların A Milli Takım'da forma giymesini doğru buluyor musunuz peki?
O da bir karardır. Bazı ülkelerde bu mümkün değildir. Mesela Sırbistan Milli Takımı’nda bir yabancının oynaması söz konusu bile olamaz. Gerekiyorsa Avrupa şampiyonasına bile gitmezler. Ama yabancıyı oynatmazlar. Ancak bazı ülkeler oynatıyor. Biz de yıllardır bu kararı uyguluyoruz. Az önce bahsettiğim gibi her kararın kendi içinde artıları ve eksileri vardır. Bu da bunun gibidir. Bana göre hiçbir plan kısa vadeli yapılmamalı. Bugünü değil birkaç yıl sonrasını düşünerek kararlar alınmalı. Planlarınız her 6 ayda bir değişirse hiçbir şekilde başarılı olamazsınız.
"BUGÜN İÇİN NAUMOSKİ’Yİ DEĞİL LARKİN’İ İSTERDİM"
-Hoşlanmayacağınız göreceli bir soru daha geliyor. Naumoski-Larkin-Micic üçlüsünden hangisini takımınızda görmek isterdiniz?
Naumoski, kendi döneminde çok önemli oyunculardan biriydi. Bugün Micic ve Larkin için de aynı şeyler geçerli. Basketbolun çok değiştiğini söyleyebilirim. Naumoski, hiçbir zaman bu kadar hızlı değildi. Ama o dönemin basketbolu da böyle değildi. Bu yüzden hepsi başarıları ile kendi dönemine damga vurmuş hatırlanacak isimler. Ben antrenör olarak bugüne bakmak isterim. Yapabilirlik adına konuştuğumuz zaman bu isim Larkin’dir. Fakat bu Micic ve Naumoski’nin değersiz olduğunu asla göstermez.
"YABANCILARDA TERCİHİM YUGO-AMERİKA"
-Transferde eski Yugoslavya kökenli oyuncuları mı yoksa ABD'li oyuncular mı önceliğiniz?
Ben hiçbir zaman hepsinin aynı ülkeden olmasını isteyen biri değildim. Her ikisinin karışımı olmasını istiyordum. O bahsettiğim sinerjinin peşinden koşmaya çalışan bir antrenör olarak görüyorum kendimi.
-Birlikte çalışmaktan en çok keyif aldığınız oyuncu grubu hangisiydi?
Keyif aldığım gibi hiç keyif almadığım oyuncular da oldu. İsimler önemli değil. Ben daima hedefleri ve hayalleri olan, çalışma disiplini olan oyuncularla çalışmak istedim. Burada isimleri ayırt etmeyeceğim. Her dönemimde çok kıymetli oyuncularla çalıştım. Fakat bazen her şey sizin istediğiniz gibi olmuyor.
"MİLLİ TAKIM İÇİN NEDEN TEKLİF ALMADIĞIMI BİLEMİYORUM"
-Kariyerinizde elde ettiğiniz birçok başarılara rağmen sizi A Milli Takım'ın başında göremedik. Bunun sebebi nedir?
Bilmiyorum ki…Hiçbir zaman öyle bir teklif gelmedi. Her antrenör için güzel bir şey bu tabii ki. Dedikodular oldu ama resmi bir teklif almadım. Hayatım boyunca bu işi ben yapayım demedim. Her zaman birileri tarafından davet edildim.
"HİDAYET TÜRKOĞLU İÇİN YORUM YAPMAK BANA DÜŞMEZ"
-Eski öğrencilerinizden Hidayet Türkoğlu'nun federasyon başkanlığındaki performansını nasıl buluyorsunuz?
Ben Hidayet Türkoğlu’nu oyuncu olarak biliyorum. Şu anda onun hakkında olumlu veya olumsuz bir şey söylemem çok doğru olmaz. Çünkü onun karar merci değilim. Ama oyuncu olarak Türkiye’nin yetiştirdiği en kıymetli oyunculardan biri. Bütün başarıları çok çalışarak ve büyük fedakarlık yaparak elde etmiş biri. Fakat bugünkü konumunu değerlendirme hakkına sahip değilim.
"GALATASARAY’A KIRGINIM"
- Galatasaray'dan ayrılış sürecinizde sizin adınıza bir kırgınlık yaşattı mı?
Maalesef yaşandı. O dönem geçti ve kapandı. Konu hakkında yeterli açıklamayı yapmıştım zaten. Galatasaray çok büyük bir kulüp, büyük bir camia. Bazı şeylerin orada kalması lazım. O dönem mecbur kalmıştım açıklama yapmaya. O demecim her şeyi içeriyor zaten.
"HER BAŞARI SİZE SORUMLULUK GETİRİR"
- Kariyerinizde unutamadığınız maç hangisi?
Olumlu ve olumsuz çok maç var. Neye en çok sevindiğimi sorarsanız; gençler şampiyonu olduğumuz zaman her şey tamam zannediyordum. Sonra öğrendim ki her başarı size bir sorumluluk getiriyor. Dolayısıyla o mutluluk anları çok kısa sürüyor. Her şeyi hatırlamakla beraber bir an önce yeni bir sayfa açmak gerektiğine inananlardanım.
"SON SANİYEDE ÜÇLÜK YERSENİZ TOTEM GİDER"
-Toteminiz veya bir uğurunuz var mı?
Olmaması için çaba sarf ediyorum. Ama zaman içerisinde oluyor. Sonra her şeyi sıfırlıyorsunuz. Dönem dönem totemlerim değişiyor. Mesela son saniyede orta sahadan üçlük yediğiniz zaman o şeyin totem olmadığını anlıyorsunuz. (Gülerek). Bence bunlar iyi şeyler değil. Maalesef azalmıyor. Onları olabildiğince sıfırlamak lazım.
"KIZILYILDIZ’DAN BAŞKA TAKIM TUTMADIM"
-Türkiye’de hangi futbol takımına sempati duyuyorsunuz?
Şu anda hiç futbol izlemiyorum. Daha önce de anlattım. Ben eskiden Kızılyıldız taraftarıydım. Sonra Yugoslavya’daki savaşın başlamasıyla Kızılyıldız’dan soğudum. Bu işler çok küçük yaşlarda verilen kararlardır. 6-7 yaşları gibi. Ben Türkiye’ye geldiğim zaman 23 yaşındaydım. Futbola da sempatim olmadığı için hiç takım tutmadım. Son dönemde hiç ama hiç futbol izlemiyorum.
"PROFESYONEL HAYATTA BAZEN BENCİL OLMAK LAZIM"
Hayatınızda keşke dediğiniz bir olay var mı?
Çalıştığım her yerde büyük duygularla yaklaştım. Belki daha pragmatik olsaydım daha farklı yerlerde olurdum. Ben ilişkilere çok önem veren insanım. Her kulübü kendi kulübüm gibi benimsedim. Profesyonel hayatta biraz daha bencil olabilirdim.
-Asıl mesleğiniz olan eczacılığı yapmadığınız için pişman mısınız?
Hayır…Bu bir tercihti. Hayatta sadece bir işi yapabiliyorsunuz. Ben tutkulu olduğum bir şeyin koştum. Öyle de devam ettim.
"HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK VE HUZUR"
- Gelecekten beklentiniz veya bir hayaliniz var mı?
En başta sağlıklı ve huzurlu olmak. Ben çok keyifli bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşadım. Ama 1 yıl içerisinde bir ülkenin dağıldığını da gördüm. Türkiye’ye geldim. Tek başıma kaldım. Sıfırdan bir hayata atıldım. Kendi gücümle ayakta kalmaya çalıştım. Bir yerlere geldim. Başardım veya başaramadım. Herkesin bu konuda farklı bir yorumu olabilir. Ama bundan sonra sağlıklı ve mutlu olmak istiyorum. Bu ikisi benim için çok önemli.
Oktay Mahmuti ile bir kelime bir cevap
Basketbol: Tutku
Aydın Örs: Lider
Üsküp: Nostalji
Para: Araç
Aile: Her şey
İtalya: Keyif ve tecrübe
Anadolu Efes: Basketbolun lokomotifi
NBA: Şov
Sağlık: Birinci öncelik
Atatürk: En büyük lider
KİMLİK KARTI
Adı Soyadı : Oktay Mahmuti
Doğum Tarihi : 6 Mart 1968
Doğum Yeri : Üsküp (Eski Yugoslavya-Makedonya)
Pozisyonu: Basketbol koçu
Antrenörlük Kariyeri: 1988-1991 Rabotnicki (Alt yapı antrenِörü), 1992-2007 Efes Pilsen, 2007-2009 Benetton Treviso, 2010-2012 Galatasaray, 2012-2013 Anadolu Efes, 2014-2016 Darüşşafaka, 2018 Galatasaray.
Başarıları
Anadolu Efes: 2001-02, 2002-03, 2003-04, 2004-05 sezonlarında Türkiye Basketbol Ligi şampiyonluğu. 2001, 2002, 2006 ve 2007’de Türkiye Kupası şampiyonluğu. 2006’da Cumhurbaşkanlığı Kupası. 2000-01 sezonunda Supro League’de üçüncülük. 2004-05, 2005-06 ve 2012-13 sezonlarında Euroleague’de çeyrek final.
Galatasaray : 2011’de Cumhurbaşkanlığı Kupası
Benetton Treviso : 2008-09 sezonunda Euro Cup çeyrek final (Euro Cup Yılın Koçu)