Fark yaratmak gerek
Futbol, Bosman kurallarından bu yana iyice sonucu belli, sürprize pek de açık olmayan bir spor haline geldi. Kulüplerin gelirleri arttı. Ama bu gelirler kulüplere eşit olarak dağılmadı, takımlar arasındaki makas iyice açıldı. 1995'ten önce Ajax, Celtic, Kızılyıldız, PSV gibi takımlar Şampiyonlar Ligi şampiyonu olabiliyor Steaua Bükreş, Malmö, Club Brugge, Panathinaikos gibi takımlar finale kadar yükselebiliyordu. 1996-97 sezonundan itibaren İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya'nın haricinde Şampiyonlar Ligi şampiyonu çıkarabilen tek ülke Portekiz (Porto 2004). Ukrayna, Türkiye, Hollanda, Belçika ya da İsveç'ten bir takımın şampiyon olma ihtimali ise neredeyse yok. Leicester City örneğini çıkarırsak yerel liglerde de durum pek farklı değil.
Peki bu durum diğer takımların umutsuzluğa kapılmalarına mı neden olmalı yoksa onları daha farklı düşünmeye, diğer takımların yapmadıklarını yapmaya mı yönlendirmeli? İlk şık kolaya kaçanlar için. İkincisi ise adını tarihe yazdırmak isteyenlerin. Bu yazıda ikinci yolu seçen birkaç takımı ele alacağım.
Midtjylland (İstatistik)
Danimarka ekibini bu yıl Osmanlıspor ile oynadığı UEFA Avrupa Ligi Play-off eleme turu maçlarıyla hatırlayacaksınız. 1999 yılında kurulan takım 2014-15 sezonunda sürpriz bir şekilde lig şampiyonu oldu. Peki Kopenhag gibi şampiyonluklara ambargo koyan bir takım varken Midtjylland ne yaptı da Kopenhag'ı alt etti?
Takımı 2014 yılında satın alan Steve Benham isimli iş adamı aynı zamanda prosfesyonel bir bahisçi. Bahis sektöründe iki şirketi bulunan Benham futbolda istatistiklere oldukça önem veren bir isim. Aynı zamanda İngiltere'de Brentford kulübünün de sahibi. Midtjylland'a sportif direktör olarak getirdiği Rasmus Ankersen onun sıradışı biri olduğunu şu sözlerle anlatıyor: "İlk tanışmamızda Brentford'ın bir üst lige çıkıp çıkamayacağını sordum. Ondan evet ya da hayır demesini beklerken "Bir üst lige çıkma ihtimalimiz %42.3" cevabını aldım. İşte o zaman onun futbola başka bir gözle baktığını anladım."
Her maçı detaylı şekilde analiz eden Midtjylland'da maçların devre arasında bile teknik direktöre bazı önemli istatistikler geliyor. Antrenörlerden bir tanesi maçları tribünden takip ediyor ki yedek kulübesinin kaçırdığı bazı şeyleri daha rahat görebilsin. Duran toplara oldukça önem veriyorlar. Ayda bir olmak üzere 3 oyuncu ve teknik ekibin katıldığı bir duran top toplantısı gerçekleştiriyorlar. Bazen NFL'den dahi konuklar bu toplantılara katılıp fikir beyan ediyorlar. Şampiyon oldukları sezonda attıkları gollerin yarısından fazlası duran toplardan gelmişti. Oyuncu izlemeye de oldukça önem veren Danimarka ekibi diğer takımlara göre çok daha önde. Hangi futbolcunun iyi hangisinin kötü olduğunu bildiklerini söyleyen Ankersen gözlemcilerinden oyuncuların kişilik ve psikolojik olarak takıma uygun olup olmadıklarını öğrenmelerini istediklerini söylüyor. Takımın bir de psikologu mevcut. Oyuncuların birbirlerini daha iyi tanımaları için çalışmalar yapan bu kişi böylece oyuncuların kiminle nasıl konuşmaları gerektiğini öğretmiş.
2015-16 sezonunun üçüncü sırada tamamlayan Midtjylland bu sezon da lider Kopenhag'ın 19 puan gerisinde üçüncü durumda. Her şeye rağmen pes etmeye niyetleri yok.
Football Club Viitorul (Altyapıya önem verme)
Galatasaray'ın efsane isimlerinden Gheorghe Hagi başarısız birkaç teknik adamlık deneyiminin ardından 2009 yılında ülkesi Romanya'da Football Club Viitorul takımını kurdu. Viitorul Türkçe "Gelecek" demek. Kendi jenerasyonunun ardından yetenekli oyuncu yetiştirmede zorlanan Romanya futbolunun geleceğini kurtarmayı amaçlayan Hagi, bu proje için ilk etapta 10 milyon Euro'luk bir yatırım gerçekleştirdi. Romanya'nın en iyi tesisleri inşa edildi. Takım, daha önce kurduğu Gica Hagi Akademisi'nden futbolculara üst düzey bir ligde yarışma şansı verdi.
İlk başta sadece başkan ve takımın sahibi olan Hagi 2013'ten itibaren takımı çalıştırmaya başladı. 2012-13 sezonundan itibaren 1.Lig'de mücadele eden Viitorul genç oyunculara oldukça önem veriyor. Gheorghe Hagi'nin oğlu 1998 doğumlu Ianis 2014-15 sezonunda A takımda forma giymeye başladı. 2015-16 sezonunda henüz 17 yaşındayken takım kaptanlığına getirilen Ianis bu sezon başında 2.5 milyon Euro bedelle Fiorentina'ya transfer oldu. 1997 doğumlu Manea 2014'te 2.5 milyon Euro bedelle Apollon Limassol'a satıldı. Gica Hagi Akademisi'nde yetişip Viitorul'da parlayan bir başka isim Razvan Marin bu sezon 1.8 milyon Euro bedelle Standard Liege'e transfer oldu. Romanya futbolu Hagi'nin yetiştirdiği yeni jenerasyonla tekrar ayağa kalkmaya başladı.
Takımın yaş ortalaması 22.1. Takımda 25 yaşında üzerinde sadece 2 isim bulunuyor. Viitorul Constanta'nın U19 takımı UEFA Gençlik Ligi'nden müthiş başarı grafiği yakaladı. Son 16'ya kadar yükselen Rumen ekibi burada Porto'ya mağlup olarak elendi.
Viitorul, tarihinin en iyi dönemini geçiriyor. 1. Lig'de normal sezonun bitmesine bir hafta kala 51 puanla en yakın rakipleri Steaua Bükreş'in 5 puan önünde lider durumdalar. Play-off'a oldukça avantajlı bir şekilde başlayacak olan Hagi'nin Çocukları (Romanya'da öyle diyorlar) için şampiyonluk uzak değil.
Hoffenheim (Teknik direktör seçimi)
Geçen sezonun ortasında küme düşme hattında yer alan Hoffenheim, takımın başına o dönem 28 yaşında olan U23 takımının hocası Julian Nagelsmann'ı getirerek adeta farklı bir kimliğe büründü.
20 yaşında yaşadığı sakatlık sonrası futbolu bırakmak zorunda kalan Nagelsmann teknik direktör olmaya karar verdi. Thomas Tuchel sayesinde ilk antrenörlük deneyimini yaşayan genç hoca, Hoffenheim U19 takımını tarihinde ilk kez şampiyon yaptı.
Nagelsmann'ın oyun planı hücum pres üzerine kurulu: "Oyunu rakip yarı sahada oynamayı severim çünkü ne kadar önde oynarsanız rakip kaleye o kadar yakın olursunuz. Schalke karşısında 13 saniyede kaleye gittik. Eğer bu süre uzarsa rakibin önlem alma şansı artar ve doğal olarak da bizim gol bulma şansımız azalır. Bunu idmanlarda çalıştırıyorum."
Taktik dizilişe önem vermediğini söyleyen Nagelsmann, "Burada olay 4-2-3-1 mi 3-5-2 mi'den ziyade 5 metre mi 10 metre mi. Takımları sadece santrada bu dizilişte görüyorsunuz" diyor.
Her ne kadar taktik dizilişe önem vermediğini söylese de Nagelsmann takımını 3-5-2 sisteminde oynatıyor. Ama duruma göre maçın içinde dörtlüye ya da üçlünün farklı bir versiyonuna dönebiliyor. Bunları idmanlarda çalıştırdığı için oyuncuların maç içinde kafasının karışması gibi bir durum söz konusu değil.
Hoffenheim, Bundesliga'nın ilk 17 haftasında yenilgi almadı. Bu sezon aldığı iki yenilgi de tek farkla. Genç teknik adam başarısının sırrını şu sözlerle anlatıyor: "Başarının yüzde 35-40'ı taktikle alakalı. Geri kalan kısım liderlik ve iletişim becerisi. Çok iyi bir taktisyen olup sosyal ilişkilerde iyi değilseniz uzun soluklu başarılar elde edemezsiniz."
Tottenham (Gençlere yönelme ve teknik direktör seçimi)
Kuzey Londra denince akla gelen ilk takım Arsenal. Ama Tottenham yeni yapılanmasıyla birlikte sadece Arsenal'i değil İngiltere'nin diğer köklü ekiplerini de geçmeyi planlıyor.
2013'te Gareth Bale'in rekor bir ücretle Real Madrid'e transferinin ardından parayı adeta çarçur eden İngiliz ekibi, 2014-15 sezonunun başında takımın başına Mauricio Pochettino'yu getirerek adeta çağ atladı. Performanslarıyla hayal kırıklığı yaratan Soldado, Paulinho, Townsend, Capoue, Chiriches, Sandro, Lennon gibi isimlerle yollar ayrıldı. MK Dons'tan Dele Alli transfer edildi. Takımın orta saha ve hücum iskeleti genç ve dinamik, kale ve savunma hattı ise nispeten tecrübeli isimlerden oluşturuldu. Takımda 30 yaşın üstündeki iki isim de kaleci. Savunmanın belkemiği olan iki isim Vertonghen ve Alderweireld ise 29 ve 28 yaşında. Orta sahadaki en yaşlı isim Moussa Dembele 29 yaşında. Hücum hattında ise 25 yaşından büyük oyuncu bulunmuyor. Pochettino'nun böyle bir kadro oluşturmasındaki temel sebep takımından hücum pres beklemesi. Yaşlı oyunculara nazaran gençleri daha çok koşturabileceğini bilen Arjantinli, Alli, Kane, Eriksen gibi teknik ayaklara bile savunmada önemli görevler veriyor.
Takımdan fizik olarak beklentisi oldukça yüksek olan Pochettino idmanlarda oyuncularının pestilini çıkarıyor. Southampton'a ilk geldiğinde günde toplam 6 saat süren 3 idman koymuş. Tesislere sabah 7'de gelip akşam 7'de çıkan Arjantinli idman günlerinde oyuncuları tarafından, haklı olarak, pek sevilmiyor. Eski oyuncusu Ward-Prowse onun istediği gibi oynamak için 2 kalbinizin olması gerektiğini söylerken Osvaldo, "Sizi köpek gibi çalıştırıyor. Bazen onu öldürmek istiyorsunuz. Ama işe yarıyor" diyor.
Geçen sezon Leicester City mucizesi olmasa belki de en büyük hikayelerden birini yazan Tottenham ligi uzun süre ikinci götürmüş ama Arsenal'in ardında üçüncü bitirmişti. Bu sezon ise 53 puanla ikinci sıradalar. Yavaş yavaş istikrar olarak da Manchester United, Chelsea, Manchester City seviyesine geliyorlar. Nereden mi anlıyoruz? Neredeyse bütün yıldız oyuncularıyla uzun soluklu yeni sözleşmeler imzaladılar. Bu takım artık basamak olarak kullanılmak istenen bir kulüpten tepedeki bir kulüp olmaya emin adımlarla ilerliyor.
Sevilla (Sportif direktör seçimi)
Sevilla 2000 yılına kadar, yani 110 yıllık tarihinde sadece 4 kupa kazanabilmişti, ki bunların sonuncusu 1948 yılındaki Kral Kupası'ydı. Fakat yeni bin yılla birlikte Sevilla bambaşka bir kimliğe büründü. 21. yüzyılda tam 5 UEFA Kupası kazanan Endülüs ekibi 1 UEFA Süper Kupası, 1 İspanya Süper Kupası ve 2 de Kral Kupası'nı müzesine götürdü. Dile kolay tam 9 kupa. Peki her sene en iyi oyuncularını satan, teknik direktörlerini değiştiren bir takım nasıl oldu da böyle bir süreklilik elde etti?
Cevap basit; Monchi. Asıl adı Ramos Rodriguez Verdejo olan Monchi 2000 yılında Sevilla'da sportif direktör olarak göreve başladı. Takım o sezon küme düşmüştü ve aynı zamanda büyük de bir mali kriz içerisindeydi. Sevilla'da uzun yıllar yedek kalecilik yapmış olan Monchi kurduğu scout sistemi ve yaptığı transferlerle fark yarattı. Dani Alves'i 19 yaşında 200 bin Euro'ya transfer ederken sonrasında Barcelona'ya 35 milyon Euro'ya sattı.
İlk büyük transferi 2003-04 sezonunda Jose Antonio Reyes'i 20 milyon Euro'ya Arsenal'e satarak gerçekleştirdi. Ondan sonra neredeyse her sene takımın önemli oyuncuları elden çıkarılırken Sevilla eski gücünden pek de bir şey kaybetmiyordu. Sergio Ramos, Baptista, Adriano, Luis Fabiano, Kanoute, Negredo, Jesus Navas, Kondogbia, Rakitic, Bacca gibi kilit isimler ayrılırken yerleri her zaman doldu. Bu sezon Jorge Sampaoli ile birlikte hem lig hem de Şampiyonlar Ligi'nde dolu dizgin ilerliyorlar.
Peki Monchi nasıl oluyor da her zaman böyle iyi transferler yapabiliyor? Monchi'nin çok güvendiği 16 tane scoutı var. Bu isimler 5 ay boyunca çeşitli liglerdeki maçları takip ediyor. İlk başta pek fazla detaya girmeden sadece veri topluyorlar. 5 aydan sonra iyice göze batan oyunculara yönelip onları çeşitli durumlarda inceliyorlar. Tüm bu aşamalar bittiğinde Monchi'nin elinde 250 kişilik bir oyuncu listesi oluyor. Monchi, "Teknik direktör benden ortalama 11 km mesafe kat edip, 800 metreyi full tempo koşabilen ve her iki ayağını da iyi kullanan bir sol bek istediğinde ona bu profile uyan 10 oyuncu gösteriyorum" diyor.
Elbette Real Madrid ve Barcelona'ya kafa tutabilmeleri pek kolay değil. Ama bu, onların pes etmesi için bir neden değil.