"Fenerbahçe, Mesut Özil'i transfer etmemeli çünkü..."
Fenerbahçe, Mesut Özil transferini açıklamaya hazırlanıyor. Türkiye'ye gelecek en kariyerli oyunculardan biri olacak olan yıldız futbolcu sarı lacivertli taraftarlar tarafından büyük bir heyecanla bekleniyor. Bu transfere pozitif yaklaşan birçok kişi var. Peki ya gelmemesinin daha doğru bir karar olduğunu düşünen? Ajansspor yazarı Mert Elam, Mesut Özil'in neden transfer edilmemesi gerektiğiyle ilgili bir yazı kaleme aldı...
10 aydan uzun süredir maç temposundan uzak!
Mesut Özil Arsenal formasıyla son resmi maçına çıktığında takvim yaprakları 7 Mart 2020'yi gösteriyordu. West Ham maçına ilk 11'de başlayan Türk asıllı futbolcu, 89 dakika oyunda kalmış, 1-0'lık galibiyeti getiren golün asistini yapmıştı. Pandemi döneminde ise sırt ağrılarını gerekçe göstererek takım idmanlarına katılmadı. 2020-21 sezonu başında teknik direktör Mikel Arteta onu Premier Lig ve Avrupa Ligi kadrosuna dahil etmedi. Yani bu sezon maç kadrolarına giremedi. Futboldan 10 ay uzak kalmış bir Mesut Özil'in geri dönüşü çok kolay olmayacaktır. Zira artık devre arası kampı diye bir şey de kalmadı, lig maratonu tüm hızıyla devam ediyor. Maç temposunu yakalayana kadar ligin ikinci yarısının ortalarına gelinecektir. Haliyle kısa vadede işleri değiştirmesi pek mümkün değil bana kalırsa.
Emery'nin Mesut teşhisi: "Aidiyeti ve fiziksel kalitesi yeterli değil"
Mesut Özil son dönemde üç farklı teknik adamla çalıştı: Unai Emery, Freddie Ljungberg ve Mikel Arteta. Geçici olarak gelen ve sadece 6 maç görevde kalan Ljungberg'i bir kenara bırakırsak Emery ve Arteta'yla büyük problemler yaşadı. Arteta halen görevde olduğu için Mesut'la ilgili çok eleştirel ifadeler kullanamıyor haliyle. Ancak Emery'nin sözleri Mesut'un içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor.
Bir röportajında Mesut Özil'in aynaya bakması gerektiğini söyleyen İspanyol teknik adam, "Ona yardım etmek için elimden gelenin en iyisini yaptım. Onun takıma dahil olması konusunda her zaman pozitif yaklaştım ama onun takındığı tavır, aidiyeti yeterli değildi" ifadelerini kullandı.
Emery'nin onu kullanmama nedenlerinden biri de fiziksel olarak rakiplerinin bir hayli gerisinde olmasıydı:
"O çok iyi bir oyuncu, bu çok açık. Ama Premier Lig'deki fiziksel beklenti çok yüksek. Günümüz futbolunun en iyi isimlerine göre biraz geride kaldı. Bazen Arsenal onunla daha iyi oynuyor fakat diğer zamanlar çok fazla fark yarattığı söylenemez."
Emery'nin bu açıklamasını okuyup bana şunu diyebilirsiniz: "Süper Lig'in fizik seviyesiyle Premier Lig'inki bir mi? Burada Mesut'un ölüsü iş yapar." Bu kısmen haklı bir argümandır. Ama Erol Bulut'un Fenerbahçe'si için değil.
Topu isteyen değil rakibe veren anlayışta işi zor
Erol Bulut Fenerbahçe'sinin bu sezon yarattığı fark ne akan oyunda, ne pas oyununda, ne de hücum futbolundan geldi. Genç teknik adamla birlikte duran topları çok verimli kullanan, topu almaya pek niyetli olmayıp orta sahada kaptığı toplarla direkt hücumlar yapmayı ana planı haline getirmiş bir Fenerbahçe'den bahsediyoruz.
Sarı lacivertliler bu sezon ilk 16 maç sonunda %51.4 topla oynama oranıyla bu alanda Konyaspor'la birlikte ligin en iyi altıncı takımı. Pas yüzdesinde ise durum daha da kötü. %81.9 ile 8. sıradalar.
Fenerbahçe'nin bu sezon iyi oynayıp sonuç aldığı maçların çoğunda topu rakibe bıraktığını görüyoruz. Bunu elbette Erol Bulut istiyor. Kadıköy'de Trabzonspor'u 3-1 mağlup ettikleri maçta topla %47.6 oranında oynadılar. Galatasaray'la 0-0 berabere kalınan sezonun üçüncü maçında da %41.1 ile daha etkili bir performans sergilemişlerdi. 4-1 kazanılan Başakşehir maçında topla daha fazla oynayan görüntüde olsalar da Başakşehir'in 74. dakikadan itibaren 9 kişi oynadığını unutmayalım. O maçın 11'e 11 oynanan bölümünde topu kesinlikle istemeyen, ön alanda Thiam-Ademi ikilisinin başlattığı presle toplar kapıp direkt hücumu kovalayan bir takım izlemiştik. 5-1 kazanılan Gençlerbirliği maçında Fenerbahçe'nin topla oynama oranı %45.4'tü. Son Alanyaspor maçı ise bu anlayışın en uç noktası oldu. Fenerbahçe rakibine göre çok daha net pozisyonlara girdi. Hatta şuta dönüşmeyen yüzde yüzlük gol pozisyonları vardı.
Peki ana oyun planında topa sahip olmak istemeyen (Bazı maçlar istese de istemese de topa sahip olmak zorunda kalacak elbette) ve hücum ile orta sahadaki oyuncuların fizik gücüyle, kapılan toplarla fark yaratan takımda Mesut Özil'i nasıl kullanmayı düşünüyor Erol Bulut? Onu Pelkas gibi, Mert Hakan gibi koşturabilecek mi? Tabii ki hayır. Eğer takımınızda Mesut Özil gibi bir yıldız varsa takımı ona göre kurarsınız. Fakat devre arası gelen bir oyuncunun etrafına takım kurmak ne kadar mantıklı takdirinize bırakıyorum.
Mevcut düzende Sosa, Perotti gibi fizik gücü düşük oyunculara bir ihtiyaç kalmıyor. Bütün yük Ozan Tufan ve Luiz Gustavo'nun üzerinde olacak. Gustavo her ne kadar kendine çok iyi baksa da onun temposu geçtiğimiz yıllardaki gibi değil.
Erol Bulut, Mesut Özil sonrası anlayışını değiştirir mi? Sanmıyorum...
Ya Erol Bulut kendisini bugünlere getiren oyun felsefesini bir kenara bırakıp Mesut Özil'e göre bir anlayış geliştirecek. Ya da... Yadası yok. Geliştiremezse takımda kalma şansı da yok.
Yeni bir oyun felsefesi geliştirmesinin pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Beğendiği teknik adamlar arasında Aykut Kocaman ve Allegri gibi isimler var. Yeni Malatyaspor'un başındayken Milliyet'ten Senad Ok'a verdiği röportajda aynen şu ifadeleri kullanmıştı:
"İyi hücum yaptığınızda o maçı kazanırsınız belki ama iyi savunma yaptığınızda hedefe ulaşırsınız."
Her şey tamamdı da tek eksik Mesut Özil miydi?
Yazının bu kısmına kadar geldiyseniz size bir soru: İlk 16 hafta itibariyle Fenerbahçe'deki en büyük sorun 10 numarada yaratıcı bir oyuncu olmaması mıydı?
Benim buna cevabım koca bir HAYIR. Fenerbahçe sezon başında o bölgeye Mert Hakan Yandaş ve Pelkas'ı transfer etti. Elinde genç Ömer Faruk Beyaz da var. Hatta Sosa ve Ozan da o bölgede oynayabiliyorlar. Takımın geri kalan bölgelerinde oynayan futbolcular harika performanslar sergileyip de 10 numarada oynayan futbolcular mı işi bozuyor? Yoksa Fenerbahçe'nin daha derin sorunları mı var? Fenerbahçe'nin sorunu transferlerin çoğunun Erol Bulut'un oyun anlayışına yönelik isimlerden yapılmaması ve takımdaki doku uyuşmazlığı. Mesut Özil bu yaraya merhem olmayacak. Aksine yarayı daha da derinleştirecektir.
Yaş ortalaması artıyor!
Saha dışı faktörlere geçmeden önce bir konuya daha değinmek istiyorum. Fenerbahçe'nin mevcut kadrosunun yaş ortalaması 28.4. Ligin en yaşlı 4. takımı konumundalar. Takımın en genci (17) Ömer Faruk Beyaz büyük ihtimalle biten sözleşmesini uzatmayıp takımdan ayrılacak. Ozan Tufan (25) ve Altay Bayındır'ın (22) yurt dışına transferleri konuşuluyor. 32 yaşındaki bir Mesut takımın yaş ortalamasını iyice yukarı çekecektir. Zaten yaz döneminde Cisse (35), Sosa (35), Perotti (32), Valencia (31), Gökhan Gönül (36), Caner Erkin (32) gibi 30 yaş üstü futbolcular transfer edilmişti. Her fırsatta alttan gelecek futbolcuları vitrine çıkaracağını ifade eden Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un Mesut hamlesi sözleriyle paralellik göstermiyor.
Bu ekonomik düzende böyle bir maliyetin altına girmek mantıklı değil!
Gelelim işin ekonomik boyutuna. Arsenal'de vergi sonrası yıllık 12 milyon sterlin kazanan Mesut'un Fenerbahçe'ye ucuza mal olmayacağı aşikar. 5 milyon Euro diyen de var, 3.5 milyon Euro diyen de. Ve bu tarz transferlerin olmazsa olmaz konu başlığı: "Maaşı sponsorlar karşılayacak." Bunu Finansal Fair-Play'e (FFP) nasıl yedireceklerine(!) bir türlü anlam veremiyorum. Eninde sonunda Mesut Özil'e ödenen para Fenerbahçe'nin kasasından çıkmak zorunda.
Peki tıpkı ezeli rakipleri Galatasaray ve Beşiktaş gibi, ekonomik olarak en kötü döneminden geçen Fenerbahçe nasıl olur da 32 yaşındaki bir futbolcuya senelik 3 milyon Euro'dan fazla maaş vermeyi düşünür? Hatta bir adım ileriye götüreyim onunla 3.5 senelik sözleşme imzalaya kalkar? (Problem sadece ona bu paraları vermesi de değil aynı paraya geleceğe yatırım yapabilecekken buna tenezzül edilmemesi)
Türk futbolunun veya Fenerbahçe'nin uzun vadede kurtuluşu Mesut Özil tarzı transferlerde değil. Bunlar sadece günü kurtarmak için yapılan popülist hamleler. Zaten Ali Koç 24 Ekim'deki Divan Kurulu Toplantısı'nda nasıl davranmaları gerektiğini çok iyi özetliyordu:
"Bankalar Birliği anlaşmamızı yaptığımız zaman her anlamda her kuruşumuzu, her yatırımı ciddi anlamda gözden geçirmek durumundayız. Çünkü küçülmek durumundayız, bunun kaçarı yok."
Aralık ayı başında ise transferle ilgili şunları söylemişti Fenerbahçe Başkanı: "Devre arasında elden oyuncu çıkarmazsak çok fazla transfer yapacak manevramız yok."
Fenerbahçe devre arasında bazı oyuncularıyla yollarını ayırıp bonservis geliri elde edebilir tabii ki. Ama bu ekonomik düzende ağırlıklı olarak ileride gelir elde edemeyeceği futbolculara (Mesut, Sokratis vs.) yatırım yapması ve takımın yaş ortalamasını iyice yukarı çekmesi mantıklı gözükmüyor.
Çare şampiyonlukta değil oyuncu yetiştirmede!
Süper Lig kulüplerinin artık üretim modeline geçmesi gerekli. Şu anda ise tek hedef ne olursa olsun şampiyonluk. Çünkü taraftar böyle istiyor. Yönetimler de Şampiyonlar Ligi'nden gelecek yüklü geliri düşünerek bütün harcamalarını bu yönde yapıyor. Peki iki sezon sonra şampiyonumuz Şampiyonlar Ligi'ne ön eleme oynayarak gitmek zorunda kaldığında ne olacak? Takımlarımızın ön elemelerdeki performanslarına bakarsak o gelirden de olmaları yüksek ihtimal.
O zaman ne yapmalı? Şampiyonlar Ligi gelirinin garanti olmadığı noktada oyuncu yetiştirip onları Avrupa'ya ihraç etmek ana amaç olmalı. Bugün Ajax bir sezonda 218 milyon Euro'luk futbolcu satışı yapabiliyor. Bizim takımların Şampiyonlar Ligi'nden alacağı maksimum para ne kadar biliyor musunuz? En fazla 40 milyon Euro. Ki onun da garantisi yok. Alırsa da sadece bir takım alıyor. Peki genç yetiştirip onları Avrupa'ya pazarlamak? Türk futbolu kurtulacaksa bu anlayışla kurtulacak. Yoksa Falcao'yu, Mesut Özil'i, Pepe'yi getirerek bir arpa boyu yol alamazsınız.
Gelirler azalmaya devam edecek!
Bir de işin enteresan yanı, kulüplerin gelirleri de önceki yıllara göre bir hayli düştü, yükümlülükleri arttı. Yayıncı kuruluş her sezon indirim talebiyle geliyor. Üstüne bu sezon takım sayısı 21'e çıkınca kulüplerin eline geçecek para önemli ölçüde azaldı. Pandemi nedeniyle statlara seyirci alınmıyor, maç günü gelirleri yok denecek kadar az. Kadrosunda en az 12-13 yabancı olan kulüplerimize döviz kuru da yardımcı olmuyor. Peki tüm bunları alt alta koyduğunuzda Mesut Özil transferi aklınıza yatıyor mu?
İki farklı teknik adamı da ikna edemedi!
Mesut Özil, Emery ile yollar ayrılıp Arteta ile anlaşıldığında, "Emery ile çok zor zamanlar yaşadım. Ama şimdi her şey değişti. Çok mutluyum. Düzenli oynuyorum ve her şey güzel gidiyor" demişti. Fakat günün sonunda Arteta da ona güvenmedi ve onu Premier Lig ile Avrupa Ligi kadrosuna almadı. Sorunlar yaşayan bir futbolcudan bahsediyoruz. Türkiye'deki baskı ortamını ve işin magazin yönünün ne kadar ön planda olduğunu düşündüğünüzde de Mesut Özil'i ve Fenerbahçe'yi kolay bir sınavın beklemediği açık.
"Peki bu transferin hiç mi faydası yok arkadaşım" dediğinizi duyar gibiyim? En başta söylediğim gibi, ben o kısma girmeyi tercih etmedim. Zaten bugün sosyal medyaya girin, köşe yazılarına bakın, programları izleyin, bu transferi ballandıra ballandıra anlatan birçok kişiye rastlayabilirsiniz.
Ali Koç hayatının kumarını oynamaya hazırlanıyor!
Sonuca gelecek olursak yaz döneminde yapılan 18 transferle adeta sıfırdan bir takım kuran Fenerbahçe, bu işi iyi yapmadığını düşünmüş olacak ki devre arasında da bu tarz hamlelere yöneliyor. Benim hissettiğim, Ali Koç artık Fenerbahçe'nin geleceğini düşünmüyor. Bu sezon, ilk iki sezon yaşanan başarısızlıkların ardından tabiri caizse karizmayı kurtarmaya çalışıyor. Yani çoğu başkan ve yönetici gibi, sıklıkla eleştirdiği Aziz Yıldırım gibi, bugünü düşünüyor, geleceğe dair bir vizyon göstermiyor.
Kruse'nin sözleşmesini tek taraflı feshetmesinin ardından "Hayatının pokerini oynadı" demişti Ali Koç. Elini iyi saklayan Kruse oyunun sonunda kazanan taraf olmuştu. Bakalım Mesut Özil hamlesiyle hayatının kumarını oynamaya hazırlanan Ali Koç, Kruse gibi kazanan tarafta mı olacak? Hep berabere göreceğiz...