Hakan Bilal Kutlualp: Fenerbahçe'ye Jesus değil Nagelsman gibi bir hoca gerek
Fenerbahçe'nin unutulmaz yöneticilerinden Hakan Bilal Kutluap, Alex de Souza'dan Aykut Kocaman'a; Aziz Yıldırım'dan Ali Koç'a; Joachim Löw'den Jorge Jesus'a kadar birçok konuda Ajansspor'dan Ahmet Uykan'a açıklamalarda bulundu.
"DOĞUŞTAN FENERBAHÇELİYİM"
- Fenerbahçe sevdası ne zaman başladı?
Bana sorsanız nasıl Türkçe öğrendiniz? Bilmiyorum derdim…Annemden babamdan öğrenmişimdir herhalde. Türkçe'yi nereden öğrendiğimi bilmiyorsam Fenerbahçelilikte öyle. Çünkü bütün aile, sülale hepsi Fenerbahçeli. Küçüklükten öyle büyümüşüz. Fenerbahçelilik aşkı ailemden geçmiş diyebiliriz.
"AZİZ BEY İLE MİLLİ MAÇLARA GİDERDİK"
- Fenerbahçe yönetimine girişiniz nasıl gerçekleşti?
Yönetime girmeden önce Aziz (Yıldırım) Bey’i tanıyordum. Ortak çok iyi bir Fenerbahçeli arkadaşımız vardı. Rahmetli Turgay Aksoy. Birkaç kez A Milli Takım maçlarına birlikte gitmiştik. Daha sonra Turgay Aksoy, beni Aziz Bey’e tavsiye etmiş. Fenerbahçe yönetimine girmek öyle nasip oldu.
"YÖNETİCİ OLUNCA KİLO KAYBETTİM"
- Yönetici olduktan sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler yaşandı?
Öncelikle stres ve yoğunluktan kilo vermiştim. Onu hatırlıyorum. (Gülerek). Çünkü büyük bir sorumluluk almıştım. Kendi şirketlerinizde yanlış yapsanız ceremesini kendiniz çekiyorsunuz, kimseye hesap vermiyorsunuz. Fakat böyle büyük bir camiada sorumluluk üzerinizde olduğu zaman hata yapmaktan çok korkuyorsunuz. Kılı kırk yarıyorsunuz. Ondan dolayı insan yöneticiyken tedirgin oluyor. Kendinizi büyük bir camiaya hesap vermek zorunda hissediyorsunuz.
"ALEX, PES ETMEK ZORUNDA KALDI"
- Fenerbahçeliler ve Türk futbolseverler sizi Alex transferinde tanıdı. Transfer sürecinde neler yaşandı?
Christoph Daum ile anlaştığımız zaman onun transfer listesinde Alex vardı. Hatta iki tane Alex vardı. Biri o dönem PSV Eindhoven giden daha sonra Chelsea'ye transfer olan stoper Alex (Rodrigo). Bir de bizim Alex de Souza. Alex, o sırada Brezilya Milli Takımı’nda oynuyordu. Cruzerio’nun da takım kaptanıydı. Çok iyi oynuyordu. Hatta Daum’a demiştim ki: ‘Hoca, Alex’i istiyorsun tamam da bunu nasıl alacağız?’ Ondan sonra görüşmeler başladı. Çok uzun sürdü. Yaklaşık 1 yıl kadar transferi için uğraştık. O kadar çok Brezilya’ya gidip geldik ki adam sonunda pes etti.
"TÜRKİYE ONLAR İÇİN SORU İŞARETİYDİ"
- Alex’in Türkiye’ye gelmeden önce çekinceleri mi vardı?
Eşinin sağlığı daha doğrusu doğumuyla ilgili bir durum söz konusuydu. Eşi, daha önceki hamileliğinde sorun yaşamıştı. Brezilya dışına da çıkmayı düşünmüyorlardı. Çünkü Parma’da pek hoşlarına gitmeyen kısa bir dönem geçirmişlerdi. Türkiye’yi de tanımıyorlardı. Maalesef ülkemizin hak ettiği imajına yurt dışında rastlayamıyoruz. Ancak buraya gelip yaşadıktan sonra Türkiye’ye aşık oluyorlar. Onları yenmek lazımdı. Bunun için çalışmalar yaptık. Hatta buradaki hastanelerin kataloglarını; doktorların kariyerlerini anlatan tercümeler götürdüm. 'Bakın bizde böyle dünyaca ünlü doktorlarımız var' dedim. Kısacası Türkiye'nin ne kadar modern ve güzel bir ülke olduğunu anlatmak için birçok evrak, doküman gösterdim. O da mutlaka araştırdı. Sanırım önce Carlos Alberto Parreira’ya sordu. Ondan sonra Luciano ve Nobre’den bilgi aldı.
SAO PAULO’DA STRESLİ GÜNLER…
- Epey meşakkatli bir transfer sürece yaşamışsınız.
Evet… Hiç unutmuyorum. Alex ile Sao Paolu’da defalarca yaptığımız görüşmelerin birinde ofiste oturuyorduk. Odada menajeri ve onun birkaç futbolcusu daha vardı. Tabii orada puro falan içiliyordu. O sırada Alex ve arkasından hanıma ofise girdi. Ben eşini görünce gayri ihtiyari puromu söndürdüm. Çünkü hamile bir kadın içeri girecekti. Baktım diğerleri söndürmüyor. Onları bu konuda uyardım. Odanın camını açtım. Daha sonra Alex’in eşi Diana, o gün yaptığım bu jestten dolayı çok etkilendiğini söylemişti. Yani transferin uzamasının nedeni sadece para değildi.
"ALEX'E 'PARACI' DEMEK DOĞRU DEĞİL"
- Benim de bu cevabınıza paralel bir sorum vardı. Alex için 'Parayı seviyor, paracı' deniliyor. Bunun için ne dersiniz?
Nasıl bir üretici ürününü satarken en yüksek fiyatı almak ister; veya nasıl bir müteahhit evini en iyi paraya satmak ister… Bu da onun gibi bir şey. Paracı falan yaklaşımlarını doğru bulmuyorum. Sonuçta bunlar da futbollarını, oyunlarını, emeklerini satan adamlar. Bir futbolcu maksimum 15 sene futboldan para kazanabilir. Bu dönemi en iyi şekilde geçirmek istiyorlar. O açıdan bakarsak dünyada herkes paracıdır. Çünkü herkes emeğinin karşılığını almak istiyor. Alex gibi bir oyuncu bizde 2 milyon dolara oynuyordu. Mesela daha sonra alınan Mateja Kezman, yaklaşık 4 milyon dolara yani iki misli bir maaş karşılığında geldi. O yüzden Alex için 'paracı' yakıştırmalarını doğru bulmuyorum.
"AYAK AYAK ÜSTÜNE ATTI DİYE GİTMEDİ"
-Alex-Aziz Yıldırım gerginliğinin sebebi neydi peki?
Bu konuda çok spekülasyonlar yapıldı. Ama Alex ile başkanın arasında yaşanan problemin; işte 'Alex ayak ayak üstüne attı, tweet attı, telefona baktı'ya indirgenecek bir şey olduğunu sanmıyorum. O dönem ben ayrılmıştım. Bana göre çok büyük yanlışlıklar yapıldı. Çünkü Alex gibi bir oyuncuyu kaybetmemiz gerekiyordu. En azından 1-2 sene daha oynayabilirdi. Camiada gereksiz kırgınlıklar, üzüntüler yarattı. Tabii ki asıl olan Fenerbahçe'dir, kimse Fenerbahçe'den büyük değildir. Ama Fenerbahçe, genelde değerlerine sahip çıkmış bir kulüptür. Kulübün orada yaptığı vefasızlığı taraftar onun heykelini dikerek onu giderdi. Ancak gerçek sorunların ne olduğunu bugüne kadar hiç bilmedim. Yaşandı, geçti. Alex, Fenerbahçe tarihindeki yerini aldı. Bence en önemlisi bu.
"AYKUT KOCAMAN, ALEX’İ NEDEN KISKANSIN?"
- Alex, aynı şekilde Aykut Kocaman'la da problem yaşadı. Aykut Kocaman’ın kendi gol sayısını geçmesin diye Alex’i bilerek oynatmadığı iddia ediliyor. Bir nevi olayın 'kıskançlık' olduğu ileri sürülüyor.
Ben ikisini de tanıyorum. İkisi de akıllı, zeki insanlar. Aykut Hoca'ya göre Alex, az koşan bir oyuncu. Alex ise 'Bu benim oyun tarzım. Brezilya Milli Takımı’nda da böyle oynadım’ diye düşünüyor. Ben gol sayısını geçip geçmeme gibi kısır ve çocukça bir nedene bağlı olduğuna inanmıyorum. Aykut Hoca'nın futbol mantalitesine uymamış olabilir ki dünyada çok sayıda böyle oyuncular var. Koşmazlar ama topu koşturur, sonuç alır. Bazı oyuncular vardır, herkesin 10 kilometre koştuğu bir maçta 14 kilometre koşar. Yani bir oyuncunun kalitesi çok gol attı veya çok koştu ile ölçülecek bir şey değil. O yüzden Aykut Hoca'nın onu kıskandığını söylemek çocukça ve çok yanlış. Belki oyun sitemine uymuyordur. Kıskançlık niye olsun. Aykut Kocaman da Fenerbahçe'nin bir efsanesi. Bu tarz çekişmeler ve dedikodular doğru değil.
"ANELKA’NIN İŞİNİ İSTANBUL’A BIRAKMADIK"
- Nicolas Anelka transferinde de siz başroldeydiniz. O transferden de kısaca bahseder misiniz?
O zaman Anelka, Manchester City’de oynuyordu. Kulüple standart pazarlıklar yaptık ama menajerleri beni çok uğraştırdı. 2005 senesinin 30 Ocak Pazar gecesi çektiğimiz son restlerden sonra Türkiye’ye özel jetle dönmek için Paris’teki havalimanına geldim. Yanımda kulübün medya sorumlusu Mehmet Çatay da vardı. Kendisi transfer olmadı diye çok üzülmüştü. Pilota İstanbul’a gideceğimizi söyledim. Kalkmamıza yaklaşık 20 dakika vardı. O sırada Anelka’nın menajerleri aradı. ‘Tamam, anlaşmak için geliyoruz’ dediler. Bizimle İstanbul’a gelmek istediler. 'Yok, burada yani Paris’te imzalayacağız öyle gideceğiz' dedim. Çünkü Türkiye’ye geldikten sonra sizin elinizdeki kartlar zayıflar. Onların istediklerini yerine getirmek zorundasınız. Anlaşma havalimanında imzalandı. Sonra hep beraber İstanbul'a geldik.
"TRANSFERLERDE TEMELİ DAUM İLE ATTIM"
-Sizi hangi yabancı transferlerde birebir etkili oldunuz?
Önce hoca ile başlayalım. Christoph Daum var. Futbolcu olarak da Van Hooijdonk, Fabio Luciano, Marcio Nobre, Stjepan Tomas, Nicolas Anelka, Alex de Souza ve Stephen Appiah.
"NOBRE HİÇ HESAPTA YOKTU"
- Bu transferlerden hangisinde fazla bir efor sarf etmediniz?
Genelde hepsi zordu ama biz Alex ile uğraşırken Nobre'yi fark ettik. Dürüst olmak gerekirse Nobre'yi bilmiyorduk. Nobre, diğerlerine nazaran daha rahat bir transfer oldu. Bize çok katkı sağladı. Gelir gelmez takımın en golcü ismi oldu. Şampiyonlukta büyük payı vardı.
"BANA GELEN FAXLARA ORTAK ÇIKTI!"
- Aziz Yıldırım'ın adeta sağ kolu iken ile aranız neden açıldı?
Valla komik bir şeydi. (Gülerek). O dönem Fenerbahçe kartı ile ilgili bir projemiz vardı. Aziz Bey de kulübün kurumsallaşması için dışardan Levent Ersalman’ı CEO olarak göreve getirdi. Çok başarılı ve iyi bir arkadaştı. O dönem Aziz Bey, o arkadaş İngilizce biliyor diye transferlerle kendisi ilgilenmek istedi. Onunla birkaç deneme yaptı. O dönem Anelka’ya İngiltere’den bir teklif vardı. Hiç unutmuyorum. Bir gün trafik yoğunluğundan dolayı yönetim kurulu toplantısına geç kalmıştım. Toplantıya gireceğim sırada Dış İlişkiler’de çalışan Turgut Acar abimiz, 'Hakan Bey, size bir fax var' dedi. Ben de faxı okudum ve teşekkür ettim. O da bana, 'Bunun bir fotokopisini almam lazım. Başkanın talimatı var. Hakan’a gelecek olan her evrağın fotokopisini bana gönder' dedi.
"MEĞER SON TOPLANTIYA GİRMİŞİM"
-Sizin tepkiniz ne oldu?
'Tamam, aslını Aziz Bey'e veririm' diyerek toplantıya girdim. Belli bir süre sonra toplantıda ara oldu. Aziz Bey'in yanına gittim ve faxı ona verdim. Kendisi 'Konu nedir?' diye sordu. 'Başkanım, Anelka için İngiltere’den gelen teklif. Siz faxın fotokopilerini istiyormuşsunuz. Buyrun size aslı' dedim. Başkan da 'Sana niye özel fax geliyor. Öyle şey olur mu?' diye söylendi. 'Bana gelmedi. Bakın burada Fenerbahçe kulübü yazıyor. Sadece Dış İlişkilerden Sorumlu Asbaşkan olduğum için benim dikkatime yazıyor' diye cevap verdim. O da 'Haa peki' dedi ama yanlış yaptığını anladı ve biraz bozuldu. Bu kez CEO Levent Ersalman'a dönerek, 'O İngiliz kulübüne telefon aç. Onlara hadlerini bildir' dedi. Başkan haklıydı. Çünkü Anelka'nın kafasını karıştırıyorlardı. Sonra Levent Ersalman dışarı çıkıp telefonla onları aradı. Ben o günden sonra bir daha yönetim toplantılarına katılmadım. Üç kez gitmeyince üyeliğiniz düşer. Böyle bir gerginliğimiz oldu.
"SENİNLE ÇALIŞMAM DEYİNCE İSTİFA ETTİM"
-Siz ne zaman istifa ettiniz?
Bu olaydan 3 ay sonra Divan Kurulu toplantısı oldu. Aziz Bey, 'Ben seninle çalışmam. Senin olduğun toplantıya girmem' dedi. Kulübün başkanı yöneticiden her zaman daha önemlidir. Ben de ertesi gün istifa ettim. Aslında ortada büyük bir olay yoktu. Hani derler ya incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler… Ona benzer bir durum oldu. Kısmet öyleymiş. Yoksa çok sıkı çalışırdık Aziz Bey’le. Gerçi ben kendisiyle hala konuşmuyorum, görüşmüyorum. Mesela ben gece her vakit onu arayabilirdim. Hangi saatte olursa olsun evine gidebilirdim. Bana o ayrıcalığı tanımıştı. Fakat o günkü toplantıda aramızda bir frekans bozukluğu oldu. Yoksa o güne kadar bir sorun yaşanmamıştı. Daha sonra çok spekülasyonlar yapıldı. Herkes kafasından bir şeyler uydurdu. 'Bu kadar basit bir olaydan böyle şey olur mu?' diye düşündüler. 'Yok şu da vardır bu da vardır' dediler. Herhalde Aziz Bey'e olayı sorsalar çıkıp her şeyin doğrusunu anlatacak biridir. Her şey kayıtlı, kuyutlu...
"YATIRIM VARSA BORÇLANMA NORMAL"
- 'Aziz Yıldırım mali açıdan enkaz bıraktı' iddiaları için neler söylersiniz?
Türkiye’deki tüm spor kulüpleri mali anlamda sıkıntılı. Bunun birçok nedeni var. Biliyorsunuz transferler hep dövizle yapılıyor. Maalesef Türk parası dünyada 'sert para' olarak geçmiyor. Konvertibl değil yani. Gelirleriniz TL'ye dönük, harcamalarınız dövizle oluyor. Yatırımlar yapılıyor. Fenerbahçe’nin de sıkıntıları olmuştur. O zaman yöneticiler daha çok destek veriyordu. Ayrıca Aziz Bey'in önderliğinde birçok alanda başarılı işler yapıldı. TV'nin kurulması, Fenerium gelirlerinin artması gibi... Bu yatırımlar yapılırken haliyle borçlanmalar oldu. Finansal ihtiyaçlara gereksinim duyuldu. En son Aziz Bey, 2018'de bıraktığı dönemde 450-500 milyon dolar civarında bir borç vardı. Bu benim yöneticilik dönemimde de eleştirdiğim bir konuydu zaten.
"ENKAZ DEVRALDIK DEMEK ABARTILI"
- Hangi konuda eleştirileriniz vardı?
Mesela yönetimden ayrıldıktan sonra 2009 senesinde bu hesaplarla ilgili bazı eleştirilerde bulunduğum için bana 3 yıllık geçici ihraç cezası verdiler. Gerçi Yargıtay’dan geri döndüm ve haklı olduğum ispatlandı. Dediğim gibi eleştirdiğim şeyler vardı ama bunlar altından kalkınmayacak bir enkaz, battık bittik anlamında değildi. Yeni yönetim, daha çok büyük şirketleri yönetme kültüründen geldiği için bazı hesapların sürdürülemez olduğunu düşündü. Ama Fenerbahçe'nin başka dinamikleri vardı. Bunun anlatıldığı gibi 'Fenerbahçe öldü bitti' şeklinde olduğuna inanmıyorum. Eğer o gün enkaz vardı ise o günle bugünü karşılaştırmak lazım. Ne kadar bir iyileşme veya kötüleşme var. Veya ne kadar futbolcu aldınız, sattınız. Bir tarafa yazarsınız. Hesapta iyileşme varsa şayet bunun karşılığında hangi kupalar kazanıldı? Çünkü tek başına bilançoya para yazmakla olmuyor spor kulüplerinde. Kupalar ve taraftar memnuniyeti lazım. Salt bir bilanço yayınlayıp şu kadar eksideyiz demek doğru değil. Tamam zorluklar vardı. Bunu kabul ediyoruz. Ama durum bu kadar dramatik midir bilemem? Eğer kötüyse Türkiye’deki bütün spor kulüpleri aynı durumdadır. Hepsi aynı teknede çünkü. Hepsinin büyük finans ihtiyaçları var. Bakın görüyorsunuz bir türlü yayın ihalesi yapılamadı. Fiyatlar düştü, o oldu bu oldu... Hâlâ sürüncemede.
"COMOLLİ’NİN BALONU ÇABUK PATLADI"
- Transferde Brezilya pazarı Fenerbahçe'de eskisi gibi tercih edilmiyor. Bunun sebebi ne olabilir?
Yeni yönetimin konsepti tam anlaşılamamakla beraber dışardan gördüğümüz kadarıyla işi biliyor diye inanılan birini getirip transfer konusunu ona teslim etmek istediler. Mesela Damien Comolli öyle biriydi. Ama onun dönemini çok eleştirdim. Maalesef bizim camiada insanlar çok çabuk birilerine aşık oluyorlar. Comolli aşıkları, birdenbire onu savunarak bize bile sosyal medyada saldırılarda bulundu. Fakat sonunda da Comolli'nin de balonu patladı. Comolli bir profesyoneldi. Aldı alacağını baktı olmuyorsa bıraktı gitti. Veya gönderdiler. Ama burada yani Fenerbahçe'nin içinde olanların gidecek bir yeri yok. Her zaman buradalar. Onların çalışmaları profesyonelce değil de daha çok amatör ruhla yapılıyordu. Biz yönetici olarak hep öyle çalıştık.
"TRANSFER İÇİN SADECE İYİ İLİŞKİLER YETMEZ"
- Ali Koç'un transfer politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni konsepte genelde Avrupa’dan oyuncu tercih edildi. O da ilişkiler sayesinde alınacak zannedildi. Diyelim ki sizin Avrupa’daki bir kulübün başkanıyla veya yöneticileriyle bir ilişkiniz var; bunlar faydalı ve güzel şeyler. Ancak bunlar başlangıç noktası ya da işi bitiren noktalar olamaz. Olmadığını da gördük. Comolli ve ondan sonraki dönemde çok kalitesiz oyuncular geldi. Bunun sorumlusu tabii ki yönetim. Çünkü nihai kararı veren onlar ve onların getirdikleri sportif direktörler. Mesela Hulusi Belgü'nün, 'Kulübü menajerlere teslim ettiniz' lafına sayın başkan Ali Koç çok kızdı. Orada başka anlamlar çıktı. 'Biz menajerlerle ne yaptık?' dedi. Tabii ki futbolda menajerler mutlaka kullanılıyor ve ortada finansal ihanet anlamında hiçbir şey yok. Ancak hatalar yapıldı.
"KURGUYU MENAJERLER DEĞİL SİZ YAPACAKSINIZ"
-Size göre neydi bu hatalar?
Menajerlerin ağzına bakarak transferleri yapmaya kalkarsanız o zaman aynı pozisyona 3-4 tane oyuncu alıyorsunuz. Hepsi birbirinden kalitesiz. Ama sol veya sağ kanada yıllarca oyuncu almıyorsunuz. Menajerler her zaman lazım futbolda. Ancak sizin dediğiniz olacak. Kurguyu siz kuracaksınız. Sonra hangi menajer lazımsa onunla temasa geçeceksiniz. Menajerlerin dediğine göre takım kurmaya kalkarsanız sonuçları maalesef böyle oluyor. 4 senedir bir şey yapamadık. İsmail Kartal’ın gelmesiyle biraz silkindik. Ama yeterli değil tabii ki.
"DENİZLİSPOR’UN MOTİVASYONU ŞÜPHELİYDİ"
- Yine geçmişe dönelim. Son hafta Denizli’de kaçan şampiyonluk maçından bahsetmenizi istiyorum.
Sadece o maçta gördüğüm bir şeyi söyleyeyim. O zaman Malatyaspor da kümede kalma mücadelesi veriyordu. Biz Galatasaray ile şampiyonluk yarışındaydık. Her şey son hafta belli olacaktı. Denizli'nin de kümede kalması gerekiyor. Maçın bitimine yaklaşık 10 dakika kala Malatya'nın küme düştüğü belli oldu. Artık Denizlispor, hangi sonucu alırsan alsın ligde kalacaktı. O sırada tribünlerden 'Malatya düştü, biz kaldık' şeklinde söylemler yapıldı. Normalde Denizlisporlu futbolcuların o andan itibaren rahatlaması gerekirdi. Fakat Denizlisporlu yöneticilerin teknik direktör Nurullah Sağlam ve ekibine, 'Yok yok yok…Bastırın bastırın' diye bağırdıklarını gördüm. Tabii ki insanların sadece kendi sonuçları ile ilgilenmesi futbola yakışan bir şeydir. Ama normalde insan olarak o hırsı kaybetmeniz gerekir. Size böyle yukardan baskı yapılması insanın aklına bir sürü soru işareti getiriyor. Benim gördüklerim normal değildi. Neler olduğunu konuşup ortalığı tekrar karıştırmaya gerek yok. Herkes o maçta neler yaşandığını biliyor. Orada o gün Fenerbahçe’ye karşı nasıl motive olunduğunu canlı bir şekilde şahit oldum.
"SÜLEYMAN DEMİREL GİBİ YAPABİLİR!"
- Aziz Yıldırım, geçtiğimiz günlerde by-pass oldu. Size göre Aziz Yıldırım, tekrar başkan adayı olur mu? Veya kendi çevresinden birini aday yapar mı?
Evet, Aziz Bey by-pass oldu. Duyduğum kadarıyla sağlığına kavuşmuş. Sağlığı iyi. Biliyorsunuz by-pass artık maalesef 40’lı yaşlara kadar indi. Kendisine bu vesileyle sağlıklar diliyorum. Tekrar aday olur mu olmaz mı ben bilemiyorum. İnsanların içini bilemezsiniz. Ama bu kadar yıl çalıştıktan sonra en son ayrılışında kendisine yapılan o hoş olmayan davranışlardan dolayı çok üzüntülü olduğunu biliyorum. Bu üzüntüsünü hafifletmek için kendi çevresinden birini destekleyebilir. Düşük ihtimal de olsa kendisi de aday olabilir. Bunlar olabilir ya... Biliyorsunuz Süleyman Demirel 6 kere gitti, 7 kere geldi bu ülkede.
"TARAFTAR OLMAK DA BİR HİZMETTİR"
-Sizin başkanlık hayaliniz var mı?
Ne başkanlık ne de yöneticilik hayalim var. Yöneticilikte yaşadığım streslerden sonra taraftar olarak Fenerbahçe ile beraber olmanın daha güzel olduğunu anladım. Çünkü çok hada rahat haraket ediyorsunuz. Tamam seviniyorsunuz üzülüyorsunuz. Ama öteki maça kadar tekrar unutuyorsunuz. Ancak yönetici hele hele başkan olduğunuz zaman hayatınızdan çok şeyler vermek zorundasınız. Bir de Fenerbahçe’yi seviyorsanız. İlla yönetici veya başkan olmaya gerek yok. Bugün bir bilet alıp maça gitmek bile Fenerbahçe’ye hizmettir.
"ALİ KOÇ TEK BAŞINA HAREKET EDİYOR"
- Başkan Ali Koç'un performansını nasıl buluyorsunuz? Artları ve eksileri nelerdir?
Birkaç artı sayabiliriz ama yüzde 98'i eksi. Çünkü geldiğiniz zaman camiaya verdiğiniz umutlarla şu anki noktada ne şampiyonluk ne de istikrar var. Adeta istikrarsızlığın istikrarını gördük. Fenerbahçe'nin önümüzdeki yıllarını kurtarma, yapılanma anlamında ortada yapılmış bir şey yok. Ben burada Ali Bey'in kulübü tek başına yönetme tarzından dolayı da birçok sıkıntıların olduğuna inanıyorum. İletişim ve şeffaflıkla ilgili de sözler verilmişti. Projelerden bahsetmişti ama bunların gerçekleşmediğini gördük. Zaten Ersun Yanal'ın geldiği dönemi hatırlarsanız bir hafta öncesinde başkan Ali Koç, televizyona çıkıp, 'Taraftara sesleniyorum. Sosyal medyada Ersun Yanal için bir aktivite başlattınız. Bunu lütfen yapmayım. Ne geçmiş ne bugün ne de yarınki planlarımda Ersun Yanal yok' demişti. Bir hafta sonra da onu alması çelişkiydi. Ben bunu Ersun Yanal ismi özelinde söylemiyorum. Başkanın tarzının yanlış olduğunu anlatmak istiyorum. Bu tarz beni endişelendirdi. Endişelendirmeye de devam ediyor.
"HİSLERLE KULÜP YÖNETİLMEZ"
-Nedir bu endişenizin sebebi?
Mesela bu sene Pereira’dan sonra Zeki Murat Göle’yi göreve getirdi. Ardından İsmail Kartal ile anlaştı. Neden Zeki Murat Göle ile devam etmedin veya neden hemen İsmail Kartal’I getirmedin. Zaten İsmail Hoca, boşta duruyordu. Yani hep son anda bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Daha önce İsmail Kartal gelseydi bu puan farkı da olmayabilirdi. Biraz plansızlık ve anlık hislere göre yönetilen bir Fenerbahçe var. Kimse bunu beklemiyordu. Herkes ileriye yönelik planlar yapacağını zannediyordu. Ayrıca bir sürü havuzlardan bahsedildi. Millet havuza atladı. Havuzda su yok. Çakıldılar betona.
"AZİZ YILDIRIM DİKTATÖR DEĞİLDİ"
-Sizin döneminizde Nihat Özdemir, Murat Özaydınlı, Mahmut Uslu, Atilla Kıyat gibi isimler sorumluluk alırdı. Şimdiki yönetimde Ali Koç’un yükünü hafifletecek yönetici de yok sanki.
Kariyerlerine, CV'lerine baktığımız zaman mutlaka değerli arkadaşların olduğunu görürüz. Mesela bizim dönemimizde Aziz Bey için hep şöyle denirdi; 'Ya bu adam diktatör mü?' diye. Öyle bir şey yoktu. Biz yönetimde her şeyi tartışırdık. Bakın istifa eden Metin Şen'in söylediği bir laf var; 'Biz hiç yönetimde futbol konuşmadık' şeklinde. Ya biz Aziz Bey döneminde her şeyi konuşurduk. Yedek üyelerin bile oylamaya ve fikirlerini beyan etmeye hakkı vardı. Herkes konuşurdu.
"BAŞKAN YÖNETİCİLERE PAS VERMİYOR!"
- Evet, dediğiniz gibi futbol kamuoyunda Aziz Yıldırım için 'diktatör' benzetmeleri yapılırdı.
Tabii ki diktatör gibi değildi. Fenerbahçe’nin tüzük yapısı itibarı ile en son başkanın dediği olur. Ama biz Aziz Bey ile konuştuğumuz zaman onu ikna edebiliyorduk. Ben şu anda yönetimde bulunan bu değerli arkadaşların katkıda bulunma fırsatını elde edemediklerine inanıyorum. Yani onlara o fırsat verilmiyor. Yoksa o insanların benden, Murat Bey'den Atilla Paşa'dan bir farkı yok ki. Onlar da değerli insanlar. Ama tabiri caizse onlara top gelmiyor ki vursunlar. Ali Bey’in yönetim tarzı değişik.
"DEVRİM YAPACAKLARSA ALMAN GETİRSİNLER"
- Fenerbahçe'de büyük olasılıkla teknik direktör değişikliği yapılacak. Siz olsanız kimi teknik direktörlüğe getirirdiniz?
Bunu söylemek için altında yatan bir çok etkeni de hesaba katmak lazım. Şimdi siz para verebilecek durumda mısınız? Finansal Fair Play bu sene bitiyor. Ama federasyonda harcama limitleri var. Bunlar da etkenler. Bence İsmail Kartal'ın bu başarılı çıkışını yönetim de beklemiyordu. Tabii ki o biraz hesapları değiştirdi. Siz hangi kalıptan ilerleyeceksiniz. Eğer harcayacağınız bu paralara İsmail Kartal uyuyorsa onunla devam etmek doğru olur. 'Hayır, biz devrim yapacağız, bizden sonra da Fenerbahçe artık böyle devam etsin' derseniz ki bunu Bayern Münih, Liverpool gibi kulüplerde görüyoruz o zaman daha çok paralar harcayacağınız anlamına geliyor. Böyle bir durumda ben Alman ekolünden bir hocayı tercih ederdim.
"LÖW DEĞİL NAGELSMAN GİBİ BİRİ LAZIM"
- Bu isim Johachim Löw mü olurdu peki?
Löw’ün elinin altında dünyanın en iyi liglerinde oynayan futbolcular var. İngiltere, İspanya, Fransa, İtalya, Almanya’da oynayanlar gibi. Ne yapıyor en iylerini seçiyor. O sakatlanmış veya formsuz olmuş fark etmiyor ki. Onun yerine başkasını alıyor. Yani Milli Takım teknik direktörlüğü ile hele Alman Milli Takım hocalığı ile kulüp hocalığı çok farklı şeyler. Onun burada başarılı olma garantisi olmadığı gibi biraz da düşük görüyorum. Bu Löw'ün kötü bir hoca olduğu anlamına gelmez. Siz Löw'ü Türk Milli Takımı'nın başına getirin bakalım. Yapabilir mi? Zor... Ununu elemiş duvara asmış bir hoca değil de Nagelsman gibi genç ve uzun yıllar bu meslekte kalıp başarılı olmayı hedefleyen proje hocalarını tercih ederdim. Bu da ilk etapta Alman bir hoca olurdu.
"JESUS, MADEM BÜYÜK HOCA NEDEN ELİT LİGLERDE YOK"
- Son günlerde Jorge Jesus ismi ağırlıkta. Sizce Jesus Fenerbahçe’ye gelir mi?
Valla parayı verirsen gelir gibi gözüküyor. Sadece bağlı bir işe benziyor. Adamın yıllık maliyeti 10 milyon Euro olacak diyorlar. Bilmem doğru mu yalan mı? Hiçbir şey anlatmadıkları için hep sağdan soldan duyduklarımızla yorum yapabiliyoruz. Bence Jesus tazı bir hoca da Fenerbahçe’ye uygun biri değil ki. Çok büyük bir hoca olduğu anlatılıyor. Eğer öyleyse neden onu bir İngiltere veya İspanya’da göremedik. Fenerbahçe'de bence hoca krizi yok. Şu an bir hoca kararı gerekiyor. 'İsmail Kartal ile mi yola devam etmeliyiz?' yoksa 'Yeni bir konseptle gelecek adına yabancı bir hoca mı getirmeliyiz?' onun kararını vermeleri gerekir.
"MESUT ÖZİL, DAHA İYİSİNİ VEREBİLİRDİ"
- Mesut Özil’in kadro dışı bırakılma kararını destekliyor musunuz?
Biz içeride neler yaşandığını bilmiyoruz. Mesut, çok iyi bir profesyonel. Kalkıp da sağda solda boşboğazlık yapmayacak bir adam. Sessizliğini koruyor. O da takdir edilmesi bir şey. Konuşmuyor ve mesleğine saygılı biri. Mesut’tan biz faydalanabilirdik. Fenerbahçe’ye daha faydalı olabilirdi. Ligin ilk yarısındaki Galatasaray maçındaki performansını hatırlıyorsunuz. Mesut, çok kıymetli bir oyuncu. İngiltere’deki son dönemde düşüş gösterse de Türkiye için o fizik durumu yeterli olabilirdi. Ama onu boşladı burada. Nedenlerini bilmiyorum. Eğer ayrılacaksa da güzellikle ayrılmalı. Kaldı ki Türkiye’de yaşamayı seçmiş ve burada kalmak istiyor. İyi bir hazırlık sezonu geçirse önümüzdeki dönem takıma katlı sağlayabilir. Olmazsa zaten büyük ihtimalle Amerika’ya gidecek diye düşünüyorum.
"KİM BİLİR DAHA NE 'ARDA'LAR VARDIR?"
- Türk futbolunun en büyük sorunu nedir?
Bence kendi kaynaklarımızı kullanamamız en büyük sorunumuz. Oyuncu yetiştirme adına yapılan yatırımların eksik olması veya çarçur edilmesi. Bugün Türkiye'de bir Arda Güler çıkıyorsa, bizim şu anda bilmediğimiz ne 'Arda'lar vardır. Bu ülkenin çocukları yurt dışında yetiştikleri zaman iyi oyuncular oluyorlar da Türkiye’de mi iyi futbolcu olamıyorlar? Bir de ülkemizde liyakata yönelik yatırımlar yok. Mesela diyelim ki ben bir makama geliyorum. Seni tanıyorum. Ve diyorum ki sen gel. Ötekini tanıyorum. Arkadaşım sen gel… Ayrıca Türk futbolunda sabır yok. Yeniden yapılanma, geleceğe yönelik hamleler acı yollardan geçiyor. Bu yüzden sabır lazım. Biz hali hazırda Türk futbol ekolünü meydana getirememişiz. Bir ekolümüz yok. Biz neden oyuncu yetiştiremiyoruz? Neden sürekli yurt dışı transferlerine ihtiyaç duyuyoruz?
"YABANCILARA SINIR ŞART"
- Yabancı sınırı için görüşünüz nedir peki?
Bence yabancı oyuncu sınırı iyi bir şey. Bir sınır koyarsanız mecburen içerden oyuncu yetiştirmeye başlarsınız. Zaten kulüplerin finansal kurtuluşu da kendi altyapılarından oyuncular yetiştirmeleridir. Yoksa siz buna 15 verin, şuna 20 verin derseniz böyle batarsınız. Ama Brezilya'da kulüpler batmıyor. Sürekli satıyorlar.
"SPOR YASASI TEK BAŞINA YETMEZ"
- Yeni spor yasası için düşünceleriniz neler?
Finansal anlamda faydalı olabilir ama Türk futbolunu tek başına bu yasanın kurtaracağına inanmıyorum. Altyapı mecburiyetleri, okullara futbolun girmesi gibi konular da önemli. Kabiliyetli olmasına rağmen maddi imkansızlıklardan dolayı futbola devam edemeyen çocuklarımız var.
"NİHAT ABİ, HER ŞEYE HAKİM DEĞİLDİ"
- Fenerbahçe’deki eski çalışma arkadaşlarımızda Nihat Özdemir’in TFF Başkanlığı’ndan istifa etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Kendisine Nihat Abi derim. Benim abimdir. Onun yöneticilik vasıflarının yüksek olduğunu bilen biriyim. Yani uzlaştırmacıdır, sorun çözücüdür. Bir de rasyonel insandır. Ben rahatsızlıklarının olduğunu hissediyordum. Hatta iki sene önce 'Büyük sıkıntıları var' diye bir tweet atmıştım. Çünkü siz TFF başkanı olduğunuz zaman her şeye hakimsiniz demek değil ki. Birçok eskiden gelen yapılar var. Bunları değiştirmek, düzeltmek kolay olmuyor. Nihat Abi'nin aşırı rahatsızlıklar yaşadığını biliyorum. Sonunda da bıraktı. Bu federasyonun seçilme tarzını da değiştirmek lazım. Kimler federasyonda görev yapabilir? Veya şu kadar kontenjan olmalı denmeli. Mesela iki tane eski milli futbolcu veya teknik direktör, bir tane sağlıkla ilgili profesör doktor, dış ilişkiler için emekli bir diplomat gibi... Bu profili yeniden düzenlemek gerek. Artı Türkiye Futbol Federasyonu’nun okullara kadar inmesi lazım. Yani okullardaki yetenekli futbolcuları keşfedecek kadar yapılanmalı.
"6-0’LIK MAÇTA AZAR İŞİTTİM"
-Unutamadığınız bir olay veya maç var mı?
6-0'lık Galatasaray maçını unutamıyorum. O gün protokolde oturuyordum. Genelde locada izliyordum. Tabi protokolde oturunca devlet erkanı da orda oluyor. Üçüncü golden sonra yönetici olduğumu unuttum. Sadece taraftar olduğumu hatırladım. Aziz Bey, beni ikaz etti. Yani o kadar atlayıp zıplamaya başladık ki, 'Ya biraz yavaş ol. Kendine gel' dedi. (Gülerek) Arkamda da rahmetli Galatasaray başkanı Özhan Canaydın oturuyordu. O da bana 'Hakancım, bir yerini acıtmadın değil mi?' dedi. Çok utanmıştım. Kendisi büyük centilmendi.
"HİÇ BİR ZAMAN KEŞKE DEMEDİM"
- Pişmanlık duyduğunuz veya keşke dediğiniz bir şey var mı?
Benim hayatımda hiçbir zaman keşke yoktur. Keşke, dünyada inanın hayatını zehir eden tek kelimedir. Ben hiç keşke demedim. Herkese naçizane tavsiyem; keşkeler insanın ömrünü çürütür, mutsuz eder. Başka da hiç bir işe yaramaz. Mümkün olsa da keşke sözünü lugattan kaldırabilsek.
"FENERBAHÇE RÜYALARIMA GİRİYOR"
- Gelecekle ilgili bir planınız veya hayaliniz var mı?
Yıllardır bir hayalim var. O da biri Fenerbahçe olmak üzere iki tane Türk takımının Şampiyonlar Ligi'nde final oynamalarıdır. Tabii ki Fenerbahçe’nin kazanmasını istiyorum. Bazen bu hayalim rüyalarıma da giriyor. Bunu görmeden ölmek istemiyorum.
KİMLİK KARTI
Adı soyadı: Hakan Bilal Kutlualp
Doğum tarihi: 1966
Doğum yeri: İstanbul
Eğitim durumu: Yüksek Lisans (İşletme Fakültesi)
Mesleği: İş insanı
Futbol kariyeri: Fenerbahçe Yönetim Kurulu Üyeliği, Dış İlişkilerden Sorumlu Asbaşkan.