Flaş yorum: "Falcao ister 33 olsun, ister 35..."
Konuşmazsanız, bahane aramazsanız, seyirciye oynamazsanız bu ülkede küfürsüz-kavgasız, öfkesiz-gerilimsiz, sonuçta hadisesiz maç oynanabileceğini hepimiz gördük. Fenerbahçe-Trabzonspor maçı, her fırsatta ortamı germeyi alışkanlık haline getirenlere, seyirciyi tahrik etmeyi marifet sananlara, öfke ve gerilimden beslenenlere örnek olsun, ders olsun.
Bu ülkede Fenerbahçe-Trabzonspor maçı öfke nöbetine tutulmadan, yay gibi gerilmeden, maç öncesi tahrik eden demeçler verilmeden, seyirci gaza getirilmeden oynanıyorsa, kabul edelim ki her maç oynanır.
Ünal Karaman’ı da, Ersun Yanal’ı da iyi tanıyoruz. Maç önü, maç sonu, maçı kazanmak uğruna doğal çizgilerinden, futbol felsefelerinden “gram” sapmadılar. Maç önü konuşmadılar, maç sonu bahanelere sarılmadılar.
İki başkan, Ali Koç ile Ahmet Ağaoğlu günlerce önceden birbirlerini yemediler. Camiaları tahrik edecek açıklamalardan özenle kaçındılar. Hatta hiç konuşmadılar. Maçta birlikte görüntü verdiler. Ahmet Ağaoğlu, Fenerbahçe taraftarlarıyla fotoğraf bile çektirdi. Seyirci, Uğurcan’a ettiği küfürler dışında geride kalan maçlara oranla çok daha sakindi. Keşke Uğurcan’a da o küfürler edilmeseydi. Sahaya bir şey atılmadı.
Futbolcular, sahada son yılların en kaliteli, en heyecanlı, en tempolu maçını oynamalarına rağmen, her maçta olabilecek bir, iki ufak öfkenin dışında tek kötü görüntü vermediler. Bu kadar sert maça rağmen, birbirlerine kasti faul yapmadılar. Rekabet adına, puan adına, galibiyet adına “ölümüne” oynadılar, ama maçın her saniyesinde, her dakikasında hep “dost” kaldılar. Maç sonunda sarmaş-dolaş o sahadan ayrıldılar.
Ateşe benzin attığın zaman alev alıyor, her tarafı yakıyor. Bizde, bizim ligde “ateşe benzin atmayı” alışkanlık haline getiren başkanlar, teknik adamlar, yöneticiler var. Fenerbahçe-Trabzonspor maçı herkese, hepsine örnek olsun.
Konuşmazsanız, bahane aramazsanız, seyirciye oynamazsanız bu ülkede küfürsüz-kavgasız, öfkesiz-gerilimsiz, sonuçta hadisesiz maç oynanabileceğini geride bıraktığımız hafta hepimiz gördük. Fenerbahçe-Trabzonspor maçı, her fırsatta ortamı germeyi alışkanlık haline getirenlere, seyirciyi tahrik etmeyi marifet sananlara, öfke ve gerilimden beslenenlere örnek olsun... Ders olsun...
Değişim ve gelişim mükemmel
Fenerbahçe sanki beklenenden daha çabuk kendine ve futbola dönüyor gibi... Trabzonspor karşısındaki özellikle ilk 20 dakikadaki “kusursuz fırtına”, rakiplere gözdağı vermekle kalmadı, camiayı ciddi anlamda umutlandırıp hedefe kilitledi.
Üstelik bu takım, şimdilik “devşirme” adamlardan kurulu bir savunma ile oynuyor. Sakatların dönmesi, yeni transferlerin takıma girmesi ile önümüzdeki haftalarda daha güçlü bir Fenerbahçe izleyecek gibiyiz. Geçen hafta da yazdım, Alex’ten sonra ilk defa rakip savunmanın arkasına “öldürücü toplar” atan, rakip savunmayı teslim alan bir oyuncu var; Max Kruse... Yeter ki, Max Kruse’nin fizik gücü maçın büyük bir bölümünü kapsayacak noktaya gelsin.
Vedat Muriç, ligin en çalışkan, en hareketli, sahayı en fazla dolaşan santrforu... Tutulması zor bir adam... Sadece Vedat’ın kenarlardan daha fazla ortaya ihtiyacı var.
Geçen sezon satılma noktasına gelen Ozan, orta alandan sonra sağ kenar savunmasına da iyi oturdu... Kırk yıllık sağ bek gibi oynuyor, mücadele ediyor, hücuma çıkıyor. En önemlisi Fenerbahçe’nin rakip yarı alanda olağanüstü bir pas trafiği var. Kolay top kaybetmiyorlar, kaybettiklerini de ikili-üçlü basmalarla en kısa sürede geri alıyorlar... Kusurlar yok mu; savunma başta, elbette var. Buna rağmen “değişim ve gelişim” tek kelime ile mükemmel...
Gariplik bizde
Fenerbahçe seyircisinin “kurtulduk” diye bayram ettiği Slimani, Monaco formasıyla 2 lig maçında 3 gol attı. Yanlış duymadınız, Fenerbahçe forması ile koca bir sezonda gole hasret kalan Slimani, Fransa Ligi’nde 2 maçta 3 gol attı. Atalanta Kulübü, “fizik gücü yetersiz” olduğu iddiasıyla Skrtel’in sözleşmesini iptal edip gönderdi. O Skrtel, Türkiye’de en ağır antrenmanları yaptıran Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’sinden gitmiş olmasına rağmen...
Bunları görüp duyunca kafam karışıyor; ya bizde bir gariplik var ya da Avrupalılarda... Ama bu gelişmelerden biri Fransa’da, diğeri İtalya’da... Yani futbolda Avrupa’nın ileri ülkelerinde... Demek ki, bu gariplik bizde...
Örnek olsun ders olsun
Trabzonspor bu sezon “okkalı takım” olmuş. Eskilerin lafıyla, “ağır çeken, kocaman, büyük” anlamında... Trabzonspor’da bu sezon böyle ağır çeken, rakipleri ürküten, sahada futbolun hakkını veren bir takım var.
-Kalede Uğurcan süper... Türkiye yaklaşık bir 10 yıl Uğurcan’ı konuşacak gibi...
-İki bek Pereira ve Novak çok tecrübeli, hücum aksiyonlarında etkili...
-Stoper Hüseyin Türkmen’e dikkat... Ülke çok önemli bir stoper kazanıyor.
-Abdülkadir’lerden Ömür de iyi, Parmak da... Süper Lig’de orta sahada parmakla gösterilen iki oyuncu...
-Yaşlanmayan, yıpranmayan, yorulmayan takımın her şeyi Sosa...
-Tutulması mümkün olmayan “yedi bela” Nwakaeme...
-Müthiş bir aşama yapan ve leblebi gibi gol atmaya başlayan Ekuban...
-Eğer kendilerini bulabilirlerse iki dünya markası Obi Mikel ve Sturridge...
Bu takım, bu ve bundan daha fazla özellikleriyle son yılların, hatta şampiyonluk yaşamış kadrodan sonraki en iyi takım...
Doğrusu bu
Geçen yıl yazmıştım, bu yıl da yazmayı görev biliyorum. Trabzonspor takımı, her maç öncesi İstiklal Marşımız çalınırken, şeref tribününde oturanlara değil, bütün takım göndere dönerek şanlı Türk bayrağı önünde “hazır ol”a geçiyor. Doğrusu budur... Diğer bütün takımların doğru yolu bulması dileğiyle...
Sevinmeli mi üzülmeli mi?
Türk Milli Takımı 2002 yılında Japonya-Kore’de dünya üçüncüsü olurken, ilk 11’de 8 Galatasaraylı oyuncu oynuyordu. O yıl, Galatasaray’da Fatih Terim, milli takımda Şenol Güneş vardı.
Yıl 2019... Avrupa Futbol Şampiyonası grup maçları için açıklanan milli takımda Galatasaraylı tek oyuncu yok. Hocalar büyük bir raslantı gene aynı... Galatasaray’da Fatih Terim, milli takımda Şenol Güneş...
Ortada iki şık var;
1- Milli takımın futbolcu havuzu Galatasaray’a ihtiyaç duymayacak kadar genişledi diye sevinmeli miyiz?
2- Koskoca milli takımda tek bir Galatasaraylı oyuncu yok diye üzülmeli miyiz?
Kim daha fazla atar?
-Hadi sizlere bir soru... Ligde kim daha fazla gol atar; Burak Yılmaz mı, Falcao mu?
-Denizli kalecisi Stachowiak ligin ilk 3 maçında 3 penaltı kurtardı. Bizim ligde öyle kolay rastlanır bir olay değil bu...
-Galatasaray, Erzurumspor’dan Taylan Antalyalı’yı aldı. “Nereden çıktı bu” demeyin, Taylan iyi futbolcu...
-Alanya 3 maçta 9 puanla lider... Fenerbahçe 7 puanla ikinci... 4. haftada Alanya-F.Bahçe maçı var. İyi maç...
-Fenerbahçe’nin Avrupası olmadığı düşünülürse, Vedat Muriç’in yanına Mevlut Erdinç iyi bir alternatif olur.
-Lille forması giyen Yusuf Yazıcı geçtiğimiz hafta kırmızı kart gördü. Aman Yusuf dikkat... Fransız hakemler bizimkilere benzemez.
Yeni bir Melo mu?
Galatasaray’ın ligdeki ilk üç maçını da Milliyet’te yazdım. Her maç sonrası Galatasaray orta alanının Ndiaye ve Fernando’nun gitmesinden sonra ciddi anlamda “yumuşadığını, rakip ataklara davetiye çıkardığını” belirttim... Transferin son gününde Southampton’dan Maria Lemina geldi... Ortanın ortasında oynayan, bire birde başarılı, sert, mücadeleyi seven, orta alanın “yumuşaklığına” çare olacak bir oyuncu... Daha da ileri gideyim, tanımlamalara göre “ya ölür ya öldürür” dedirtecek kadar rakibiyle boğuşan bir oyuncu...
Lemina için söylenenleri dinleyip, yazılanları okuyunca aklıma, “huyu benzemesin” Melo geldi. Galatasaray yeni bir Melo mu kazandı acaba, meraktayım...
NEREDESİN Burak Yılmaz?
Beşiktaş’ın kendi sahasında Rizespor’a puan kaybettiği maçtan sonra Abdullah Hoca’yı dinledim. Hoca konuşmasının bir bölümünde “kaybettiğimiz her topu özellikle ilk yarıda 5.8 saniyede geri aldık” dedi. Allah’ı var, Beşiktaş kazanmak için her şeyi yaptı. Ciddi baskı kurdu, istekli oynadı, tempo yaptı. Buna rağmen son dakikada maçı bile kaybedebilirdi.
Seyirci iş istatistiğe gelince öyle 5.8 saniyeye falan bakmaz. Seyirci, skor tabelasına bakar. Tabeladaki rakamlarda Beşiktaş üstünse sorun yok , ama üstün değilse sıkıntılar, dertler başlar.
Onun için diyorum ki, “Neredesin Burak? Yetiş Burak...”
Takılmayın yaşına
Falcao ister 33 olsun, ister 35... İşinizi yaparsanız, golleri atmaya başlarsanız kimse 33'ü, 35'i aramaz. Emre Belözoğlu, "futbolun yaşı olmadığını her hafta bize göstermiyor mu?
Herkes takmış Falcao’nun yaşına... Yok Falcao’nun eski okul müdürü, Radamel’in doğum tarihinin 1986 değil, 1984 olduğunu söylemiş, yok Googlede Falcao’nun 1984 doğumlu olduğunu kanıtlayan bir resim varmış... Mış... Mış... Mış...
Falcao ister 84’lü olsun, ister 86’lı... Yani ister 33 olsun, ister 35... İşinizi iyi yaparsanız, golleri atmaya başlarsanız, kimse 33’ü, 35’i aramaz... Ama beklentilerin gerisinde kalırsanız, beklenen gol sayısını bulamazsanız, bırakın 33 yaşı, 23 yaş bile sorun olur, kusur olur.
Örnek olsun ders olsun
Çok taze, çok canlı, çok çarpıcı bir örnek, her hafta bu konuda “futbolun yaşı olmadığını” bize göstermiyor mu ? Fenerbahçeli Emre Belözoğlu 39 yaşında değil mi? Bu yaştaki Emre, 40’ına merdiven dayayan Emre, her maçta sadece takımının değil, sahanın en iyisi oluyorsa, her hafta “haftanın futbolcusu” seçilip, haftanın karmalarına giriyorsa, bundan daha iyi örnek mi olur? Ben bir sezonda 30-35 gol barajına çıkıp, öncesinde ya da sonraki sezonlarında bu sayının çok gerisinde kalan golcülerden korkarım. Bir sene atarlar... O bir senenin hatırına 3-5 yıl yatarlar...
Falcao bu sınıftan değil... Falcao her yıl istikrarı olan, her sezon belli bir sayıyı tutturan, dünyanın kabul ettiği ve saygı duyduğu bir golcü... Galatasaray gibi çok güçlü bir kadroda da muhtemelen beklenen gol sayısını bulacaktır.
Üstelik Monaco’da sayıları 10 bini bile bulmayan “ruhsuz” bir seyirci önünde oynayan Falcao, Aslantepe’de 50 bin seyircinin ateşlemesi ile daha farklı işler yapacaktır diye düşünüyorum. Falcao’nun yaşı, ancak beklenen gol sayısının çok altında kalırsa sorun olur. Zaten o zaman doğal olarak ciddi eleştiri de gelir... Bu kadar büyük beklenti ile gelen, krallar gibi karşılanan Falcao’nun omuzlarında, kabul edelim ki çok ağır bir yük var.
Gelişi muhteşemdi... Abartılı, coşkulu, kimseye kısmet olmayan bir karşılama oldu. Umarım ve dilerim, gidişi de gelişi gibi muhteşem olur.
Futbolu da yarıya indi
Başakşehirspor Kulübü, internet sitesinden yaptığı açıklamada Arda Turan’ın kendi isteği ile aldığı ücreti yarıya indirdiğini açıkladı. Arda’nın yaptığı iyi bir jest... Ama Arda’nın futbolu da yarıya indi... Yapma Arda, topla kendini... Bu Arda sen değilsin.