Flaş yorum: 'Sahadaki sıkıntılar bir taç atışı ile sınırlı değil'
Fenerbahçe Yönetimi, Jailson’a, “Dün bir, bugün iki... Ülkeye yeni geldin... Rakibine o tokadı nasıl atıyorsun, bunu kabul etmiyoruz” deyip bir ceza uyguladı mı ya da uygulayacak mı? Hiç sanmam.
Galatasaray Yönetimi, hatta Fatih Hoca, Hasan Şaş’a, “Bu kaçıncı vukuatın kardeşim, burası Galatasaray kulübesi... Seni son defa uyarıyoruz” diye bir tavır aldı mı? Hiç sanmam... Hatta Güneylidir, Karataşlıdır diye Hasan’a hoşgörülü bir yaklaşım var.
Varsa yoksa hakem
Hangi kulüp, hangi takım, hangi hoca, kötü giden bir sonuçtan sonra önce kendi hatasını öne çıkartıp, sonra hakemi eleştirdi. İşler kötü gitti mi varsa yoksa hakem... Tamam, hakem kötü, sizler çok mu iyisiniz. Hele derbi... Kazanamadıysan, işler istediğin gibi gitmediyse, vur hakeme... Ne olur bir defa da faturayı önce kendinize kesin...
İşte son maç... Galatasaray gol öncesi taç atışının yanlış verildiğine isyan ediyor. Yüzde yüz haklı... Fenerbahçe’nin kornerden gelen topla yediği golde, top kornere değil, auta çıkıyor. Sonuçta Galatasaray’ın yediği golde taç yanlış, Fenerbahçe’nin yediği golde korner yanlış...
2-0 bitseydi?
Bu maç 2-0’dan 2-2’ye gelmese bu kadar öfke, bu kadar isyan olur muydu? Hepimiz biliyoruz ki, olmazdı. Bizde köklü bir alışkanlıktır ve her takım için geçerlidir; istediğin olmadıysa, kazanamadıysan, hedefi bulamıyorsan, sebebi ve sorumlusu asla sen olmazsın. Ben olmam... Mutlaka bir başkasıdır ve özellikle hakemdir.
Bu Türk futbolunun 50 yıllık alışkanlığı, 50 yıllık kandırmacasıdır. Kendini sıyır, kulübünü sıyır, top nereye giderse gitsin... İster taca gitsin, ister başka yere... Top ister senden taca çıksın, isterse başkasından... Oysa futbol ailesi olarak hep birlikte “taca çıktık”, buna rağmen hala kandırmacaya devam ediyoruz. Gerçekleri görme zamanı geldi de geçmiyor mu?
Saygınlık başka bir şey
Futbolumuz son yıllarda ciddi anlamda “Fenomen”ler yetiştirdi. Kabul edelim ki, çoğu topluma ve futbol dünyasına iyi örnek olamadı. Sportif sicillerini koruyamadı, saygınlık yaratamadı. Bugün halen Metin Oktaylar, Lefterler büyük bir saygıyla anılıyorsa, futbol sezonlarına adları veriliyorsa, bilinsin ki bunu sadece futbollarıyla yaratmadılar. Çok daha fazlasını yaptılar, her kesimin saygısını kazandılar.
Ama bu örneği son kuşağa anlatamazsınız. Zaten anlasalardı, kendilerini hırpalayan, ömürlerini kısaltan bunca yanlış hareketin içinde olmazlardı.
Şimdi suçu kime atacağız?
Bütün gerginlikler, öfkeler, kötülükler Aziz Yıldırım’dan bilinirdi. Aziz Yıldırım artık yok. Ama öfke, gerginlik, kötülük bütün hızıyla devam ediyor. Ortalık yay gibi gerilmiş durumda... Şimdi suçu kime atacağız?
Futbolda kin ve nefretin ne işi var?
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, “Derbide yapılanları kimse unutmasın ama kinlerini saklı tutsunlar. Nefretlerini unutmasınlar ama saklasınlar” demiş. Beyefendiliğini ve olgunluğunu çok taktir ettiğim Mustafa Başkan’ın ağzından bu kelimelerin döküldüğüne, bu cümlelerin çıktığına inanamadım. Futbolda nefretin, kinin ne işi var? Mustafa Başkan’ın bunu düzelteceğine, bu konuda bir açıklama yapacağına inanmak istiyorum.
Sadece bir taca bağlanır mı?
Sayfanın yazılarını yazarken, henüz Schalke-Galatasaray maçı oynanmamıştı. Umarım her şey iyi geçer, çok iyi bir sonuç olur. Diyeceğim o ki, bu yazdıklarımın Schalke maçıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Sadece Galatasaray’ın lig maçlarıyla sınırlı...
Sıralayalım:
-Galatasaray geçen sezonun başında ortaya koyduğu ve adeta her rakibini ezdiği “güçlü oyun”u niye sahaya yansıtamıyor.
-İngiltere’ye giden Ndiaye ile geri dönen Ndiaye form, etkinlik ve katkı açısından aynı mı?
-Rüzgarın oğlu Rodrigues niye durdu? “Yeni kontrat yaptı, parayı kaptı, kontağı kapadı” diyorlar. Buna inanmak istemem ama doğruysa bu profesyonelliği sığar mı?
-Bir başka hızlı adam Onyekuru niye kendini bulamıyor? O hızına ve etkinliğine niye ulaşamıyor?
-Galatasaray en büyük kozu olan hızlı hücumu niye bıraktı?
-Eren Derdiyok’un sakatlıktan kurtulamadığı bilindiği halde, iyi bir santrfor bulunmadan Gomis niye satıldı? Hadi Gomis satıldı, Eren’e niye alternatif bulunamadı?
-Hadi Fatih Hoca’nın dediği gibi sakatlıklar milli maçlarda oluyor. Peki maçların özellikle son yarım saatlerinde takım niye bu kadar duruyor? İddia edildiği gibi, kondisyon çalışmaları ile ilgili bir sıkıntı mı var?
Sözüm o ki, Galatasaray’ın sahadaki sıkıntıları bir tac atışı ile sınırlı değil...
Bu tuzağa nasıl düştün?
Kalite ve üretim eksikliği
Fenerbahçe için son Galatasaray maçı iyi bir psikolojik üstünlük ve moral oldu. Özellikle 2-0’dan geri dönüşü, hatta galibiyeti kaçırışı...
Ancak bu maç Fenerbahçe gerçeklerinin üstünü örtmez. Fenerbahçe üçer gol yiyerek kaybettiği Rize, Kayseri, Ankaragücü maçlarında bu geri dönüşü yapamadı.
Takımda ciddi anlamda bir organizasyon, kalite ve üretim eksikliği var. Fenerbahçe’nin tehlike bölgesinin bir puan üstünde oluşunu kimseye anlatamazsınız. “Fenerbahçe kümeye” diye bağırılmasını, Fenerbahçe ligde nasıl kalır diye fikstür üstünden puan hesabı yapılmasını kimseye anlatamazsınız. Fenerbahçe’de hızla radikal adımlara ihtiyaç var. O adımlar da zaten belli... Yeter ki atılsın.
Hayal kırıklığı Benzia
Fenerbahçeli Benzia, tweet atıp, yakışıksız ifadeler de kullanıp, oyundan alınmasını eleştirmiş. Büyük umutlarla alınan, şimdiye kadar sadece hayal kırıklığı yaratan Benzia, halen kötü oynadığının farkında değil mi acaba?
Tehlike kapıda
Beşiktaş için en kötüsü, sanırım puan kaybetmeye, hatta maç kaybetmeye alıştı. Son iki şampiyonlukta Beşiktaş’tan puan almak, hele Beşiktaş’ı mağlup etmek olay olurdu, şimdi kolay oluyor.
Beşiktaş geçen yıl Süper Lig’i 5 yenilgi ile tamamlarken, bu sezon 11 maçta 3 beraberlik, 3 yenilgisi var. Galibiyet oranı yüzde 50’nin altında... Bu istatistik Beşiktaş için, daha doğrusu bu kadro için kabul edilemez. Şenol Hoca, Başakşehir yenilgisi sonrasında “Kalite var, verim yok” dedi
Kabul ama eksik... Sanki Beşiktaş’ta eski hırs, eski coşku ve tempo, takımdaşlık duygusu da yok. Buna bir de santrfor yokluğunu eklediniz mi, bu tablo ortaya çıkıyor.
Antalyaspor’da her şey değişti
Süper Lig’de 11. hafta sonunda deplasman karnesine göre Antalyaspor ligin lideri... Antalyaspor’un 6 deplasman maçında 4 galibiyeti, 2 yenilgisi var. Deplasmanda yendiği takımlardan biri VodafonePark’ta “Bileği bükülemeyen” Beşiktaş, diğeri zirvenin eteklerindeki Kasımpaşa... Önce başkan, sonra hoca değişti, Antalyaspor’da her şey değişti.
Büyük ihanet
Haberi Hürriyet Spor Arena’da gördüm. Batuhan Karadeniz... Türk futbolunun kendini bitiren adamı... Beşiktaş’ta doğdu, Beşiktaş’ta kadro dışı kaldı. Sonrası çorap söküğü gibi... Eskişehir’de kadro dışı, Trabzon’da, Elazığ’da, Sivas’ta kadro dışı... “Kabahat bizde mi?” derken, yurt dışına İsviçre’nin St.Gallen takımına gitti. Orada da kadro dışı... Döndü geldi, Urfaspor’da kadro dışı, Sakarya’da kadro dışı, şimdi de bu sezon formasını giydiği Adana Demirspor’da kadro dışı... Böylesine bir yetenek, kendisine bu kadar ihanet eder mi?
Üretken bir golcü gerek
Başakşehir, sahada çok güçlü bir futbol ortaya koyamasa da, özellikle kalecisi, çok az gol yiyen savunma anlayışı ve kaliteli oyuncularıyla zirvede farkı açıyor. Ancak Başakşehir’in bu yarışta başarılı olması için üretken bir golcüye ihtiyacı var. Adebayor eski Adebayor değil... Bajiç yetersiz ve devre arası böyle bir golcü bulmak çok da kolay değil...
Helal olsun
Bu ülkede sessiz sedasız işini en iyi yapanlardan biri, belki de birincisi, Başakşehir’in stoperi Epueranu... 2014’ten beri Başakşehir forması giyen Epureanu, tam bir istikrar abidesi... Başakşehir son 4 sezondur ligin en az gol yiyen takımlarından biri ya da birincisi oluyorsa, takımın savunma anlayışı ile birlikte Epureanu’nun bu savunmayı kusursuz yönetişini çok ciddi dikkate almak zorundayız.