Formula 1 spor mu, eğlence mi?
2018’de Formula 1 logosu radikal bir şekilde değiştiğinde, değişimin sadece logo ile sınırlı kalmayacağının da sinyallerini verdi.
Mevcut logo herkesin beğeni ve algısını kazanmış olmasına rağmen Ross Brawn’lı Liberty Media, Bernie Ecclestone’un 40 yıllık hükümdarlığını yıktıktan sonra kaleye yeni bir logoyla birlikte bayrağı dikmek istedi. Bu tabii ki arka planda çok daha fazla ve farklı değişimlerin olacağının habercisiydi.
Safkan motor sporundan eğlence sektörüne yolculuk
F1 eskiden çok daha fazla kapalı kutuydu. F1 yönetimi (FOM) katı kurallarla medyanın etkileşimini kısıtlıyor ve bu sebeple yarışlar haricinde çok fazla izleyici ile etkileşim gerçekleşmiyordu. Benzer şekilde FOM F1’in sanal ortamda ve sosyal medyada daha fazla takipçiyle etkileşime girmesi adına faaliyetlerde bulunmuyor, tersine bulunanlara da erişim yasakları getiriyordu. Liberty Media yönetimiyle birlikte tüm bunlar tersine döndü.
F1 hesaplarının çok komik sayılabilecek takipçi sayılarından bugün milyonların takip ettiği hesaplara dönüştürüldü. F1 arşivi, uygulamaları ve diğer pek çok multimedya özellik seyircilere sunuldu. Yarışlarda ekran üstü tüm görseller Amazon (AWS) iş birliği ile geliştirildi ve yapay zeka ile birlikte bugün bir bilgisayar oyunundan bile daha gelişmiş hale getirildi. Yenilikçi kamera seçenekleri ve yayın kalitesi 4K çözünürlük ile en üst seviyeye getirildi.
İzleyici ile etkileşimi artırmak üzere Netflix yapımı olan “Drive to Survive” belgeseli yeni sezon başlamadan önce izleyicilerle buluşturuldu. Yine benzer şekilde YouTube’a ağırlık veren Liberty Media F1 pilotlarıyla pek çok interaktif içerik üretti ve üretmeye de devam ediyor.
Bir sporun eğlence kısmının artırılması ve izleyicinin katılımının sağlanması olumlu bir gelişme ve mevcut yönetim bunu çok iyi başarıyor. Daha önce hiç yarış izlememiş özellikle genç kesimi “taraftar” haline getirebilmek adına olumlu sonuçlar verdiğini söyleyebilirim.
Liberty Media ayrıca yarışlara pek çok ünlü ismi de davet etmeye devam ediyor. Austin GP’sinde Martin Brundle 25 yıldır yarış başlamadan önce gerçekleştirdiği “Grid Walk” yürüyüşünde Amerikalı rapçi Megan Thee Stallion’a soru sormak isterken korumaları tarafından engellendi ve bu durum sosyal medyada fazlasıyla tepki gördü. Bunun üzerinde F1 yönetimi artık piste korumaların alınmayacağını açıkladı.
Brundle; Senna, Mansell, Prost ve Schumacher gibi isimlerle yarışmış saygın bir pilot. Megan Thee Stallion ise F1 dünyasında hiç kimse. Sadece boy göstermek ve sponsorlarının parasını götürmek amacıyla bu tarz ünlüleri kullanmanın da spora katkı sağladığını düşünmüyorum. Yarış bitiminde eskiden damalı bayrağı ancak Pele gibi efsane isimler sallayabilirdi. Son birkaç yarıştır adlarını hiç duymadığım DJ’ler sallıyor. Bu tarz hareketlerin de gereksiz ve F1’in kalitesine yakışmadığını düşünüyorum. F1’e yıllardır emek vermiş bir mekanikerin bile o bayrağı sallamaya çok daha fazla hakkı var.
Pist ve sürücü seçimlerinde sürdürülen politika
Bazen bir yeri tamir ederken başka bir yer bozulabiliyor. F1 yönetimi son dönemde özellikle takvimi oluştururken tepki çeken kararlara imza attı. Pist seçiminde kriter olarak yarış kalitesinin yüksek olduğu ve pilotlar tarafından da beğenilen pistleri seçmek yerine geliri yüksek ülkelerde yarış düzenlemeyi tercih ediyor. Bunun en somut örneği 2022 takviminde Arap yarımadasında üç yarışın düzenlenecek olması. Bu ülkelerde F1 kültürü henüz yok. Oluşturulmaya çalışılıyor. Tabii karşılığında organizasyon sahiplerinden yüksek gelir elde ederek. Benzer şekilde Amerikan motor sporları ile rekabet etmek için Miami ve Austin yarışlarıyla ABD’de yarış sayısı ikiye çıkartıldı. 2005 yılında sadece altı pilotun yarıştığı Indianapolis fiyaskosundan sonra F1 yönetimi bu süreci büyük ölçüde iyileştirdi diyebiliriz. En son yapılan Austin GP haftasına yaklaşık 400.000 kişi rekor katılım gerçekleşti.
Pist seçimlerine paralel olarak özellikle küçük takımların sürücü seçimleri de yetenekten öte gelir sağlama seçilimine evrildi. Aslında eskiden de böyleydi ancak sponsoru olan sürücülerin F1’de koltuk bulabilmesi artık iyice ayyuka çıkmış durumda. Amerikan Haas takımının sponsorlu sürücüleri Mick Schumacher ve Nikita Mazepin buna örnek. Aslında Mick zaten F2 şampiyonluğu başarısından ötürü F1’de koltuk bulacaktı ancak Alman sponsor ile bu süreç daha hızlandı ve kesinleşti. Mazepin ise Stroll gibi babası tarafından finansa edilen ikinci pilot oldu. Özel yaşamında yaptıklarıyla fazlasıyla tepki çekmesine karşın bu sezona dahil oldu. İkili seneye de Haas’ta devam edecek.
Güncel gelişme olarak ilk yazımda Alfa Romeo sürücüsü Antonio Giovinazzi’nin takımda kalacağını öngörmüştüm. Ancak takım yeni pilotunu Guanyu Zhou olarak açıkladı. Zhou F1 tarihinin ilk Çinli pilotu olacak. F3 şampiyonasını 2020’de birinci tamamlayan Zhou bu sene F2 şampiyonasını ikinci durumda sürdürüyor. Aslında genel çerçeveye baktığımızda Rus Mazepin, Japon Tsunoda ve Çinli Zhou ile F1’in toplam nüfusu 1.7 milyar olan üç ülkeyi sürece dahil etmeye çalıştığını görebiliriz. 2022 sezonunda F2 şampiyonasından gelmiş dokuz pilot yarışacak.
Denge kayboluyor
F1 bir spor; motor sporu. Yarışları izlemek, takip etmek, atmosferi solumak işin eğlence kısmı. Bir yarışın olabildiğince salt motor sporu ruhuyla tamamlanmasının dışında başka bir nihai beklenti yok. Eğer F1’in bu özelliği zayıflarsa geriye pek bir şey kalmıyor. F1’e en vurucu darbeyi zaten araçlardan çıkan o müthiş sesi kısarak gerçekleştirdiler. Son İstanbulpark’ta yarışa gittiğimde izleyicilerin konuşmalarını ve helikopter sesini araçların sesinden daha fazla duyuyordum. 2005’te ise kulağımız zarar görmesin diye kulaklık takıyorduk.
Formula 1 yönetimi merkeziyetçi politikayla organizasyonu yeni jenerasyonla bütünleştirmek ve gelirini daha fazla artırmak adına F1’in ruhundan tavizler veriyor. Bunun kısa vadede sonuçları görülmese de uzun vadede çok farklı kalıcı sonuçlar doğurabilir. F1 spor olmaktan çıkar, hafta sonu eğlencesine dönüşür.