"Gölge etmeyin yeter"
Şenol Güneş varsa, umut var, ışık var, bu kesin... Şenol Hoca, Trabzonspor’u çalıştırdı, bordo- mavili camia en parlak dönemini yaşadı. Şenol Hoca, Bursaspor’u çalıştırdı, Bursa esti gürledi. Şenol Hoca’nın parlattığı oyuncuların transferlerinden en az 15-20 milyon euroyu kasasına indirdi.
Şenol Hoca, Beşiktaş’a geldi, Beşiktaş iki yıl üst üste şampiyon oldu. Müthiş keyif veren bir futbol oynadı. Taraflı tarafsız bütün futbolseverlerin sempatisini topladı. Şampiyonlar Ligi’nde bir tarih yazıp yenilgisiz bir üst tura çıktı.
Şenol Hoca, artık milli takımda... Milli takımı 2002 Dünya Şampiyonası’nda üçüncü yapmıştı. Şimdi 2020 eleme grubunda, hem de Dünya Şampiyonu Fransa’nın olduğu grupta lideriz. Belki de lider olarak finallere gideceğiz.
Dünya ve Avrupa Şampiyonası finallerine gitmek için en fazla Play-off maçı oynayan ve bu maçları oynamaktan adeta yorulan Türk Milli Takımı şimdi büyük olasılıkla grup lideri olarak 2020 Avrupa Şampiyonası finallerine katılacak.
Düşünün, Türkiye birinci olarak finallere gidiyor, Dünya Şampiyonu Fransa, Türkiye’nin arkasından ikinci olarak... Dünya kamuoyunun önünde müthiş bir prestij, müthiş bir gurur...
Kulüp takımı ya da milli takım... Bu kadar başarı rastlantı olamaz. Bu kadar istikrar şansa, kadere, kısmete bağlanamaz. Şenol Hoca bu işi biliyor. En önemlisi; çalıştırdığı, birlikte olduğu futbolcuyu aldığı noktadan daha ileri taşıyor. O futbolcuya, daha doğrusu futbolculara değer katıyor.
Ben Şenol Hoca’nın elinde geri giden futbolcu görmedim. Parlayan, yıldızlaşan, değerini 5’e, 10’a katlayan çok futbolcu gördüm ama geri gideni hiç görmedim. En önemlisi, havaya girmiyor, ayağı yerden kesilmiyor, hayal peşinde değil, hedef peşinde koşuyor. Her zaman “Önce iyi futbol” diye ısrar ediyor ve bu anlayışın her kapıyı açacağını biliyor.
2002’de Türkiye’yi Dünya üçüncüsü yapan Şenol Hoca’nın değerini bilemedik. Tazminatını bile ödemeden yolları ayırdık. Şimdi milli takımla Şenol Güneş arasında çok uzun yıllardır ertelenen beraberlik var.
Şenol Güneş girdiği yeri aydınlatıyor, parlatıyor. Karanlıktan bıktık, Güneş’e ihtiyacımız var. Gölge edenler kenara çekilsin.
Nazar değmesin
Milli takım, “Altın kuşak”ta çok iyi iki stoper yakaladı; Merih Demiral ve Çağlar Söyüncü... Savunmanın merkezinde Merih sanki hırsı-mücadeleyi, Çağlar aklı ve sakinliği temsil ediyor. Fransa maçında müthiş oynadılar, müthiş hamleler yaptılar.
Premier Lig’de oynamak kolay mı? Çağlar oynuyor... Daha 23 yaşında... Dünyanın en sağlam savunmalarından birine sahip olan Juventus’un kadrosuna girmeyi kaç futbolcu başarır? Merih başardı... Daha 21 yaşında...
İki stoper yakalamışız, ateş gibi... Üstelik biri 21, diğeri 23 yaşında... Biz milli takımda ne stoperler gördük, takıma taç atışından gol yediren... Neyse, Allah nazarlardan korusun, Merih ile Çağlar’ın bu milli takımda en azından 8’er 10’ar yılları var.
İyi bir takıma finallere
Hakan Çalhanoğlu, Avrupa’da oynadığı kulüplerde iyi işler yapsa bile, milli takımdaki performansı ile genelde eleştiriliyordu. Şenol Güneş, Fransa maçının ikinci yarısı başlarken çok doğru bir hamleyle Hakan’ı oyuna sürdü. Hakan da o oyunun şeklini değiştirdi.
İlk yarıda sinen, ileri çıkamayan milli takımı hücuma çıkartmaya başladı. Burak’a mutlak gol olabilecek bir pas attı, golde de topu Kaan Ayhan’ın kafasına, adeta adrese teslim etti. Kaleci Mandanda’nın ve Fransız savunmasının müdahalesine bile imkan bırakmadan... Kalecimiz iyi, stoperlerimiz iyi, orta sahamız iyi, hocamız iyi... Üstelik önemli eksiklerimiz de var. Şurası kesin; iyi bir takımla finallere gidiyoruz.
Mert bozdolabı gibi!
Oyuna sıcak ama aşırı sakin, aşırı güvenli... Şartlardan etkilenmiyor, rakipten çekinmiyor, paniğe kapılmıyor, eli-ayağı asla titremiyor.
Bunu yazmıştım, bir daha yazıyorum. Belki de 10 yıl öncesi... Mert Günok, Fenerbahçe’deydi ama pek de şans bulamıyordu. Hiç unutmam, Mustafa Denizli bir programda, “Bu çocuk Türkiye’nin en iyi kalecisi olacak” demişti.
Denizli, futbolun kitabını yazmıştır ama oynamayan bir kaleci için, “Türkiye’nin en iyisi olacak “ demesi açıkçası garibimize gitmişti. Ama dediği çıktı. Mert Günok bugün Türkiye’nin bir numaralı kalecisi oldu.
Aslında Mert’in inadı ve ısrarı çok önemli... Fenerbahçe’de şans bulamadı, pes etmedi. Bursa’ya gitti, genellikle Harun’un yedeğinde kaldı. Başakşehir’e geldi uzun süre Volkan Babacan’ın arkasında bekledi. Buna rağmen yılmadı, pes etmedi, işin ucunu bırakmadı. Volkan Babacan’ı önce Başakşehir’den sonra milli takımın kalesinden kesti. Milli takımın adeta bankosu oldu.
Fransa Milli Takımı’nın hocası Deschamps bile maç sonrası basın toplantısında döndü, dolaştı lafı Mert’in kurtarışlarına getirdi. Mert 30 yaşında ama buna rağmen Fransa karşısındaki performansından sonra, hiç kuşkunuz olmasın Avrupa kulüplerinin radarına girmiştir. Bugün, yarın zaten bu işin kokusu çıkar.
Bir de şaşırdığım, Mert maçlarda “Buz” gibi... Hatta “Buzdolabı” gibi... Oyuna sıcak ama aşırı sakin, aşırı güvenli... Şartlardan etkilenmiyor, rakipten çekinmiyor, paniğe kapılmıyor, eli-ayağı asla titremiyor.
Kale emin ellerde... Önce olanca ihtişamıyla Mert Günok, arkasında büyük umut Uğurcan Çakır ve büyük tecrübe Sinan Bolat...
Beşiktaş kazansın
Beşiktaş’ın içini çok iyi bilenlere ve tarafsız kalabilenlere soruyorum, başkanlık seçimi için, “Serdar Adalı daha şanslı” diyorlar. Kongrede oy toplama konusunda önemli bazı isimlerin de Serdar Adalı için çalıştığını söylüyorlar.
Kendi çevremde Beşiktaş genel kurul üyesi olan kim varsa soruyorum, daha “Ahmet Çebi” dışında ikinci bir adayın adını duymadım. “Beşiktaş’ın ciddiyeti için, “Beşiktaş’ta mali disiplin için mutlaka Ahmet Çebi” diyorlar.
İsmail Ünal’ı iyi tanırım, teşkilatçıdır. Eskiden 1500-2000 kemik oyu vardı, soruyorum “O oylar duruyor” diyorlar. Ayrıca Ünal’ın listesinde Seba döneminin yönetimlerinde görev alan reklamdan kaçan ama önemli katkılara imza atan Emin Önal gibi bir isim var.
Hürser Tekinoktay, mayıs seçiminde Fikret Orman karşısında 1600 küsur oy almıştı. Bunlar tepki oyu mu, yoksa Hürser Tekinoktay’a mı aitti, bu seçimde ciddi anlamda belli olacak. Beşiktaş’ı önemli bir kongre bekliyor. Kim kaybederse kaybetsin, yeter ki Beşiktaş kazansın.
İçim 'cızz' etti
Olcan Adın’ın futbolu bıraktığını okuyunca yüreğim “cızz” etti. Çok büyük oyuncu olabilir, Türk futbolunda iz bırakarak gidebilirdi. Ama belli ki kafasını, yetenekleri kadar kullanamadı, belki de iyi bir profesyonel olamadı. Yazık, “kayıp nesil”e yeni bir oyuncu verdik.
Onyekuru olmadan asla (2)
Galatasaray’da Onyekuru sesleri yükselmeye başladı. Zararın neresinden dönersen kârdır. Galatasaray Yönetimi, Falcao için harcadığı enerjiyi, zamanı ve parayı, önce Onyekuru’yu tutmak için harcamalıydı. Onyekuru geçen yıl gelen şampiyonluğun “1” numaralı adıdır.
Galatasaray’da geçen yıl harikalar yaratan ve bu yıl önce kulübü Everton’a dönen, sonra da Monaco’ya kiralanan Onyekuru’yu ara transferde alabilmek için camiadan güçlü sesler yükselmeye başladı.
Bizim meslekte “Ben söylemiştim, ben yazmıştım” demekten nefret ederim ve hiç kullanmam. Ama bu defa farz oldu. 14 Temmuz 2019’da, yani transferin tam göbeğinde, Milliyet’te bu sayfalarda, “Onyekuru olmadan asla” başlığını taşıyan bir yazı yazdım ve sonraki dönemlerde de bu görüşümü bir-iki kez yineledim.
Aynı şeyleri yeniden yazmak yerine, 14 Temmuz tarihli, yani tam üç ay önceki yazıdan bir-iki alıntı yapayım.
-Galatasaray’ın yerinde olsam, şartların zorluğuna rağmen, Onyekuru’yu kazanabilmek adına bütün fedakârlıklara katlanırım. Freni olmayan, ayağını gazdan kaldırmayan, bu hızına rağmen rakip oyuncuya takılmayan, yan pas tanımayan, direkt kaleyi hedef alan futbol anlayışı ile mutlaka Galatasaray’ın kadrosunda olması gereken bir isim...
-Galatasaray’da hücum oyuncusu olarak Feghouli vardı, Babel alındı, Jimmy Durmaz geldi, büyük ihtimalle Emre Mor gelecek. Bunların hepsi kenar adamı, çizgi adamı... Ama kadroda kim olursa olsun, hangi performansı gösterirse göstersin, Onyekuru’nun yerinin dolacağını düşünmüyorum.
-Ben Türkiye’de bugüne kadar çizgi adamı olup sezonu 16 gol, 6 asistle bitiren bir futbolcu hatırlamıyorum. Türkiye’de Ribery’den bu yana Onyekuru kadar hızlı bir oyuncu görmedim. “Burası Galatasaray kimler geldi, kimler geçti” diyebilirsiniz. Buna saygı duyarım. Ama görüşüm değişmez. Galatasaray için Onyekuru şart... Onyekuru’suz asla...
Tam üç ay önce, transferin göbeğinde, lig başlamadan yazılmış yazıdan alıntılar bunlar... Galatasaray keşke Falcao için harcadığı zamanı, enerjiyi, parayı Onyekuru için harcasa ve kadroda tutmayı başarsaydı. Falcao elbette Onyekuru’dan 50 kat daha kariyerli oyuncu... Ama Onyekuru’nun verimi “Bereketli topraklar” gibiydi.
Bazılarının varlığı yokluğunda belli olurmuş. Ligde geride kalan yedi haftada Onyekuru’nun varlığının Galatasaray için ne kadar önemli olduğunu gördük. Galatasaray hızlı şekilde şampiyonluk potasına girmek istiyorsa, takımı hızla rakip kaleye taşıyan Onyekuru’ya çok ciddi ihtiyacı var.
Mesut Özil RÜYASI
Galatasaray geçen yıl bir ara İbrahimoviç rüyasına ve hayaline dalmıştı. Günün ve kulübün şartları gereği elbette olma şansı yoktu. Ama sosyal medyada patlayan beklenti geldi, kulüp yönetiminin başına dert oldu. Elbette o rakamlar içinde İbrahimoviç yalan ve hayal olmaktan öteye gidemedi.
Benzer bir durum şimdi Fenerbahçe’de var. Arsenal’ın gözden çıkarttığı Mesut Özil beklentisi... Fenerbahçe, Mesut Özil’i çok istese de, Mesut gelmek için can atsa da bu işlerin bir maliyeti var. Değeri 40-50 milyon eurolarla ölçülen Mesut Özil’i bırakın almayı nasıl kiralayacaksınız?
Bedeller bu kadar yüksekken, Mesut’un peşinde Avrupa’nın çok önemli kulüpleri dolaşırken, Başkan Ali Koç, “Aybaşında maaşları nasıl ödeyeceğiz kara kara düşünüyoruz” diye gerçeği samimi biçimde ortaya koyarken, Fenerbahçe, Mesut Özil’i nasıl alacak? Keşke alsa, Mesut Özil keşke bizim ligde oynasa ama, bir dilekten, bir hayalden öteye geçme şansı yok gibi bu işin...
Neler oluyor böyle
Cimnastikte halkada İbrahim Çolak, Dünya Şampiyonu oldu. Tarihimizde ilk... Kadınlarda Dünya Boks Şampiyonası’nda Busenaz Sürmeneli 69 kiloda altın madalya aldı. Okçulukta, yüzmede görmediğimiz, alışmadığımız, rastlamadığımız başarılara ve “ilk”lere tanık oluyoruz.
Cimnastikte altın madalyaya uzanan İbrahim Çolak, “50 saniye için 19 yılım gitti” diyor. Söylemesi kolay, yapması, başarması neredeyse imkansız... İmkansızı başaranlar, daha fazla imkanı, daha fazla ilgiyi, daha fazla alkışı hak ediyorlar.
Biz bu değiliz
İstanbul’un göbeğinde bir doktor, bir başka doktor arkadaşını 30 bıçak darbesi ile öldürüyor. Üniversitede bir profesör, kadın doçente “ana-avrat” dümdüz gidiyor. Vurmalar, kırmalar, boğazlamalar, daha neler neler, say say bitmez...
Biz bu değiliz... Biz bunlara layık değiliz... Biz, “Barış Pınarı” harekatında tek yürek-tek bilek olan milletiz.