Mavi-beyazlı kulüp, üst üste 15'inci maçını kazanarak, Premier Lig'de bu alanda daha önce Arsenal'in elinde bulunan rekorun yeni sahibi oldu. Bu seri, daha önce Barcelona ve Bayern Münih'i çalıştıran Guardiola'nın kariyerinin en iyi başlangıcı oldu.
Namağlup liderlik koltuğunda oturan Katalan teknik adam yönetimindeki Manchester City, Aralık 1946 ile Şubat 1947 arasında yakaladığı 9 maçlık galibiyet serisini egale etti. Guardiola ise, Premier Lig'de 11 haftada 31 puan toplayan üçüncü teknik adam unvanını elde etti.
City şu anda en yakın ve aynı zamanda ezeli rakibi Manchester United'ın 11 puanla önünde. Peki bu başarı nasıl geldi? İşte Pep Guardiola ve Manchester City'nin evrimi:
Pep Guardiola'nın başarılı olmasını istiyorsanız ona huzur sağlamalısınız. Otoritesini sorgulamamalı ve arkasında durmalısınız. Katalan teknik direktör, Barcelona'dayken Joan Laporta'nın yerine Sandro Rosell'in gelmesinin ardından ayrılık kararı aldı ve Katalan ekibiyle arasına 6 bin kilometrelik bir mesafe koyarak New York'ta dinlenmeye gitti!
Guardiola, Bayern Münih'in başına geçtikten sonra Alman devinde de sorunlar yaşadı. Takımda sık sık sakatlık yaşanmasından kulübün 38 yıllık doktoru Hans-Wilhelm Müller-Wohlfahrt'ı sorumlu tuttu ve bu süreç doktorun istifasıyla sonuçlandı! Yönetim arkasında durdu...
Ancak Bavyera'da işler yolunda giderken Karl-Heinz Rummenige'nin Temmuz 2015'te Çin'de yaptığı "liderleri" olmadan da başarılı olabilecekleri açıklamasıyla birlikte değişti. Pep istenmediği yerde durmazdı ve İngiltere'yi tercih etti!
TAKTİKSEL DEHASI GENÇ YAŞLARINA İNİYOR!
Guardiola, futbolda yeni dönem teknik direktörleri arasında en önemli isimlerden biri. Birçoklarınca futbolu değiştiren, yön veren insan olarak anılıyor. Bunun da altında tabii ki taktiksel dehası yatıyor. Katalan menajer, bu yetiye sonradan sahip olmadı, doğduğundan bu yana vardı!
La Masia’nın eski patronu Oriol Tort, devre arasına 1-0 geride giren takımının 13 yaşındaki sıska orta saha oyuncusuna uygulaması pek de kolay olmayan şu talimatı vermişti: “Şimdi ‘sahte kanat’ olarak oynayacaksın!” Yine de Guardiola orta yuvarlak ve kanat oyuncusu arasındaki boşluğu başarıyla doldurmuştu.
Guardiola o maç için "3-1 kazandık ve 15 dakikada ilk yarının toplamından bile fazla topla buluştum" diyor. O maçı otobiyografisinde şöyle anlatıyor:
"İki adımlık bir pozisyon değişikliğiyle bile oyun ritmini büyük ölçüde değiştirebiliyordum. Tort, futbolu onu icat edenlerden daha iyi biliyor.” 13 yaşındaki bir çocuk bile yapabiliyorsa…
"RONDO" OLARAK BİLİNEN ORTADA SIÇAN METODU...
Guardiola antrenmanlarını "rondo" olarak belirttiği ortada sıçan oyunuyla başlatıyor. Oyuncular topu son sürat çevirirken bir yandan da yüksek sesle sayıyorlar ve 30 pasa ulaşınca bir gol sayılıyor. Topu kaptıranda herkesin bildiği üzere ceza olarak ortaya geçiyor.
Rondo’nun bir diğer versiyonu ise fazladan üç oyuncu gerektiriyor. Bu oyuncular, dörde dört yapılan çalışmada top hangi takımdaysa oraya dahil olup egzersizi yediye dört haline getiriyor.
Burada kural, topu kaybeden tarafın hemen pres yapıp topu geri kazanmaya çalışması. Bu sayede hem topu kaybettikten sonraki refleks süresini geliştirmeye, hem de topu kazanan tarafın çok daha dikkatli davranmasına yönelik çalışması yapılıyor.
“Buradaki amaç, savunmada olan tarafın topun durumuna göre pozisyon alma becerisini geliştirmek” diyor Pep. “Bunu yaptığınızda, kanat değiştirip hücum etmeyi öğreniyoruz. İşte bu yüzden pası belli bir amaç doğrultusunda vermelisiniz. Rakibin pozisyonunu gözlemle ve sonra ani bir darbeyle yumruğu indir!”
TAKIMI BİR MAESTRO ETRAFINA DİZAYN EDİYOR!
FourFourTwo'da Andrew Murray, Pep'in takımı bir maestro etrafına inşa ettiğini söylüyor. Durum gerçekten de böyle! Barcelona'da bu oyuncu genelde Sergio Busquets oldu, Bayern'de de bu rolü Thiago Alcantara, Xabi Alonso ya da Philipp Lahm'dan biri üstlendi. Guardiola her maçta özel bir oyuncu seçer ve oyunu yönlendirmekle görevlendirir.
2001 yılında yayımlanan otobiyografisinde şöyle diyordu: “Johan Cruyff, bana faul yapılmasının kendi hatam olduğunu çünkü topu ayağımda fazla tutmuş olduğumu söylerdi. Topu çok önceden ayağımdan çıkartmam gerekiyordu.”
Marti Perarnau’nun 2014 yılında kaleme aldığı, Guardiola’nın Bayern’deki ilk sezonunu konu alan Pep Confidential kitabı için verdiği röportajda “Rakibe yine açığa oynayacağımı düşündürür ve onları kandırırdım ” demişti. “Sonra bir anda santrfora doğru yolladığım derinlemesine pasla onları hazırlıksız yakalardım.”
Lahm’ı alışılagelmiş pozisyonu yerine orta sahada oynatmasının nedeni de bu anlayış. Guardiola, kaptanı için “İnanılmaz zeki bir oyuncu. Oyunu çok iyi okuyor; ne zaman içeri girip, ne zaman açığa gitmesi gerektiğini iyi biliyor. Olağanüstü bir oyuncu!” demişti.
Topun kontrolünü tamamen elinde tutmak istediği zamanlarda bu rolü Barcelona’dan eski öğrencisi ve 2013 yılında Jupp Heynckes’ten takımı devraldığında ısrarla kadrosunda görmek istediği Thiago’ya verdi. Thiago, FourFourTwo’ya iki farklı Guardiola takımını kıyaslarken “Ana mantık aynı: Topa daha fazla sahip olmak ve oyunu geriden başlatmak” demişti. “Tabii ki her takım farklıdır ancak Pep’in takımları her zaman top kontrolünü kendilerinde tutma üzerine kurulur. Onun mantığı bu.”
Pep'in bu sezonki maestrosu ise 26 yaşında dünya çapında bir orta sahaya dönüşen Kevin de Bruyne oldu. Belçikalı oyuncunun oyunu istatistiklerden fazlası ancak istatistiklerinden bahsetmeden de olmaz.
De Bruyne, Premier Lig'de adam geçme, pas, kilit pas, top çalma, top kazanma, istatistiklerinde ligin zirvesinde bulunuyor. Belçikalı takım arkadaşları sıkıştığında her zaman görünür hale geliyor ve inisiyatif almaktan kaçınmıyor.
İLETİŞİME ÖNEM VERİYOR!
Belçika Teknik Direktörü Roberto Martinez, kaybettiği maçları hemen sonrasında en az 10 kez izleyip üzerine tartışmasıyla meşhur. Nice Teknik Direktörü Lucien Favre ise sürekli futbol konuşulduğu için deli sanılıyor. Guardiola, birçok başarılı teknik direktör gibi futbol konuşmaya bayılıyor.
Pep’in Barcelona’daki ilk zamanlarını anlatan Dani Alves, “Hatalarımızı düzeltmek ve ne istediğini tam olarak açıklayabilmek için sık sık araya girerdi” demişti. “Her zaman bizi düzeltmek ve ne istediğini tam olarak açıklayabilmek için bizi uyarırdı. Hak edeni överken de oldukça coşkuludur.”
Guardiola günün 2 saatini oyuncularla bire bir olarak, pozisyonları hakkında onlardan neler istediğiyle ilgili küçük detayları masaya yatırmak için ayırır ve oyuncularını yakından tanır. Şu sıralar Southampton'da top koşturan Pierre-Emile Hojbjerg, Nisan 2014’te babasını kaybettiğinde, Guardiola onunla birlikte gözyaşı döken kişiydi!
FUTBOLDAN SADECE 32 DAKİKA UZAK KALABİLİYOR!
Pep'in çalışma temposunu sağır sultan bile biliyor. Uyanık kaldığı hemen hemen her saatini futbola veren Guardiola, antrenman programları, yeni taktiksel şemalar, transfer çalışmaları ve rakip analizleriyle boğuşuyor. Yardımcısı Manuel Estiarte bu durumu "32 Dakika Kanunu" olarak adlandırıyor. Çünkü Pep futboldan maksimum 32 dakika kadar uzak kalabiliyor!
Estiarte bu kanunu Pep Confidential’a şöyle açıklamıştı: “Tavanı incelemeye ya da beni dinliyormuş gibi yapıp kafasını sallamaya başladığı zamanlarda muhtemelen karşı takımın sol bekini düşünüyordur!”
City bu sezon attığı gollerle rekor kırsa da Pep'in önceliği defansif organizasyondur. Takıma katıldığı günden 2015-16 sezonunun devre arasına kadarki süreçte Bayern’in 85 Bundesliga maçında yalnızca 49 gol yiyip, 50 maçta kaleyi gole kapatması bunun bir kanıtı.
Guardiola, bir keresinde “Hücum daha ziyade doğuştan gelen bir yetenek” demişti. “Savunma ise ne kadar çalıştığınızla alakalı. Fazla hücum yapmak istiyorsanız kesinlikle iyi bir defansif stratejiye ihtiyacınız var.”
Javi Martinez adam markajı uygulanan Athletic’ten, Guardiola’nın akıcı alan savunmasına geçiş aşamasına adapte olurken neredeyse yürümeyi bile tekrar öğrenmek zorundaydı. Sabener Strasse tesislerinde sık sık şu bağırışlar yankılanıyordu: “Javi, hücuma çık!”, “Hayır, şimdi değil Javi!”, “Dante’ye bak Javi!”
“Çok fazla taktik çalışması yaptık” diyor Martinez. “Bana 200’e yakın video izletti ve ne zaman topla çıkacağımı, ne zaman markaj yapacağımı ve nerede duracağımı öğretti. Her toplantıda bir fikri vardı ve neyi nasıl öğreteceğini iyi biliyordu. Gerçekten inanılmaz biri.”
Ne var ki Guardiola’nın savunma stratejisi, top kendi takımındayken de sona ermiyor. Guardiola takımının doğru şekilde yerleşmesi ve rakibin pozisyon alışını bozmak için 15 pasın tamamlanmasını istiyor. Bunun rakibi boğacak olan atağa geçiş sürecini başlatmasının yanında, defansif olarak bir mantığı da var çünkü efektif bir şekilde uygulanırsa rakibin kontratağa çıkmasını da önlüyor. Tahammül edemediği şey ise bu 15 pasın sonunda hiçbir yere varamamak…
'TIKI-TAKA'DAN NEFRET ETTİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?
Evet yanlış okumadınız. Tiki-taka'nın öncülerinden olarak bilinen Pep Guardiola, tiki-taka'dan nefret ediyor! "Tiki-taka tamamen saçmalık, uydurma bir terim!” İlk kez 2006 Dünya Kupası’ndaki İspanya-Tunus maçında yorumcu Javier Clemente’nin dile getirdiği bu kavramla ilgili Pep’in duyguları tamamen bu yöndeydi.
Barcelona'da oynattığı strateji, kulübün uzun yıllardır benimsediği olduğu için sıkıntı yaşamadı ancak topa sahip olmak için Manchester City'de oldukça çaba harcadı. İlk zamanlarında bolca formasyon değiştirdi, takımını çeşitli dizilimlerle sahaya sürdü.
Manchester City, Pep ile ilk sezonunda oynadığı ilk 10 maçı kazandıktan sonra üst üste 5 karşılaşmadan galibiyet çıkaramadı ve Pep oyuncuları toplantı odasına çağırdı. Guardiola'nın o toplantıda söylediklerini Belçikalı anlatıyor:
"Pep sadece inanmamızı, hiçbirimizin oynadığımız oyun anlayışından şüphe duymamasını istiyor. Oyun tarzımızda birçok risk bulunuyor, evet. Bunun farkındayız. Ama o, oyun tarzımızdan emin olmamızı ve bunun güzel yol olduğunu bilmemizi istiyor. Toplantının içeriği buydu.”
“Bize çok net bir şekilde sistemine adapte olamayan oyuncularla çalışmayacağını söyledi. Bu takımda ya onun istediği gibi oynarsınız ya da gidersiniz.” “Ben diktatör değilim!” diyordu Pep Confidential kitabında. “Esnek olduğumu düşünüyorum. Değişikliği severim ama lütfen benden inanmadığım bir şeyi yapmamı istemeyin.” Pep’in inanmadığı şeyi yapan siz olursanız şansınızı kaybedersiniz!
Pep, kendini takıma adapte etmek için çaba sarf etmeyen hiç kimseyi buna zorlamaz. Javi Martinez kendini kusursuz biçimde geliştirdi. Kaptan Lahm ve takımın yıldızlarından Ribery de aynı şekilde bunu başardı. “Seni seviyorum Pep” demişti Fransız kanat oyuncusu, çok iyi anlaştığı hocasına. “Bir sokak çocuğu olabilirim ama seni hiçbir zaman unutmayacağım.”
HER ŞEYLE İLGİLENİYOR!
Pep oyuncuların beslenmesine kadar dikkat ediyor çünkü ona göre üst düzey futbolcu olmak için buna yakışır şekilde beslenmelisiniz! Guardiola, Bayern’le çıktığı ilk antrenman sonrası oyunculara pasta ve kek verildiğini görünce derhal kulübün beslenme uzmanıyla bir toplantı ayarlamıştı.
Artık oyunculara özel olarak hazırlanan menüyü yemek zorunluydu. Örneğin; Ağustos 2013’teki Nürnberg maçının ardından sadece dört oyuncunun bu programa uyduğunu görünce tepesi attı ve oyuncularına şöyle bağırdı: “Bir daha söylemeyeceğim! Hepiniz profesyonel futbolcusunuz ve sizin için hazırlanan programa uymalısınız. Bunu yapacağınız konusunda size sonuna kadar güveniyorum.”
Pep hiçbir şeyi şansa bırakmaz. Her maça hazırlanırken sıkı sıkıya bağlandığı aynı rutinleri kullanır. Bu sayede en kritik maçlardan önce bile sakin kalmayı başarır. Guardiola ile yardımcısı Torrent, her maçtan iki gün önce rakipleri analiz eder, video izler ve maça kadar bir araya gelmemeye çalışırlar çünkü birbirlerinin fikirlerinden etkilenmek istemezler.
Maçlardan önce üç kez konuşma yapar. İlki, maçtan bir gün önce video analizlerinin sonuçlarını antrenmanda oyuncularına anlatırken gelir. İkincisi, maç sabahı savunma ve hücumdaki duran toplara yöneliktir. Son olarak da maçtan 2 saat önce hücum stratejisini anlatır ve oyuncuları motive eder. Maçlardan önce kesinlikle soyunma odasına girmez çünkü oranın oyunculara özel bir mabet olduğunu düşünür.
En rahat olduğu dönem ise maç sonraları. Daha konuşkan, cana yakın ve oyuncularıyla şakalaşmayı seven bir profil sergilediği bu süreçte, genelde maçta gördüklerini insanlarla paylaşır.
Hatta bazen maç stresini üzerinden attığında oyuncularıyla yemek yerken başkalarının tabağından yiyecek çaldığı bile olur! Bütün bu eğlence sonrası tabii ki istikamet yine antrenman tesisleri çünkü artık sıradaki maça hazırlanmaya başlamak gerek.
BİRAZ FAZLA RİSK ALIYOR!
Pep’in kendi fikirlerine olan inancı, ne kadar sağlam olursa olsun başına büyük dertler açabiliyor. 2011-12 sezonunda Barcelona’yı 3-4-3 formasyonuyla oynatmayı başlaması, aslında kazanmadık kupa bırakmamış bir takımın önüne koyulmuş bir testti.
Bu şablona adapte olmakta zorlanan Katalanlar, La Liga’da Jose Mourinho’nun Real Madrid’ine geçilirken, Şampiyonlar Ligi’ne de yarı finalde veda etti. Önünde iki seçenek varsa her zaman daha ofansif olanını tercih eder.
“Savunmada bekleyip kazanmaktansa hücum yapıp kaybetmeyi seçer” diyor Thierry Henry. Aslında bu, takdire şayan bir özellik. Ne var ki Bayern’in son iki buçuk sezonda oynadığı en önemli maçlarda Pep’in planı hiçbir şekilde işlemedi.
ÖZELEŞTİRİ YAPMAYI SEVİYOR
“Pep hiçbir zaman tatmin olmaz” diyordu, orta saha oyuncusu Thiago. “Futboldan keyif almaz çünkü sürekli hata arayıp, onları düzeltmeye çalışır. Onu mutlu görmek çok zor çünkü o bir mükemmeliyetçi!”
Real Madrid’e 4-0 kaybettiği maç, belki de kariyerinin en büyük pişmanlığı çünkü rakibe karşı orta sahada sayısal çoğunluğa ulaşmalarını sağlayacak üçlü savunmadan vazgeçip dört forvetle sahaya çıkınca yenilgi de kaçınılmaz olmuştu. Maçın ardından o kadar üzgündü ki, tesislerdeki odasına kapanıp gece 2’ye kadar maçın videosunu analiz etti.
Premier Lig’e adımını attığı andan itibaren eleştiriler üst üste gelecek çünkü İngiliz futbolunun artık ruhunda bu var! Yine de hiç kimse Pep’i kendisi kadar ağır eleştiremez. Zaten futbolla onun kadar yakından ilgilenen herkes böyle yapar. “Tek yaptığım, rakibin videosunu izlemek ve onları nasıl yeneceğimi bulmak” diyor Pep. (HT Spor)