Hayırlı olsun derken…
Nihat Özdemir’in TFF başkanlığı beklendiği gibi gerçekleşti. En dikkat çekici nokta, işin heyecanının tamamen ortadan kalkmış olmalıydı. Güya seçimli bir genel kurul yapılıyor ama neyin ne olduğu çoktan belirlenmiş. Demokratik bir seçim yarışının heyecanı gibisinden bir gereklilik çoktan unutulmuş. Hep aynı sözlerin tekrarlandığı konuşmaların ardından kollar kaldırıp indiriyor ve görev yerine getirilmiş oluyor.
Siyasetin etkisinin yanında TFF’nin mutlaka değişmesi gerektiği belirtilen delege sisteminin de yarattığı sıkıntı nedeniyle artık bu işin içindeki insanlar bile gelişmelere kulak asmamaya başlamış. Araştırmaya değer bir konu olmadığı için üzerinde durmadım ama 179 oy bugüne kadarki en düşük rakam olsa gerek. TFF’nin 300’ün üzerinde delegesi var. Onların yüzde 60’ı genel kurula katılmış gibi görünüyor.
Nihat Özdemir’in adaylığını açıkladığı toplantıda Attila Gökçe çok yararlı ve uyarıcı bir soru sormuştu. Yönetimde bir kadının yer alması konusunda sayın Özdemir o sırada ‘bilmiyorum’ yanıtını yeterli görmüş, sonrasında da FIFA ve UEFA’nın kadın futboluna ne kadar önem verdiğini anlatmıştı. Kuşkusuz, bu işi bir kadının yönetmesi şart değil ama işi bilen bir kadını orada görmek sevindirici olurdu. Bunun geleceğe dönük bir yönünün de olduğu düşünülmeliydi. Kadın futbol yöneticilerini başka hangi yollarla yetiştirebiliriz?
Bu konuda üzerinde durduğumuz ikinci nokta olan, futbolun içinden birilerinin yönetimlerde yer alması gerekliliği yerine getirilmiş gibi görünüyor. Özellikle Hamit Altıntop’un yönetimde yer almasının büyük kazanç olduğunu düşünüyoruz. Altıntop sadece oynadığı dünya çapındaki takımlar nedeniyle değil futbol yönetimiyle ilgili bilgi birikimiyle de çok yararlı olacaktır. Uluslararası ilişkiler açısından da bu federasyonun şansıdır. Onunla birlikte Selim Soydan dostumuzu da yönetimde görmek sevindirici oldu. Gerçi Selim ağabey biraz yorgun savaşçı durumunda ama akil bir futbol adamı olarak mutlaka katkıda bulunacaktır.
Eski başkan Yıldırım Demirören’in Özdemir’e desteği de ilgi çekici bir noktaydı. Özdemir’in adaylığını açıkladığı basın toplantısının Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde çok sempatik biçimde verilmesi bunu gösteriyordu. Özdemir’in ‘Nihat abi’ diye kamuoyuna takdim edilmesinin yanında başka olumlu değerlendirmeler de yapıldı. (Bu sayede iki gazetede birden fotoğrafım da çıktı. Basın toplantısı sonrasındaki toplu fotoğraf hem Hürriyet hem Milliyet’te yayınlandı.) Bunlar da, Özdemir’in farklı bir yönetim anlayışı içinde olmayacağını gösterir gibiydi.
TFF kurullarının oluşumu, özellikle Merkez Hakem Kurulunun başına gelecek olan isim, Özdemir’in en çok başını ağrıtacak konu olacak. Bunu kendisi de biliyor ve ilk günden beri de söylüyor. Başta Ali Koç, Fikret Orman ve Göksel Gümüşdağ olmak üzere kulüp başkanlarının hemen tümü hakemlerden yakınma konusunda yarışa girmiş gibi görünüyor. Önceki sezonlarda bu iş hiç değilse sezon bittiğinde kapanır ya da bir ara verilirdi. Bu sezon bir yandan transfer gündemin ilk sırasına tırmanırken öte yandan da hakem tartışması sıcaklığını koruyor.
Özdemir’in en zayıf yanı olarak heyecan eksikliği görünürken onun futbolumuzla ilgili amaç, hedef ve hayallerinden sözederken yuvarlak sözleri yeğlemesi belki seçimi garanti görmesinden doğan bir rahatlıktı. Ancak geleceğe dönük hemen hiçbir somut hedef ortaya koymadan rutin günlük gelişmelerle yetinmek, Demirören döneminin temel ilkesi gibiydi ve onunla nereye varabildiğimiz de ortada. Özdemir’in bu tür bir gereksinmeyi hafife almaması gerekir. Futbolumuzu daha ileri noktalara götürmek gibisinden yuvarlak bir ifadeye nasıl anlam kazandıracağını anlatmalı Özdemir.