Hoca Nasrettin!
Bizim en önemli yapımız ve belki de eksiğimiz hamaseti çok kullanmak ve gelecek adına tevekkele yatmaktır!
Kazan da nasıl kazanırsan kazan coşkusu artık huyumuz oldu. İçinde hile, haksızlık olsa da gerçeği yakalama yolunda verilen emek ve sabırlar anında unutuluyor. Adeta çöpe atılıyor! Plan ve proje başarısı hedefe ulaşma hiçbir anlam ifade etmiyor! Hayatı "Okus! Pokus!" ölçeğinde yaşıyoruz! Hatta yönetenlerden "Dün Dündür; bu gün de bugün!"mealinde ağıtları çok duyduk! Oysa dünyada doğru düşünmek, doğru karar vermek ve bilimsel gerçeklerle kalıcı başarılara ulaşmak diye de bir devamlılık var..
Hani hoca kızına testiyi verip suya gönderirken bir şaplak atarmış! Bir gün kızı sormuş "Neden hocam, ne kabahatim var ki vuruyorsun tokadı diye!?" Cevap ilginç!"Testiyi kırma diye!" olmuş.."Ama kırmadım ki!" diyen kızına "Kırdıktan sonra bir işe yaramaz önceden ben tokadı atıyorum ki tedbirli ol!" İşte bize emanet kıssadan hisse!
Endüstriyel futbola geçerken sadece almayı düşünen ve sayısını 14 çıkaranlara karşı duruşumdaki gerçek ortada. Kendi eğitim yolumuzu yok edip üretici olmayı dışarıya satarak kazanç ve rekabetin daha çok önem taşıdığını unuttuk. Kolayını seçtik ve kulüp ekonomileri çöktü!. Avrupa kupaları, kendi yayın ve isim hakları ile şans oyunlarına bağlı gelir kaynakları yine de artık yetmez oldu. Ertelenen borç süreçlerine uymayan kulüplerimiz ceza aldılar. Futbol itibarımızın daha çok yara almasına aldırmadık.
Ortalıkta bizi sömüren naylon bir ayakçı tabakasına göz yumduk! Kimi kaliteli, bazen de yaşı başı tamam futbolcuları aldık, arada adı yabancı diye sıradanlara da kulübede dahi yer verdik. Türkiye'nin en büyük futbolcu eğitim devrimini gerçekleştiren Beşiktaş'ta bugün kendi öz kaynağından tek futbolcu; Necip var ki arada bir formayı unutulmasın diye giyebiliyor. Arda ve Emre bizi İspanya'da iyi temsil ediyorlar. Hepsi bu!. TFF 1. Lig ve amatör kümelerde dahi yabancı futbolcular oynuyor. Yurt dışında eğitim alan futbolculardan milli takımda yararlanmasak halimiz duman!
Bu hatırlatmadan sonra Avrupa'da umutla beklediğimiz başarı yolundaki Beşiktaş'ın iki büyükten puan farkını konuşurken, iki teknik adamın hakkını vermiyoruz.. Abdullah Avcı ve Rıza Çalımbay sanki bilerek unutuluyor! Beşiktaş'ta ilk onbirde oynamayan ve sıradan bir görüntü veren futbolcu Mitroviç hatalar yaptığı halde kendine başarı yaftasını takanların olduğu bir spor medyası ile olmuyor!
Gerçek başarıyı gözümüzün içine sokan bu iki futbol adamına yanlış yapılıyor. Parsellenmiş futbol dünyasındaki ortakların işine gelmeyebilir bu durum ama hak verilmez alınır ve bunlar da bunu kanıtlıyorlar! Sergen'e yeni kurulan takımındaki başarıyı, birkaç hafta sonra daha önemli şekilde mal edeceğimizin de netliği ortada. Ama bu başarıların kökeninde yatan nedir diye araştırmaz isek, neden iyi futbol oynamadığımız gerçeği karşımızda durur.
Fenerbahçe ve Galatasaray kadrolarının istikrarsızlığı ile Beşiktaş'ın gol atmadaki zorluğu ve yedeklerini kullanamadığı çok belli. Olcay ve Kerim'in anlamsız yere gönderildiği bir şampiyondan bahsederken sadece Queresma yok diye puan kaybedildi diyenlere katılmak doğru olmaz .
Aslında takım olmak için tümünü futbolcuların aynı tarzda ve istenen oyuna uygun seçmek ve kararlı olmak gereklidir. Bunu gerçekleştirecek kişinin makamı teknik direktörlüktür.! Bu anlamda ne kadar başarılıyız yönetimlere hatırlatmak lazım. Kulüp kapılarında bekleşen futbolcu ve menajerlerin teknik adamın seçtiği ve sorumluluk aldığı futbolcuları getirmeleri gerekirken, işin içine çok sesli yapıların girmesi futbolumuza darbe vurmaktadır.
Hakemlerin hatalarına endekslenmiş futbol eleştirileri ve yönlendirmeler futbol izleyen ve bundan zevk alan futbol seyircisini kaçırmakta ve heyecanlarını futbol adına yok etmektedir. O zaman yabancı takımlara yönelen bir kısım futbol sevenlerin farklılığı ligimizden kopmaktadır. Genç, taze ve heyecan dolu kimlikler sadece kazanmaya; aksi olunca kontrolsuz tepkiye neden olmaktadır. Kendini ifade etmek için sözde taraftar olduğu takımına zarar veren tepkilerin nedenlerini ve sonuçlarını artık düşünmek zorundayız.
Futbolun beşiğinde tribünlerden gelen seslerin ve izleme adabının bize nasıl yansıyacağı konusunda kimse çalışma yapmıyor. En basit maç sonucunu göre göre dahi kendi takım oyuncusu da dahil olmak üzere zedeleyen küfürlü ve tepkili ortam futbol alevine kötülük etmektedir. Sadece inatla taraftarlık sürdürmek isteyenlerin bozuk psikolojileri ve sahada bunu tahrik eden, oyundan çıkarken teknik yönetmenine tavır koyan futbolcu örneğine alkış tutanların futbol oyunundan alacakları nasip yoktur!
Biz yine bu ortamda doğru dürüst ve futbol gerçeğine uygun mücadele ile göle maya çalan hocamız gibi futbola maya çalalım! Belki tutar!