İsmail Kartal'a kulak verelim
Haftayı henüz bitirmedik; fakat M.Başakşehir-Galatasaray, Beşiktaş-Trabzonspor karşılaşmalarının elbette ki sözü edilecek yanları hiç az değil. Ayrıca Fenerbahçe’de yaşananlar da BŞB Erzurumspor maçından da önemli. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin Avrupa serüvenindeki rakiplerinin belli oluşuyla birlikte yazılması gereken konular epeyce artmış oluyor. Bütün bunlara birkaç satır değinelim.
M.Başakşehir-Galatasaray maçında ev sahibi ekibin ne yapacağına ilişkin merak edilebilecek bir şey yoktu. Abdullah Avcı’nın takımı artık bir klasik oluşturmuş durumda. Nasıl oynayacakları, ne yapacakları biliniyor. Rakiplerin büyük bölümü bilse de onların ne yapacağını, engel olamıyor. Bu, şampiyonluk tanımıdır.
Galatasaray karşısında da hemen hiç zorlanmadan golü buldular. Sarı-Kırmızılı takımın en büyük kozu durumundaki Muslera’nın durduğu yerde elini açsa engelleyebileceği topta golü yemesi, onun sezon içinde birkaç kez yaşadığı fiyaskolardan biriydi. Öncesinde Fernando’nun İrfan Can’dan yediği çalım da öyle.
Aynı Sarı Kırmızılı takımın Tudor döneminde benzer bir durumda nasıl 5’lik olduğu hatırlandığında Cim Bom’un aldığı sonuca Abdurrahim Albayrak gibi bakmak mümkün olabilir. Kaldı ki artık düpedüz bir vakıa haline gelmiş olan Eren ve maçın sonunda Onyekuru’nun değerlendiremediği fırsatlar, maçı getirebilirdi.
İkinci yarının büyük bölümünde M.Başakşehir tek kale oynadı ama çok da korkutucu bir hali yoktu. Adebayor ve Elia gibi iki hamle silahının oluşu, Galatasaraylıları imrendirecek nitelikteydi. Bundan da isteneni alamadılar. Cim Bom için o maçtan aldığı tek puanla 18 saatliğine de olsa 7.likten 2.liğe yükselmek eğlenceliydi.
M.Başakşehir dışındaki takımların gerçekçi hedefinin 2.lik olabileceği yavaş yavaş dile getiriliyor. Bu takım, bilinen nedenlerle çoğumuza sempatik gelmiyor ama bulundukları yeri hak etmediklerini kimse söyleyemez. Son birkaç yıldır son haftalarda kaçırdıkları zirveyi bu kez elde edebilecek gibiler. İkinci yarının başındaki Trabzonspor deplasmanı belirleyici bir önem taşıyor.
Beşiktaş-Trabzonspor karşılaşması, Siyah Beyazlı takımın her bakımdan sezonu kapatacağı bir maç olabilirdi. Hafta içindeki Avrupa yıkımının ardından ligde de bir tıkanıklık yaşanıyor. Üstelik, ‘şunu yapıp aşarlar’ denilebilecek gibi değil. Tersine, her geçen gün derinleşen bir bunalım söz konusu olabilir. Pepe ve Babel gibi çok önemli iki adamın kaybı, yaşanan sarsıntının süreceğinin kanıtı olarak görülebilir.
Maçın ikinci yarısındaki çabasıyla Beşiktaş, “yıkılmadım, ayaktayım” diyebildi ama bu taraftarı ve camiayı çok mutlu edecek bir gelişme değildi. Siyah-Beyazlı tribünlerin böyle önemli bir maçta bile dolmayışı (Seyirci sayısı 32 943 olarak açıklandı), olumsuz yönde bir şeylerin değişmeye başladığının çok açık bir göstergesi. Yönetim ve Şenol Güneş için ikinci yarı daha zor olacak gibi…
Trabzonspor için burada ayrıntıya girebilecek durumda değiliz ama yaklaşan devre arasında bir değil birkaç yazıyı hake diyor Bordo-Mavililer. Özellikle 5-0’lık Malatyaspor yıkımının ardından ve takımın en önemli iki adamı olarak görülen Burak Yılmaz ve kaptan Onur’un kadro dışı bırakılmasının ardından gelen sıçrama görmezden gelinebilecek gibi değil.
Evkur Yeni Malatyaspor’un müthiş çıkışı hayranlık verici. Erol Bulut çok önemli bir iş başardı ama nereye kadar sürebilir konusunda haliyle birtakım soru işaretleri var. Bu sezonun öteki parıltılı ekipleri Antalyaspor ve Kasımpaşa da zirve yarışını etkileyecek olma durumunu sonuna kadar sürdürecek izlenimi verdiler.
Yazı bitiyor, başlıktaki ifade hala gündeme gelmedi. İsmail Kartal’ın MKE Ankaragücü’nü bırakması, sadece haftanın değil daha geniş bir zaman diliminin en önemli olayıdır. Çoğumuzun umursamayacağını biliyorum ama bir Süper Lig takımında parasını alamadığı için intiharı düşünen oyuncuların bulunması, ülkede futbolun ne kadar berbat yönetildiğinin sayısız göstergelerinden biri.
Kulübün uzun süredir içinde bulunduğu maddi sorunlarla baş edemeyen yönetimin de başka yapacak bir şey yokmuşçasına İsmail Kartal’ı suçlaması çok acı. Tam tersine, ‘durum, hocamızın anlattığından çok daha vahim!’ demeleri gerekirken, kendilerinin de inanmadığı bir açıklamayla vaziyeti idare etmeye çalışıyorlar. Takımın Süper Lige çıkmasında büyük katkısı olan, bugüne kadar gösterdiği özveri de herkesçe bilinen bir teknik adama bu yapılmamalı. Tabii, ‘orada ne oluyor?’ diyebilecek bir federasyonumuzun bulunmayışı da futbolumuzun makus denilebilecek bir talihsizliği.
Avrupa Kupaları kuraları ile bitirelim. Çok yakın bir zaman diliminde Östersunds ve Vardar gibi kimsenin adını bile bilmediği takımlara elenebilmiş ‘devlerimizin’ Zenit ve Benfica karşısında ne yapacakları ile ilgili masalları dinlemeye başladınız bile. Siz bu boş lafları dinleyedurun, bizi çok yakından ilgilendiren öteki bir yığın eşleşme hakkında kimsenin tek kelime etmeyişi, acıklı bir durum.
Bütün kanallarda konuşanları izlemeye, izleyemediğimi öğrenmeye çalıştım. Önümüzdeki Belçika takımları ile arkamızdaki Avusturya, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti takımlarının eşleşmeleri bizi yüzde 100 ilgilendiriyor ama işleri bu olan insanların bile bundan haberleri yok! Zaten önemli sorunlarımızdan biri de bu: Bizim bilirkişilerimiz de bir şey bilmiyor! Bu acıklı durumu da bir başka yazıda anlatacağım.
Ahmet ÇAKIR
Ajansspor 17 Aralık 2018