İşte Fikret Orman'ın güne damga vuran açıklamalarının tamamı!
Monaco maçı önemli bir maç. Ülkemiz ve kulübümüzün açısından önemli bir maç. 3 maç kazandık ve açıkçası 4. galibiyeti de almak istiyoruz. 4 defa üst üste kazanmış olmak güzel olacak. Ama Şampiyonlar Ligi çok zorlu bir kulvar diyelim. Oyuncular için de bir motivasyon kaynağı ve bir vitrin. Beşiktaş’ın oturmuş bir teknik kadrosu, oyuncu yapısı ve muhteşem bir taraftarı, stadı var. Atmosferi de çok iyi. İnşallah Allah bize insanlarımızı sevindirmeyi nasip etsin.
Futbola herkes bir yorum yapar. Bazıları objektif, bazıları da küçümsenecek yorumlar olur. Maalesef bunlar var. Onların üstüne söylenecek çok şey yok. Allah nasip etsin, biz gideceğimiz yere kadar gidelim. Herkes her şeyi görüyor. Çok fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Ben rakiplerimiz hakkında yorum yapmak istemem. Galatasaray kaybetse de 5 puan önümüzde. Demek ki başarılı bir dönem geçirmişler. Ama daha çok sular akar. Kış dönemi gelecek, sakatlıklar olacak, takım içindeki huzuru etkileyen şeyler… Mayıs ayına kadar bir süreci var. Onun için fikstür ile ilgili bir şey söylemeye gerek yok. Bazen şans sizin yanınızda, bazen de aleyhinize olur. Şansla alakalı olarak görüyorum. Puan farkları çok yakın. Galatasaray da aşağısıyla yakınlaştı. 2 maç kazansan 10.sıraya gidiyorsun. Rekabetin olması güzel. Puan kayıplarını kimse kendi açısından istemese bile marka değeri açısından önemli. Ben Türkiye’deki rekabetten çok mutluyum. 5 tane şampiyonluk kazanmış takımın yanında Başakşehir’in performansı önemli. Kayserispor da iyi. Fenerbahçe maçında bunu gösterdiler. Göztepe ve Akhisar da iyi. Takımlar iyi olsun.
Süper Lig açısından olayın fotoğrafı ayrı, Beşiktaş açısından ayrı. Biz kendi açımızdan olanları söyleyebiliriz. Beşiktaş bir vitrin kulübü. Birçok ülkede takip edilen bir kulübüz. Burada oynayan oyuncular ayrı bir motivasyonla sahaya çıkıyor. Hocaları da aynı şekilde. Tabii ki insanlar kaybetmeyi istemezler. Hakemler de tartışılıyor. Oyunu çok durdurmak istemiyorlar. Türkiye Ligi zevkli bir lig. Böyle düşünüyorum.
Caner Erkin konusuyla ilgili çok açıklama yaptım. Konuyu uzatmak istemiyorum. Tartıştıkça konunun cıvığı çıkıyor. Genel itibarıyla baktığımızda böyle konularda kulüp başkanı çıkar ve savunmaya geçer. Oyuncu da başka türlü konuşur, tüh dedim diyebilir. Ama bu görüntüler beni ve camiamı rahatsız etti. Yakışmadı. Oyuncuma da yakışmadı. Bizdeki disiplin neyi içeriyorsa en ağırını vereceğiz dedim. Peşinen oyuncumuz da çıkıp açıklama yaptı ve herkesten özür diliyorum dedi. Tam böyle normalin dışında yapılan bir hareket. Sanki bunu cezalandırırmış gibi bir karar verdiler ve disiplin yönetmeliğini değiştirdiler. Birçok maçta görüntüden yansıyan şeyler var. Buralardan ceza verirseniz, futbola zarar verirsiniz. Sahada işi yöneten hakemlerdir. Başka bir otorite koyarsanız hakeme de zarar verirsiniz.
Görüntülerden ceza vermek doğru değil. Bize verdiniz, başkalarına da verin demek de yanlış. Ben bir tek şey söylüyorum. Hukuka göre karar verilsin. Kamuoyunun kararına göre karar vermeyin. Burada alınan kararlar, kamuoyu tepkisine göre veriliyor. Ondan rahatsız oluyorum. Türk sporunu iyileştirecek kurallar varsa ona göre karar verelim. Çalıştay düzenleniyor. Oralardan çıkacak fikirlere göre de hareket edersiniz. Futbol herkese lazım. Futbol kötü olduğunda yorumcuların da işi kötü oluyor. Spor programlarında ahlak seviyesini de düzgün tutmak, futbolu güzelleştirme tarafına gitmek lazım. Ben kurumum itibarıyla bu işe pozitif katkı sağlıyoruz. İnşallah düzelir diye umut ediyoruz.
TFF başına iş alır demekten kastım şu; maç oynandıkça bunlar devam edecek. Futbolun içinde kızgınlıklar her ligde var. Siz en ufak bir şeyi aramaya başladığınız zaman iş farklı şeylere gider. Maç sevincine ceza… Hakeme yaptı, tribüne yaptı… 90.dakikada atılan gole elbette sevinecekler. Fenerbahçe maçında Kayserispor antrenörü yere düşmüş, sarılmışlar… Kayseri'nin hocası ne güzel sevindi. Tahrik ettiler, ceza verelim demek olur mu? İş farklı noktalara gider. Bundan bahsediyorum. Ceza verilirse ne yapabiliriz? Tepki göstermek için dünyayı ayağa kaldırırız dedim ceza verdiler.
Sosyal medyadan bize ağır küfürler ediyorlar. Biz de şikayet ediyoruz. Biz bunlara maruz kalıyoruz. Dünyayı ayağa kaldırırız dedik diye bizi savcılığa çağırdılar. Bunlar iyi şeyler değil. Onu anlatmaya çalışıyorum. Biz bu ligi bundan evvelki senelerde neyse, yine hakemlerimizle oynuyoruz. Bu arkadaşlarımızla oynayacağız. Bizler, bu arkadaşlarla ligi götüreceğiz. Maalesef hakemlerde de kamuoyu baskısına göre maç yönetme durumu var. Çünkü çok konuşuluyor. Türkiye’de futbol kültürü çok oturmadı. Bir kulüp yöneticisi şahsımla ilgili çok ağır şeyler söyledi. İngiltere’de, Almanya’da ya da İspanya’da böyle bir şey olur mu? Futbol kültürüyle alakalı.
Maalesef bu kültür de seyirciyi, izleyiciyi kaçırıyor. Statlar niye boş? Kasımpaşa-Göztepe maçı vardı. İstanbul’un göbeğinde şahane bir stat. İki takımı da tutma şartınız yok. Hadi bir maç izlemeye gidelim diyebileceğiniz bir durum.
Futbolu seversek, ilgi gösterirsek düzeltiriz. Hakemlerin çoğu genç arkadaşlar. Aralarında tecrübeli hakemler de var. Hatalar yapıyorlar mı? Evet yapıyorlar. Ama art niyetli olduklarına inanmıyorum.
Bazı şeyler elbette söylüyoruz. Neden söylüyoruz? Düzen böyle. Çünkü camianızı savunmamış oluyorsunuz. Taraftar da tepki gösteriyor. Bir çizgiyi çizip, kimsenin yorum yapmadığı bir döneme geçmek lazım. Siz kötüyü örnek yaparsınız böyle gider. Maalesef böyle gidiyor.
Bu milli takım, bizim milli takımız. Şenol hoca bu milli takımın teknik direktörlüğünü yapmış ve dünya üçüncülüğü getirmiş bir kişi. Şenol hocanın da benim de istememem diye bir şey söz konusu değil. Kendi işlerimize organize olmamız lazım. Birinci sorumluluğumuz kendi kulübümüzü ve ülkemizi iyi temsil edebilmek. Buna göre stratejimizi yapmış vaziyetteyiz. Fatih Terim hoca bırakmamış olsa Şenol hocaya ihtiyaç olur muydu, yok. Biz şimdi onların ihtiyaçlarına göre kendimizi organize edecek değiliz ki. Benim hocam çok düzgün, inanılmaz çalışkan ve prensipli bir insan. Bir işe konsantrasyonu müthiştir, 2-3 iş olduğu zaman ilgisi dağılır. Bundan ben de hocam da milli takım da zarar görür. İki takımı beraber çalıştırmasına da karşıyım. Hocam milli takımı çok iyi götürür. Beşiktaş'ı çok iyi götürüyor. Ancak ikisine biz de hocam da konsantre olamaz."
Beşiktaş Kulübü Başkanı Orman, "Şenol Güneş son 4 maçta görev alsaydı, milli takım 2018 Dünya Kupası'na gider miydi?" şeklindeki soruya, "Öyle bir şey demek çok büyük haksızlık olur. Lucescu da çok kıymetli bir hoca. Dünyada önemli başarılar yaşamış bir hoca. Fatih hoca da çok başarılı bir hocamız. Şenol hocanın elinde sihirli değnek yok. Böyle bir değnek hiçbirimizin elinde yok. Yani öyle bir şey olsaydı, şu ana kadar yaptığımız 10 maçta 30 puanımız olurdu." yanıtını verdi.
Şenol Güneş ile sezon başında 2 yıllık yeni sözleşme imzaladıklarını hatırlatan Orman, "Benim görev sürem 2019 yılının mayıs ayında bitiyor. Şenol hoca ile de o tarihe kadar sözleşmemiz var. O zamana kadar beraber çalışacağız. Bu 2019'dan sonra çalışmayacağımız anlamına gelmiyor. Onu da o günün şartları içinde konuşacağız." ifadelerini kullandı.
Beşiktaş bir spor kulübü ve içinde birçok branşı var. Futbol tarafı belirli bir dengeye oturdu. Geçen sene kazanç elde ettik. Harcadığımızdan daha fazla gelir elde edebileceğimiz bir noktaya geldik. Fakat; amatör sporlardan ciddi zarar ediyoruz. Rakip kulüpler de aynı şekilde. Sürdürülebilirlik açısından yasal düzenlemeler olmalı. Amatör branşlar açısından böyle. Yoksa biz radikal karar almak zorundayız. Biz sürekli faiz ödüyoruz. 100 dediğin şey daha sonra 120, sonra 220… Öyle gidiyor. 4-5 senede ciddi borçlanıyorsunuz. Futbol A.Ş halka açık. Pastanın büyümesi lazım. Sponsorluk açısından baktığımızda böyle. Belediye destekli kurumlar var. Böyle destekle yürüyen ya da devlet bankalarının kurduğu takımlar var. Ama onlar bizim gibi değiller, kendi kaynaklarından ödüyorlar.
Yalçın Karadeniz artık Divan Başkanı değil. Göreve Tevfik Bey geldi. Divan, denetleme ve yönetim arasında rakamsal bir farklılık yok. Detaya girmek istemiyorum. Hatalar yapıldı. Bazen insanların hırsları, zekalarının önüne geçer. O mevzuyu kapattık. Yalçın Bey babamın da arkadaşı. Sporun içerisinde maalesef böyle şeyler olabiliyor.
Beşiktaş halka açık bir kurum. SPK’ya açık bir kurum. Beşiktaş Derneği de denetlenen bir kurum. Bütün Beşiktaş’ın derneği ve Anonim Şirketlerinin hepsi, denetlenip kaşeleniyor. Burada gizli diyebileceğiniz bir şey yok. Mümkün değil. Bırakın stadyum gibi büyük bir yatırımı, 5 lira, 10 lirasını bile saklayabileceğiniz bir sistemi yok. Stada ne harcandığı genel kurullarda, divan kurullarında anlatılıyor. Gelir de belli. Bizim büyün evraklarımız ortada. Vodafone ile bir sponsorluk anlaşmamız var. Senelik 7 milyon Dolarlık bir rakam. Bir süre sonra 9 milyona çıkacak.
Denizbank ile yaptığımız anlaşma da 5-6 senelik anlaşma. O da senelik 5 milyon TL’ye gelen bir anlaşma. Spor Toto ile de yaptığımız bir anlaşma var. Birçok formanın üstünde Spor Toto var. Her tribünün de ismi var. O isme karşılık da para veriyorlar. Biz bu anlaşmalara yönelik loca, tribünler gibi ayrıca hizmet vermekteyiz. Sadece tribün ismi yazmıyor. İçeriği de budur. Biz her şeyimizle devlete bağlı bir kulübüz. Biz de bir kamu görevlisiyiz. Ben Beşiktaş’ın sahibi değilim. İçişleri Bakanlığı niye denetlemiyor? Kamu yararına olduğu için. Süleyman Seba Tesisleri, Beşiktaş Plazalar da aynı şekilde kamu malıdır.
O günleri ben yaşadım. Sayın Erdoğan’ın desteği olmasaydı bu iş olmazdı. Bu işin nasıl olmayacağını herkes anlatır da nasıl olacağını herkes anlatmaz. Mehmet Müezzinoğlu ile bir sohbet esnasında sordum. Siz başbakan olsaydınız biz stadın iznini alabilir miyiz diye sordum. Alamazdınız dedi. Neredeyse batmış bir kulüptük. Finansmanı sağladık ama izni sağlamak öyle kolay bir şey değil. Bir şey iyi gitmeye başladığı zaman bizi aşağıya çekme düşüncesi olabilir. Biz ne çektiğimizi biliyoruz.
Bizden önce Yıldırım Başkan’la bu işler yürüyordu. İşler rayına girmeye başladı. Bir gün bizi siyasetçi, bir gün FETÖ’cü yapmaya çalışıyorlar. Maalesef toplumda böyle şeyler oluyor. Takımın grafiği aşağıya insin diye pusuda bekleyen insanlar var. Daha üzücüsü, bunların içinde Beşiktaşlılar da var. Kötü gitsin diye uğraşıyorlar. Demirören, Beşiktaş’a para vermiş. Bana vermemiş. Gittikten sonra bir kısmını çizelim dedik. Sonra kendi iradesiyle, ben TFF Başkanı olduğum sürece o parayı konuşmayacağım dedi. Biz de Demirören TFF Başkanı olsun, o para dursun diyoruz. Tabii bu işin esprisi. Yıldırım Bey ben paramı istiyorum demedi biz de ödeyelim demedik.
Çin’de bir projemiz vardı. Barcelona dediğimiz bir kulüp var. Barcelona futbol kulübünü çıkar, o şehrin bir ehemmiyeti yok. Marka olmak önemli. Beşiktaş’ın dünya çapında işler yapması lazım ki gelirlerimiz olsun. Çin, Azerbaycan, Kazakistan, Malezya, Irak, İran, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika… Buralar bizim hedef çalışma bölgelerimiz. Devre arasında değil ama sezon sonunda uzak seyahatlere gidebiliriz. United’ın 650 milyon taraftarı var. Ama şehirde ne kadar var? 300-400 bin taraftar bulamazsınız. Ülkemizde reklam bulmak zorken, başkaları müthiş gelirler elde ediyor. Elbette diğer kulüplerimiz de diğer ülkelere gidip maç yapabilirler. Süper Kupa maçını oynadık. Mesela o maç Azerbaycan’da yapılsaydı. Niye olmasın ki? Zaten bizim seyircilerimiz maçları izliyorlar.
Kulüpler Birliği’ne katılmama sebebimi açıkladım. Beşiktaş Başkanı’nın belirli bir seviyesi var. Şekip Mosturoğlu da bizim arkadaşımız. İkinci başkan olarak orada durduğu sürece olmaz. Ben başkanın olmadığı yerde, ikinci Başkanın başkanlık edeceği yere istesem de katılamam. Benim saygınlığım camiamın saygınlığıdır.
Biz halkın takımıyız ve dinamiklerimiz farklı. Anonim bir şirket var ve yabancılar alsın… Buna sıcak bakarım. Ama bu sözlerin hepsi bir rivayetten ibaret. Kime bir müşteri gelmiş? Ortada öyle bir şey yok. Örneğin Almanya’dan Hans grubu Türkiye’den bir takımla ilgileniyor deseler tamam. Fakat; tartışılacak bir durum değil.
İnşallah Monaco maçını kazanırız. Taraftarlarımızı ikaz etmeye gerek yok. Biraz erken gelsinler, Kartal Yuvası mağazalarından alış-veriş yapsınlar. Kartal Yuvası sürekli büyüyor. Yüzde 1400 büyümüş vaziyette. Çünkü taraftarımız da paranın doğru yere harcandığını görüyor. Bu yeterli değil. Taraftarlarımız her zaman bize destek olsunlar. Basketbola çok önemli bir yatırım yaptık. Ufuk Sarıca gibi bir hocamız var. Basketbol takımına da daha çok sahip çıksınlar. Doğuş ile bir maç var. Basketbola da diğer branşlara da taraftarlarımız sahip çıksınlar.
Euroleague ile ilgili fikirlerim de halen aynı. Euroleague, bir şirket organizasyonu. Geçen sene Fenerbahçe Doğuş nasıl gitti? UEFA maçlarında mesela Şampiyonlar Ligi’nde bir kriter oluyor. Türkiye’nin 1 ve 2.sini alıyorum diğer 2 takımı da alıyorum dersin. Bu takımları kim kuruyor? Bizler kuruyoruz. Bunu izleyenler kim? Bizim taraftarlarımız. Seyahat masraflarını, oyuncuların paralarını biz ödüyoruz. Burada toplanan para nerede? Aziz Bey, ”100 ülkede Euroleague şampiyonluğumuz yayınlandı” dedi. Biz de gurur duyduk. Fakat; hangi kriteryaya göre bunu dağıttınız? Seyahate gidiyorum benim kendi paramla. Faizle para alacağım, o şirkete para kazandıracağım. Ben buna karşıyım. Yoksa Eurolague’i küçümsemiyorum. Katılmak isteyen katılsın, şampiyon olup 1 milyon Euro almak istiyorsa buyursun katılsın. Kriterya belli olmalı. Bugün de aynısını söylüyorum. Beşiktaş Kulübü’nün ilgi alanıyla ilgili konuşuyorum. Beşiktaş’ın katıldığı bir şey.