Jesse Marsch'a göre başarının 7 anahtarı!
Red Bull Salzburg Teknik Direktörü Jesse Marsch, 7 maddede başarısının sırrını açıklıyor. Mert Elam yazdı...
47 yaşındaki teknik adama göre başarıya giden yolda 7 noktaya dikkat etmek gerekiyor. Bu yazı Marsch'ın Salzburg'un resmi Internet sitesi için kaleme aldığı yazının bire bir çevirisidir. Keyifli okumalar...
1- Önemli olan yetenek değil, mantalite
Futbolda başarıyı belirleyen en önemli faktör doğru mantalitedir. Gayret, enerji, konsantrasyon, her gün çok çalışma ve keyif alma - Bir futbolcudan en iyisini almak istiyorsanız böyle bir ortam yaratmalısınız.
Burada sonuçlardan bahsetmiyorum. Sadece sonuca odaklanırsanız başarıya giden yoldaki adımları unutursunuz. Oyuncularımın idmanda, soyunma odasında veya kantindeki davranışlarını yakından takip ediyorum. Kendini ne kadar iyi tanıyorsun? Futbolcular birbirlerine ne kadar iyi destek oluyorlar? Sahada birbirleri için ne kadar sıkı çalışıyorlar? Ne gibi bir gelişim gösteriyorlar?
Eğer bu sorular cevabını bulursa sonuçlar da istediğiniz gibi olacaktır.
Kobe Bryant'ın ölümünün ardından onun gelişimiyle ilgili oyunculara bir konuşma yaptım. NBA'deki ilk senesinde Amerika'nın en nefret edilen oyuncularından birisiydi. Yetenekli ama bir o kadar da deli dolu ve kibirliydi.
Kobe buna rağmen oyununu, mantalitesini ve kişiliğini inanılmaz bir şekilde geliştirdi. Kararlılığı, sabah erken akşam geç saatlerde ve izin günlerinde yaptığı idmanlarla takım arkadaşları ve rakiplerinin saygısını kazandı. Ve kariyerinin son maçında rakip potaya 60 sayı gönderdi. Oyuncularıma şunu söyledim: "Eğer kupalar kazanmak istiyorsak bu bitmek bilmeyen kararlılığa sahip olmamız gerek."
2- Her zaman çevrimiçi (online) olmalısınız
Çevrimiçi olmak demek sahada önceden düşünmek ve her duruma hazırlıklı olmak demektir. Oyuncular geçmiş hatalarına takılmamalı, şimdide yaşamalılar.
Geçmişimizden öğrenmek için önümüzde çok zaman var. Ama sahada bütün enerjimizi bir sonraki aksiyon için vermeliyiz. Ben her gün enerjime, vücut dilime ve iletişimime konsantre oluyorum. Ben bir anlığına veya bir günlüğüne kötü olamam. Bu, herkesin bir günlüğüne kendini bırakması demek. Olamaz.
Bizler her zaman hazır olmalıyız. Bunun futbolcular için çok kolay olmadığının farkındayım. Herkes farklı. Herkesin kendine göre sorunları var. Ama zaten biz takım olarak bu gibi durumlar için orada değil miyiz? Eğer biri iyi durumda değilse ona yardım ederiz.
3- Liderlik aidiyete ihtiyaç duyar
Futbolculuk zamanımda teknik direktör bana gelip benim görüşümü aldığında kendimi o grubun bir parçası olarak hissederdim. Bugün ben de teknik direktör olarak aynısını yapıyorum.
Bir oyuncum bana bir fikirle geldiğinde, mesela idmanla ilgili bir değişiklik isteğinde, ona genelde "Harika. Hadi bunu yapalım" diyorum.
Bu sayede oyuncu bazı kararları almak için kendini değerli ve önemli hissediyor. Teknik direktör maç esnasında sahada olmuyor. Amerikan futbolunda kenardan rahatça oyuncuları yönlendirebiliyorsunuz. Ama bu, bizim sporda mümkün değil. Benim oyuna müdahalem oyuncu değişikliği, devre arası konuşması veya taktiği değiştirmekle olabiliyor ancak. Ama oynaması gereken ve sahada kararı veren onlar.
Eğer futbolcular bana ihtiyaç duyuyorsa bu kötü bir şey. Herkesin birbirine ihtiyacı var. Benim bir antrenör olarak amacım futbolcular bana ihtiyaç duymadığı bir ortam yaratmak.
İyi bir lider takımını bir kişiye bağımlı hale getirmemeli. Hele o kişi kesinlikle kendi olmamalı. Böyle olursa zaten bir noktada görevini de kaybedecektir. Ben gittiğimde kulüp ilk başladığımdan daha iyi durumda olmalı.
4- Eleştirileri motivasyon aracı olarak kullan
Bu benim için çok önemli bir konu. Ben ABD'nin ünlü bir eyaletinden gelmedim. Kimse benim iyi bir futbolcu ya da teknik direktör olduğuma inanmıyordu. Ben bunu motivasyon aracı olarak kullandım. İnsanlar sizden ne kadar şüphe duyarsa o kadar iyi. Çok fazla övgü sizin için iyi değildir.
Şampiyonlar Ligi sezonu başladığında kimse bize inanmıyordu. Birçok iyi oyuncu takımdan ayrılmıştı. İnsanlara yanlış olduklarını göstermek için elime çok güzel bir fırsat geçmişti.
Futbolcularla da zaman zaman bu konu hakkında konuşurum: "Eğer birisi sizin yeteri kadar iyi olmadığınızı düşünüyorsa bu size karşı yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırı sizi kötü etkilemesin. Aksine bunu motivasyon aracı olarak kullanın. Eğer bir futbolcu bunun üstesinden tek başına gelemiyorsa takım olarak yardımcı olmalıyız. Şimdiye kadar bu sistem işe yaradı.
5- Tüm enerjini ver
Bu cümle benim için iki ayrı anlama geliyor. Birincisi fiziksel olarak her şeyini vermek. İkincisi ise tavır olarak idman sahasına gelip her şeyini vermek.
Sahada, toplantılarda fark etmez. İşimiz bittiğinde hepimiz kendimizi iyi hissediyoruz çünkü her şeyi yapmış ve gelişmiş oluyoruz. Sonrasında yorulmuş olabiliriz, bir ara verip fiziksel ve mental olarak rejenere oluruz.
Bu her şeyini verme durumu seni düzenli olarak bir sonraki seviyeye çıkaracak baskıyı oluşturur. Daha hızlı reaksiyon gösterirsin, daha iyi kararlar verirsin, hatta birbirinden daha fazlasını beklersin. Bu aynen düdüklü tencere gibi. Gelişmek ve performansı artırmanın yolu buradan geçiyor.
6- Cesur olalım
Liverpool'daki maç öncesi (4-3 kaybedilen) şunu söylemiştik: "Şans cesurdan yanadır." Ama tabii ki bu sadece bir söz. Bir konuyu ifade etmek var, bir de onu gerçek hayatta uygulamak. Liverpool maçının ilk yarısın 3-1 geride girdiğimizde soyunma odasında yaptığım konuşma yeni bir şey değildi "Bu kahrolası bir hazırlık maçı değil, bu Şampiyonlar Ligi maçı"
(Jesse Marsch'ın konuşması olay oldu!)
İlk yarının ardından soyunma odasında yapılan konuşma bir şeyleri tetikledi. Şimdi hazırdık. Bu hayati bir andı. Cesur, aktif ve agresif olmak her zaman pasif olmaktan iyidir.
Hayatımda genelde pişmanlık duymam. Ama eğer duyduysam bu bazı konularda pasif kaldığım içindir. Boksörlerin meşhur bir sözü vardır: "Kaybedeceğini bilsen bile pes etme." Eğer günün sonunda yaptıkların kazanmaya yetmiyorsa, Liverpool'a 4-3 kaybettiğimizdeki gibi, bu kötü değildir. Çünkü biz elimizden gelen her şeyi yaptık.
7- Konfor alanını terk et, hatalar yap.
Bazı teknik adamların oyuncularına şöyle seslendiklerini duyarım: "Kusursuz oynayın." Ben hayatımda hiç böyle bir şey söylemedim ve söylemem de. Bunun futbolla bir ilgisi yok. Her zaman hata yapmak zorunda değiliz elbette ama gelişmenin yegane yolu da hata yapmaktan geçer.
Eğer her şey mükemmel gidiyorsa bu kolaydır ve bir şey öğrenemeyiz. Başkalarının hatalarını kabul etmek kendimin hatalarını kabul etmekten daha kolay benim için. Eğer bir hata yaptıysam, bu bir oyuncu değişikli olur, sistem değişikliği olur veya idmandaki bir yanlışlık olur, uzun süre acı çekerim. Ama günün sonunda takımın karşısına geçip bundan sonra daha iyi yapacağıma inandırırım onları.
Oyuncular benim de hata yapabileceğimi anlamalılar. İnsanız sonuçta. Almanca konuştuğum zamanlar birçok hata yapıyorum. Almancam iyi değil çünkü. Ama şimdi daha iyiyim. 6 ay öncesine göre daha iyi konuşuyorum. Bu harika bir duygu. İşte bu gücün ta kendisi. Futbol için de aynısı geçerli.