Kulüp sahipleri lig sistemine zarar veriyor: Premier Lig sarsıcı kararlarla karşı karşıya
Premier Lig son dönemde kulüplerin sponsorluk kuralları hakkındaki tartışmalar ile gündeme geliyor. Ajansspor yazarı Hüseyin Özkök yeni yazısında bu tartışmaların detaylarını kaleme aldı.
Liverpool Üniversitesi’nde ders veren Kieran Maguire, belki de İngiltere'deki en tanınmış futbol finansmanı uzmanı. İngiltere futbolundaki sahiplik ve sponsorluklar üzerine açıklamalarda bulunan İngiliz eğitimci, kulüp sahipliğinin mümkün olmadığı Alman kamuoyuna da bir uyarı gönderiyor. "İngiltere ile Almanya arasında büyük bir fark var. Bizim durumumuzda herkes kendilerine karşılıksız bir şeyler verilmesini istiyor, sorun da bu. “Ne istediğine kesinlikle dikkat etmelisin”
İngiliz eğitimci, Almanya'da futbolun İngiliz modeli takip edilerek yatırımcılara açılıp açılmaması gerektiği konusundaki Almanya’daki tartışmalardan haberdar. Almanya’da Oyların çoğunluğunun her zaman ilgili kulübün elinde olmasını sağlayan 50+1 kuralı nedeniyle, Bundesliga ve diğer Alman kulüplerinde dış yatırımcıların etkisi sınırlı. Maguire’a göre İngiltere'de yaşananlara bakarak Almanya’daki sistemin bu şekilde kalması en iyisi.
Önümüzdeki hafta ve aylarda Premier Lig'de kulüpler birbirleriyle sadece sahada kapışmayacak. Avukatlar arasındaki mücadeleler de artık kulüplerin günlük rutini haline geldi. Son dört yılın şampiyonu Manchester City’e Premier Lig’in açtığı 115 ihlali içeren davası bulunuyor. Bu davanın sonucunun İngiliz futbolu açısından önemli sonuçlar doğurması muhtemel. Bu çatışmanın ardından Premier Lig'deki herkes birbiriyle tartışıyormuş gibi bir ortam oluştu. İngiliz medyası dünyanın en zengin ve en popüler ligindeki kulüpler arasında bir “iç savaştan” bahsediyor.
Bunun en önemli nedeni ise, İngiliz kulüplerinin dünyanın her köşesinden, her birinin farklı hedefleri olan takım sahiplerinin elinde olması. Uzman Maguire, Premier Lig kulüplerinin sahiplerini üç kategoriye ayırıyor:
Birincisi taraftar oldukları kulüpleri satın alanlar, ikincisi kârlarını en üst düzeye çıkarmak isteyen kulüp sahipleri ve üçüncüsü, basitçe söylemek gerekirse imajlarını parlatmak isteyen kulüp sahipleri.
Taraftarlardan oluşan ilk kategoride Brentford’un sahibi Matthew Benham ve Brighton & Hove Albion'un sahibi Tony Bloom örnek gösterilebilir. Bunlar, hem kumar sektöründe zengin olmuş hem de paralarını favori kulüplerini desteklemek için kullanan İngiliz iş insanları.
İkinci kategoride bulunan kâr hedefindekiler ise öncelikli olarak Liverpool FC (Fenway Sports Group), Arsenal FC (Kroenke Sports & Entertainment), Chelsea FC (Clearlake Capital) ve Manchester United'a (Glazer ailesi) yatırım yapan ABD'li yatırımcılar. Bu şirketler ABD’de, NBA, NFL ve NHL'de gibi üst düzey sporlarda ticari rekabete alışkınlar. Avrupa’daki futbola olan bakışları da tamamen bu şekilde. Bu da Liverpool ve Manchester United gibi kulüplerin neden üç yıl önce bir Avrupa Süper Ligi yaratma çabasında ön sıralarda yer aldığını açıklıyor. Amaçları diğer üst düzey Avrupa kulüplerine karşı mümkün olduğu kadar çok maç yapmak. ABD'li yatırımcıların bakış açısına göre, İngiltere ve Almanya'daki futboldaki geleneksel unsurlar gereksiz ve mümkün olduğunca devre dışı bırakılması gerekiyor.
Premier Lig'deki üçüncü takım sahipleri her şeyden önce imaj parlatmak için çabalıyor. Bunun en bariz örneklerini Manchester City ve Newcastle United'da görmek mümkün. Bu kulüpler, sahipleri aracılığıyla fiilen devletlerin mülkiyetindeler. Manchester City'nin sahibi, Abu Dabi ailesinin üyesi ve Birleşik Arap Emirlikleri Başbakan Yardımcısı Şeyh Mansour Bin Zayed Al Nahyan. Newcastle United, Suudi Arabistan'ın devlet fonu PIF tarafından kontrol ediliyor. Eleştirmenler, bu modelle Premier Lig'e katılımın yalnızca Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'daki insan hakları ihlallerini gizleme ve Batı dünyasında siyasi nüfuz kazanma amacına hizmet ettiğini ileri sürüyor.
Üç tür sahiplikte de başarı tanımları temel olarak farklılık gösteriyor. Benham ve Bloom gibi zengin taraftarlar için başarı, kulüplerinin Premier Lig’e damga vurması anlamına geliyor. Kâr odaklı sahipler başarıyı mümkün olan en yüksek getiri olarak tanımlıyorlar. İmaj aklamak isteyen takım sahipleri, Abu Dabi ve Suudi Arabistanlı şirketlerin Manchester City ve Newcastle formalarında ve büyük ölçüde reklam panolarında, dolayısıyla dünya çapındaki TV ekranlarında görünmesini bir başarı olarak görüyor ve ülkelerini sporda meşru hale getirme çabasındalar.
Mevcut çekişmeyi, sözde iç savaşı anlamak için sahiplerin türlerine bakmaya değer. Uzman Maguire'a göre sorun, öncelikle sürdürülebilir ve adil işlere ilişkin aynı düzenlemelerin Premier Lig'deki farklı amaç ve çıkarlara sahip farklı sahipler için geçerli olması ve ikinci olarak ligin yeni gerçeklere tepki vermede zorluk yaşaması.
Newcastle United'ın Ekim 2021'de Suudi Arabistan'ın devlet fonu tarafından devralınmasının ardından, ülkelerle yakın bağları olan kulüplerin avantaj elde etmesini önlemek amacıyla Premier Lig yönetimi, sahiplere ait şirketlerle yapılan sponsorluk sözleşmelerinin piyasa koşullarına uygun olmasını sağlamayı amaçlayan kurallar üzerinde karar kıldı.
APT (“İlişkili Taraf İşlemleri”) kuralları hızla benimsendi ve bu yalnızca Newcastle tarafından değil, aynı zamanda Abu Dabi'deki çeşitli devlete ait şirketlerle kazançlı reklam ortaklıkları bulunan Manchester City tarafından da adaletsiz olarak damgalandı.
Bir tahkim mahkemesi yakın zamanda City'nin APT kurallarına karşı açtığı bir davayı en azından kısmen onadı ve Manchester City ve Newcastle'da olduğu gibi sponsorlarla yapılan sözleşmeleri düzenleme altına alınmasının yasa dışı olduğunu, ancak bazı kulüp sahiplerinin doğrudan faizsiz sübvansiyonlar sağladığını tespit etti. Çünkü birçok İngiliz kulübü hissedarlara karşı da sorumlu durumda. Uzman Maguire, Premier Lig kulüplerinin sahiplerine toplam yaklaşık iki milyar Euro borcu olduğunu tahmin ediyor. APT kurallarına ilişkin tahkim kararının ardından Premier Lig, kulüplerin paralarını nereden elde edeceği konusunda ikiye bölünmüş durumdalar.
Bir yanda Manchester City ve Newcastle gibi Abu Dabi ve Suudi Arabistan'daki şirketlerle sponsorluk anlaşması olan kulüpler, diğer yanda doğrudan sahiplerinden sübvansiyon alan kulüpler. Premier Lig'de atmosfer şu anda son derece gergin. Independent'ın futbol baş muhabiri Miguel Delaney, "Bu, lig için iyi değil" derken İngiltere'de sportif siyasi çalkantılar hakkında bilgisi olan hemen hemen hiçbir gazeteci yok. Ona göre APT kurallarına ilişkin tahkim kararı, İngiliz kulüplerinin uzun vadede daha ekonomik çalışmak zorunda kalacağı anlamına gelecek. Bunun nedeni ise Premier Lig'in, tahkim mahkemesinin müdahalesinin ardından gelecekte hissedarların daha fazla söz sahibi olması ihtimalinin yüksek olması. Bu, kulüp sahiplerinden gelen sübvansiyonların eskisinden çok daha fazla kısıtlanacağı anlamına geliyor.
Tüm bu durumlar, Premier Lig'in Manchester City'ye karşı yürüttüğü süreçle doğrudan ilgili olmasa da Premier Lig kulübü 2009'dan 2018'e kadar mali kuralları kapsamlı ve planlı bir şekilde ihlal etmekle suçluyor. Ancak Manchester City bunu reddediyor. Tahkim kararının ise çeşitli nedenleri var. Sonuçlar APT kurallarıyla ama bir bölümüyle City davasıyla da ilgili. Karar, Premier Lig'in kural ve düzenlemelerinin, en azından bu spesifik örnekte, yasal açıdan savunmasız olduğunu gösteriyor.
Bunula ilgili güzel bir örnek de var: Leicester City, geçtiğimiz günlerde Premier Lig yönetiminin üç yıllık bir süre boyunca aşırı kayıplar nedeniyle ceza alma tehdidine karşı kendini bir hile kullanarak başarıyla savundu. Kulüp mali yılın sonunu bir ay erteledi ve bilanço yayınlamadı. Bu noktada, küme düşmüş bir takım olan Leicester, Premier Lig'in bir üyesi değildi ve bu nedenle artık lig kurallarına da tabi değildi. Uzman Maguire, "Leicester örneğinde Premier Lig oldukça aptal göründü" diyor. Ve akla gelen soru, bu tip bir tehlikenin Premier Lig ile Manchester City arasındaki çok daha büyük bir davada yaşanıp yaşanmayacağı.
Newcastle'ın devralınmasının ardından aceleyle kabul edilen APT kurallarından farklı olarak, Manchester City'nin lig yönetimine göre büyük ölçüde ihlal ettiği söylenen kurallar dikkatlice oluşturulmuş ve uzun süredir yürürlükte. Ancak uzman Maguire'a göre daha önce hiçbir kulübün yasal olarak ciddi şekilde test edildiği bir olay olmamıştı. Ona göre Premier Lig'in mali kurallarına yönelik bir stres testinden geçmesi muhtemel. Bununla ilgili 2025 yılının başında bir karar verilmesi gerekiyor.
City suçlu bulunursa, Premier Lig'den ihraç edilme de dahil olmak üzere yıkıcı sonuçlarla karşı karşıya kalabilir. Bu, kulübün aynı zamanda üst üste beşinci şampiyonluğun en büyük favorisi ve küme düşme adayı olması gibi garip bir duruma yol açıyor. Dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın Premier Lig'e büyük zarar vermesi muhtemel. İndependent’ten gazeteci Delaney, bugün İngiltere'nin en başarılı kulübü olan Manchester City'nin mahkumiyetinin "Premier Lig'in son on yılıyla ilgili şüphe uyandıracağını ve bunun da ligin itibarı üzerinde büyük bir etkisi olacağını" söylüyor. Öte yandan City'nin beraat etmesi Premier Lig için tam bir utanç kaynağı olur: "Eğer bu büyük davayı açıp ve sonra da bunun sonunu getiremezse inandırıcılık sorunu yaşanır."
Şu anki kargaşa, birçok gözlemcinin neden profesyonel İngiliz kulüplerinin işlerini denetlemek üzere hükümet tarafından kararlaştırılan bağımsız bir otoritenin futbolu kontrolüne dair büyük umutlar beslediğini gösteriyor. Premier Lig ise mantıksal olarak planlanan yeniliğe şüpheyle yaklaşıyor. Dışarıdan müdahaleye ihtiyaç duyulmadığını ve mali kurallarının yeterince güçlü olduğunu savunuyor. Bunun doğru olup olmadığını önümüzdeki haftalar ve aylar gösterecek.
Kaynak: sportbuzzer