Lig ağır bir yüktür
Oysa doğru futbol ve yeni seçenekleri ile parlatılan bir futbol cazibesi ve tribünleri hınca hınç dolduracak heyecan üstüne şal örtülmüş gibi ligin ağır yükü eziyor takımları.
Heyecanlı bir toplumuz, öteki Akdeniz ülkelerinin insanları gibi .Bir anda parlar bir anda da tahmin edemeyeceğimiz bir şekilde umutsuzluk ve ketum duyguların etkisiyle bir çuval inciri berbat edebiliriz.
Beşiktaş haftaya girerken kazandığı puanlar ve çok gol pozisyonuna girdiği için favori idi ama unutulan bir gerçek vardı; yorgunluk ve özellikle Ersan'ın çok üst düzey oynamasa da savunmada etkin müdahalelerle golü önleyen pozisyonlarının varlığı.
Bir şey daha vardı.. Bu kez sakatlık nedeniyle üç maç oynamayacak olmasının geri dörtlüde panik yaratması! Bir önemli etken de sürekli hatırlatmak istediğim gerçek! Teknik adam ,yönetici ve futbolcularımızın istikrarsız ruh halleri. Biz bu maçı alırız rahatlığı!
Bu işlerde nedense bazı pozitif olmazsa olmazlar önemsenmiyor. Yukarıdan aşağıya hepimiz kendimize oynar olduk!.O zaman da "EGO"larımızın bazen tuzağa düşmesi bize çok zararla geri dönüyor! Şenol Güneş golcülerini bu kez değiştirdi . G. Töre, Gomez ve Quaresma'ya çok güvendi .Akhisar'ın başarısı önemsenmemiş sanki! Bu küçük ama büyük iş yapan mini bütçeli kadro ve gerçekten iki yılı aşkın bir süredir istikrar abidesi! Özellikle bu yıl sessiz ve sakin biçimde puan cetvelinde iyi futbolu ve taktiksel başarısı ile dikkat çekiyor.
Beşiktaş kadro şansını, baskılı oyunu ve çok pozisyona giren düşüncesi ile oyuna yansıtıp kazanmaya şartlanırken, bir anda uyarılarımın içinde yer alan tuzağa düştü! Kendi kendine rakip oldu! Ezeli rakipleri ile puan farkını avantaj sanarak erken rahata ulaştı sanki!
Bir başka sorun ise Ersan'ın yerine tercih oldu! Tomiç'in yetersizliği, Sivok ile Atınç'ın satılması hatta Şenol Güneşi'in sildiği Franko'nun belki de şu anda bir seçenek olması beklenirken, gözden çıkartılması pahalıya mal oldu.
İki hatalı gol yendi ve geriye kalan 50 dakikalık süreçte Beşiktaşlı futbolcular çok şut attılar, pozisyona girdiler ve paniğe kapılarak goller kaçırdılar. En önemlisi de mutlaka ayağının dışını kullanma hovardası Quaresma öyle bir gol kaçırdı ki karşısındaki kaleye ayak içi ile dürteceği topu 45 derecelik bir açı veren ayak dışı ile dışarı vurdu!
Bu dönüm noktası olabilirdi ve Tolga'nın yediği golü unuttururdu. Hani hemen ertesi günü S. Lizbon'un onu istemesi de spor sayfalarına yansırken (!) insanın aklına bu vuruş tekniğinin de hayranları varmış diye gelmesini düşündüm!
Bu nasıl bir pazar böyle anlamak olası değil! ? Kimileri ne yapsa kabul edilirken, bazıları tek hatada katlediliyor! Dünya taş, demir, tunç, yeni ve yakın çağı yaşadı da, galiba şimdi yalan dolan ve çıkar çağına girdi diyeceğim neredeyse! Herkes doğruları yanlışa kurban etmekle meşgul ve kendilerine tabular yaratmış!
Fenerbahçe beklediğim çıkışı yapıyor ve liderliği yakalarken stopingli vuruş ustası Nani golleri ile takımını taşıyor sanki. Ama G. Gönül'ün kaptanlığı ve takıma girdiğinden bu yana etkinliği çok dikkat çekiyor. Tek sıkıntı yine Van Persie, her geçen gün veteranlar yavaşlığından örnekler sunarken, Fernandao müthiş iyi niyeti ve adamlık örneği ile gollerine devam ediyor!
Galatasaray ise ilk maçında kulübede tutuk ve misafir gibi duran Denizli ile Kasımpaşa'nın elinden hakemin yediği gol sayesinde kurtuldu. Rıza Çalımbay centilmenliğini bozmadan çalınan puanlarını hatırlattı! Ama nedense bizim medyamız çok yoğun başka işlerle meşgul olduğundan bunu es geçti!
Sadi hoca o kadar net açıkladı ki Trabzonsporu! Genç Alper'in takımını 10 kişi barakan acemilikleri önemsenmedi. Kısacası şampiyonluk yine yerini çekişmeye, ahkam kesen bir hızla masa başına ve sosyal ortamın baskısına taşınıyor .
Önümüzdeki günler yine menajerlerin yönetici avı ve onlara yakın duran teknik adamların müsamahasına gebe. Bu pazar böyle ve buradan şampiyon olarak çıkmak çok cazip olmayacak. Oysa doğru futbol ve yeni seçenekleri ile parlatılan bir futbol cazibesi ve tribünleri hınca hınç dolduracak heyecan üstüne şal örtülmüş gibi ligin ağır yükü eziyor takımları.
Maddi ve manevi sıkıntıların dibine ekilecek tek tohum para, para, para. Napolyon yaşasa belki de bunu futboldan alırdı. Ama biz öyle bir coşmuşuz ki, önümüzü görmüyoruz. Bir ekmeklik huzur içinde olma savaşındaki insanımızın endüstriyel futbolu anlaması yerine şans oyunlarına nafakasından kesip oynadığı kuponu adına umutla beklediği sonucu kovalaması durağındayız. Bu da bazen acılarını büyütüyor! Hayat hoş ve de boştur. Tuzu kuru olan için sorun yoktur da acıların futbol tutkunları bazen travmaları aşamaz!Çünkü maç sonu fütursuzca sallanan sözcüklerin programları onlara kimi mutluluk kimi de kabus gibi çöker. Bir kısmına da yaşamı için malzeme olur! Hayat bu! Umduğun değil bulduğun ile yaşamak zorundasın!
Bizim kısmetimiz de buymuş diyeceksin. Gerisi laf-ı güzaf! Bizim futbol dünyamız böyle işte ama yine de seviyoruz onu!