Ne kadar tevazu?
Ajansspor.com yazarı Ahmet Çakır, geçtiğimiz günlerde basın mensuplarıyla internet üzerinden sohbet toplantısı yapan A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş ile yaşadığı diyaloğu anlattı. Çakır, Güneş'e 'Milli takımımızın gerekse kulüp takımlarının uluslararası nitelikte maçlara niçin bir türlü hazır olamadıklarını" sordu. Peki Güneş ne yanıtı verdi? Detaylar haberimizde...
Şenol Güneş yaşıtım. Aşağı-yukarı aynı toplumsal kesimden geliyoruz. Türkçesi, memleketin büyük çoğunluğu gibi yoksulluktan bugün bulunduğumuz noktalara ulaşmış olmanın mutluluğu içindeyiz, denilebilir ama bunu söylemek de kolay değil. Çünkü her noktada yeni dertler ortaya çıkıyor.
Milli takım hocasının aldığı maaş, her başarısızlığın ardından gündeme getirilen başat konulardan biridir. Sanki ortada bir sözleşme filan yoktur da hoca o parayı federasyon kasasından zorla almaktadır. Böylesine ölçüsüz değerlendirmeler sık sık gündeme gelir. Tabii bu arada asıl tartışılması gereken konular güme gider.
Toplantıda çok güzel sorular soruldu. Örneğin, Mehmet Demirkol kardeşimizin ‘Türk futbolunu kim yönetiyor?' sorusu çok basit görünüyordu ama yanıtlanması hiç de öyle değildi. Şenol Güneş de yan yollara filan sapmaya gerek görmedi. Söyleyebileceği kadarıyla durumu açıklamaya çalıştı.
Türk futbolu gerçekten futbol adamları tarafından yönetiliyor olsaydı, böyle bir dönemde 21 takımlı Süper Lig gibisinden bir cinnet durumu asla yaşanmazdı. Tabii böyle bir durum yaşanırken futbol adamlarının niçin seslerinin çıkmadığını sormamak da elde değildi. Nasıl çıkarsınlar ki! Başlarına ne geleceği belli mi olur?
Ben de gerek milli takımımızın gerekse kulüp takımlarının uluslararası nitelikte maçlara niçin bir türlü hazır olamadıklarını sordum. Örneğin, 3 Eylül'de evimizde oynadığımız Macaristan maçında da hazır değildik, tam 2,5 ay sonra deplasmanda yaptığımız maçta da… Güneş bunu da net biçimde yanıtladı. Hazır olabilme kültürüne, davranış biçimine, disiplinine sahip olmadığımızı söyledi. Takımın hazır olması konusunda futbolcudan yöneticiye kadar herkese görev düşüyor ama o görevler pek yerine getirilmiyor.
Eh, bundan sonraki dönemlerde de yine hazır olamayacağımızı böylece anlamış olduk. Bu bakımdan kulüp takımlarımızın alamadığı puanlarla Avrupa sıralamasında tepetaklak gidişimiz ve ilerki yıllarda Şampiyonlar Ligi'ni sadece televizyondan seyretme durumumuz kaçınılmaz demektir.
Şenol Güneş'le ilgili olarak asıl üzerinde durulması gereken nokta şu: Hoca çok mütevazı bir adam ve 70'ine merdiven dayamışken bunun değiştirilmesi sözkonusu olamaz. Tevazunun bir erdem olduğu söylenir ama öyle değildir. Ünlü ve ödüllü film yönetmeni Nuri Bilge Ceylan, bu toplumda tevazu sahibi insanların nasıl bir önemsenmezliğe doğru sürüklenmek istendiğini çok iyi anlatmıştı.
Şenol hocanın 2002'deki olağanüstü başarıya karşın çektiği sıkıntının temelinde de bu vardı. Türk futbol tarihinin en büyük başarısının kaymağını, o başarıyı yaratanlar değil de 10 000 Km ötedeki şezlongundan yorum yapanlar yer gibiydi! Hatırlarsınız.
Teknik direktörlük işinin yüzde 50'si bilgi, beceri, deneyim, yetenek gibi unsurlardan oluştuğunu kabul edersek, kalan yüzde 50'de toplumsal ilişkileri yönetmek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kolay anlaşılsın diye bunu ‘oynamak' olarak da adlandırabiliriz.
Yani milli takım hocasının mütevazı olmaya pek de hakkı yoktur. Tam tersine zaman zaman çok sert çıkışlar filan yapması gerekir. Tabii topluma ve oyuncularına heyecan verecek birtakım çıkışlar da yararlı olur. Hedef göstermek, o hedefe gidiş yollarını anlatmak, rakiplere meydan okumak, her türlü engeli aşacakları yolunda birtakım sözler etmek, oyunun bir parçasıdır.
Bunları yapmayıp sessiz-sedasız işinize-gücünüze baktığınızda Nuri Bilge Ceylan'ın söylediği durum ortaya çıkmaya başlar.
Şenol Güneş son dönemde bunun sıkıntısını çekti. Sadece futbolumuzun darmadağın olduğu değil aynı zamanda yaşama savaşı verdiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu ortamda Şenol Güneş gibi kişilerden liderlik bekleniyor. Bunun için de biraz esip gürlemek gerekiyor.
Şu anda belli noktalarda görev yapan insanlar içindeki en sıkı futbol adamı Şenol Güneş'tir. Nedense hep işinsanları tarafından yönetilmesi uygun görülen futbolumuzda, işin içinden gelen ve bu nedenle en güvenilir kişi odur. Dolayısıyla onun da buna uygun davranması gerekir.
Biraz karışık göründüyse sadeleştireyim: Geçmişte Fatih Terim'in bu görevdeyken nasıl davrandığına, neler yapıp söylediğine bakmakta yarar olabilir.
Haa, bu yaşımdan sonra ben bunu yapamam, derseniz, bunları yaşarsınız… Milli takım teknik direktörlüğü tevazu ile yapılabilecek bir görev değil.