O, sizin bildiğiniz oyun değil!
İki maç, bütün sezon ortaya atılan yığınla kirlilik öyküsünü ortadan kaldırmaya yeter mi? Bazen fazla bile gelir. Artık bu kirliliklerin amacına ulaştığı düşünülen 32.haftada lider ve takipçisinin dramatik yenilgileri, bu sezonun en anlatılmaya değer öyküsünü oluşturdu.
Ahmet ÇAKIR
Futbol dünyamızın temiz bir yer olmadığını elbette ki biliyorum. Hatta burayı “zehirli bir bataklık” olarak gördüğümü defalarca yazıp söyledim. Ancak böyle iki maç oynanabilen bir ligin söylendiği kadar kirli bir yer olmadığını da görmezden gelemeyiz. Hatta geçen sezon çok yükseklerden gelen “benim takımım” desteğine karşın M. Başakşehir'in şampiyonluğu nasıl kaybetmiş olduğunu da buna ekleyebiliriz. Ne yaparsanız yapın, bu iş sahada bitiyor.
Belki de kuruldu kurulalı ligimizle ilgili olarak en çok ilgi çeken öyküler, bu türden “Her şey ayarlandı” söylentileri kapsamında ele alınabilecek olanlardır. İşin daha da eğlenceli yanı, bunlardan da herkesin haberi vardır! Herhangi bir ortamda, ‘falan maç ayarlanmış' gibi bir mevzu açsanız herkesin size katıldığını görürsünüz. Çevrenizdeki insanlar da başka “ayarlama” öyküleri anlatabilmek için birbiriyle yarışacaktır.
Medyada bunun ticaretini yapanlar da az değildir. Yıllardır maçların ayarlandığını ileri süren birileri televizyon ekranlarından ve gazetelerdeki köşelerinden bizlere birşeyler anlatmaya çalışır. Ancak hiçbir zaman bildiklerini tam olarak ortaya koymazlar. Belki de bildikleri birşey yoktur. “Günün birinde bunları anlatırsam yer yerinden oynar!” masallarıyla bizi uyuturlar. “Yeter artık, ne anlatacaksan anlat ya da sesini kes!” diyen de çıkmaz.
Futbol dünyamızın temiz bir yer olmayışı kuşkusuz ki acı ve üzücüdür. Saha dışında bir yığın fırıldağın döndüğü, işin içindeki ya da çok yakınındaki kişiler tarafından defalarca dile getirilmiştir. Ancak yine de dönüp dolaşıp her şey sahada biter. İşte görüyorsunuz, bu sezonki ligin Trabzonspor için ayarlandığı yolundaki iddialar biraraya getirilse birkaç ciltlik kitap olurdu. Başakşehir zaten bu konuda en olağan şüpheli sayılıyor.
Bu takımın varlığına, kullandırılan olanaklara ve daha pek çok şeye karşı çıkılabilir ama yıllardır zirveye çok yakın biçimde durmayı başardığı da görmezden gelinemez. Geçen sezon avuçlarının içindeki şampiyonluğu, inanılması güç biçimde kaçırdılar. 4 yıllık birikimin ardından bu kez mutlu sona çok çok yakınlar. 32 haftanın en başarılı takımının İstanbul'da oynayacağı son 2 maçta da kaybedeceğini düşünmek pek akla uygun olmaz.
Bu sezonun en çarpıcı yanı olan 3 büyüklerin yarış dışı kalmalarını iyi analiz etmek gerekir. Buna salgın nedeniyle lige verilen 3 aylık aranın ve sonrasında seyircisiz oynamanın etkilerini de katmalıyız. Galiba bunlardan en iyi yararlanan M.Başakşehir oldu. İ.H.Konyaspor'dan yedikleri darbe de -Trabzonspor kazanmış olsa bile- onları hedeften çok uzaklaştırmayabilir, son iki maçlarını kazanarak yine istediklerini elde edebilirlerdi.
Kuruluşu ve sonrasında kendilerine sağlanan olanaklar gibi nedenlerle kimseye sempatik gelmeyen M.Başakşehir'in saha içinde yaptığı doğru işlere kimse itiraz edemez. 4 büyüklerin içinde bulundukları ‘batık' durumuna karşın hala akılalmaz paralar harcayıp da “çuvallamaları” karşısında onların yaptıkları çok daha değerli. Üstelik şu sırada, ülkemizi Avrupa'da temsil eden tek takım olmaları da görmezden gelinebilecek bir durum değil.
Öyle ya da böyle, ligimizde yeni şampiyonlar çıkması hepimizin özlemi değil miydi? “Efendim, bu takım şampiyon yapılıp Katarlılara satılacak!” şeklindeki bir komplo teorileri yerine M.Başakşehir'in sağlam takım yapısı ve geçerli oyunu, az transferle sağlıklı mali durumu, teknik adamla uzun yıllar çalışması gibisinden ötekilere de örnek olması gereken yanları üzerinde durulamaz mı?
Muhtemelen bu hafta sonu Süper Ligimizin 6. şampiyonunu selamlayacağız. Onların başarısına saygı gösterip “bizimkilerin” neleri yanlış yaptıklarının üzerinde durmak çok daha yerinde olmaz mı?