58. Tour of Türkiye’den hiçbir yerde okumayacağınız notlar
Pelotona kamyonla girmek, falezlerde selfie çektirmek, Alanya’ya Alanyagrad mı desek? Çünkü Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’ndan izlenimler ve öyküler.
Bu sene 58.’cisi düzenlenen tur geçen sene Çanakkale 18 Mart Köprüsü’nden de geçerek İstanbul’a ulaşmıştı. Bu seneyse İzmir’den sonra tur bir nevi uçarak İstanbul’a geçecek. Bisikletçiler uçakla İstanbul’daki son etaba transfer olacak.
Deprem nedeniyle Ekim'e ertelendi
Yaşadığımız deprem felaketi nedeniyle Nisan ayında düzenlenmesi gereken tur, Ekim ayına ertelenmişti. Turun rotası Akdeniz-Ege ve İstanbul’da final şeklinde. Dört dünya, yedi profesyonel, onbir kıta ve bir de milli takım olmak üzere tura toplam 23 takımın mücadele ettiği tur, Alanya’dan 163 bisikletçiyle start aldı.
Bisiklet arasında futbol maçı
Turun lansman günü cumartesiydi. Aynı gün Antalya’da bir futbol maçı vardı; Antalyaspor-Galatasaray. E asıl tandasımız futbol olunca gelmişken maça da gedelim dedik. Demez olaydık! Hiçbir şey haritada göründüğü gibi değilmiş! Alanya dediğiniz aslında ayrı bir şehir. Yani Antalya’nın bir ilçesinden merkezine gitmiş olmuyorsunuz! Maç trafiği de eklenince 3 saatte ancak gittik hatta ilk 10 dakikayı da kaçırdık. E bunun bir de dönüşü vardı.
Diyeceğim odur ki Alanya’ya şehir unvanını verin gitsin artık ki biz de bir şehirden bir başka şehire gittiğimizi düşünerek, aradaki uzak mesafeyi kabullenelim! Alanya’ya şehir statüsü verilirse “Alanyagrad” adı da verilebilir öyle ya şehirde adım başı bir Rus var.
Pelotona kamyonla girmek vardı
Günümüz bisiklet turlarına gazetecilerin hepsi öyle bisikletçilerle birlikte yola düşmüyor. O Faik Abi’nin (Gürses) zamanlarındaymış! Bir stand-up’çıya taş çıkartırcasına akşamları bizi etrafına toplayın mesleki anılarını anlatan Faik Abi’lerin döneminde açık kasa bir kamyonetle pelotonun kâh içine girer kâh aralarından geçer kâh önlerinde seyrederlermiş! Bir piknik tüpleri eksikmiş hani!
Ara kaynamasın bilmiş bilmiş yazdığıma bakmayın ben bisiklet kavramlarını yeni yeni idrak ediyorum. Peloton, yarış halindeyken en kalabalık gruba deniyor. Kalabalıktan kopup gidenlere de “kaçış grubu” deniyor.
E ben bir Sarper Günsal veya bir Caner Eler değil. Ama üç-beş tura ben de etap üzerindeki tüm peynircileri falan saymaya başlarım. Latife bir yana, bu iki ismi, saygı duruşu için andım.
İlk etap bisikletçi için çerez gibi
Evet, motosikletlerle turu takip eden birkaç fotomuhabiri hariç bir diğer gazeteciler bisikletçileri bir başlangıç bir de bitiş noktasında görüyoruz, bisiklet üstünde. Onlar yola çıkmadan 15 dakika önce yola düşüyoruz. Erkenden bitiş çizgisinin orada kurulan medya tırına gidip oradan TV üzerinden turu izliyoruz. Ama bende yalan yok, finale 10 Km falan kalana kadar ben bitiş noktasındaki ufak gezintiler yapıyorum. Halkın arasına karışıyorum yani.
135 kilometrelik Alanya-Antalya turu bisikletçiler için çerez sayılır. Çünkü etap en fazla 56 metre yüksekliğe çıktı. Yüksek tırmanışların babasını Babadağ’da görecekler! İlk etap sprinterlerin, yani hız yapan bisikletçilerin etabıydı anlayacağınız.
Falezlere girmek tehlikeli kafeye gir!
Dediğim gibi bisikletçileri beklerken mini turlar attım. Antalya’nın meşhur falezlerine doğru gitmek istedim. “Falezlere yaklaşmak tehlikeli ve yasaktır.” Valla istesem de bu tehlikeye atılamam çünkü falezlerin yaklaşmaya mahal vermeyecek çok sayıda kafe, restoran set çekmiş zaten! “Falezde biz selfie’m olsun” demek için gibi en kötü bir çay-tost sipariş etmek lazım. Kıyı şeritleri falez de olsa halka açık diye biliyordum (!)
Yiyor, içiyor, yüzüyorlar...
Beri yandan Ekim’in ortasına girerken malum buralar hâlâ deniz havası. Ama plajlar ve havuzlar turistlerin hücumuna uğruyor sadece. Devasa oteller ve denizle bağlantı sağlayan bir yol turist kaynıyor. Yiyor, içiyor ve yüzüyorlar; “herşey dahil”!
E buna bir de kur farkı avantajı da dahil olunca Cem Karaca’nın şarkısı çınlıyor kulaklarımda ama Rus ve Alman turistlere adapte edilmiş haliyle: “Bedava yaşıyoruz bedava! Hava bedava, su bedava, havuz bedava, deniz bedava, güneş ve kum bedava...” Rusya, savaşta ama vatandaşları biz plajlarda!
Ha kabuklu fındık, ha bizim turizm
Fındığı kabuğuyla satıyoruz ya hani, İsviçreli de alıp ondan dünya çapında çikolata markası üretiyor ve bize satıyor. Bizim “her şey dahil” turizmimiz de kabuklu fındık ihracatı misali. Meşhur ifadeyle söylemem icap ederse, “A plus” güneşimizi, kumumuzu, havuzumuzu, otellerimizi ve hizmetimizi sürümden kazanma kafasıyla ucuzuna veriyoruz. Bir milyondan 100 milyon kazanmak varken biz 100 milyondan 100 milyon kazanmayı seçiyoruz!
Sınıf farkı değil kur farkı garson kardeş!
Alanya’da el ayak çekilirken bir garsonla sohbet ediyoruz. Sektörde mevsim 8 ay. 4 ay boş. Çalışırsa sigortasız çalışmak zorunda yoksa asıl çalıştığı yerden kovulurmuş. O yüzden her yıl 4 ay eksik sigortalı çalışıyor. “Mezarda emeklilik” bile hayal, bu gence! Ama bu koymuyor ona. “Bizim yaşlılarımız bu otellerde Almanlar'ın, Ruslar’ın falan yaşlılarına hizmet ediyor. Bu bana koyuyor abi” diyor. Bir de gurbette kendisi gibi garsonluk yapanların gelip burada kibirli kibirli olması da koyuyormuş. Ne diyeyim kardeş, “sınıf farkı değil, kur farkı”!
Kemeri sıkıp erken kalkan yol alır
Alanya-Antalya etabı otoban ağırlıklı olduğundan yollarda pek fazla bisikletsever olmuyor. Merkezdeki bitiş çizgisindeyse coşkulu bir kalabalık toplanıyor. Herkes bitiş anını videoya çekmek için birer gazeteciye dönüşüyor. Tezahüratlar arasında Alpecin Deceuninck takımından Jasper Philipsen birinci bitiriyor.
Yarın yer yer 500-600 metrelik yüksekliklere de çıkılacak olan 166.5 kilometrelik daha uzun bir etap var: Kemer-Kalkan. Kötü bir espriyle bitireyim yazıyı: Kemerleri sıkıp erken kalkan yol alır!