Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu Manisa Tarzanı'na Gitti
Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, “Doğaya, Tarihe Saygı” diyor. Spil dağında Manisa Tarzanı’nı gördüm. O da “Ormanımızı koruyun” diyor. Ben, duydum…
Manisa Tarzı deli değil, veli
Benim için bu etabın adı ‘Hasan Tahsin-Manisa Tarzanı’ oluyor. Manisa Tarzanı ismini ilk duyduğumuzda hepimizin güldüğünü hatırlıyorum. Çocuktuk, bir şey bilmiyorduk. Onu, deliye sayıyorduk. Meğer veliye saymalıymışız; çok sonra öğreniyorum.
Tarzan’ın asıl adı Ahmet Bedevi’dir
1899 Bağdat doğumlu. Kırmızı çizgili Kurtuluş Savaşı madalyası sahibi Ahmet Bedevi’dir, Manisa Tarzanı diye tanıdığımız. Kaçan Yunan askerlerinin ateşe verdiği Manisa ormanlarını, döktüğü göz yaşlarıyla söndüremeyen bizim Tarzan… Yeni bir savaş için Manisa’da kalır. Yanan ormanlara yeniden can verir. Bugün bize Spil’de miras kalan ormanlar, onun emeğidir. Ağacın, börtü böceğin savaşçısıdır… Artık geçit törenlerinde savaş madalyasının altında palmiye yaprağı da vardır Tarzan’ın… Varlık dünyasından geçmiş, var olmanın derdine düşmüş. Bir lokma bir hırka misali, namahremini örtmekten gayrı, ne üstüne bir çul giyer, ne yorgan çeker; yaz kış Spil dağında bir barakada…
Konak meydanında çığlık
İzmir-Spil startı öncesi Konak meydanında bir grup aktivist anlamlı bir pankart açarak kamuoyunun dikkatini çekiyor. "Artık bisiklet kazalarında insanlar ölmesin" istiyorlar. Beri yanda bir efe... Geçiriyorum saat kulesine önüne bir heybetli fotoğraf için... Sonra sporcuların bekleme alanına yollanıyorum. Son hazırlıklar yapılıyor. Kimisi yarasına bandaj ve tampon yapıyor, kimisi bir iki lokma çikolata yiyor, enerji için. Bisikletine son bir ayar çekenler ve onların etrafında fır dönen ekip çalışanları..
Vizontele’yi andıran sahneler
Manisa Tarzanı’nın iki adımda çıktığı 1500 rakımlı Spil’e bisikletçiler kan ter içinde ulaşıyor. Ben de ilk defa başından sonuna kadar bir etap boyunca onları takip ediyorum. İzmir’in içinden Spil’in zirvesine kadar yüzlerce insan, hakiki bir merakla yol kenarlarına diziliyor. Hele İzmir’den sonraki ilçe ve köyler. İnsanlar, bağı bahçeyi bırakmış, turun geçmesini bekliyor. Çocuklar bize bile coşkuyla el sallıyor. İlkokul bahçelerinde öğrenciler, kahvehane önlerinde kadın erkek, genç yaşlı insanlar. Hele küçükler! Kimisi üç tekerlekli bisikletiyle gelmiş bekliyor…
Bazı yerlerde adeta bir Vizontele filminden sekanslar. Hani o ilk televizyon yayının bekleyenler gibi. Çok hoş, çok naif…Taşra insanları için ne büyük bir temaşa. Günlerce muhabbeti yapılır, muhakkak.
İlk kez bisikletçilerin içindeyiz
Hakan Şenöz… Bisiklet ve yüzme antrenörü. İstanbul Triatlon Kulübü’nün kurucusu. O da gelmiş organizasyonda çalışıyor. Gazeteci arkadaşım Mehmet Tufan ile bana İzmir-Spil etabında rehberlik yapıyor. Bisikletçi olmasının avantajını tüm etap boyunca geçiyoruz. Kurallara hakimiyeti ve sporculara saygısı sayesinde tırmanış öncesi etapta iki defa kaçış grubunun arkasında pozisyon alabiliyoruz. Zaman zaman 70 kilometre hızı buluyor bu ‘kaçaklar’. Ama elbet başrolü arka gruptaki tırmanışçılar oynayacak.
Yiyecek çantasını boyunlarına asıyorlar
Etap üzerinde takım araçlarının elemanları ellerinde içecek ve yiyeceklerle bekliyor. İhtiyaç duyan sporcu çantayı alıp boynuna asıyor. Bisikletini sürmeye devam ederken ilk fırsatta içindeki yiyecekleri ceplerine koyuyor. Güvenliği polislerin dışında motosikletli gönüllüler de destekliyor. Bunlar, özellikle yön değiştirme noktalarına herkesten önce ulaşıp, ellerindeki ok şeklindeki sarı flamlarla doğru istikameti işaret ediyorlar. Kortejdeki herkes geçip gittikten sonra tek motorlarına atlayıp yeniden en öne geçiyorlar. Bu böyle sürüp gidiyor. Yol üzerindeki tüm yan yollar polis ve jandarmalar tarafından kesilerek kontrole alınıyor. Bisikletçilerin önünde ve arkasında da yine polisler araçlarıyla yer alıyor. Sporcular, güvenlikçiler, gazeteciler, organizasyon ekipleri ve protokol derken gerçekten çok büyük bir konvoy oluşuyor…
Ve amansız tırmanış başlıyor
Turun şampiyonunu da büyük ölçüde belirleyecek olan Spil dağı tırmanışı başlıyor. Önden gidip, aşağıdan gelecek olan bisikletçileri görebileceğimiz en iyi yol kenarı terasını buluyoruz. Öndeki tırmanışçılar, bana mısın demiyor. Benim yürürken bile zorlandığım yoldan vızır vızır geçip gidiyorlar. Sonrasında giderek araları açılmış ve seyrekleşmiş bisikletçiler geliyor. Pedallardan gelen sesler adeta kağnı arabalarının çıkardığı sesleri andırıyor. Zorluğu anlatıyor bu sesler. Hakan Şenöz, biz bir kez daha bisikletçilerin arasına sokuyor. Onlarla beraber tırmanıyoruz. Elbet bizim tuzumuz kuru, zira dört tekerli benzinle çalışan bir araçtayız. Bisikletçileri kontrol ederek solluyoruz. Geçerken de alkışla veya “Bravo” diyerek gayret veriyoruz. Bana göre hepsi şampiyon.
Sepulevada’dan Spilmerhaba!
Turun en şöhretli isimlerinin başında Nairo Quintana geliyor. İlk üç etap sprintçilerindendi. Bir tırmanış ustası olan Kolombiyalı için belirleyici etap Spil olacaktı. Gazeteci arkadaşların çoğu önceki etaplarda yaşadığı kazalar nedeniyle geride kalan Quintana’nın bu açığını Spil’de kapatıp şampiyon olacağını tahmin ediyordu. Ben müstakbel şampiyonla bir selfie çektiriyorum. Evet, Dağların Kralı, Spil’de de zorluyor ama sonunda yıllardır Türkiye’de etap kazanmayı hayal eden Arjantinli Eduardo Sepulveda gülüyor. Kelime oyunlarını seven sevgili Uğur Vardan’ı kıskandırın bir isim ayrıca. Düşünün etap Spil.. Kazanan Sepulveda.. Şöyle bir manşet şık olurdu: ‘Sepulevada’dan Spilmerhaba’…
Evet, Manisalı Tarzan’ın nidalarını hissettiğimiz Spil’in zirvesinde şampiyonluk Tangosu çalıyor bir nevi…
Podyumda Manisa Tarzanı’nı gördüm
Memleketin kurtuluşu ve doğası için savaşmış Manisalı Tarzan’ın Spil dağına giderken, o yüce dağların bağrında açılmış madenden yaralarsa içimi burkuyor. Bizim karımız var kış turizmi karnımızı doyurur; bizim güneşimizle denizimiz var yaz turizmi karnımızı doyurur; Sümer’den Bizans’tan, Osmanlı’dan eserlerimiz var; tarih karnımızı doyurur; bizim bin bir nebata elverişli topraklarımız var, bizi tarım doyurur. Ama suyumuzu, ormanımızı yok edersek, gün gelir ne mermer, ne gümüş, ne de altın doyurur… Spil dağında 59 yıl önce Manisalı Tarzan’ı gördüm ben şampiyonluk podyumunda. Duydum, “Doğaya, Tarihe Saygı” diyordu…