Posta dağıtım işinden yeşil sahalara! Samimi açıklamalar...
Hoş zamanlar değildi...
Arkada futbol oynadığımız bir sokak vardı. İki direkten kale yapardık. Futbol oynardık. Yaşımız ilerleyince sahada oynamaya başladık. Futbol ile erken tanıştım 5 veya 6 yaşındaydım. Ailem beni futbola yazdırdı. Spartaan 20'den, Sparta Rotterdam'a geçtim. 7-8 yaşlarında Sparta'da oynadım. Birkaç sezon sonra Feyenoord tarafından keşfedildim. U18'e kadar Feyenoord altyapısında oynadım. O zamanlar küçüktüm, altyapıdan A takım yaşına ve düzeyine yaklaşıyorduk. Ben çok küçüktüm ve fiziksel olarak hazır değildim. Okula çoğu zaman gitmiyordum. Annemle görüşmeler oluyordu. Annem ağlayarak dönüyordu eve bunlar da iyi geçmiyordu. Bunlar mantalite sorunları değildi. Benim olaylara yaklaşma tarzım buydu. Feyenoord beni bu yüzden gönderdi. Hoş zamanlar değildi.
Çünkü profesyonel futbolcu olacağıma inanıyordum. Feyenoord'un stadında ilk maçıma çıkacağıma inanıyordum. Feyenoord altyapısında oynayan biri için harika bir şey. Sonrasında gönderildim işte. Babam beni Portekiz'e göndermek istedi. Annem istemedi. Babam yine de beni Portekiz'e gönderdi. Bir buçuk sene Portekiz'deydim. Sporting Lizbon'a gittim. Orada beni denemeye aldılar. Ronaldo ve Nani gibi isimlerin çıktığı Sporting altyapısında. Sonra beni pilot takım Real Massama'ya gönderdiler. Orada bir sene oynadım ve bu süreç sonrasında Sporting beni geri almadı. Hollanda'ya geri döndüm. 18-19 yaşlarındaydım. 1 sene boyunca hiçbir şey yapmadım.
Posta dağıtım kuryesi olarak çalıştı
Okula gitmeyi denedim ama diplomam yoktu. Lise diplomam bile yoktu. Çünkü futbolcu olmayı kafama koymuştum. Sonuç olarak hiçbir diplomam yoktu. Bu yüzden en düşük seviyeden başlamam gerekiyordu. Sanırım en düşük seviyeyi herkes tahmin edebilir. Demek ki olması gereken buymuş. 20 yaşlarında Xerxes'de amatör futbola devam ettim. Memnun değildim, saygı gösterilmemişti ikinci takıma gönderilmiştim. Bunun sonucunda Boshuızen'e gittim. Amatör bir kulüptü ve işe girmiştim çalışıyordum. Posta dağıtım şirketinde çalışmaya başladım. En iyi arkadaşlarımla bir buçuk sene çalıştım orada.
Her zaman birlikteydik arkadaşlarımla ve hala da öyleyiz. Ailem ile yaşıyordum ve para da kazanmam gerekiyordu. Almanya'da da oynadım kulüp binasında soyunma odaları vardı. Soyunma odalarının içinde yer yatakları bulunuyordu. 1 ay boyunca yerde yattım. Fazla dayanamayarak Hollanda'ya geri döndüm. Posta dağıtım işinde çalışırken, akşam idmana gidiyordum. Trenle eve dönüyordum. Eve gidip yemek yiyordum. Sonra işe gidip 12'den 7'ye kadar çalışıyordum. Eve gelip öğlene kadar uyuyordum.
Ado Den Haag'a transferi...
Ayda ortalama 1100 Euro kazanıyordum. Ben ümidimi kaybetmedim futbolcu olacağıma inanıyordum. O sene de güzel geçti 25 gol attım. 20 asistim vardı. Birçok Hollanda'lı scout izlemeye geliyordu. Her hafta yerel gazetelere çıkıyordum. Çoğu kişi hakkımda konuşuyordu ve bu benim işime geliyordu. Sparta Rotterdam ve Ado Den Haag devre arasında geldiler ve beni istediler. Kışın Maurice Steijin devre arasında kampa davet etti. Ado Den Haag amatörden, profesyonele geçiş için iyi bir takımdı. Bende amatör olarak gelmiştim sonuçta. 2011-2012 devre arasında kampa gitmiştim Ado Den Haag'la ve 2012 yazında benimle sözleşme yaptılar. 1 yıllık ve uzatma opsiyonlu bir sözleşmeydi. 1300€ kazanıyordum. Polo bir araç ve 1300€ oldukça mutluydum. Posta şirketinden yine hayal ettiğim profesyonel futbola geri dönmüştüm. Yükselmek için sürekli gaza basmam gerektiğini biliyordum.
Daha önce Rizespor'dan teklif gelmiş...
"Kalitemin farkındaydım ve bunu göstermem gerekiyordu. Ondan sonra Dordrecht'e gittim. Babam dedi ki: "Dordrecht'e git futboluna bak oğlum herşey düzelir dedi. "2012-2013 yıllarında Dordrect'teydim. 2013 yılında Levski Sofya beni transfer etti. Ailem dışında beni tanıyan çoğu kişi gitme dedi. Sofya'da napacaksın? Bulgaristan'da unutulursun, senin maaşını ödemezler, Kimse izlemez seni orada dediler. Herşeye rağmen gittim. Ondan sonra kariyerim oldukça hızlı ilerledi. Bir çok gol ve asist yaptım. Türkiye'den de teklifler vardı. Beni Rizespor ve Fransa'dan Rannes istemişti. Ama ben La Liga'yı seçtim. Premier Lig en iyisi olabilir ama İspanya demek güzel futbol demek. Kim tahmin edebilirdi ki La Liga'da oynayacağımı? Türkiye'de daha fazla kazanabilirdim ama herşey para değildi. Hala gençtim ve La Liga'da oynamak istiyordum. Elche'de fazla kazanmıyordum ama güzel bir kontrat imzalamıştım. Güzel kulüp, güzel takım ve güzel stadyum. Gerçek ve güzel takımlara karşı oynuyorduk. Gerçek futbolu orada öğrendim. 2 sezon sonra Paok'a transfer oldum. İyi bir takım vardı. Paok güzel ve büyük bir kulüp, çılgın bir taraftar kitlesi var. 3 sene kontrat imzaladık. Yunanistan'a gittim ve her şey iyi hazırlanmıştı. Beni seviyorlardı çünkü forma için her şeyi verdiğimi biliyorlardı. Öndeki arma için savaşırsan arkada ki isim daima hatırlanır. Oynadığın kulübe ve taraftarlara her zaman saygılı olmalısın. Hele yurt dışından geliyorsan.
Galatasaray'a transferi...
PAOK başkanına girmek istediğimi söyledim. Birçok teklif vardı. PAOK büyük ve güzel bir kulüp ama Galatasaray da Avrupa'da daha büyük bir kulüp. Galatasaray-Fenerbahçe derbisini bilmeyen mi var? Dünyanın en büyük derbilerinden biri. Bunu herkes bilir. Boca Juniors- River Plate derbisi gibi dünyaca bilinen derbilerden. İnsanların benden beklemediğini gerçekleştirdim. Benim hikayem farklı Hollanda'da benzer hikayesi olan bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum. Her ülkede vardır şımarık oyuncular, göz önünde bulunup, el üstünde tutulan. Ben böyle değildim. Bugünlere kendi çabalarımla geldim.
Suudi Arabistan kariyeri...
Marakeş'te tatildeyken Suudi Arabistan'dan teklif geldi. Bu teklife hayır diyemezdim. Her tarafta gizlemeden söyledim neden gittiğimi. İnsanları mutlu etmeyi sebiyorum. Bazılarının yüzüne baktığımda forma vermem gerektiğini düşündüğümde veriyorum. Bazıları ile sadece fotoğraf çektiriyorduk.
NOT: Söyleşi Rodrigues'in Fenerbahçe'ye transfer olmadan önce yapılmıştır...