Prandelli'nin çığlığı
Ajansspor Genel Yayın Yönetmeni Kenan Başaran, Fiorentina'daki görevinden istifa eden Cesare Prandelli'nin ayrılığı ile ilgili bir yazı kaleme aldı: "Prandelli'nin çığlığı". Prandelli ayrılık mektubunda, "Buraya yüzde 100'ümü vermeye geldim ancak bunun artık mümkün olmadığını anladığım anda herkesin iyiliği için geri çekilmeye karar verdim" ifadelerini kullandı. İşte Kenan Başaran'ın "Prandelli'nin çığlığı" başlıklı yazısı...
Bugün haberi düştü: 'Fiorentina ile yolları ayrıldı'.
Bu topraklardan da geçen ve o da bir çokları gibi başlangıç ve sonu bir bütün olarak yaşayamayanlardandı: Cesare Prandelli... Bugün haberi düştü: 'Fiorentina ile yolları ayrıldı'. Manşetler, onbinlerce kez aynı yerden atıldı: Yollar ayrıldı... Kimse satır aralarına inmedi. Oysa, bu ayrılıkta büyük bir çığlık vardı. Bizim; hepimizin içine düştüğü ama ısrarla görmezden geldiği gizli bir yenilginin ifşası... Prandelli, bu yenilgiyi itiraf etti. Biliyorum, ben yazdım diye de duyulmayacak. Maç istatistikleri verilecek, geçilecek...
63 yaşında, bu futbol düzenine karşı pes ettiğini ilan eden Prandelli'nin veda satırlarına bakın:
"Hayatımın bu döneminde kendimi, olduğum gibi olmama izin vermeyen absürd, rahatsız edici bir konumda buluyorum. Son aylarda içimde büyüyen gölge, bazı şeylere bakış açımı değiştirdi. Buraya yüzde 100'ümü vermek için gelmiştim ancak gelinen noktada bunun artık mümkün olmadığını görüyorum.
Herkesin iyiliği için geri adım atmaya karar verdim. Bu kararla antrenörlük kariyerimin bitmiş olabileceğinin farkındayım. Ancak hiçbir pişmanlığım yok ve olsun da istemiyorum. Hayatım boyunca bir parçası olduğum bu dünya, artık bana göre değil ve bu dünyada kendimi tanıyamıyorum. Muhakkak ben de değiştim, lakin dünya benim düşündüğümden daha hızlı ilerliyor. İşte bu yüzden bu hızın içinde savrulmaktansa, durup gerçekten kim olduğumu arama zamanımın geldiğine inanıyorum."
Prandelli, hepimizi yüzleşmeye çağırıyor. 'Lakin' kimse aynayı eline almayacak. Aksine "Ayna ayna söyle bana en büyük kim" diye sormaya devam edeceğiz; ismimizi duymaktan başka bir seçenek tanımadan aynaya...
Prandelli ikinci defa hayatla bu kadar keskin bir yol ayrımına düşüyor. 1990 yılında teknik direktörlük kariyerine başladı. Büyük bir kulübün başına geçmek için 14 yıl emek verdi. Nihayet o fırsatı, 2004 yılında Roma Kulübü ona tanıdı. O da şampiyonluğa oynayacaktı ki, eşi Manuela Caffi, göğüs kanserine yakalandı. Prandelli, 1982 yılında Caffi için attığı imzayı seçti. Sezona başlamadan, Roma'ya attığı imzayı yırtıp attı. Kanserle 3 yıl mücadele eden ama kaybeden karısının yanında durdu.
Çok denedi Prandelli, olmadı. Ama olmamasını kabullenmek de bu hunhar düzende çok daha büyük bir erdem. Şampiyonluktan da... Tabii anlayana; kaldıysa şayet...
Taraftarından futbolcusuna, başkanından teknik direktör ve gazetecisine kadar, hayatın olmazsa olmazı muamelesi yaptığımız futbol, artık yeşil çim kokmuyor. Kin, düşmanlık, ölümcül hırs, para, tahammülsüzlük, mutsuzluk.... Ne varsa insanı hasta edecek, işte o duyguları taşıyor.
Son haftaya kadar yarışta; yani yolda olmanın tadına varmak yerine, şizofrenik hallerle ve komplo teorileriyle her gün ömürlerini azaba çeviren insanlar! Bir durup düşünün Prandelli gibi..
İranlı büyük yönetmen Abbas Kiyarüstemi, hastanede ölümü beklediği günlerde son bir istekte bulunur. Bir şarkıdır bu...
Şirazlı Şadi'nin kaleminden dökülen 'Nobahari' isimli şarkıyı Solmaz Naraghi sazıyla çalıp söyler. Muhteşem söyler ki, Kiyarüstemi, gözyaşlarını tutamaz...
Ölümle hayat arasındaki o son ara durağı, bu kadar iyi anlatan çok az görüntü vardır, izlediğim. Usta yönetmen, hayata olan tutkusunu kendisiyle yüzleşerek, bize son bir 'film' gibi sunar.
Der ki şarkı: "Bize bir ömür daha lazım, öldükten sonra. Çünkü bu ömrü yalnızca umut etmekle geçirdik."