Ramil Guliyev artık ‘Devler Ülkesi’nde
Berlin’deki 2009 Dünya Atletizm Şampiyonası’nda, 200 metre erkekler yarışı başlamak üzereydi. Gözler ve flaşlar doğal olarak Usain Bolt’un üzerindeydi. Start verildi. Atletler dönüşü tamamlamışlardı ki Bolt metrelerce önde tek başına gidiyordu. 19.19 ile dünya rekorunu kırmıştı. Bolt’un o önde gittiği anın ölümsüzleştiği fotoğraf karesinde, karşıdan baktığında en sağ köşede, bir numaralı kulvardan kırmızı-beyaz-siyah mayosuyla genç bir atlet vardı. O resimde belki de en az önemsenen kişiydi. Yarışı da 20.61 ile yedinci bitiriyordu. Ama o genç için çok önemliydi. Ramil Guliyev o günlerde Azerbaycan adına henüz 19 yaşındayken Dünya Şampiyonası’nda final koşuyordu. Bu onun için o günlerde yeterliydi. Lakin içi kaynıyordu. Eğer 19 yaşında final koşuyorsa ilerde neler yapabilirdi. O yıl ‘Avrupa Gençler Şampiyonu’ olmuştu. Fransız Christophe Lemaitre ile rekabetleri de dillere destandı. İki beyaz atlet Avrupa’yı domine ediyordu. Lemaitre 100’ü, Ramil 200’ü almıştı. Ancak Ramil mutlu değildi, ülkesi Azerbaycan’daki imkânları yeterli bulmuyordu. Daha iyi para kazanmak ve daha iyi çalışma şartları istiyordu. Kışın soğuk bir salonda, yazın da kötü bir pistte çalıştığından bahsediyordu o dönem.
Onu yetiştiren antrenörü de olan babası Eldar’la Türkiye’ye geldiler. Fenerbahçe’yle görüşüp anlaştılar. 2010’da Türkiye’de çalışmaya başladı. Artık biraz daha kafası rahatlamıştı. Ancak 2010 Avrupa Şampiyonası’na hazırlanırken babası antrenmanda kalp krizi geçirip hayatını kaybetti. Çok etkilenmişti. Geçen yıl Socrates dergisine olimpiyat öncesi verdiği röportajda babasının onu Bakü’de spor okullarına gönderip atletizme başlamasını sağladığını anlatmıştı. Bu konuda çok hüzünleniyordu. Ramil için zor bir dönemdi. 2010 Avrupa Şampiyonası’ndan çekildi. Artık ülkesinden de gitmek istiyordu.
Rusya ve Katar’ı reddedip Türkiye’yi seçti
Rusya ve Katar’dan gelen teklifleri geri çevirip Türkiye’yi tercih etti. Para meseleleri çok konuşuldu ama asıl istediği bunun yanında hedeflerine gitmesini sağlayacak ilgi ve çalışma ortamıydı. Türkiye’de mutluydu. Ortak yan çoktu. Dil, kültür Ramil için biçilmiş kaftandı. Fakat 2011’de vatandaşlığa geçtikten sonra Azerbaycan sorun çıkardı. İtiraz ettiler ve prosedür gereği 2011’den 2013’e kadar iki yıldan fazla bir süre yarışamadı. Fenerbahçe adına mücadele ediyordu ama uluslararası yarışlara katılamıyordu. Bu onu çok zorladı. Atletizmi bırakmayı düşündü ama geleceği hayal edip çok çalışmaya devam etti.
2013 sonlarında geri döndüğünde bu sefer de sakatlıklar yakasını bırakmadı. Fakat 2015’te 200’ü 19.88 koşarak eski günlerine geri dönmüştü. Artık sakatlık derdi olmadan yarışabildiğinde neler yapabileceğini gösteriyordu. 2015 Beijing’de final koştuktan sonra 2016 Amsterdam’da gümüş onun oluyordu. Türkiye atletizminin içine düştüğü devşirme ve doping tartışmalarının ortasında o ilerlemesini sürdürüyordu. Rusça, Türkçe ve İngilizce konuştuğu için herkesle iletişimi çok iyiydi. Sosyal medyayı çok iyi kullanıyor, blog yazıp düşüncelerini, duygularını anlatıyordu.
2016 Rio’da da final koştu ama sonuncu bitirdi. Belki istediği podyum ya da madalya olmuyordu ama umutluydu. Bir yerde şeytanın bacağını kıracaktı. 2017 Londra’ya gelirken 100 metrede 9.97 koşup müthiş bir bariyeri yıkmıştı ama 200 metreye konsantre olmak için 100’ü pas geçti. Usain Bolt da artık çalışmaya motive olamadığı için 200’ü pas geçti. Bu sefer 200 metre yarışında viraj dönüldüğünde o öndeydi. O karede en geride değildi artık. 200-400 dublesi yapmaya çalışan ‘Yeni Bolt’ lakaplı Wayde Van Niekerk, bu yılın en iyisi Isaac Makwala ve yeni yetenek Jereem Richards’ın önündeydi. Türkiye’ye tarihinin ilk atletizm dünya şampiyonluğunu getirirken önce Azerbaycan bayrağını, sonra da Türkiye bayrağını sırtına alıyordu. 2003’ten bu yana koşulan en yavaş 200 metrede finiş çizgisini geçerken 2001’den yani Yunan Kostas Kenteris’ten bu yana 200’ü kazanan ilk beyaz atlet olmuştu. Artık o kötü günler geride kalmıştı, o karede önemsenmeyen genç adam tüm flaşların ilgi odağıydı. Bizim dileğimiz ise daha önce yaşadığımız hayal kırıklıklarının da etkisiyle bu büyülü anın temiz kalması ve Türkiye’de yeni nesillere, tüm altyapıya dalgalanma yaratması. (Hürriyet)