Şampiyonluk ve sonrası
Galatasaray çeşitli bakımlardan ilginç bir şampiyonluk kazandı. Hem bu başarı hem de son maçta yedek ağırlıklı takımın 2-0 öne geçtikten sonra 4 gol yemesi, çeşitli bakımlardan incelenmeye değer. Bir yandan camia ve taraftar 22.şampiyonluğun keyfini yaşarken, öte yandan yönetim ve teknik heyet hemen kolları sıvamak durumunda.
69 puanlı şampiyonluk, Süper Lig tarihinde olumsuz bir rekor anlamına geliyor. Bundan önce 3 puanlı ve 18 takımlı dönemde en düşük şampiyonluk puanı Fenerbahçe’nin 2006-2007’deki 70 puanı idi. Sivasspor maçına çıkan Galatasaraylı futbolcuların kaçının aklında “Aman, yenilip de bunun altına düşmeyelim!” bilgisi ve düşüncesi vardı, bilemem.
Ligin ilk yarısında sadece 29 puan toplanabilmiş olmasını gözönüne aldığımızda, ikinci yarıdaki 40 puan çok parlak bir çıkış olarak görülüyor. Elbette ki bunu 43 yapabilmek ve 70 puan barajını aşmak daha etkileyici olurdu. Onu becerme yolunda da gerekli avantaj sağlanmıştı. Ancak sonrasında yenen 4 gol pek açıklanabilir bir durum değil.
İlk 45 dakikanın sonunda 2 gol birden yemek, ikinci yarıda oyuna 5’inci savunmacı olarak Ahmet Çalık’ın girmesinin ardından birkaç dakika içinde 2 gol daha yenmesi, yerli oyuncularla ilgili olumsuz düşüncelere tavan yaptıracak nitelikteydi. Bunun da Galatasaray açısından tehlikeli yanları olduğunu görmek gerekir. Sarı-Kırmızılı takımın şu andaki en ciddi sorununun, takımdaki iyi yerli oyuncu sayısını artırmak olduğu söylenebilir.
Her bakımdan çok zor bir dönemde kazanılmış şampiyonluğun coşkusu nedeniyle pek üzerinde durulmuyormuş gibi yapılacaktır ama Sivas’taki 4 gollük yenilgi, bu keyfe biraz limon sıkmamış da değildir. Bundan doğabilecek öfkenin nereye yöneleceğini kestirmek de zor değil: Başta yedek kaleci İsmail Çipe olmak üzere yerli oyuncuların hemen tümünün “çöp” olarak görülmesi.
Evet, İsmail Çipe, Ziraat Türkiye Kupasındaki Hatayspor maçından sonra bu karşılaşmada da kendisine bağlanmış umutları sıfırlayacak kadar kötü bir performans ortaya koydu. Gollerin hepsinde çok açık hataları vardı. Her topu sektirmesi ve sonrasında da hiçbir savunmacının Sivassporlu oyunculardan önce topa müdahale edemeyişi, elbette ki onların da işe yaramaz adamlar olarak görülmesine yol açacaktır.
Tamam, Galatasaray’ın son maçlarında 11 yabancıyla sahaya çıkmasına dönük eleştiriler çok önemsenecek şeyler değil ama takımın yerli oyuncu potansiyelinin böylesine sıfırlanmış oluşu da kabul edilebilecek bir durum olamaz. Geldiğinde milli takım kadrosunda olan Ömer Bayram’ın neredeyse yok oluşu, bedava alındı savunması yapılan Emre Taşdemir’in herhangi bir gelişme göstermeyişi, Ahmet Çalık’ın artık tümüyle futboldan kopmuş gibi görünmesi, Sinan Gümüş’ün daha iyi iki vuruşla takımını galibiyete götürecek işi beceremeyişi, belki de hepsinden önemlisi genç Yunus’un çıkışının tıkanması gibi durumlar gelecek için tatsız işaretler. Attığı 2 gol Muğdat’ı ne kadar kurtarır bilemem…
Bunlara eklenebilecek daha bir yığın olumsuzluk var. Ancak burada bir tuzağa da düşmemek gerekiyor. Kendilerinden verim alınamayan ve bu yüzden de işe yaramaz gözüyle bakılan oyuncular elbette ki bu kadar kötü değil. Takımın yedeği durumundaki oyuncuların gerçek durumunun görünmesi için sahada as takımdan daha çok oyuncunun bulunması, bakanların da “Evet, bu Galatasaray!” demesi gerekiyor. Yedeklerle maça çıktığınızda yaşanan dağınıklık, aslında iyi futbolcu olduğu bilinenlere de haksızlık. Bu işin dengesinin iyi kurulması gerekiyor, o da pek yapılamıyor.
O günleri hatırlayanlar elbette ki vardır, Yasin Özdenak da 1967 yazında kaleyi Turgay Şeren’den devraldığında hiç parlak sayılamayacak bir sezon geçirdi ve sonrasında kaleyi Nihat Akbay ile Varol Ürkmez’e bırakmak zorunda kaldı. Ama bunun ardından dünya çapında bir kaleci oldu. İsmail Çipe’de aynı yetenek ve kalite var mı, bilemem. Olmadığı düşünülüyor ki yedek kaleci transferi neredeyse gündemin birinci sırasında. Ötekilerin de takımda kalmaları zor görünüyor.
Oysa kendilerine doğru ve uygun koşullarda şans verilen oyuncular belli sıçramalar gösterebiliyor. Fakat genellikle yapılan şu: Bu oyuncular gönderilip onlardan hiçbir fazlası olmayan yenileri alınıyor ve bunlara dünyanın parası verilebiliyor. (Bu noktada tarihe geçecek ağırlıktaki 11 milyon Euroluk Tarık Çamdal faciası, peşpeşe 10 şampiyonluk da kazanılsa unutulacak gibi değil!) Bunu önleyebilecek bir yönetim bilgisi ve becerisine Galatasaray’ın çok gereksinmesi olacak.
Cim Bom’un bazı yabancılarına olan talep de açık. Sözü edilen paralar da burun kıvırılacak gibi değil. Dolayısıyla epeyce hareketli bir transfer dönemi yaşanacak gibi görünüyor. Çok transfer yapılması bana pek doğru görünmeyen bir iş ama ne yapacaksınız ki aynı zamanda karşı konulmaz bir gerçeklik. O kadar ki bugün kulüplerin tamamına yakınını batma noktasına getiren de bu transferler. Cim Bom, Şampiyonlar Ligi’nden gelecek paranın da etkisiyle gireceği transfer yönelişinden nasıl bir bilançoyla çıkacak, merak etmemek elde değil.