Şenol Güneş: "Sorun yabancı konusu değil"
Fanatik'e konuşan Güneş'in ifadeleri şöyle:
*Sizin için ‘çok iyi hücum taktisyeni’ deniyor.
Öyle değil işte... Bunu medya, yani siz yapıyorsunuz! ‘Topu en kısa sürede kazanmak’ ifadesi Abdullah’a (Avcı) yapıştırıldı. ‘Futbola bilgisayar geldi’ sözü Ersun’a (Yanal)... Hangi antrenör topu rakibe vermek ister ki! Ya da hangi antrenör teknolojiden faydalanmak istemez? Bakın, ‘çok iyi hücum taktisyeni’ sözünün de bana söylenmesi doğru değil. Ben tek yönlü oynamıyorum çünkü. Milli Takım’ın şu andaki başarısı, gol atmasından ziyade, yememesi...
“Her şey, takımın gücüyle orantılı... Evet, şu doğru olabilir: Antrenörün ve takımın felsefesi ile modeli... Bunu tek başına yapmak yerine antrenör eğitimiyle yapmalıyız. Uluslararası antrenörler yetiştirmemiz lazım. Biz tesadüfen; sokaktan, pratikten gelen, yetişen antrenörleriz. Kimse kendini kandırmasın! Bütün fikirleri alır, yeni fikirler üretirsen Dünya çapında olursun. Bugün Mourinho’nun yaptığını X antrenör de yapıyor. Mesele, felsefedir. Antrenman Dünya’nın hemen her yerinde aynıdır.
‘Messi çıkartın!’
“Bugün çocukların, gördüklerinin üzerine ne koyacağı önemli. Onlara şimdi, ‘Benim eldivenim yoktu, bir kazağı bir sene giyiyordum’ demek doğru değil. O başka bir Dünya’da yaşıyor. O uzay çağında, sen de başka çağda kalmayacaksın. Çocukları bugüne göre yarıştıracaksın. Wenger, Mourinho gibi bir çok ismin olduğu ‘Elit Antrenörler Toplantısı’nda şunları söyledim: ‘Hepiniz çok değerli, Dünya çapında antrenörlersiniz. Peki içimizden biri bir tane daha Messi, bir tane daha Ronaldo çıkartabilir mi?’ Öyle bir şey yok, çıkartamazsın. Futbol böyle bir şey. Herkes konuşur ve herkes haklıdır! Haksızlık, işini yapan adama saygısızlıktır. Beni istemeyebilirsin, ama mesleğime ve bana saygısızlığı asla kabul edemem. Mustafa Denizli’ye de, Abdullah Avcı’ya da...”
*Futbolun gelişimi için eksiğimiz ne?
"Bir masa düşünün, üzerinde futbol adına ne gerekiyorsa var... Yapmamız gereken sadece fazlalıkları atmak... Bunu başarırsak, Türk Futbolu düzelir. Yapılanma konusunu aşarsak, futbol sanayimiz olur. Futbol döviz getiriyor ülkene. Cenk’ten, Yusuf’tan, Ozan’dan kazandığımız, ülkemize giren paraları düşünün."
‘Akademi kuracağız’
“O halde şehirlerimizde akademiler kuralım. Fakir ailelerin çocukları futbolu seviyor, geçim kaynağı olarak görüyor. O çocukları hem okutalım, hem eğitelim, hem futbolcu yapalım. Önce kendimiz için hazırlayalım, sonrasında bizi aşsın, Avrupa’ya gitsin. Bu konuyla ilgili bir projem var ve Cumhurbaşkanımız ile görüşme talep edeceğim. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a gittiğimde eksiksiz bir sunum yapmalıyım.”
*Gençlik Geliştirme ile koordinasyonunuz nasıl altyapıda?
"Projemizde hep beraber çalışacağız. Şu an için Gelişim’deki arkadaşlara, ‘Ben buraya hiç girmeyeyim, işi siz yapın. Kasım’da görüşürüz’ dedim. Bu projede hepsi var. Fakat benim için şu an birinci öncelik Arnavutluk maçı. Ben bu maçları kazanır, Türkiye’yi 2020’ye götürürsem, bu projeyi hemen hayata geçirme şansımız da artar."
‘Abdullah’ın niyeti o değildi’
"Abdullah Avcı öğrencim. O bana saygı duyar, ben de onu severim. Kesinlikle o açıklamayı kötü niyetle yapmadı. Kendini savunma ihtiyacı duydu. Oysa buna ihtiyacı yoktu. Savunmayı yanlış yere getirirseniz durum tespitini yanlış yaparsınız ve toparlayamazsınız...”
*Abdullah Avcı sizin döneminizle ilgili, “Diyorlar ki bekler neden ileri gitmiyor. Geçen sezon Adriano, Caner, Gökhan toplam 3 gol katkısı yaptı. O oyun, sağlıklı bir oyun değildi” açıklamasını yaptı. Ne düşünüyorsunuz?
Abdullah öğrencim. Kesinlikle bu açıklamayı kötü niyetle yapmadı. Çünkü biliyorum ki, bana saygısı var. Ben de onu severim. Sonuçta o da bir birey ve antrenör... Fakat bir gerçek var ki, işi zor. Ben, o veya diğeri fark etmez; kurumlarda, yönetimlerin iyi olmadığı yerde, başarının şansı azdır. Teknik adamlar, iyi yönetimlerle iyi işler yapabilir. Abdullah hocanın o söyleminde, beni kastettiğini sanmıyorum. En azından niyeti o değildi, ama konuşma oraya gitti.
‘Düzeni bozmayacaksın’
*Neden oraya gitti peki?
Çünkü Abdullah, kendini savunma ihtiyacı duydu. Aslında buna ihtiyacın yoktu. Çünkü oraya girersen, çıkamazsın. O laflar şu an olduğu gibi başka yere gelir. Ben de kendime kimi zamanlar ‘neden bunu dedim?’ diye soruyorum! Beşiktaş geçen sezon neyi, nasıl yaptı? Ben bu soruların cevaplarını istediğiniz kadar anlatırım. Fakat ‘Başarısızlık benim’ dedim. Ötesi yok... Çünkü takımı ben yönetiyorum. Benim üstümde kim var? Başkan ve yönetim... Sıralama belli: Yönetimteknik adam-oyuncu... Bu düzeni bozmayacaksın. Bozduğun zaman, başka yere gidersin. Savunmaları yanlış yere getirirseniz durum tespitini de yanlış yaparsınız ve toparlayamazsınız.
'Sorun yabancı değil kurumsal yapılar...'
*Yabancı konusuyla ilgili fikirleriniz neler?
Bu konu, aslında ekonomiyi ilgilendiriyor. Kulüplerin borçlarının çoğu yabancılardan kaynaklı... Bir kulübün yaşayabilmesi için ekonomisinin iyi olması lazım. X oyuncuya parasını veremiyorsan, yanlış yerdesin. Bütün kulüpler yapıyor bunu. Borç kulübe kalırken, yöneticiler gidiyor. Türk Futbolu’nun asıl sorunu yabancı değil, kurumsal-idari yapı. Kurumsal yapıların değişmesi lazım. O zaman düzelecek her şey.
'Üretmeyenin egosu her zaman çoktur'
*Futbolda güç zehirlenmesi yaşayanlar var mı?
Elbette... Yaşamayan, kazanır oysa. Hayatta en korktuğum şey; kamuoyunun benden övgüyle bahsetmesi! Bir gün geliyor, ‘neredeyim’ diyorsun! Kimileri ‘ulaşılmaz olursan değerlisin’ diyor. O zaman da yalnız kalırsın. Öyle bir egoya sahip olursun ki, kimseyi beğenmezsin. Birine dün merhaba diyorsan, yarın da işim var diyebilmelisin. Gizli-saklın olmamalı. Ego, önemli bir sorun. Üretmeyenin egosu, her zaman çok olur.
'Futbolcu aslında bir fabrikadır!'
*Futbol ekonomisi nasıl olmalı?
Bana şimdi 50 milyon Euro verseler ‘ne yapacağım’ diyorum. Oyuncuyken borsa işi teklif ettiler. Her gün ‘ne oldu’ diye kafayı yiyecektim. Parayı kazanmak kadar, yönetmek de önemli... Bir iş yapıyorsan, konsantre olmak zorundasın. Döviz düştü-çıktı, emlak aldın-gitti. Her oyuncu, kendi muhasebecisini tutmalı. Sonuçta ‘bir fabrikasın’ sen. Bir futbolcu 10 milyon Euro, bir fabrika ne kadar? O kadar işte!
'Sergen’in zekası yeteneği müsait'
*Sergen Yalçın’ın büyük takım zamanı geldi mi?
Büyük takım, çok farklı bir şey. Oralarda baskıyı da yönetmek gerekiyor. Antrenör bilimini, scout sistemini bir kenara koyuyorum. Bunların hepsi dışında, sana olan etkisini de yenmelisin. Sergen Yalçın’ın zekası da yeteneği de her şeye müsait. Fakat bir Anadolu takımında çok başarılı olduğun zaman, ‘bunu da yapabilir’ demek doğru değil. Çünkü büyük takımda işler kötü gidince suçlanırsın, işin biter.
‘Şu parayı bırak, git’ denilmemeli'
*Ne kadar profesyoneliz?
Kore’den ayrıldığımda son bir taksit alacağım kalmıştı. 4-5 ay gidemedim. Kulüp parayı yatırmıştı, bankada duruyordu. Türkiye’de ise ‘şu parayı bırak, git’ deniyor! Mesela Cenk, İngiltere’de oynuyor. Kadroya girse de girmese de parası bankaya yatırılır. Bir çok oyuncumuz da buna alışamıyor zaten! Bu dengesizlikleri düzeltmeden kulüplerimiz düzelmez. Oyuncu neden kalacağını ya da neden gideceğini bilmiyor.
'Neymar'ı hoca mı alır!'
*Farklı bir transfer politikanız var...
“Bana ‘transfere karışmıyor’ diyorlar! Bir isim söyleyin karışan! Her hoca fikrini söyler, ben de fazlasıyla söylerim zaten! Fakat Neymar’ı hoca mı alır? Ya da Falcao’yu, Drogba’yı? Beşiktaş’tan örnek vereyim. Burak Yılmaz ve Volkan Şen’i istedim. Volkan boştaydı. Burak da Türk olarak en iyi alternatifti. Kadromda Ricardo ile Babel vardı; Negredo ile Lens’i aldık. Tosic ile Marcelo varken, Pepe’yi aldık. Tribünlerin o tezahüratı elbette çok ağır. Fakat ben olsam, neyi ne kadara aldığımı söylerim.”
'Doldurmayla gitmez bu iş'
*Her şeye karışır mısınız?
“Oyuncularımın her şeyine karışmam! Öğretmen olmamın avantajıdır bu. Yol gösteririm. Çünkü benden fazla bildikleri olabilir! Bazı oyuncular vardır, zayıf noktanı bulur, vurur! O açığı vermeyeceksin. O yüzden bazı oyunculara ‘Hadi aslanım’ demek zorunda kaldığın anda, anla ki 1 yılda sen gidersin. Doldurmayla gitmez bu iş. Akılla, bilgiyle gider. İnanmadığın ve oyuncuyu inandıramadığın hiçbir durumda işi yürütemezsin.”
'Emre Belözoğlu güzel bir örnek'
*Emre’yi nasıl buluyorsunuz?
“Gökhan’a ‘Hep başkaları değişsin istiyorsun. Oysaki biraz da kendin değişmelisin. Bunu yaparsan, her şeyin değiştiğini göreceksin’ dedim. Hepimizde var bu duygu. Mesela Emre... Bir maçta onu kampa almadım. Küsseydi, 20 yaşında bitecekti. 39 yaşında ve burada... Hayatını iyi sürdürüyor. İsyankârlığı var, onu bile yönetiyor. Pes etmeden çalışmayı bilmek lazım. Bu da eğitimle, birikimle, tecrübeyle olur.”
'Ozan her gün yeniden'
*Ozan da iyi bir örnek olmalı...
“Ozan Tufan’ı Beşiktaş’a istedim. Alamadık! Alanya’ya kiralık gitti. Şimdi Fenerbahçe’nin oyuncusu ve yeniden Milli Takım’da. Yarın yine yok olabilir, bilmiyorum. Bu tamamen kendine bağlı. ‘Ben nasılsa istediğimi aldım’ dediğin anda biter her şey. Her gün yeniden başlayacak hayata Ozan... Ben kaç yaşındayım ve her gün yeniden başlıyorum. Bir heyecanım var çünkü. Oyuncunun da o heyecanı hep olmalı.”
'19.20olsa ne olur, 20.20olsa ne olur!'
*20.20 tercihiniz çok konuşuldu.
“Milli Takım kadrosunu saat 20.20’de açıkladık, Galatasaray farklı bir duruş sergiledi. Bizim 19.05’le bir alakâmız yok ki! Ayrıca biz daha önce de 20.20’de açıkladık kadroyu... Yeni mi fark ettiniz? Ayrıca 19.20’de açıklasam ne olur, 20.20’de açıklasam ne olur? Suç var mı, ceza gerekli mi, ona bakmak gerekiyor. Yoksa benim kadroyu açıklama saatim ile Galatasaray’a bir mesaj vermek gibi bir saçmalık mı olur! Ne alakâsı var!”
'Konuşabilirsek gerilim biter'
*Bu sene saha içi normalleşiyor sanki...
“Hiç unutmuyorum; Urfa’daki Trabzon-Fenerbahçe maçı öncesini... Herkes kol kola yürüyordu. O gün biz kazandık, bitti. Aynı şeyin tam tersi bize oldu 1996’da, kaybettik, bitti... Futbol böyle bir şey. Diyalog ortamlarını sağlamak lazım. Konuşamıyoruz... İnsanları ne kadar bastırırsanız, o kadar sıkıntıya düşersiniz. Ben bir şey düşünüyorum, oyuncu aksini düşünüyor, söyleyemiyor. Belki doğru belki yanlış, ama söylemeli.”
'Kral olan takımdır'
“Futbol oynadığım dönemde tesisler, eğitim, ekonomi, şartlar çok farklıydı. Mesela şimdi bana, benim fiziğimde bir kaleci getirseler almam! Ama o günlerde öyleydi. Avantajım neydi? Fiziki eksiğimi kapatmak için basketbol da oynuyordum. Fakir bir ailenin çocuğuydum. 15 yaşımda aileme bakar duruma gelmiştim. Futboldan kazandığım 100-200 Lira’yı evimiz için kullanıyordum. Dolayısıyla liderlik vasıflarım öne çıkıyordu.”
'Benim kadar kaleci getirseler, almam!'
“Mahallede futbol oynarken forvet olurdum. Bir gün ağabeyim beni kaleye geçirdi. 20 sene orada kaldım! Ayaklarım da, tekniğim de iyiydi. Modern bir kaleci gibiydim, ama boyum yetersizdi. Bakışlarımla, düşüncelerimle, kendimi yenilememle artılar kazandım. Temelde kaleciliği sevmiyordum, hep hücum özlemim vardı. Çünkü futbolda savunma yaparak rakibi durdurabilirsin, ama kazanmak istiyorsan gol atmak zorundasın. Biz, gol atmayı öğretmiyoruz!”
“Hücum etmek, tek başına yapabileceğin bir iş değil. Birlikte oynamak, çok çalışmak gerekiyor. Gol Kralı, tek başına Kral olmaz. Birileri ona gol atacağı o topları verir. Oyuncularınıza bunu anlatırsanız paylaşmaya başlıyorlar. Topu ne kadar sürede geri kazanırız değil, golü ne kadar kısa sürede atarız diye düşünmek lazım. Futbolda hücum-savunma diye bir ayrım yok. Savunma oyuncusu hücum, hücum oyuncusu savunma yaparsa her şey kolaylaşır.”
'Türkiye’de uzun mukavele yapılmaz'
*Trabzon, Bursa ve Beşiktaş. Sizinle zirve yaptılar, gidişinizle ciddi düşüş yaşadılar. Bunun nedeni nedir?
“Önce yönetimlere bakmak lazım... Ne bekliyorlar? Türkiye’deki en büyük sıkıntı, kurumsal yapı. Bir antrenör alıyorsunuz, ondan ne bekliyorsunuz? Başkan diyor ki, ‘Bu işi sen yap, ne dersen yapacağız...’ Bir süre sonra, ‘Gel beraber yapalım’a dönüyor. Ardından da, ‘Hocam öyle değil, böyle olmalı’ya... Bu yüzden Türkiye’de uzun mukavele yapılmaz.”
*Nasıl çözülür bu sorun?
“Yöneticiler, kulüplerin sahipleri değil. Sahipleri olsalar, bunu yapmazlar. Trabzon, Bursa ve Beşiktaş; ihtiyaç duydukları için beni aldılar. Aynı şekilde; ben gittim, Abdullah geldi. Beşiktaş’ın ya da hocanın neye ihtiyacı vardı? Bunun adını koymadığın için doğru sonuçlar ortaya çıkmayabilir. Mourinho’yu da alırsın, Alex Ferguson’u da... Ama ihtiyacın antrenör mü, ya da o tip antrenör mü? Başkan-hocaoyuncu uyumu önemli. Bu uyum olmadığı zaman, başarı zor. En son Fikret beyle (Orman) çalıştım, çok iyi işler yaptık. Uyum açısından kırılmalar yaşandı, ayrıldık. Uyum bozulduktan sonra ne kadar para harcarsan harca, istediklerin olmaz.”