Şenol Güneş: "Tek zorlandığım mevki..."
Fanatik'e konuşan Güneş'in açıklamaları şöyle:
“Avrupa Şampiyonası’nı çok önemsiyoruz. Türk Futbolu’nun imajını yükseltmek ve futbol ekonomimiz açısından Avrupa Şampiyonası çok değerli. Ancak bizler şöyle de düşünüyoruz: Avrupa Şampiyonası’na gitmek aslında Dünya Kupası’na katılmak yolunda da ilk adımı atmış olmak demek anlamına geliyor. Çünkü bu takım büyük tecrübe kazanacak. Belki Avrupa Şampiyonası’na gittiğimizde gruptan çıkacağız, iyi sonuçlar alacağız, belki finallere kadar gideceğiz. Ancak tersi de mümkün, yani belki de kaybedeceğiz. Fakat ne olursan olsun, gidersek bu şampiyonadan iyi sonuçlar çıkartacağız.”
‘Vaktimiz az, 1 gün bile önemli’
“Bu kadronun çok daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Şu an yaşadığımız sıkıntıları da çok doğal karşılıyorum. Formsuzluklar, sakatlıklar ve benzeri bir sürü olumsuzluk, futbolun doğasında var. Keşke bütün oyuncularım Milli Takım’a hazır gelebilse, hepsinin moralleri en yüksekte olsa... Fakat olmuyor, mümkün değil. Biz sorunları kısa sürede çözmeye çalışıyoruz burada. Milli Takım kamplarında bir gün bile çok önemli. Normalde cumartesi oynanırdı maçlar, bu kez cuma oynayacağız. Bu nedenle Arnavutluk maçına en kısa sürede motive olmamız lazım.” “Şu an sadece bir mevkiimiz sıkıntılı. Hasan Ali’nin yokluğunda sol bekte Umut Meraş’ı oynatıyorduk. O da son maçında rakibini itmiş ve atılmış! Umut çok iyi niyetli, ama şu an için tam anlamıyla Hasan Ali etkisi yaratamıyor. O nedenle Ömer Bayram’ı da kadromuza dahil ettik.
Maç gününe kadar denemeler yapacağız. Belki de stoperlerden birini deneyebiliriz o bölgede. Sadece orada bir soru işaretim var, diğer mevkilerde sorunum yok.” “Forvette Cenk Tosun var. İngiltere’de çok fazla forma şansı bulamıyor ama Cenk buraya geldiği an takım içinde uyumu sağlıyor. Kendisine güveniyor, bu da çok önemli. Burak Yılmaz da aynı şekilde. Burak’ta bir dalgalanma oldu. Ağrısı vardı ama, aradığımda ‘iyiyim’ dedi. İkisinin yanı sıra Kenan Karaman ve Enes Ünal da var forvette. Cengiz Ünder halen sakat, o nedenle Cenk’i belki de kanatta kullanırım. Cengiz gibi dripling yapan bir başka oyuncumuz yok. Deniz Türüç iyi niyetli ama bocalıyor.”
‘Fikstür bizim açımızdan kötüydü’
“Şu an kendi performansının altında olan oyuncularımız var. Deniz de onlardan birisi... Çok şey yapmak istiyor, ama yapamıyor. Kalemizde sıkıntı yok. Stoperde fazlalığımız var! Merih Demiral, Kaan Ayhan, Çağlar Söyüncü, Ozan Kabak... Orta alanda Emre Belözoğlu, Okay Yokuşlu, Yusuf Yazıcı, Mahmut Tekdemir gibi çok alternatifimiz var. Güven Yalçın’ı Ümit Milli Takım’a gönderdik. Nedeni elbette gözden çıkartmamız değil; Orada oynasın, formunu yakalasın ve aramıza dönsün istiyoruz.
“Önce Arnavutluk ile oynayacağımız için, Fransa maçını şu an aklıma bile getirmiyorum. Israrla söylüyorum: Önce Arnavutluk’u yenmek zorundayız. Çünkü bu maçı kazanırsak, Fransa ile liderlik maçı yapacağız belki de. Aklımıza getirmesek bile diyelim ki, Fransa maçını kaybettik. Bu durumda da İzlanda ile oynayacağız. Sözün özü şu; Türkiye’de oynadığımız maçlarda Arnavutluk ve İzlanda’yı yenersek gruptan çıkıyoruz.
“Gruptan birinci çıkmak çok önemli... Çünkü ‘seri başı’ oluyorsun. Büyük bir avantaj. Oyunculara da bu maçın ‘final maçı’ olacağını söylüyorum zaten. Aslında fikstür bizim açımızdan çok kötüydü. Fransa ile oynadık, peşinden İzlanda’ya gittik. Fiziksel ve zihinsel yorgunluk yaşadık. Fransa ile oynadıktan hemen sonra İzlanda yolculuğu yorucuydu elbette. Biz iyi sonuçlar aldığımız için fikstür lehimize döndü.”
‘İzlanda’nın fikstürü haksızlık...’
“İzlanda için fikstür büyük avantajdı mesela... İki maç içeride, iki maç dışarıda oynuyorlar. Nasıl bir fikstürse bu! Takvimde bir kez böyle oynamadılar. İçeride Moldova ile oynadıktan sonra Arnavutluk’a geldiler ve kaybettiler. Şimdi yine iki maç içeride, iki maç dışarıda oynayacaklar. Haksızlık bu... Bizim iki rakibimiz var ve ikisiyle üst üste oynuyoruz. Dezavantajdı, alınan sonuçlarla avantaja döndü.”
“Arnavutluk’u yenerek başladık bu serüvene... İyi başlangıç oyuncular için de bizim için de iyi oldu. Avrupa Şampiyonası’na katılmak önemli. Sonrasında gruptan çıkmak ve belki de çok iyi duruma gelmek olası... Fakat ben, daha başka bir şey söylüyorum her zaman. Avrupa Şampiyonası biter bitmez ne yapmamız gerektiğini konuşmalıyız. Milli Takım’ı nelerin beklediğini, Türk Futbolu’nun yükselmesi için neler yapılması gerektiğini düşünmeliyiz, konuşmalıyız, tartışmalıyız.”
‘Çok daha iyi yerlere geleceğiz’
“Size bir örnek vereyim: Göl var, deniz var, okyanus var. Hepsi de bir yerlerden besleniyor. Göl, Deniz ve Okyanus’u besleyen küçük dereler var. Biz işte o dereleri korumalıyız. Bakın, Dünya Kupası’na katıldık, üçüncü olduk, sonra? Kaybettik... 2008’de iyiydik, sonra? Kaybettik... Neden kaybettik? Çünkü tespitleri yapmıyoruz, temel sorunları çözmüyoruz. Bu şampiyona bittiği zaman, netice de iyi olursa, çok daha kolay tespit yapıp, sorunları çözebiliriz. Öyle bir ortam mevcut... Fakat sizlerin de, medyanın da destek olması lazım. Kavgayı, kaosu seviyoruz maalesef!
“Şu an önümüzde iki hedef var: Önce Avrupa Şampiyonası, ardından Dünya Kupası... Sonrasına zaten ömrüm yetmez! 2002’de Dünya Kupası’nda 3. olduk, ama Dünya Futbol Ülkesi olarak 3. olmadık. Bir bitsin şu süreç... Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası’na katılalım, hep beraber daha iyi olacağız. Çok daha iyi yerlere geleceğiz...”
"ARNAVUTLUK ZOR TAKIM"
“Edoardo Reja geldikten sonra 4 maçın 3’ünü kazandılar, sadece Fransa’ya kaybettiler. Kadroyu değiştirdiler, 4’lü savunmadan 3-5-2’ye geçtiler. İki kenarı çok iyi çalışıyor. Birçok futbolcusu İtalya Ligi’nde. Takım bütünlüğünü kurdular. Bizi zorlayacaklar.”
*Arnavutluk bizim maçın ardından hoca değiştirdi. Ye ni teknik adam Edoardo Reja 74 yaşında, tarzı da Yılmaz Vural’a benziyor diyorlar.
Öyle diyorlar. Ama Yılmaz Vural duymasın, o daha genç! Reja, İtalya Ligi’ni biliyor. Napoli, Genoa ve Lazio gibi takımlarda çalışmış. O geldikten sonra 4 maçın 3’ünü kazandılar, sadece Fransa’ya kaybettiler. Yani özgüvenleri yerine geldi. Kadroyu değiştirdiler, 4’lü savunmadan 3-5-2’ye geçtiler. Son maçı iyi oynadılar. Koşan, futbolun sertliği içinde mücadele eden, topu aldığı zaman direkt hücuma çıkan bir takım Arnavutluk. İki kenarı çok iyi çalışıyor. Orta sahayı önceye nazaran daha iyi yapmışlar. İkili forvetin birinde Cikalleshi oynuyor. Bireysel açıdan iyi oyuncuları var. Bizim tarzımızda oynuyorlar. Birçok futbolcusu İtalya Ligi’nde. Kadro kalitesi açısından sıkıntıları yoktu. Sadece takım bütünlüğü kuramıyorlardı, ki yeni hoca bunu da başardı. ‘Arnavutluk iyi takım’ deyip, geçmeyelim. Bizi zorlayacaklar.
*Nasıl oynayacağız peki?
Fransa öncesinde o maçın zorluğunu biliyorduk. Rakibin gücünü abartmadık, dişe diş oynadık, kazandık. Bazen ‘maç önemli, zor geçecek ama yine de alırız’ havasına girilir. Ben ne rakibin gücünü düşünerek ezilmek, ne de rakip güçlü ama rahat olalım fikrine katılmıyorum. İkisinin arasını oynarsak, dirençli olursak, kazanmaya yakınız. Bu açıdan bakılırsa Andorra maçını son anlarda kazanmak, aslında bizim açımızdan iyi oldu.
*4 maçımız kaldı. Arnavutluk ve İzlanda maçlarını içeride oynamak çok önemli, değil mi?
Elbette... Seyircimize büyük görev düşüyor. Onlardan sadece sabırlı olmalarını istiyoruz. Kazanmak çok önemli. Arnavutluk’u yenersek, çok avantajlı bir duruma geçiyoruz. Çünkü aynı gün İzlanda da Fransa ile oynayacak. O maçı Fransa kazanırsa ya da berabere biterse puan farkı açılıyor. İşte bu nedenle “Fransa maçı bizim için final karşılaşması olacak” diyorum. Fakat önce Arnavutluk’u geçmemiz lazım. Her şartta, bu maç bizim için en önemlisi. Bu nedenle taraftar kozumuzu iyi kullanmamız gerekiyor.
"TEK ZORLANDIĞIM MEVKİ; SOL BEK"
*Seçim yaparken en zorlandığınız mevki neresi?
“Sol bek... Hasan Ali’nin sakatlığı nedeniyle şu an bu mevki... Stoperde Ozan’ı düşünmüştüm en başta, Merih de olabilirdi. Ama Kaan tecrübesiyle çok eksiği kapatıyor. Çağlar’ı da atamıyorum. Kimi oynatmasam, ona haksızlık yapmış olacağım! Ama bu futbolun içinde bir durum. Mesela orta sahada Emre’nin konumu çok farklı... Belki 15 dakika, belki hiç, belki tam maç... Geçen maçta Okay ile Mahmut oynamıştı. Sonra Dorukhan ile Ozan oynadı. Sayı çoğaldı bu bölgede. Abdulkadir de iyi, geliyor.”
"KALEDE SÜREKLİ DEĞİŞİM OLMAZ"
*Bu kadar iyi kalecinin olduğu bir süreç hatırlıyor musunuz?
“İki tecrübeli kalecimiz var: Mert ve Sinan... Genç olarak da Uğurcan ile Gökhan var. Uğurcan iyi durumda, oynatabilirim. Fakat Uğurcan’ı koyarsan ve bir şanssızlık yaşarsa, hem Mert’i hem Uğurcan’ı kaybedersin. Bu nedenle sürekli bir değişim yapmak doğru değil. Serkan iyi kaleci ve gerekirse onu yine alırız kadroya... Gökhan şu an Rize’de iyi durumda değil, ama yine de bizimle... Altay da geliyor aşağıdan...”
"ÜMİT TAKIM'DAN BİR GRUP GELİYOR"
*Milli Takım bir kulüp havasında mı olmalı?
“Elbette... Süreklilik önemli. 2020’ye katılırsak en fazla 2-3 oyuncu değişir bu kadrodan. Altay’ı, Güven’i Ümit Milli Takım’da kullanıyoruz. Mert Müldür, Hüseyin Türkmen, Berkay, Orkun, Suat... 5-6 oyuncumuz orada birlikte oynasınlar, sonrasında bir grup olarak yukarıya alırız diye düşünüyoruz. Bir harmanlama yapacağız gelecekte. İyi ve kaliteli bir havuzumuz var.”
"BU JENERASYON DA 2002 GİBİ OLABİLİR"
*2002 jenerasyonu mu, şimdiki mi?
“Bunlar daha başında... Fakat olacaklar. Saha sonuçları güven getirecek çünkü. 2002’dekilerin avantajları vardı. Onlar kulüplerinde çok başarılar gördüler. Bu jenerasyon daha yolun başında... Ağabeylerini geçebilirler de geride de kalabilirler. Ama iyi bir grubumuz var. Yetenek konusunda hiç sıkıntı yok.”
*Elinizde sihirli bir değnek mi var? Her gittiğiniz yere, başarıyı da götürüyorsunuz...
“Tek başına bir şey yapmıyorsun. Senin yapmak istediğin o şeyi, yaptırmak isteyen birileri var ise önün açılıyor. Daha sonra sapmalar başlıyor. Beraber yola çıkıyorsun, aradan 2 sene geçiyor. Bir viraja giriyorsunuz, ne yapmanız lazım? İhtiyaç duyup birilerini alabilirsin, normal. Birilerini de bırakabilirsin, bu da normal. Ama ‘sebep-sonuçları’na bakman lazım. Beşiktaş’ta çalışırken şunu söylemiştim: “Yola çıktığın adamları, anlamsız ve gereksiz bir şekilde yolda bırakır, anlamsız ve gereksiz kişilerle yola devam edersen, gittiğin yol senin yolun değil, başkasının yolu olur...”
‘Giderken hep tek başınasın!’
“Ben hep bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu kural, hayatın her alanında böyledir; Futbol kulüpleri, iş yerleri, siyaset vesaire... Bütün kulüpler için söylüyorum bunu. Trabzonspor’a ilk geldiğim günden bahsedeyim. Kore’den geldim, 11 saat yolculuk yaptım, uçaktan indim, tesislere gittim, anlaşmayı imzaladım ve aynı gün maça çıktım. Eşim ve çocuklarım İstanbul’daydı. Onları bile görmedim. Uykusuzluktan ölüyordum. Böyle başladım işe... Böyle geldim, ama giderken tek başınasın! Türkiye’de bunlar oluyor, bunları bileceksin.”
“Başarı paylaşılamıyor, anlatılamıyor Türkiye’de... Başarı, istediğini elde etmektir. Biriyle evlenmek istiyorsan ve evleniyorsan başarıdır. Ama mutluluk değil bu. Mutluluk ile başarıyı karıştırıyoruz. Mutluluk, elde ettiğin başarıyı sevmektir. Biz orada yokuz. İşte bu yüzden egolar başlıyor. ‘O kim, ben kimim’ falan derken ‘biz neden bu hale geldik’ sorusuna geçiyoruz. Beşiktaş başarısızlığı biliyor mu? Biliyor... Başarıyı biliyor mu? Biliyor... Tecrübesi var çünkü iki durum için de. Milli Takımımız da aynı şekilde. O tecrübeyi kullanmak gerek.”
‘Başarılı adam çok yatmaz’
*Milli Takım Direktörü’nün boş vakti çok mu!
“Van Gaal’e “Milli Takım mı, kulüp takımı mı?” diye sordular; “En rahatı Milli Takım” cevabını verdi. Aslında doğru. Bizde de, “İşi gücü yok, çok boş zamanı var” diyorlar. Geldiğim günden beri benim hiç boş zamanım olmadı! İş isteyene, iş çok! Bugün sabah kalktım, Levent’e gittim. Fransa-Arnavutluk maçını izledim bir kez daha... Ardından sizinle görüşmek için buraya geldim. Sonra programımda Beşiktaş-Alanya maçı var. Bütün oyuncularımı ararım, sorarım. Onlarla görüşüp durumlarını öğrenirim. Maç öncesinde açıklarsın kadroyu, kampa girersin, maça çıkarsın, biter! Böyle yaparsan da olur! Fakat bana uygun değil bu tarz... Benim Arnavutluk maçım var ise eve gittiğimde bile o maç ile ilgili çalışırım. İşimin gereği bu... Yapacak çok iş var, ama yapmazsan da hiç iş yok!”
*Sadece oyuncular değil, vatandaşımız da bu Milli Takım ile heyecanlanıyor...
-İlk gün Başkanımız Nihat Özdemir’e şunu söyledim: “Heyecanımız ve huzurumuz, bizi başarıya götürecek...” Çünkü önce çalıştığın yeri seveceksin. Hamal da olsan, yaptığın işi, çalıştığın yeri seveceksin. “Ben bu yükü taşıyacağım, işimi iyi yapıp paramı alacağım” diyeceksin. Bazen de yaptığın iş zulüm gelir sana. Sonuçta sadece kazanacağın parayı düşünürsün. Bazı futbolcuların düştüğü yanılgı bu... Oysaki işini iyi yapan bir yerlere gelecek, kötü yapan yok olup gidecek. Savaşmak lazım. Emek verirsen, her meslek güzeldir. Futbolculuk da müthiş bir meslek aslında. Şimdi Ronaldo’nun, Messi’nin neye ihtiyacı var? Paraya pula mı? Fakat mesleklerine saygıları var. Seviyorlar işlerini, gereğini yapıyorlar. İş insanlarına bakın, çoğu sabah 5’te, 6’da kalkar. Başarılı olan adam çok yatmaz çünkü. Zamanı iyi kullanır ve çalışır.”
‘Kaybettiklerimle hayatta kaldım’
*Trabzon’a gidiyorsunuz; Selçuk, Egemen, Umut, Ceyhun vesaire... Bursa’ya gidiyorsunuz; Ozan’lar, Fernandao’lar... Beşiktaş’a gidiyorsunuz, Cenk To sun, Türk Futbol tarihinin en büyük transferini yaparak İngiltere’ye gidiyor. Bu sadece sportif bir başarı mı?
“En temel ifadeyle; futbol bir oyun... Ama genel karakteri, genel kültürü üstüne koyarsanız, bu oyunu çok güçlü hale getirirsiniz. Zaten bizim yapmamız gereken de bu. Bir oyuncu düşünün; yeteneği var. Fakat yeteneği güçlendirdikten sonra oluşan; güçlü karakterdir, birikimdir. Sosyal olarak kendini geliştirmektir.”
“Türkiye’de bir çok futbolcu, yoksul ailelerden geliyor. Ben de öyleydim. Şimdi çocuk ekonomik açıdan geçimini sağlamak zorunda. Ve birdenbire Türkiye’de ekonomik olarak en üst seviyelere geliyor. Burada ortaya şöyle bir sorun çıkıyor: O çocuk mu parayı yönetecek, para mı onu? Diyelim ki ayda 5 bin Lira maaşın var, yılda 60 bin Lira kazanıyorsun. Ben sana 10 milyon Euro veriyorum. Ne yaparsın? Sen bir iş yaptığın için bu parayı kazanıyorsun. Fakat o parayı yönetmek de bir iş oysa ki... Bilgi sahibi olman lazım. Ekonomiyi de hukuku da psikolojiyi de bilmen lazım. Peki bu çocuklara kim veriyor bu eğitimi? Kimse...”
“Futbolcular, kişisel eksiklerini ne kadar tamamlayabilirse, o kadar iyi. Ben, kaybettiklerimle hayatta kaldım. Bana her gün ‘bravo’ derseniz, sorunları göremem. İş büyüdükçe sorunlar da büyür ve bir anda darmadağın olursun. Ben o darbeleri gördüğüm için, şimdi ‘ne olur’ diye tedirginim hep! Çünkü öyle kazıklar yiyorsun ki!”
'Oğuzhan’a hava değişimi gerekli'
*Milli oyuncularının, kulüp takımlarında oynamaması sorun yaratıyor mu?
“Bu çocuklar, aslında sürekli oynamalılar. Cenk ile konuştum, takımında oynayamıyor. O halde durma orada, başka yere git ve oyna... Mesela şu an Oğuzhan’ı kadroya almadım. Bu haliyle, devam etmiyor. Orada kalarak da olmaz. Beşiktaş’ta görev yaparken, “Gitsin, oynasın bu çocuk” dedim. Onun iyiliği için... Hava değişikliği gerekiyor çünkü, yırtamıyor kendini...”
'Milli Takım her yere gider, oynar'
*Milli Takım, İstanbul’a döndü. Dahliniz var mı?
“Ben istedim. Milli Takım orada oynasın, burada oynamasın diyenler oldu. Milli Takım her yere gider, her yerde oynar. Diyarbakır’da, Sivas’ta yapacaksın maçlarını. İstanbul’da da oynayacaksın. Sonuçta Anadolu’dan gelen çok insan var İstanbul’da. Evet bazı yanlışlar var. Düzeltelim bunu. Kulüpler bazında bakıp da, Milli Takım’daki oyuncuya haksızlık yapanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bireyi değildir bana göre.”
'Belki şimdi olsa hanım evlenmez!'
*Milli Takım’a geçtikten sonra kaç maç izlediniz?
“Saymadım! Her boşlukta gidiyorum. Çalışmak zorundayım. Kasımpaşa-Konya maçına gittim. Yöneticiler geldi, başkanlar vardı. Bu şekilde iyi ilişkiler de kuruyorsun. Benim işime verdiğim değeri eşim de bilir, çocuklarım da... Beni bildikleri için bana bir şey demezler! Belki şimdi olsa, benimle evlenmez hanım! Meslektaşlarımla da görüşüyorum, oyuncuların son durumları için. Birçoğu arkadaşım, birçoğu öğrencim. Bir köprü olma şansımız var.”