Spor Gazeteciliği ve Fair Play
Ajansspor köşe yazarlarından Hüseyin Özkök, "Spor Gazeteciliği ve Fair Play" başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşte detaylar...
Spor gazeteciliği, sahada oynanan oyunun yalnızca görünen kısmına değil, görünmeyen ruhuna da ışık tutan bir meslektir. Skor tabelası bir maçı anlatır ama spor gazetecisi, bu skorun arkasındaki emeği, duyguyu, stratejiyi ve adaleti gözler önüne serer. Çünkü spor sadece rekabet değil; kültür, karakter, dayanışma, umut ve hayal kırıklığının iç içe geçtiği bir insan hikâyesidir. Bu hikâyeyi doğru ve adil şekilde aktarmak, gazetecinin temel görevidir.
Bir spor karşılaşmasını izlerken herkes aynı görüntüyü görür; fakat spor gazetecisi bunları çözüp anlamlandıran kişidir. Bir oyuncunun pasının arkasındaki düşünceyi, bir teknik direktörün planının altındaki anlamı, tribünlerin coşkusunun toplumdaki yansımalarını fark eder. Spor gazeteciliği, yüzeydeki oyundan çok; oyunu anlamak ve anlatmaktır.
Fair play kavramı burada mesleğin pusulası olur. Saha içinde oyuncuların rakibine saygı göstermesi ne kadar önemliyse, gazetecinin de kalemini adil kullanması o kadar önemlidir. Bir sporcu kötü bir gün geçirince onu karalamak kolaydır. Aslolan, o kötü günün nedenlerini araştırmak, insani boyutunu görmek ve okuyucuya ölçülü biçimde aktarmaktır. Çünkü sporun doğası hatayı da başarının bir parçası olarak kabul eder. Gazeteci de bu gerçeğe sadık kalmalıdır. Gördüğü hataları da uygun bir dille aktarmalıdır.
Şunu iyi anlamak gerekir. Gazeteci sadece yazan yorum yapan kişi değil, çalışan, araştıran, takip eden, merak eden kişidir. Spor gazetecisi, duygularını tamamen bir kenara bırakmaz; aksine duyguları kontrol ederek, bilginin üstünde bir sis tabakası oluşmasını engeller. Taraftar heyecanla bağırır; gazeteci heyecanı hisseder ama o sırada not alır oyunun özüne odaklanır. Taraftar öfkeyle yorum yapar; gazeteci o öfkeyi görür ama sahada kendi gördüğüne göre analiz eder. Çünkü gazetecinin rolü, ateşe körükle gitmek değil, kalabalığın göremediğini berrak bir dille anlatmaktır.
Fair play’in gazetecilikteki asıl değeri, eleştirinin dozunda gizlidir. Bir takım kötü oynadığında bunu yazmak gazetecinin görevidir. Ancak eleştiriyi kişiselleştirmek, sporcuları hedef göstermek ya da öfkeyi körüklemek fair play ruhuna aykırıdır. Eleştiri, gelişmenin itici gücüdür ama adalet çizgisini aşınca zarar verir. Gazeteci bu çizginin bekçisidir.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte bilgi kirliliği spor dünyasında giderek arttı. Transfer söylentileri, kulüp içi gerilimler, hakem tartışmaları bir anda büyüyüp kitleleri etkileyebiliyor. Gazeteci için bu ortam hem risk hem fırsattır. Risktir, çünkü yanlış bilgi hızla yayılır. Fırsattır çünkü doğru bilgi; kalabalığın içinde ışık gibi parlar. Bu nedenle spor gazetecisi, duyduğu her şeyi haber yapmaz; doğrulatır, karşılaştırır, gerekirse bekler. Hız önemlidir ama doğruluk onsuz hiçbir anlam taşımaz.
Unutmamak gerekir ki spor gazeteciliği bir “gözlem” mesleğidir ama aynı zamanda büyük bir “emeğin” mesleğidir. Saha kenarında saatlerce ayakta durmak, antrenmanda detayları fark etmek, istatistiklerin içindeki anlamı çıkarmak, kulüp yetkilileriyle iletişim kurmak, baskı anında doğru kelimeyi seçmek. İşte tüm bunlar biriktikçe profesyonelliğe dönüşür.
Sporun kendi doğasında mücadele, dayanıklılık ve rekabet vardır; ama gazeteci için asıl rekabet kendisiyle ilgilidir. Her gün daha iyi gözlem yapmak, daha doğru yazmak, daha adil ve hep doğru haber yapmanın peşinde olmak. Çünkü sporun temiz kalması sadece sahadaki kurallarla değil, dışarıdaki anlatının da dürüst olmasıyla mümkündür. Kalem kirlenirse, oyun da bulanıklaşır.
Son olarak şunu söylemek gerekir. Spor gazeteciliği, genç bir gazeteci için büyüleyici bir yolculuktur. Bir gün yağmurun altında saha kenarında not alırken, ertesi gün bir futbolcunun yüzündeki yorgunlukla başarı arasındaki ince çizgiyi anlatırken kendinizi bulabilirsiniz. Her an yeni bir hikâye çıkabilir. Her maç yeni bir sahnedir. Ve gazetecinin görevi, bu sahnenin ışığını doğru ayarlamaktır.
Adil bir kalem, sporun gerçek fair play’idir. Doğruyu yazmak, duyguyu kontrol etmek, gerçeği aramak ve sporun ruhunu korumak… İşte bu meslek, sahadaki oyunun ötesinde bir sorumluluk taşır. Spor gazeteciliğine yeni başlayanlar bu sorumluluğu anladığında, yalnızca gazeteci değil; sporun da vicdanı olabilirler.