"TFF'nin futbolu ne kadar kötü yönettiğini..."
"Başakşehir ders veriyor"
Medipol Başakşehir bu ülkede büyük takımlara kadro planlaması nasıl yapılır konusunda ders veriyor. Bu kadro mühendisliği birkaç sezonu öngörerek yapıldı. Kısa, orta ve uzun vade planlaması şeklinde bir vizyonla ilerliyorlar. Başakşehir’de bir futbol aklı var. Adebayor, Clichy ve Elia ile bu yola başlamadılar. Cengiz Ünder, Mehmet Batdal ile başladılar. Seyircisi bile doğru düzgün olmadan başarılı olup kompakt bir yapıyla dikkat çekiyorlar. Ondan sonra üstüne koyarak gittiler. Bir kadro mühendisliği dersi verdiler. Maliyetler konusunda da dengeyi bozmadan, kulüp içi dengelerini de aynı şekilde tutarak götürebiliyorlar. Takımın toplam maaş bordrosu 3 iken 13 olmadı, 4 oldu. Başakşehir, Avrupa Ligi’ni garantiledi. Şampiyonlar Ligi’ne gidemezlerse onlar adına ekonomik bir yıkım olmayacak. Giderlerse kazanım olacak. Clichy transferini Şampiyonlar Ligi’ne gideceğiz diye yapmadılar. Burada çok büyük dersler var.
Başakşehir'in Sevilla ile sosyal medya diyaloğu...
İşin sosyal medya boyutuyla da ders veriyorlar. Tabi Amerika’yı yeniden keşfetmediler. Sosyal medyayı da iyi kullanıyorlar ama Sevilla’dan gol yemişler. Fenerbahçe, Galatasaray’a bunu yapsan olur. Ama Sevilla gibi kulüpler bu işleri çok güzel şekilde yapıyorlar. Biraz zorlama olmuş. Gol yerken bile Başakşehir ve Türk spor kültürü adına bir kazanım olarak bunu bir kenara yazıyorum. Şu espriyi yaparken topu Sevilla’nın ayağına vermişler. Sen böyle yaparsan, Sevilla da sana böyle bir cevap verir. “Bizde çok kupa var, önce siz bir tane alın” derler. Bu açıdan Başakşehir’in eksikleri elbette var ama iyi yoldalar.
"Başakşehir, Türkiye'deki en Avrupai takım"
Abdullah Avcı’ya verilen yetki, sorumluluk ve yönetim şekilleri doğru. Avcı’nın takımı yönetim şekli de doğru. Şu anda Türkiye’de en Avrupai takım Başakşehir diyebilirim. Sosyal medya hesabı da ona uygun şekilde hareket ediyor. Orada da bir olgunlaşma olacak. Onun da öncülüğünü yapıyorlar. Espri yaparken pot da kırabilirsin. Galatasaray maçı sonrası espri yaptılar, sonra Göksel Gümüşdağ özür dilemek zorunda kaldı. Sosyal medya işlerini Almanlar, İtalyanlar iyi yapıyorlar. Pot kırmamak için biraz daha dikkatli olmak lazım. Bir de Beşiktaş’ın Come To Beşiktaş organizasyonu çok etkili oldu. Fikret Orman’ın Come To Beşiktaş yazılı o tişörtü giymesi de dört dörtlük bir operasyondur.
"Başakşehir, karakterinden ödün vermeden oynamalı"
Başakşehir’in taktik formasyonu sağlıklı. Artık herkesin bildiği bir kadrodan söz ediyoruz. İnsanlara bu 11’i saydırıyor olmaları biz kazanımdır. Kadro istikrarı ve oyun kültürünün oluştuğunun göstergesidir. A Milli Takım için mesela bunu konuşamıyoruz. Bugün sokağa çıkıp “Milli Takım 11’ini sayın” desen, herkes farklı bir 11 sayar. Fatih Terim bu açıdan bir oturup düşünsün. Bir formasyon, bir sistem neden oturtamadım diye düşünsün. O açıdan Başakşehir önemli işler yapıyor. Sevilla ile de Sevilla gibi oynayabilecek bir takım. Ruhundan, karakterinden ödün vermeden sahaya çıkmaları lazım.
"Başakşehir, korkacak bir takım değil"
Medipol Başakşehir korkacak, önlem alacak bir takım değil. Çıkacaklar oynayacaklar. Modern futbolun gerekliliğini yapacaklar. Sevilla, bir Barcelona değil. Sevilla bu turun favorisidir, fakat; Başakşehir kendi oyununu oynayabilecek seviyeye geldi. İki takımın da birbirinin üzerine korkmadan gideceği bir maç olacağını tahmin ediyorum. Başakşehir’in de en az Sevilla kadar şansı var. Sevilla ile korkmadan, çekinmeden oynamaları lazım. 3. Ön Eleme’deki oyun karakteriyle, aynı şekilde oynamaları gerek.
"Modern futbol anlayışını sergiliyorlar"
Başakşehir, topun arkasına geçiyor. Alanya ile oynarken de Fenerbahçe ile de oynarken de bunu yapıyorlar. Koşu koridorlarını kapatıyorlar ve yardımlaşıyorlar. Kompakt bir oyun oynuyorlar. Modern futbol anlayışını sergiliyorlar. Bunu yapmakla beraber topu kazandıktan sonra da ayağa paslarla oynuyorlar. Topu en az havaya kaldıran takım en iyi takımdır. Mesela Barcelona bir dönem kornerde bile paslaşıyordu. Tiki-taka dedikleri buydu. Başakşehir artık, ayağa, dikine oynuyor ve topu ayaklarında fazla tutmuyorlar. Başakşehir, Premier Lig takımı gibi çıkıyor. Başakşehir’in takdir görülen tarafı var. Elia ve Clichy transferlerini de çok önemsiyorum. Başakşehir iyi yolda.
"Terim, kontratı yaparken TFF'nin alnına silah mı dayadı?"
Fatih Terim’e tazminat ödenmemesi konusu tek taraflı bir düşünce. İşine son verdiğin adamın tazminatını ödemek durumundasın. Bu hikaye, Fatih Terim istifa etti diye başlamıştı. Biz de istifa eden birine tazminat ödenir mi dedik. Fatih Terim bu kontratı yaparken TFF’nin alnına silah dayamış değil. Oturmuşlar, pazarlık etmişler ve bu kadar parayı kazanmak için imza atmış. Terim iyi pazarlık etmiş. Burada kimse ona kızamaz. TFF ise pazarlık etmeyi bilmiyor. Milli Takımımızın hocası bu kadar para almamalı. Bunların hepsini zamanında konuştuk. Hedef Fatih Terim değil. Olamaz. Çünkü o bir profesyonel. İnsanlar, milli takımdan soğumuş vaziyete gelmiş durumdaydı. Terim oklar üzerine çevrilince sosyal medyadan, “Benim işime son verildi” dedi.
"TFF açıklama yapmak durumunda"
Fatih Terim yapması gerekeni yaptı. Ama problem TFF’de. Sen bu işi neden bu noktaya getiriyorsun? TFF’nin bu futbolu ne kadar kötü yönettiğini görmek adına konunun takipçisi olduk. Bunu Fatih Terim ile hesaplaşma adına yapmıyoruz. Şansal Büyüka’nın iddiası ise TFF’nin tazminat ödemeyeceği şeklinde. Ne demek tazminat ödemeyeceğiz? Bu kararın ekonomik bir sorumluluğu var. Fatih Terim tazminatından vazgeçerse o açıklanır. TFF, gönderdiği bir adamın tazminatını vermezse hukukun üstünlüğünü tanımamış olur. Bunu demeye hakları yok. “Ben federasyonum vermem” diyemezler. Topluma böyle bir örnek olunur mu? Ortada bir tazminat var ama TFF bunu ödemeyecek diyorlar. TFF bu konuda bir açıklama yapmalı. Hukuksuzluk üzerine bir tartışma olmaz. Hukukun dışına çıktığı anda duracaksın, geri çekileceksin. Bu hukuksuzluğu ya ortadan kaldırsınlar, ya da söz konusu haberin doğru olmadığını açıklayarak bu işi düzeltsinler.
Ozan Tufan'ın çok konuşulan antrenman videosu hakkında...
Teknoloji öyle bir noktaya geldi ki artık her gördüğüne inanmayacaksın. Ozan Tufan’ın antrenmanda koşmadığı videosuna gelelim. Antrenmanda yeni transfer Giuliano bir çalışma yapıyor, Ozan Tufan ise çalışmayarak hedef olmuş. Giuliano çok çalışarak Ozan’a kötü örnek oluyor. Bu video eğer montaj falan değil ise Giuliano’nun yaptığı çok ayıp. Ozan’ın tadını kaçırmaya hakkı yok. Sorun tabi ki aileden, ülkedeki spor kültüründen, Ozan’ın sporcu karakterinden kaynaklanıyor. Fenerbahçe gibi bir takımın futbolcusu diyetisyene gönderilir mi?
"Bu kadronun başına Tudor'u koymak kumardır"
Hesaplamalar kolay kolay yanlış olmaz. Bu işlerin matematiği ortada. Bu işler Dursun Özbek’in anlattığı kadar da basit değil. Galatasaray iyi bir takım kurdu. Hatta beklemediğim kadar iyi takım kurdular. Tudor bu takımın hocası mı, emin değilim. Böyle bir kadro kurup başına Tudor’u koymak da bir kumardır. İlk hafta Tudor da iyi kararlar verdi. Selçuk’u kesti, solda Linnes’i oynattı. Takımın enerjisini de doğru yönetmiş. Rakip Kayserispor da olsa kimsenin inkar edemeyeceği bir sürati ve 90 dakikaya yayılan bir isteği vardı Galatasaray’ın... İlk yarıda 3-1 yapıp yatmayan, ikinci yarıda da aynen devam eden bir takım vardı. Tudor’un hakkını bu anlamda teslim edelim.
Kulüplerin mali yapıları üzerine...
Türkiye’deki büyük kulüplerin borçları birbirine çok yakın. Benzer maliyetlere katlanıyorlar, benzer kişilerle muhatap oluyorlar. Banka borçlarının ana parasının dışında faizleri var. Kur farkı gideri konusuna da muhatap oluyorlar. Sen her yıl Şampiyonlar Ligi’nde gidip ayak-bastı parası alsan bile o para borca gidiyor. Tablo bu. Kulüpler neden bu noktaya geldi? Temel sorun elbette plansızlık. Geçmişte bu borçların birikmesinde bonservis problemleri de yatıyordu. Kulüpler daha sonra bilinçlendiler. UEFA’nın da zorlamasıyla bonservis konusunda dikkatli harcamalar yapmaya başladılar.
"Borçlar kapanmaz demek olmaz"
Sıfır olan lüks bir araba alamıyorsan, 5 yaşında bir lüks araba alıyorsun. İmza paraları da gizli bonservistir. Hiçbir kulübün banka borcu azalmıyor. Kulüpler iyiye gitmiyor. Borçluluk azalmadı, düşmedi. Zarar giderek büyüyor. Artık tehdit bonservisler değil, maaşlardır. Yıllık maaş bordoları, yıllık maliyetleri, stopajlar… Gelinen noktada, kulüplerin yıllık maliyetlerine baktığımda bir kârlılık görmüyorum. Borçlar azalmak zorunda. Kapanmayan bu borçlar taşınamaz. Bir şekilde azaltılmak zorunda. Borcun bir faizi, finansmanı var. Yıllık maliyeti 20-25 milyon Euro. Puan cetveline eksi puanda başlıyorsun. İlerde bu borç daha da farklı noktaya gidebilir. Borçlar kapanmaz, böyle gider diye bir şey yok.
"Trabzonspor yine şampiyon olabilir ama..."
Burak Yılmaz’ın kurduğu, “2-3 transferle şampiyonuz” cümlesi yanlış. Böyle diye diye zaten kulüpler bu noktaya geldi. Trabzonspor, 4. büyük nasıl oldu? Transfer yaparak mı? Hayır. Trabzon şehrinin ekonomisi belli. “Şartlar değişti, yıldız oyuncular almazsak şampiyon olamayız” demek doğru değil. O zaman Hoffenheim, Leipzig, Dortmund gerçekleri yaşanmazdı. Ya da bir Ajax gerçeği de yaşanmazdı. Trabzonspor önümüzdeki yıllarda yine şampiyon olabilir. Ama bu sezon olmaları zor. Başakşehir takımını bence biraz örnek alsınlar.
Barcelona'nın Paulinho transferi
Paulinho’nun kariyeri ortada. İnsani donanımının çok önde olduğunu söyleyebilirim. “Daha iyi alternatifler olabilecekken beni niye Barcelona aldı anlamıyorum” demek kolay edilecek bir laf değil. Bu düzeyde konuşan bir adama boşuna bu para verilmemiştir. Bilinçli takımlar önce bir sistem belirler, ona uygun taktik bir formasyon ayarlar ve sistemi götürecek teknik adam alır. Bu noktada Paulinho, Barcelona’nın formasyonuna eğer uymuyor deniliyorsa, Katalan ekibi formasyonu değiştirmeye başladı demektir. Barcelona, topu yerden kaldırmayan, topu rakip yarı sahaya yıkan yapısını artık değiştiriyor diye düşünebiliriz.
YASAL UYARI : BU HABER AJANSSPOR.COM TARAFINDAN YAZILMIŞTIR. KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.